Yaşam
  • 9.6.2006 09:45

KAZA OLMASIN DİYE SADAKA VERİLİR Mİ?

Size şu üç hadisin ışığında bir konuyu sormak istiyorum.

"Rızkının çoğalmasını, ömrünün uzamasını isteyen kimse, akrabasını kollayıp gözetsin." "Sadaka, belâları def eder." "Oruç tutun, sıhhat bulun."
Meselâ, bir şahıs, namazı romatizma ağrılarına "şifa olsun" diye kılsa, bu şahsı hemen ihlâsa davet ederiz. Fakat, "Başımın, gözümün sadakası olsun" diyerek, yani belâyı def edeceği inancıyla sadaka veren birisini, bırakın ihlâsa davet etmeyi, yadırgamayız bile. Bu iki olay arasında fark var mıdır?
Bu sorumun çıkışı şöyle oldu: Hanım bir yıla yakındır arabayla çocukları okula götürüp getiriyor. "Araba kullanıyorum, kaza olur, sadaka verelim" diyordu. Ben de ona söylemeden zaten veriyordum. Bir gün hafif hasarlı bir kaza yaptı. O gün eve gelince, bana sadaka verip vermediğimi sordu.
Ben de, sadakayı Allah rızası için vereceğimi ve verdiğimi, "Kaza olmasın" diye vermenin bana tuhaf geldiğini izah ettim. Bu olayda hangimizin düşüncesi doğrudur? (Oğuz Bakar)

Akrabaya iyilik etmek, sadaka vermek, oruç tutmak birer ibadet. Allah rızası için yapılan birer kulluk görevidir.
Bu ibadetler aynı zamanda Kur'ân'ın da birer emri. Kur'ân da yakınlara iyilik etmeyi, infakta bulunmayı, sadaka vermeyi, oruç tutmayı emreder.
İbadetleri yapmayı gerektiren bir tek sebep varsa, o da Allah'ın emretmiş olmasıdır. İnanan insan, ibadetleri Allah'ın bir emri olarak yapar, böylece görevini yerine getirmiş olur.
Peygamberimizin ibadet amacını anlatırken Kur'ân bu gerçeği hatırlatır:
"De ki: Ben hâlis bir inançla Ona yönelerek Allah'a kulluk etmekle emrolundum" (Zümer, 39:11)
Mü'minler için de aynı ölçü geçerlidir: "Onlar sadece tek bir ilaha kulluk etmekle emrolunmuşlardı. Ondan başka hiçbir ilah yoktur." (Tevbe, 9:31)

•••


Bu arada, iman edip iyi işler işleyenlerin Cennet'e girecekleri, Allah için bağışta bulunanların bire yedi yüz kat karşılık görecekleri, verilen sadakanın bereketleneceği, namazın kişiyi çirkin ve kötü alışkanlıklardan koruyacağı da Kur'ân'da bildirilir.
Fakat bunlar birer sonuçtur, birer karşılıktır, birer mükâfattır. İbadetler bu sonuçları elde etme düşüncesiyle yapılmaz.
Buradaki ince sır, kulluğa hiçbir şeyi âlet etmemek, ibadet için hiçbir şeyi sebep olarak öne çıkarmamaktır.
İbadetlerin kul açısından asıl sonucu, Allah'ın rızasına ulaşmak, Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak, Allah'a olan yakınlığını düşünmektir.
Sırf dünyevi bir maksat, dünyaya ait bir menfaat için bir ibadet yapılacak olsa, o ibadet, ibadet olmaktan çıkmış olur.
Çünkü ibadetler ve dualar kul ile Allah arasında bir yakınlığının kurulmasıdır, ibadeti yaparken başka bir düşüncenin araya girmemesidir.

•••



Bu arada, gerek âyetlerde vaat edilen karşılıkları, gerekse hadislerde müjdelenen sonuçları o ibadeti yapmaya bir teşvik olarak anlamak gerekir.
Bu açıdan ibadetlerin karşılığı ve mükâfatı âhirette verilir, orada görülür. Dünyada gördüklerimiz sadece dünya ölçüsünde cüz'î/ küçük bir teşvikten öte bir şey değildir.
Sözünü ettiğiniz gibi, sadaka verdiğiniz halde başınıza kaza gelebilir, oruç tuttuğunuz halde hastalığınız devam edebilir. Bu durum, "boşuna ibadet ettiniz, yaptığınız ibadet bir işe yaramadı" anlamına gelmemeli.
Kul olarak bizim görevimiz ibadeti yapmaktır, takdiri/değerlendirmeyi Allah'a bırakmaktır. O dilerse, hikmeti gereği bizim gibi zayıf insanlara bir teşvik olması için bu dünyada da mükâfat verebilir.

 

(mehmet paksu-bugün)

Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 04:57

İLGİLİ HABERLER