Gazeteci-yazar Ertuğrul Mavioğlu'nun ''Cezaevlerinden yükselip tarihin boşluğunda saklı kalmış acı dolu haykırışların yanı sıra, belleklerde yer etmiş olaylara ilişkin önemli ve renkli ipuçları sunuyor'' dediği kitabı ''Asılmayıp Beslenenler'' çıktı. Kitap, Metris, Mamak veya Diyarbakır Cezaevi'nde 12 Eylül döneminde yaşananlarla ilgili önceki çalışmalardan farklı bir içeriğe sahip. ''Asılmayıp Beslenenler'', bu üç cezaevini kapsamakla kalmayıp, 12 Eylül'ün cezaevi politikasının tüm Anadolu cezaevlerinde uygulanmaya konulmuş bir kontrgerilla operasyonu olduğunu ileri sürüyor! Babil Yayınları'ndan çıkan kitapta ağırlıklı olarak ''duvarın arkasının en yakın tanıkları'' olan eski mahkumların anlatımlarına yer veriliyor. Duvarın ardında yer alan mahkumların dışında diğer gözler; cezaevi doktorları, psikiyatristler, cezaevi müdürleri de Türkiye'nin bir dönemini aydınlatıyor.
Hakem Önen cezaevi doktoru çıktı
Mahkumları karanlık ortamdan kurtardım
1985'te Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun olduktan sonra Gaziantep Özel Tip Cezaevi'ne atandım. Anlatılanlara göre burası iflah olmaz mahkumların toplandığı bir cezaeviydi. Henüz üç ya da dört günlükken bir işkence olayı geldi. O zaman cezaevinde psikiyatr olarak Mehmet Bekaroğlu görevliydi. Doktor olarak beraber rapor vermemiz gerektiğini söyledi. Sanırım iki ya da üç gardiyanın attığı dayaklar sonucu izler vardı. Ne gördüysek yazdık rapora. Pencereler sac levhalarla kapatılmıştı. Hava ve ışık ancak levhaların üzerindeki deliklerden sızabiliyordu. Mahkumların en çok şikayet ettikleri konulardan biri buydu, sacların sökülmesini istiyorlardı. İsteklerinde haklıydılar, çünkü bu sac levhalar yüzünden hem havasız hem ışıksız kalmışlardı. Mahkumları dinledikten sonra hazırladığım raporları idareye verdim. İdare önce karşı çıktı. Ama konuşmalarımız üzerine ikna oldu. Sonunda pencerelerin önündeki sac levhalar kaldırıldı.
Bağırmayıp susunca daha fazla dayak atarlardı
* Bülent Forta (ADA Müzik'in sahibi): Dev-Yol davasından Mamak'ta 8 yıl yattım. Sayımda yüksek bir sesle, ''Biiirrr'', ''İkiii'' diye bağırmak zorundasın. Alçak sesle söylediğinde çok dövüyorlardı. Çünkü baskıya ve dayağa rağmen yüksek sesle söylememek devrimcilerin kuralıydı. Garip gelecek ama yüksek sesle bağırmayanlar bütün dayaklara rağmen geri adım atmadı. Bu nedenle ''Baskıcılar başarabildiler mi?'' sorusuna hiç kuşkusuz ''Başaramadılar'' yanıtını veririm.
Muhalif olanı her zaman bir hasta olarak gördüler
* Mehmet Bekaroğlu (FP Rize eski Milletvekili): 1983'te psikiyatri ihtisasını bitirdikten sonra Gaziantep Cezaevi'ne atandım. Atatürk resmi yapmayı kabul etmediği için işkenceden geçirilen bir genci gördüm. Cezaevi doktoruna ''Nedir olay'' diye sordum. Bana ''Dilekçeyle başvuru olmadı'' dedi. Rapor tuttum. Şunu söyleyebilirim ki cezaeviyle ilgili anafikir hâlâ değişmedi. Komünizmi, muhalifliği bir hastalık olarak görüyorlar ve tedavi edilmesi gerektiğini düşünüyorlar.
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:10