''KEMAL DERVİŞ DEVLET BAKANLIĞI'NDAN VURUŞARAK ÇEKİLECEK..''
KAYNAK : Haber Vitrini
Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Mehmet Barlas ''Keşke İsmail Cem de Bakanlığı Bırakmasaydı'' başlıklı yazısında 'Ecevit ile Derviş arasındaki sinir harbini yorumladı...
İşte Barlas'ın yazısı:
İsmail Cem de keşke bakanlığı bırakmasaydı..
Anlaşılıyor ki, Kemal Derviş Devlet Bakanlığı'ndan vuruşarak çekilecek..
Önce Emrehan Halıcı'nın, dün de Bülent Ecevit'in, hem DSP, hem de Hükûmet adına yaptıkları "istenmiyorsun artık.. Kapın açık.. Arkanı dön ve git artık" içerikli konuşmalar, Derviş'i etkilemedi..
Daha doğrusu, etkilese bile, bunları duymazdan gelmeyi yeğ tuttu..
Devlet ve siyaset geleneğimizde, idari görevleri bırakmayıp, çeşitli yollarla direnmek vardır..
Örneğin 1'inci Milliyetçi Cephe (1975) İsmail Cem'i TRT Genel Müdürlüğü'nden aldıktan sonra, Cem uzun süren bir Danıştay mücadelesi verdi..
Ama Başbakan "Seni istemiyorum" dediği zaman, bir bakanın "sen istemesen de ben kalıyorum" demesi zordur.. Üstelik 1982 Anayasası'na göre Başbakan, istemediği bakanı azledebilir..
Turgut Özal, gözü gibi sevdiği Maliye Bakanı Vural Arıkan'ı bile, böyle azletmemiş miydi?
Eskiden de, istenmeyen bakanların istifalarını beklemek yerine, bazan yeni hükûmetler kurulur ve istenmeyen bakanlar, dışarıda bırakılırdı.
Örneğin, Atatürk'ün ölümünden sonra, Ata'nın hastalığı sırasında İsmet İnönü'ye dönük komplolar hazırladıklarına inanılan Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ve İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, 2'nci Bayar Hükûmeti'nden dışlanıvermişlerdi 1938'de..
Zorla görevi bıraktırma ise, Osmanlı geleneğinde var zaten..
Padişah sadrazama "Mührü ver" deyince, bir döneme kadar bunun arkasından idam (veya boğulma) gelirdi..
Son dönemde, bu iş biraz aksadı..
2'nci Abdülhamid'e altı defa sadrazamlık yapan Küçük Sait Paşa, Padişah son kez "Mührü ver Paşa" deyince sinirlenip, "Vermiyorum" der.. (1906)
Bunun üzerine 2'nci Abdülhamid, çalışma masasının çekmecesini açıp, ucu sivri bir kitap açacağını çıkartır.. Bunu Sadrazam Küçük Sait Paşa'nın gırtlağına dayar..
-Mührü vermezsen, seni öldüreceğim, der..
Bülent Ecevit'le Kemal Derviş arasındaki ilişkilerin, bu düzeye geldiğini sanmıyoruz.
Eğer Ecevit padişah ve Derviş de vezir olsaydı ve Abdülhamid'le Küçük Sait Paşa arasında geçenlerin aynı yaşansaydı, herhalde Rahşan Sultan da, arkadan Derviş'in sırtına atlar ve kafasına bir şeyle vururdu o sırada..
Bu işin şaka yanı..
Ciddi olan konulara gelince..
Hüsamettin Özkan'ın ihaneti vurgulanarak başlatılan DSP'den kopma sürecinin, bir "Erken Doğum" olduğu, iyice görülüyor..
Üstelik bu erken doğum, erken seçimi de getirdi..
Derviş ve arkadaşları (Özkan, Cem, Talay, v.b.) hazırlıksız bir bağımsızlığa kavuştular..
Keşke Cem de Derviş gibi yapıp, istifa etmeseydi..
TBMM'de Uyum Yasaları görüşülürken, "Avrupa Birliği Davası"nı Mesut Yılmaz'a kaptırmasaydı..
Ama Cem, Türk siyaset ve devlet geleneğini, Kemal Derviş'ten daha iyi biliyor..
İnsan TRT Genel Müdürlüğü için idari yargı yollarına başvurabilir. Fakat Bakanlık, siyasi bir post..
Derviş, sonunda bırakacak bu postu.
"Sen istemesen de ben kalıyorum" inadı, hem anlamsız, hem uygunsuz, hem yanlış..
Bunu birisi mutlaka anlatır Derviş'e..
(Yeni Şafak)
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 17:37