Gündem
  • 13.9.2004 10:15

KİBARİYE YÜZÜNDEN ESKİ BAKANLA PAŞALAR YUMRUKLAŞTI!

KAYNAK : Haber Kaynağı Darbeden iki ay kadar sonraydı. Sıra, 12 Eylül'ün ikinci aşamasındayd. İlk aşama, ''Bayrak Harekatı'' adını taşıyor ve ''kollama'' görevini ifade ediyordu. İkinci aşamadaysa, ''koruma'' görevi tanımlanıyordu. İşte bunun için, uzun süren bir çalışmayla, bir ''andıç'' hazırlanmıştı. 50 sayfalık andıça, Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Orgeneral Haydar Saltık tarafından son şekli verildi. Ve ''Gizli'' kaydıyla hükümete ''direktif'' olarak iletildi. Bu, artık hükümetin ''yol haritası'' olacaktı. Neler vardı o haritada? Tarihi belgeden, bir döneme ışık tutan birkaç satırbaşı: * Kitle yayın araçları, devletin hizmetine tahsis edilmelidir. * Psikolojik savunma esasları, her türlü eğitim ve öğretim faaliyetlerinde rehber olmalıdır. Bu çerçevede, TRT'nin kullanılması şartıyla, ''din eğitimi'', mevcut sorunları çözecek biçimde düzenlenmelidir. * Özgürlük adı altında, anarşinin ne üniversitelerde ne de sendikalarda serpilip boy atmasına imkan verilmemelidir. Türkiye, Milli Güvenlik Konseyi imzasını taşıyan bu yönergeyle yeniden yapılanma süreci yaşıyordu. En ilginç gelişmelerse, andıçta da vurgulandığı gibi, darbe öncesinde ''anarşi yuvaları'' olarak görülen üniversitelerdeydi. Darbeden çeyrek yüzyıl sonra, o gelişmeler de günışığına çıkıyor. Bugünün de en sıcak tartışma konusu olan YÖK'ün ''doğumunu'' anlatıyor: Nasıl anlatalım! 1981 yılının ilk ayları.. YÖK Yasası için alt yapı çalışmaları başlıyor. Kenan Evren'e yakınlığıyla dikkati çeken Prof. İhsan Doğramacı, yanında bugünün Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ve birkaç rektörle birlikte, sık sık Meclis'te görülüyor. YÖK konuşuluyor, çatısı oluşturuluyor. Bu arada, tüm üniversitelerin rektörleri de Ankara'ya çağırılıyor. Albay Cumhur Evcil, toplantılarda rektörlere, ''anarşiden uzak, disiplinli bir üniversite camiası istendiği'' söyleniyor. İşte o toplantılardan birinde, Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Semih Tezcan söz alıyor: ''Üniversitelerde askeri disiplin olmaz. Hocalar, Marks'tan da alıntı yaparak ders anlatır, Hitler'den de! Masasının üzerinde Marks resmi bulunduruyor diye anarşist sayılamaz..'' Prof. Tezcan susuyor. Albay Evcil, onu hiç duymamış gibi, MGK'nın isteklerini yeniden sıralamaya başlıyor. Bunun üzerine Prof. Tezcan adeta patlıyor. ''Ben bunları senin asker kafana nasıl anlatayım'' deyiveriyor. Odada buz gibi bir hava esiyor. Uzun süren sessizliği yine Albay Evcil bozuyor: ''Hocam, profesörlük payesi, bunları benim gibi kalın kafalılara anlatasınız diye verildi. Biz anlayana kadar anlatacaksınız.'' Rektörler, olay darbenin en ağır günlerinde böyle ''hafif'' atlatıldığı için rahat bir nefes alıyor. Ancak Prof. Tezcan sonraki toplantılara çağrılmıyor. Emekli tuğgeneral Cumhur Evcil, o günü ''evet oldu öyle bir tartışma'' diye hatırlıyor. Prof. Semih Tezcan ise, VATAN'a o günleri anlatırken, çarpıcı ayrıntılar veriyor: Tek rektör var, benim ''Yalnızca o toplantıda değil, televizyonda da YÖK ile ilgili düşüncelerimi söyledim. İstanbul'a döneceğim; Doğramacı 'sözlerini geri al' diye Ankara'dan uçağı kaldırmadı. Doğramacı, YÖK'ün ve kurduğu Bilkent'in binalarının bulunduğu arazinin parasını, Sayıştay denetimi dışında tutulan özel bir ödenekle aldı. Bu kararnameyi, Diyarbakır'da bulunan Kenan Evren'e, sırtım dönüp sırtında imzalattırdı. Sonra bir karşılaştığımızda rektörlerin protokolden çıkartıldığını söyledim. Doğramacı da, ''Tek rektör var, o da benim. Siz ve diğerleri gümrük memurundan farksızsınız' dedi. Kibariye yüzünden eski bakanla paşalar yumruklaştı! 12 Eylül'ün ardından beş ay geçmiş ve en azından ''görünürde'' hayat normalleşmeye başlamıştı. Gazinolar, iktidarın ''yeni yüzlerinin boy gösterdiği'' geceleriyle yeniden faaliyete geçmişti. Gecelerin favori ismi, o yılbaşı TRT'de ekrana çıkınca yıldızı parlayan Kibariye; favori gazinoysa, Kibariye'nin sahneye çıktığı Başkent Gazinosu'ydu. 1981'in bir Şubat akşamı, Başkent Gazinosu özel konuklar ağırlıyordu. Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Kurmay Başkanı Tuğgeneral Osman Ekinci, Tuğamiral Erhan Gürcan ve CHP'li eski bakan Teoman Köprülülerle birkaç arkadaşını gazinoya davet etti. Tümü de sivil giysili olan grup, sahnenin hemen önündeki masaya oturtuldu. Yandaki bir masadaysa, darbe öncesinde Demirel hükümetinin en genç bakanı Metin Musaoğlu, eşi ve izne gelen subay bacanağı vardı. Derken Kibariye sahneye çıktı. Şarkılarını söyledi. Gazino yönetiminin uyarısıyla olacak, paşaların oturduğu en öndeki masaya ayrı bir ilgi gösterdi. Yıllar sonra o geceyi anlatanlara göre, Metin Musaoğlu buna sinirlendi ve sivil giyimli paşaları tanımadığı için Teoman Köprülüler'e laf atmaya başladı. Ama asıl gerginlik, Kibariye'nin programını bitirip sahneden ayrılmasıyla yaşandı. Sokağa çıkma yasağı gece yarısı başladığı için salon hızla boşalmıştı. Geride, yasak konusunda endişesi olmayan ''paşalar masası'' ile eski Bakan Musaoğlu'nun masasındakiler kalmıştı. Metin Musaoğlu da yanındakilerle gitmek için ayağa kalktı ve tam Tuğgeneral Ekinci'nin masasının yanından geçerken gerginlik patladı. Salonda birden bağrışmalar duyuldu, hatta itişip kakışmalar yaşandı. Tuğgeneral Ekinci silahına davrandı. Tuğamiral Gürcan atılıp elini tutarak belki de ateş etmesini engelledi. Bu arada itişip kakışma yumruklaşmaya dönüştü. Olay, gazino çalışanlarının araya girmesiyle yatıştırıldı. Herkes evine gitti. Ama olay burada bitmemişti! İkinci devre: Evren'e telgraf Olay o gece kapanıp gidecekti belki. Musaoğlu Kenan Evren'e telgraf çekmeseydi! O geceyi anlatan Musaoğlu, eve gittikten birkaç saat sonra evine polislerin geldiğini söyledi. Musaoğlu'na göre, polisler ''Sizi Sıkıyönetim'e götüreceğiz'' demişti. O da, polislerden izin alarak telefonla Kenan Evren'e bir telgraf çekmişti: ''Sayın Kenan Evren, Devlet Başkanı. Bu gece Başkent Gazinosu'na ailemle beraber gittik. Fakat Teoman Köprülüler, Ankara Sıkıyönetim Komutanı Osman Ekinci ve bir amiral, beraber eğlenirken bana sataştılar. Bunun üzerine, ortada herhangi bir olay, benim yönümden bir darp olmadığı halde şu anda Sıkıyönetim Komutanlığı'na götürülmekteyim. Meseleye el koymanızı saygıyla arzederim.'' Kenan Evren meseleye el koymuş muydu, kimbilir! Musaoğlu o gece Sıkıyönetim Komutanlığı'na değil Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldü. Sabah da serbest bırakıldı. Aynı gün Kenan Evren, telgrafı Tuğamiral Gürcan'a gönderdi. Üzerine, kırmızı kalemle ''geçmiş olsun'' notunu düşmüştü. Üçüncü devre: Sürgün kararı Kibariye'yi dinlemeye giderken kendilerini bir anda kavganın içinde bulanlar için olay burada da bitmemişti. O geceden iki hafta sonra MGK alışılmışın dışında bir cumartesi günü toplandı. Ve gecenin iki kahramanı, Tuğgeneral Osman Ekinci ile Tuğamiral Erhan Gürcan için tayin, yani sürgün kararı çıktı. İki önemli isimle ilgili bu karar, o günlerde, 12 Eylül sonrası askerde ''ilk çatlak'' diye yorumlandı. Ardındaki gerçek de, bugüne kadar sır gibi saklandı. VATAN Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:55

İLGİLİ HABERLER