
KILIÇDAROĞLU: 'ASIL TEHLİKE LAİKLİK DEĞİL!'
Kılıçdaroğlu, VATAN yazarlarına 2011 seçimlerindeki hedefinin yüzde 40 olduğunu söyledi
Sosyal devletin sadaka devletine dönüştürüldüğünü ileri süren CHP lideri Kılıçdaroğlu, “Böyle demokrasiyi, laikliği geliştiremezsiniz, toplum tabanında kabul göremezsiniz. Haliç’te yaşayan Simonlara döndük. Bulgur dağıtıyoruz, makarna dağıtıyoruz ve bunları olağan karşılıyoruz. Bu hiçbir Avrupa ülkesinde yok. AKP sosyal devleti yok etti. Bunu Avrupalılarla konuşurken de söyledim” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yeni CHP’nin ekonomi politikasını “Ana çizgimiz sosyal piyasa ekonomisi olacak” diye açıkladı. “Sıcak para”ya dayalı bir ekonominin taşıdığı riskleri ortaya koyacaklarını söyleyen Kılıçdaroğlu, iş dünyasına da “engelleri kaldırma” güvencesi verdi.
“Laiklik kırılgan bir noktada değildir” diyen Kılıçdaroğlu, “Bana göre asıl tehlike sosyal devlet eksikliğidir. Eğer siz sosyal devleti sadaka devlete dönüştürmüşseniz, demokrasiyi, laikliği geliştiremezsiniz” diye konuştu ve “Sosyal devlet vurgusunu ön plana çıkarılacağını” belirtti.
Yeni CHP’nin türban sorununu “kamuda hizmet alan ve veren” formülü ile çözmeyi düşündüğünü anlatan Kılıçdaroğlu, çözüm için bir şart ortaya koydu ve “Başını açan kadınlara karşı bir mahalle baskısının uygulanmayacağı garantisinin verilmesi lazım” dedi.
Kılıçdaroğlu’na yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:
EKONOMİ VE YENİ ADIMLAR
CHP, yeni dönemde nasıl bir ekonomi ve sosyal politikalarla muhalafet yapacak? Ana çizgisi ne olacak?
Sosyal piyasa ekonomisi, ana çizgisi bu olacak. Bu çalışmanın finans yönü var. Bu konuda yöneltilecek tüm sorulara da yanıt verir nitelikte. Kapsamlı bir çalışma. Raporları bilim insanlarına da verdik. Önümüzdeki günlerde bilim insanları ile toplanacağız. Sonra tekrar bir araya geleceğiz ve son toplantı daha yapacağız ve ondan sonra İstanbul’da bir toplantı yapıp kamuoyuna açıklayacağız. Her şeyi bozmak alt üst etmek gibi bir şeyimiz yok. Biz iş dünyasına güvence vermek istiyoruz. “Siz, çalışın üretin, istihdam yaratın, ihracat yapın. Önünüze hangi engel çıkarsa o engeli kaldırmak bizim görevimiz olacak”. Önlerini açmak istiyoruz. Üreten Türkiye modeli.
Türkiye’nin güçlü olması için, üretmesi lazım. Sıcak paraya dayalı bir ekonominin risklerini ortaya koyacağız. Sayın Cumhurbaşkanı söylemiş, “minimüm risk, maksimum kar” diye... Bir ülkede minumum risk, maksimum kar varsa, riskin az olması güzel bir şey. Maksimum kar da üretim sonucu elde ediliyorsa, orada bir sorun yok. Ama sadece faiz gelirlerine dayalı, istihdam yaratmayan bir politika üretime dönük olmayan bir politika ise Türkiye’nin üretmesi ama birilerinin alması demektir. Biz istiyoruz ki, bizim sanayicimiz her şeyden önce olsun. Üniversitelerle işbirliği yapsın. Bürokratik bir engel varsa da biz kaldıralım. Teşvik politikaları çok yanlış. Biz daha farklı politikalarla gideceğiz teşvikte de onların ayrıntılarını da açıklayacağız.
LAİKLİK VE TOPHANE
Hükümetin Tophane tepkisini nasıl yorumlarsınız?
Kültür Bakanı’nın oraya gitmesi güzel. Ama biz asıl söylemi Başbakan’dan bekliyoruz. Hükümetin, özellikle sayın Başbakan’ın birinci elden sanata ve sanatçıya güven vermesi bu aşamada çok önemli. Açılım konusunda sanatçıları davet etti. İyi de şiddete uğradığı zaman da bir şeyler söylemeli. Oradaki sanatçılar şu ya da bu şekilde şiddete maruz kaldılar. İşine geldiği zaman onlara bir şeyler söylemek, işine gelmediği zaman suskun kalmak doğru değil.
‘Laiklik tehlikededir diyemem’ sözleriniz çok tartışıldı. Bu değerlendirmeniz parti içinde eleştirilere yol açtı mı?
Laiklik tartışmaları ekseninde Tophane’de yaşanan olayın ortaya koyduğu fotoğrafa ilişkin yorumunuz nedir?
Eğer laiklik Tophane’deki saldırı ile yıpranacaksa, o zaman laiklik tehlikede demektir. ‘Tüm propagandalara rağmen, referandumda yüzde 42 hayır oyu çıkıyorsa, laikliğin teminatı CHP’dir ve laiklik kırılgan bir noktada değildir’ diye düşünüyorum. Bana göre asıl tehlike sosyal devlet. Türkiye’de sosyal devlet yok. Eğer siz sosyal devleti sadaka devlete dönüştürmüşseniz, demokrasiyi, laikliği geliştiremezsiniz ve toplum tabanında kabul göremezsiniz. Biz, Haliç’de yaşayan simonlara döndük. Bulgur dağıtıyoruz, makarna dağıtıyoruz ve bunları olağan karşılıyoruz. Bu hiçbir Avrupa ülkesinde yok. Laiklikten daha öte (önemli olan) sosyal devletin olmamamasıdır. AKP sosyal devleti yok etti. Bunu Avrupalılar’la konuşurken de söyledim. Bir Başbakan düşünün. Diyarbakır’a gidiyor ve diyor ki, ‘Ben hapishane yıkacağım ve yenisini yapacağım’. Ben de şu soruyu sordum kendilerine; ‘Hangi demokraside bir Başbakan hapishane yapacağım’ sözü verir ve daha fazla oy almayı ister. O zaman ben de gidip ‘Başbakan’dan daha büyük bir hapishane yapacağım’ diyeyim. O zaman bana daha mı çok oy verecekler? Sosyal devleti o kadar yıktık ki, sosyal devleti ayaklar altına aldık. Eskiden insanlar yardım alırken utanırlardı. Gizli verilirdi yardımlar. Şimdi insanlar televizyonlarda çıkıp ‘nerede bu devlet neden bana yardım etmiyor? Para verin bana’ diyor. Türkiye’de bu kültür yerleşiyor, tehlikeli olan da bu.
Yani siz göreceli olarak ‘laikliklikle ilgili tehlike sosyal devlet tehlikesinin gerisinde’ yorumunda bulunuyorsunuz?
Yoksulluk bağlamında kişileri iktidara bağımlı hale getiriyorsanız, işte bu tehlikelidir. İktidarda, ‘onlar yoksul kalmalı ve benim kontrolümde olmalı’ anlayışı hakim. Sosyal devletin güçlü olduğu yerde demokrasi güçlü olur. Çünkü insanlar kendi çalışmalarının karşılığını alacaklar. Kendi yaşamlarını sorgulayacaklar.
KÖMÜR DAĞITILAN YERLER EVETÇİ
Referandum sonuçlarında “yoksulluk” ve “evet” ilişkisini incelediniz mi?
Bir harita yapmıştık geçmiş yıllarda. Grup Başkan Vekili olduğum dönemde. Kömür dağıtılan illeri ve yeşil kart alan illeri dağıttık bu haritada üst üste oturuyor zaten. Mesela Bingöl en çok evet oyunun çıktığı il. Yüzde 68’i yeşil kartlı. Şanlıurfa da benzer.. Siyasetçilerin dışında sosyal bilimcilerin de sağlıklı bir Türkiye tablosu çıkartması lazım. Biz siyasiler evet ve hayıra kilitlenip, 58 ve 42’yi yorumlayabiliriz. Ama bunun gerisinde toplumu evet ve hayıra götüren noktalara da bakmamız lazım. Okuma yazma oranının en düşük olduğu illerden birisinde evet oyları çok düşük çıkabiliyor. Neden? Okumadıkları için kızmıyorum onlara. Devletin onlara o olanağı vermesi lazım. Üniversite mezunları arasında hayır oyu daha çok çıkıyor. Neden? Sosyal devlet sorunu yeterince üzerinde durmadığımız bir konu. Sadaka dağıtan devlete dönüştü Türkiye ve bu bana göre göre demokrasinin önündeki en ciddi tehlikelerden birisidir. Sosyal devleti güçlendirmek için “aile sigortası”na çok önem verdik. İktidar aile sigortasına geçmeye yanaşmıyor?
AİLE SİGORTASINA GEÇMEK ŞART
Neden?
Ben bunu Plan ve Bütçe Komisyonu’nda defalarca söyledim. Çünkü Aile sigortasına geçtiğin zaman kişi aldığı yardımı hak olarak görür. Emeklinin maaşı az geliyor ve emekli de itiraz ediyorsa; devletten aile sigortası alan kadın da “bu az” diyebilir. Aile sigortasını hep gündeme getirdik. Ancak AKP ısrarla bunu bilinçli olarak hayata geçirmeyi geciktiriyor. Biz 1971 yılında aile sigortasını kuracağımızı taahhüt etmiştik.
Topluma da tam olarak anlatılamamış olabilir mi?
Toplum da bilmiyor, sendikalar da bilmiyor. Sendikalara ‘Bunu sizin söylemeniz lazım’ diye defalarca söyledim. İLO standardartlarında 102 sayılı sözleşme bu. Türkiye kabul etmiş bunu. Siz niye kabul etmiyorsunuz?
'Türban sorununu mutlaka çözeceğiz'
Türban sorunu nasıl çözeceksiniz?
Gayet samimi söylüyorum. Arkadaşlarımız gayet güzel bir çalışma götürüyorlar. Biz bu işi çözmekte kararlıyız.
Çözüm formülü ne?
Biraz netleşmesi lazım. Ama çözeceğiz..
Kamuda hizmet alan - hizmet veren ayırımı gibi bir çözüm mü?
Kılık kıyafet, tabii. Ama burada bir şey daha yapılması lazım. Toplumun başını açan kadınlara karşı bir mahalle baskısının uygulanmayacağı garantisinin de verilmesi lazım...
Kim verebilir?
Onun alt yapısını hep beraber oluşturacağız. Orada da düşüncelerimiz var..
Çözüm biraz da az önce tahlilini yaptığınız sosyal devlet bağlamında mı?
Türbanı salt inancı dolayısıyla takanların sayısı belli. Bunun dışında başka gerekçelerle de takılıyor. Kimisi köyden kente geldiği zaman modernleşmenin bir unsuru olarak görüyor. Kimisi sokağa çıkmanın bir güvencesi olarak görüyor. Burada algılar kitleden kitleye, kişiden kişiye değişiyor. Bizim türbanlı kadın kolları üyemiz var. Kimse de ona ‘türbanını çıkart’ demiyor. İnanıyorsa o da taksın.. Bizi ilgilendirmez...
'Oyumuzu arttırdık, hedefimiz yüzde 40'
Referandum sonuçlarında ortaya çıkan yüzde 42’lik hayır oylarında partinizin payını ölçmek konusunda bir çalışma yaptırttınız mı? Yüzde 42 oranı nasıl buldunuz?
Oyumuzu arttırdık, iyi bir noktaya geldik. Ama yüzde 42 yeterli mi? Hayır. Bu oranın tümü bize ait değil. Ne kadarı bize aittir tam olarak elde edemiyoruz. Ama belli bulgularımız var. Arkadaşlarımız incelediler. Bu çalışmanın dışında üniversite ile işbirliği olan bir araştırma kuruluşu da inceledi. Onlar bizi bu rakam içinden 30-32 bandına oturtuyor. Onlar bu çalışmanın adını ‘Başarı ama yenilgi olarak algılanan başarı’ diye koyuyorlar. ‘Hayır çıkacak beklentisi olmayacınca yüzde 48 de olsa yüzde 49 da olsa yenilgi olarak algılanacaktı’ yönünde düşünceleri vardı. Benim samimi düşüncem hiç bir zaman evet oylarında yüzde 58’i düşünmedim. En fazla 55 bandına gelir diye düşünüyordum. Yüzde 58 evet oyu ciddi bir rakam.
Parti içinde CHP’nin etkin olduğu illere ilişkin de bir çalışma yapılacak mı?
Bizim ciddi bir eksikliğimiz de oylarımızın fazla olduğu illerde katılma oranı düşük. Tatilden dönmediler sanırız. İstanbul’da bir grup arkadaşımız Bakırköy, Kadıköy, Şişli, Beşiktaş gibi yerlerde oyların düşüşünün nedenini araştıracaklar. Belki adrese dayalı sistemden adreslere giderek de araştırma yapabilirler.
Yüzde 58’lik evet oylarının hangi gruplara ait olduğunu araştırttınız mı?
Belli. Eski milliyetçi muhafazakar mukadesatçı bir grup var. Bu grubun getirdiği tablo. Bir tablo da şu; Belli yerlerden blok hep evet çıktı. Çünkü buralara ‘hayır çıkarsa yeşil kartlarını iptal ederiz’ diye şantaja dönük çalışmalar da oldu. Bunları biliyoruz. Ama bunların 58 içindeki payı nedir bunu ölçemiyoruz...
Genel seçimde CHP’nin beklentisi nedir?
Daha önce de belirttiğim gibi hedefimiz yüzde 40.
'Medya üzerindeki baskıyla ilgili rapor hazırlıyoruz'
Seçim kampanyanızda, referandum kampanyasından farklılık ne olacak? Hangi konularda odaklanacaksınız?
Bir ekip kurduk. Sanıyorum bir 10-15 gün içinde bir konferans yapacağız. Sabancı Üniversitesi’nden bir hocamız var. Konferanstan ne çıkar bilmiyorum. Ama benim kanaatim sosyal devlet vurgusunu çok öne çıkartmak. Hedefimiz geniş kitleleri kucaklamak. Onlara güvence getireceğimizi, üretim halkasında yer vereceğimizi, onların üreten birer kişi olacaklarını işleyeceğiz.
Konferans ne zaman?
Hocamız bir gün boyunca akşama kadar böyle bir toplantının yapılmasını istiyor. O toplantı için öngördüğü belli koşullar var. Belli kişilerin katılmasını talep ediyor. Benim de bütün gün orada olmamı koşul olarak koydu..
Kimler davet edilecek?
Parti içi bir çalışma ama katılanların tümü partili olmayabilir. Mesela Tarhan Erdem Bey olabilir.. Kimleri önerir hocamız bilmiyorum. Seçim Hazırlık Komitemiz var. Onlar da toplantıda olacak. Bu arada biz TUSES’i de harekete geçirmek istiyoruz. Sosyal demokrat partilerin düşünsel olarak güçlenmeleri için bu tür vakıflara ihtiyaç var. Geçmişte TUSES’in (Türkiye Ekonomik Sosyal ve Siyasal Araştırma Vakfı) kuruluş felsefesi de bu. Fakat bu parti içindeki çekişmeler TUSES’i devre dışı bırakmış biraz. Geçen ay İstanbul’da TUSES’te bir toplantı yaptık. 5-6 saat sürdü. Pek çok hoca bize karşıt görüş bildirenler de dahil olmak üzere çok güzel bir toplantı yaptık. Biz de, onlar da düşüncelerimizi aktardık. Yani aydınlarla yeniden ilişki kurduk.
Seçim sürecinde basınla ilişkiler konusunda özel bir çalışma yürütecek misiniz?
Avrupa temaslarım sırasında da medya konusu gündeme geldi. Avrupa’da gördüğüm medya üzerindeki baskı tam algılanmış değil. Arkadaşlara talimat verdim. Medya üzerindeki baskılarla ilgili bir rapor hazırlayacağız. Bu rapor da önümüzdeki 10-15 gün içinde İngilizce, Fransızca ve Almanca dillerine çevrilecek. AB’deki yetkililerin tümüne, AP’deki tüm milletvekillerine gönderilecek Türkiye’de AKP’nin medya üzerindeki baskıları örnekler vererek göstereceğiz.
Fazla bilmiyorlar değil mi?
Şöyle bir kulaklarına yansıyor. Hatta SDP’nin Başkanı Gabriel, “Gerekirse medya üzerindeki baskıları Avrupa Parlamentosu’ndaki arkadaşlarımız dillendireceklerdir” dedi. O nedenle de biz bir rapor gönderelim hiç değilse konuşurken ellerinde bir şey olsun.
Başkanlık sistemi-senato önerisine ne dedi?
Başkanlık sistemine ilişkin tartışmalar yeniden gündemde. Siz başkanlık sistemine sıcak bakıyor musunuz? Yoksa kuvvetler ayrılığı ile mi devam etmeli görüşündesiniz?
Bizim öteden beri düşüncemiz parlamenter sistemin devam etmesidir. Ancak Cumhurbaşkanı’nın 12 Eylül Anayasası ile aşırı yetkilendirilmesi, şimdi referandum ile seçilmesi artı son Anayasa ile Cumhurbaşkanı’na ek yetkiler verilmesi, ileride ciddi sorunlar yaratacak. Sayın Sezer söyledi. Sayın Gül de benzer endişelerini dile getirdi.
Şöyle bir örnek vereyim. Bunu da değişik yerlerde söyledim. Bizim anayasamıza göre Cumhurbaşkanı istediği zaman Bakanlar Kurulu’na başkanlık yapabilir. Cumhurbaşkanı’nın seçilmesi en az yüzde 51 oy ile olur. Diyelim ki yüzde 58, 60 ya da yüzde 51 oy ile geldi. Bakanlar Kurulu’nun başına gelecek ve oturacak. Başbakan rahatsız olunca diyecek ki, “Sen kaç oy almıştın?”.. “Yüzde 47” diyelim. “Ben kaç oy almıştım Yüzde 58”.. “Çekil kenara.” O zaman ne diyecek?. Bu sorunun yanıtı havada. O nedenle tehlikeli bir sürece imza atıldı. O süreç ileride bizim demokrasimiz açısından nasıl açmazlar getirecek bilmiyoruz. Ama gönül ister ki, yine eski sisteme dönelim. Cumhurbaşkanı, parlamentoda uzlaşma ile seçilsin. Yetkileri olabildiğince sembolik olsun. Parlamentonun şöyle bir sıkıntısı var; Eskiden Senato vardı. Şu anda bu görevi ağırlıklı olarak Anayasa Mahkemesi yapıyor. Senato yine olabilir.
Senatonun işlerliği çok tartışıldı... Siz nasıl bir sistem öneriyorsunuz?
550 Milletvekillinin 100’ü veya 150’si senatoya kaydırılabilir. O zaman daha sağlıklı bir çalışma olabilir. Senatonun kaldırılması yasaların geç çıkmasından. Ama İç Tüzük değiştirilerek bu da aşılabilir. Mesela iç tüzük değişti 1000 maddelik kanun temel kanun diye 30’arlık maddeler halinde görüşülüyor ve daha kısa sürede görüşülerek yasalaşabiliyor.
Yani Başkanlık Sistemi’ne karşı “senato sistemini mi?” öneriyorsunuz?
Tartışılabilir. Parlamenter sistemi daha güçlü hale getirelim, senato da tartışılabilir. Cumhurbaşkanı’nın yetkilerinin fazla olduğunu kendileri de söyledi. Başkanlık sistemi tartışmalarını biraz Burhan Kuzu’nun fantazisi olarak görüyorum.
Hale GÖNÜLTAŞ / VATAN
Güncellenme Tarihi : 24.3.2016 03:15