
KANSERİ YÜZDE 80 DURDURUN
Hiçbir sebze ve meyve mucize etkisi yapmıyor. Bir domatesin, üzümün ya da yeşil çayın mucizevi bir şekilde ‘yedim, içtim, kanserden korundum’ etkisi yaratması da zor. Ancak sebze ve meyvelerde bulunan kimyasal bileşikler ve sağlıklı, düzenli bir yaşam tarzı sadece kansere değil, birçok hastalığa karşı savunma kalkanları oluşturmanızı sağlıyor.
Özellikle 200’den fazla türü olan kanser, kontrolsüz çoğalan ve yayılan anormal hücreleriyle insanlığı git gide daha fazla tehdit ediyor. Kanserin görülme sıklığını ise iki temel faktör etkiliyor: Kalıtımsal ve çevresel faktörler… Uzmanlar kalıtımsal faktörlerin ailemizden aldığımız genetik miras olduğuna ve değişmesinin mümkün olmayacağına dikkat çekiyor.
Çevresel faktörler ise değiştirilebilir etkileri ifade ediyor… Sigara içmek, sağlıksız beslenme, fiziksel aktivite yetersizliği, obezite, belirli bazı enfeksiyonlara neden olan organizmalar, bazı ilaç tedavileri, güneş ışınları, besinlerin içinde bulunan bazı katkı maddeleri, çalışma alanlarında bulunabilecek öğeler ve soluduğumuz havada, içtiğimiz suda ve besinlerimizin temelini oluşturan toprakta bulunabilecek kanser yapıcı ajanları saymak mümkün…
Anadolu Sağlık Merkezi’nden Beslenme ve Diyet Uzmanı Çağatay Demir, bu sebeple kanseri bir alın yazısı olarak görmenin doğru olmayacağına dikkat çekiyor. Beslenme Uzmanı Demir’e, bilim adamlarının araştırmaları sonucunda, insanın kanserden yüzde 75-80 oranında korunmasını sağlayacak hayat düzenini sorduk. O da son araştırma sonuçlarından da örnekler vererek bitkilerin içinde bulunan bazı bileşiklerin insanları hangi hastalıklardan koruyabildiğini anlattı…
Bilim adamlarının bu konuda önemli çalışmaları var. Şu sıralayacağım maddeleri uygulayan bir insan eğer ailesinden kanseri genetik miras olarak almamışsa yüzde 75-80 oranında korunabilir…
Kanser oluşumunda beslenmenin çok önemli bir faktör olduğunun anlaşılması üzerine bilim adamları bitkilerde bulunan bir takım maddeler üzerine daha çok çalışmalar yapıyor. Bu çalışmalar neticesinde ‘fitokimyasal’ terimi ortaya çıktı.
Bitkisel besinler tarafından üretilen çok çeşitli bileşiklerden ileri gelmektedir. Fito Yunanca’da bitki anlamına geliyor, kimyasal ise bitkilerde doğal olarak oluşan kimyasal bileşikleri belirtiyor.
Fitokimyasallar çeşitli mekanizmalarla kanser oluşturan hücreleri etkisiz hale getiriyor. Çok çeşitli fitokimyasal içeren sebze ve meyvelerin tüketimi arttırılıp kanser riskinin yüzde 30 ila 40 oranında azaltılabileceği bilim adamları tarafından bulunmuştur.
Fitokimyasalların 8 binden fazla olduğu biliniyor, günümüzde bunların 150 kadarı üzerinde çalışmalar yapıldı. Bütün meyve, sebze ve baklagiller fitokimyasal içerdiği için bu maddeleri vücuda almak da oldukça basittir. Örneğin, havuç 100’den fazla fitokimyasal içerir.
Kanserle savaşan sebzeler
MANDALİNA: Şu an mevsimi değil ama bahsetmekte fayda var. Araştırmalar sonucu, mandalinada bulunan ve ona turuncu rengini veren karoten maddesinin kansere yakalanma riskini azalttığı tespit edildi. Ayrıca, karaciğer hastalıkları, damar sertliği ve şeker hastalığı riskini azalttığı, mandalina suyu içen hepatit hastalarının ise karaciğer kanserine yakalanmadıkları belirlendi.
DOMATES: Antikanserojen aktivite gösteren karotenoidlerden biri olan likopen, domateste bulunan vitamin A benzeri bir bileşik olup prostat, meme ve akciğer gibi bazı kanser türlerinde kanser riskini azalttığı yönünde araştırmalar mevcuttur. Son yıllarda 47 bin kişi üzerinde yapılan bir çalışmada, domates ve ürünlerini haftada 10 porsiyon ve daha fazla tüketenlerde prostat kanser riskinin yüzde 35 oranında azaldığı kanıtlanmıştır. 1994 yılında İtalya’da yapılan bir araştırmada yüksek miktarda domates tüketiminin sindirim sistemi kanser riskini düşürdüğü bildirilmiştir. Likopenin en iyi kaynağı domatesten yapılmış ürünlerdir. Likopen, işlenmiş domates ürünlerinin (salça, ketçap, domates çorbası vs.) yağ ile birlikte tüketilmesiyle, vücut tarafından çiğ domatese göre daha iyi kullanılır. Çeşitli araştırmalarla kanıtlanan bu özellik, likopenin yağda eriyen bir besin öğesi olmasından ve domateste ‘trans’ formunda bulunan likopenin pişirme veya benzeri işlemler sırasında ‘cis’ formuna dönmesinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Likopen karpuz, greyfurt ve kayısı gibi kırmızı meyve ve sebzelerde de bulunur.
LAHANA AİLESİ: Brokoli, karnabahar, lahana ve Brüksel lahanası… Bu gruptaki besinlerin yapısı oldukça karmaşık olduğu için, yapılarında bulunan kanser önleyen bileşikler veya bileşik toplulukları tam olarak açıklanamamaktadır. Kanser türleri arasında üçüncü sırada görülme sıklığıyla kolon kanseri ve Amerika’da yaşam boyunca her 6 erkekten birinde görülen prostat kanseri riskini azaltan bu besinler, yüksek oranda C vitamini, beta-karoten, lif, kalsiyum, folik asit ve birçok fitokimyasal madde içerirler. Bu besinlerin yapısında bulunan bileşikler DNA zedelenmesini baskılayan veya bloke eden enzimleri tetikler, tümör büyüklüğünü ve östrojen benzeri hormonların etkinliğini azaltır.
Sarımsak ülseri de azaltır
SARIMSAK: Yüksek miktarda saponin, fosfor, potasyum, kükürt, çinko, orta miktarda selenyum, A ve C vitaminleri ile az miktarda da kalsiyum, magnezyum, sodyum, demir, manganez ve B kompleks vitaminlerini içerir. Sarımsağa karakteristik kokusunu veren ve biyolojik aktivitesinin çoğunu sağlayan içindeki allisin, allilik sülfitler gibi organik kükürtlü bileşiklerdir. Soğan ve sarımsakta bulunan bu maddeler tümör hücre çoğalmasını baskılayan enzimleri uyarırlar. Ayrıca sarımsağın antibakteriyel olduğu bilinmektedir. Sarımsak, midede bulunan ve kansere yol açan ‘helikobakter pilori’ adlı bakterinin üremesini de önler. Çin’de geniş bir grupta yürütülen bir çalışmada, soğan ve sarımsak tüketimi ile mide kanseri gelişme riski arasında ters bir ilişki bulunmuştur. Menopoza girmiş kırkbin kadında yapılan bir çalışmada sarımsak tüketiminin kolon kanserine karşı koruyucu olduğu bildirilmiştir. İtalya ve İsviçre’de yapılan araştırmalara göre soğan ve sarımsak tüketen yaşlı yetişkinlerin, bağırsak, yumurtalık, gırtlak ve böbrek gibi bazı kanser türlerine yakalanma risklerinin en düşük seviyede olduğu bildirilmiştir.
Sarımsaktan en iyi şekilde faydalanmanın yolu, çiğ olarak doğrayıp tüketmektir. Sarımsağa uygulanan pişirme dahil çeşitli işlemler, sarımsağın sağlık için yararlı aktivitesini engellemektedir.
ÜZÜM: Serbest radikaller başta kanser olmak üzere, kalp damar hastalıkları ve diyabet gibi çok ciddi hastalıkların ortaya çıkmasına neden olur. Üzüm içerdiği flavonoid bileşenlere bağlı olarak potansiyel antioksidan (serbest radikalleri etkisiz hale getiren) etkinlik gösterir. Bu özelliği nedeniyle plazma antioksidan kapasiteyi yükselterek oksidasyona bağlı DNA hasarını ve hücrelere zarar veren bileşenlerin düzeyini azaltır. Çalışmalar üzümün bu etkisinden dolayı başta kanser olmak üzere birçok hastalığın oluşumunu önlediğini göstermiştir.
SOYA: Soya ve soya ürünleri fitoöstrojen kaynakları olup bu besinler insan vücudunda üretilen doğal östrojen hormonu gibi davranır. Bu bileşiklerin östrojenik etkisi zayıf olmakla beraber, insan vücudunda hem östrojenik aktivite yaparlar hem de doğal östrojen etkilerini baskılayıcı etki gösterirler. Menopoz sonrası kemik erimesinin temel nedeni östrojen eksikliğidir. Özellikle menopoz sonrası kadınlarda fitoöstrojenik etki gösteren soya ürünleri önem taşır. Fitoöstrojenler özellikle hormon bağımlı olan kanserlerin kontrol ve önlenmesinde rol oynarlar. Meme kanseri, testis ve prostat kanseri gibi östrojen ilişkili kanserler fitoöstrojen alımının yüksek olduğu ülkelerde daha düşük oranlarda görülmektedir.
YEŞİL ÇAY: Yeşil ve siyah çay, ‘camellia sinensis’ bitkisinin yapraklarından elde edilir. Yeşil çay, siyah çayla aynı bitkiden elde edilmesine rağmen; aralarındaki tek farklılık, işleme tekniğinden kaynaklanır. Siyah çay kurutulurken oksijenle tepkimeye girerken yeşil çayda bu işleme izin verilemez, dolayısıyla içerisindeki antioksidan maddelerin azalmasına karşı korunmuş olur. Her iki çayda da kafein bulunur ancak yeşil çaydaki kafein oranı daha düşüktür.
Çinliler sağlık durumlarını geliştirmek için yaklaşık 3 bin yıldır yeşil çay içiyor. Çaydaki antioksidan polifenolik bileşiklerin kanser ve kardiyovasküler hastalıklara karşı koruyucu etkisi vardır. Çayda bulunan temel antioksidan madde kateşindir. Bu bileşik, kanser hücrelerinin büyümesi için gerekli olan enzimi bloke ederek kanser hücrelerinin büyümesini önler. Japon kadınlarda günde beş bardak ya da daha çok çay içilmesinin evre I ve II meme kanseri tekrarını azalttığı göstermiştir. Bazı araştırmalar ise yeşil çayın prostat, mide ve yemek borusu kanser riskini azalttığını belgelemiştir.