Medya
  • 18.2.2008 10:18

MEHMET ALTAN'DAN, ERDOĞAN'A CEVAP: ‘BAŞBAKAN KENDİNİ ORKESTRA ŞEFİ, BİZLERİ KURŞUN ASKER Mİ SANIYOR?’

Mehmet Altan da Başbakan’ın sinirinden nasibini aldı. Oysa o, sadece özgürlükler ve Türkiye’nin refahı adına uyarılarda bulunduğunu düşünüyor. Bu ruh halini ise şöyle tanımlıyor: “Türkiye’de kimse kimseye kendi gibi olma hakkını tanımıyor. Herkes, herkesi esir almaya çalışan bir ilkellik içinde. Yani, kamplara bölünmüş, o kampın orkestra şefinin arzusunda herkesi kurşun asker yapmaya çalışan garip bir ülke olduk!”

Tartışmalar, cepheleşmeye dönüştü, sertlik had safhada... Bu Türk siyasetinde alışmadığımız bir görüntü değil, ama bu kez biraz farklı. ’İkinci Cumhuriyet’in isim babası, liberal kesimin en önemli simalarından, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Mehmet Altan, “Türkiye’de 12 milyon kişi günlük 1 dolarla yaşıyor. 600 bin kişi aç yatıyor. Türbandan acil sorunlar var” dedi bir TV programında... Hemen cevap geldi birinci ağızdan. Başbakan Erdoğan, oldukça sinirli konuştu; “Biz geldiğimizde bu rakam 18 milyondu, 12’ye düştü. Onu niye söylemiyorsun? Milleti aldatmayın, dürüst olun!” Oysa ki, bu uyarıyı yapan Mehmet Altan, yıllardan beri türbanın serbest bırakılmasını, tüm özgürlüklerle birlikte savunmuş, üstelik şimdi de AKP’nin her icraatını manşetlere çıkaran bir gazetenin başyazarı! Bugüne dek, AKP’nin pek çok çıkışına destek olmuş, laiklerin hedef tahtası haline gelmiş. Hâlâ da AKP’nin pek çok devrime imza attığını söylemekten geri durmuyor. Onun derdi, hükümetin son dönemde içine düştüğü durum. Kamplaşmaya yönelik çıkışları, Avrupa Birliği’ni neredeyse unutmaları, sivil anayasayı rafa kaldırmaları, ekonomik reformları yavaşlatmaları ve kendilerini iktidara taşıyan yoksul tabanı unutmaları... Aslında onu bu noktaya getiren dramatik bir gelişme var, Davutpaşa’daki patlama ve bu vahim olay karşısında AKP’nin üç maymunu oynaması. “Davutpaşa faciası AK Parti’nin nereye gittiğinin en çarpıcı örneği. ’Aman, yağlıboya... Bana değmesin’ yaptılar” diyor.

Türkiye tek mönülü fakir bir lokantaya döndü

Mehmet Altan, AKP’nin gidişini hiç de iyi görmüyor. Bir zamanlar benzer fikirlere sahip olduklarını söylüyor ve hâlâ kendisinin fikirlerinde bir değişiklik olmadığını vurguluyor. Yani ona göre değişen AKP. Son bir sözü var, uyarılarını dikkate almaları için: “Türkiye, tek mönülü fakir bir lokantaya döndü. Varsa yoksa türban... Madem özgürlükleri savunuyorsunuz, önce YÖK’ü kaldırın, üniversiteyi özgürleştirin. 301. Madde’yi neden değiştirmiyorsunuz? Üstelik bunları yapmak, türban sorununu çözmekten daha kolayken...”

Onun korkusu, 2007’nin genel seçimlerle heba olması gibi, 2008’in de türban ve yerel seçimler yüzünden boşa gitmesi... Kısacası tüm söyledikleri, refah ve özgürlükler adına...

Başbakan’ı çok kızdırdınız... Sizce neden böyle oldu?

Bu yaşıma kadar hep kendim gibi oldum. Bundan sonra da kendim gibi olmaya devam edeceğim. Başkasına nizam vermeye kalkan bir ekibin içinde olmadım ve olmamaya devam edeceğim. Ben yazı yazan bir adamım. Ne söylediğim, ne yaptığım, duruşum çok belli...

Daha önce hep AKP’yi desteklediniz... ‘Pek çok devrime imza attı’ diyordunuz. Sizdeki bu değişimin sebebi ne?

Evet, çok umutluydum. AK Parti ilk döneminde gerçekten olağanüstü başarılar sağladı. Devrimlere imza attı. 9. Uyum Paketi’ne gelinceye kadar yapılanlar Türkiye’de ileride daha iyi anlaşılacaktır. Ama terslikler olduğu vakit ben de düşünmeye başladım...

Mesela neleri?

Seçimlerden sonra hükümetin bize söz verdiği şeyler vardı. İki çok önemli değişim olmasını bekliyorduk. Bunlardan biri sivil anayasaydı. Gerçekten de 12 Eylül rejimiyle kavga eden, Türkiye’deki rejimi demokratikleştiren, AB standartlarında birey hakkı, özgürlükler ve zenginlikler getiren bir anayasa vaat ediyorlardı. Ama ne oldu? Sivil anayasa yok. İkincisi ’2008, AB yılı olacak’ dediler. Hani nerede? Bir 301. Madde bile değişmedi. 9. Uyum Paketi bekliyor. 22 Temmuz’dan sonra Ergenekon dışında AK Parti hangi iradeyi gösterdi? Aynı zamanda ekonomi bozuluyor. İşsizlik artıyor... Ama onlar hâlâ ‘türban’ diyorlar. AK Parti özgürlükleri bir bütün olarak ele alan, aynı zamanda referansı evrensel hukuk olan, Türkiye’nin özgürleşme ve zenginleşmesini isteyen,12 Eylül rejimiyle topyekün anayasa üzerinden savaşan, AB istikametindeki reformlara hız veren bir anlayıştan hızla uzaklaşıyor...

Ben türbandan yanayım ama...

Peki sizin AKP’ye karşı düşüncelerinizde bir kırılma noktası oldu mu? Mesela, önce cumhurbaşkanlığı seçiminde, daha sonra türbanda dayatmaları gibi...

Hayır. Ben türbandan yanayım. Bunu çok eskiden beri de yazıyorum. Ama türbanla birlikte bütün özgürlüklerden yanayım. Ben şunu söylüyorum; türban bu kadar problem çıkardı. 301’i değiştirmek daha mı zordu? Ben 25 yıldır üniversitede hocayım. Üniversitenin bir yasası var. Bu yasayı 12 Eylül rejimi yapmış, üniversiteleri kışla haline getirmiş. Üniversitelerde bilim yok, özgürlük yok. Şimdi sen niye bunu değiştirmiyorsun önce? Kızlarımızın türban taktıkları için üniversiteye sokulmamaları çok ayıp, çok ilkel, çok rezil bir şey. Buna katılıyorum. Ama eğer gerçekten demokrat, özgürlük yanlısıysan, böyle bir üniversite yasasını değiştirmek, türban tartışmasına girmekten çok daha kolay. Niye yapmadın? Üniversite özgür olunca zaten türban da sorun olmayacak.

Yani sizi rahatsız eden AKP’nin hak ve özgürlükler deyip sadece türbana odaklanması?

Evet. Ayrıca daha basit olan değişiklikleri yapmamak. Mesela 301’i hemen çözebilirlerdi. Ben özgürlüklere bütün olarak bakan birisiyim. Özgürlükler arasında hiyerarşi tanımıyorum. Ama ’Üniversitenin 12 Eylül rejimindeki faşist ruhu bana dokunmaz ama türban meselesi kalksın’ diyorlar şimdi. İyi de türbanı kim yasakladı? 12 Eylül rejiminin kurduğu YÖK. Öyleyse niye kaldırmıyorsun? Bunlar hiç kimsenin koalisyonuna ihtiyaç duymadan yapabileceğin şeyler üstelik. 301’i kaldırmak kimseye fazla mesele çıkarmazdı. Eğer işin içinde siyaset yoksa, sahiden özgürlük istiyorlarsa ve ben yanlış anlıyorsam, ’Vicdani Red’ hakkının peşine niye gitmediler? Ben özgürlükler meselesinin içine siyaseten ayrımcılık girdiği için, oy avcılığı girdiği için, öncelikler girdiği için hoşnut değilim. Çünkü benim özgürlük anlayışımın referansı evrensel hukuk, siyaset değil. Onun için de tereddütlerim var.

Bu tereddütler ne zamandır var?

Çok uzun zamandan beri... Yazılarımda da bunu ima ediyorum. Çünkü eğer gerçekten özgürlükçülük söz konusu ise Vakıflar Yasası ile Sayıştay Yasası’nı kapsayan bir 9. Uyum Paketi iki yıl beklemezdi, 301. Madde hiç kimseye ihtiyaç olmadan bir dakikada değişebilirdi. 12 Eylül rejiminin kışlası olan üniversiteler özgürleşse, zaten türban meselesi kalmazdı. Şimdi ben bunların hiçbirini önemsemiyeyim, türbanın oy potansiyeli var diye, sırf siyasi sinyalleri itibariyle onu ele alayım! Olur mu? Referansının ne kadarının din, ne kadarının hukuk olduğu belli olmayan bir imanın etrafından dolanmayı ben doğru bulmuyorum. ‘Bu eleştiriyi yapamazsınız’ deniyor. Bana söylenen o. Söylersen yandın. Ne olacağız? Asker olacağız. Böyle bir şey olur mu ya! İma edilen o. Türkiye’de herkes herkesin kendi askeri olmasını istiyor. Kimse kimseye kendi gibi olma hakkını tanımıyor. Herkes herkesi esir almaya çalışan bir ilkellik içinde. Yani kamplara bölünmüş, o kampın orkestra şefinin arzusunda herkesi kurşun asker yapmaya çalışan garip bir ülke olduk. Bu yüzden Başbakan’ın çıkışını garipsemiyorum. Ben bunları çok yaşadım...

Fehmi Koru, ’Liberallerle AKP arasındaki koalisyon çöktü’ diyor...

Benim bir başkasına göre hareket etmemi istiyorlar. Bana nizam, intizam vermeye çalışıyorlar. Niye ben başkası gibi düşüneceğim? Niye başkasının siyasi hesabına göre tavır alacağım? Bunu anlamıyorum. Komik buluyorum. Ayıp bir şey başkasına akıl vermek. Ben senin gibi olmak zorunda mıyım, sana uymak mecburiyetinde miyim? ‘Bunu kullanırsak kullanırız, kullanamazsak bilmem ne yaparız!’ Bunlar çok ayıp şeyler. Bağımsız, özgür duruşu kimse kullanamaz. Kullanırım zanneder. Kullansa zaten o özgür düşünce olmaz. O işte, onların çok istediği bir biat kültürünün kurşun askeri olur.

Ben nerede yanlış yaptım diyor musunuz?

(Gülüyor) Yapmadım ki! Yanlış yapanların ne zaman benden özür dileyeceklerini beklemeye karar verdim.

YARIN

Altan’a göre, ‘MHP, AKP’yi ehlileştiriyor.’ Peki nasıl? t 2008 neden korkulacak bir yıl?

(VATAN)

MEHMET ALTAN'IN BUGÜNKÜ YAZISI:

Kurşun asker korosu...

Türbanı tek özgürlük göstergesi olarak sunan cenahın sanki örtülü bir sansür uygulayarak yok saydığı ‘türbanlı kadınlar bildirisini’ sadece Taraf Gazetesi’nin manşetinde gördüm...

Bir de Ferai Tınç’ın yakıcı bir çığlığı anımsatan cümleleriyle başlayan köşesinde okudum:

‘Türban tartışmasında üslup öyle sertleşti ki, kadınların sesi, erkek üslubunu kullanmadıkça neredeyse hiç duyulmaz oldu.

Ben bu karmaşada yüreğimi açabileceğim bir ses duydum.

Aralarında bir ya da ikisi dışında kimseyi tanımadığım bir grup başı örtülü kadının sesi bu.

Mesaj kutuma düşen açıklamalarında, ‘Söz konusu özgürlükse hiçbir şey teferruat değildir’ diyorlar.

‘Başını örttüğü için ayrımcılığa uğrayan kadınlar olarak tüm samimiyetimizle açıklıyoruz ki, üniversitelere başımızı örterek girmekle mutlu olmayacağız ta ki’ dedikten sonra sıralıyorlar.’

***

Aralarında Ak Parti kurucularının da bulunduğu altı yüzü aşkın kadının ‘ [email protected]’ adresine girerek imzaladığı bildiride sıraladıkları şunlar:

‘Kürtlerin ve ötekileştirilenlerin kendilerini bu ülkenin asli unsuru hissetmesi için gereken hukuki ve psikolojik ortam oluşturulmadan.

Acımasızca işlenen cinayetlerin gerçek sorumlularına ulaşılmadan, 301 davalarını bitirecek düzenleme yapılmadan.

Azınlık vakıflarının üzerinde pişkince oturanların rahatları bozulmadan.

Alevilerin ibadetini kültürel aktivite, ibadet evlerini de kültür merkezi olarak görmekte ısrar etmekten vazgeçilmeden.

Üniversitelerden sudan sebeplerle atılan arkadaşlarımız geri dönmeden.

Yasakçı zihniyet bize ne zaman, nerede ve nasıl örtüneceğimizi dayatmaktan vazgeçmeden.

Üniversitelerin bilimsel özgürlüğünün önündeki en büyük engel YÖK kalkmadan.

Kısacası 12 Eylül darbe anayasasını esamesi okunmayacak şekilde ortadan kaldırıp yeni sivil bir anayasa yapılmadan mutlu olamayacağız...’

***

Özgürlükçü kadınlar bildirisini kendi köşesinden imzalayan Ferai Tınç da gerekçesini şöyle açıklıyordu:

‘‘Söz konusu özgürlüklerse hiçbir şey teferruat değildir’ diyen bu sese kendi sesimi de katıyorum.

Türkiye’yi, tutuculuğun karanlık dehlizlerine çekmek isteyen din referanslı siyasi yapılanmaya karşıysak; gericilerin dini bayrak yapıp, özgürlükleri kısıtlamasından endişe ediyorsak; hak hukuk nutukları atarak türbanı üniversite özgürlüğüyle bir tutmasının demagoji olduğunu görüyorsak, o zaman özgürlükleri bir bütün olarak ele almak zorundayız.

Taassupla, gericilikle başa çıkmanın tek güvencesi var. Özgür zihniyet ortamını yaratmak.

Bu olmadan, yarım yamalak düzenlemelerle yola devam etmemiz mümkün değil artık.’

***

Özgürlükçü kadınlar gibi düşünenlere bir kaç gündür en büyük küfür, hakaret ve tehdit nereden geliyor?

Ankara siyasetini pusula yapıp, iktidar değneğinin gösterdiği kadarını sessiz bir teslimiyetle kabul etmemiz gerektiğini bağıran ‘kurşun asker korosundan’ gelmekte...

Kemalist rejimin tek sesliliğini aratmayan bir faşizmle, demokratikleşmenin önünün açılmasında ‘yöntem’ eleştirisine bile inanılmaz bir tahammülsüzlükle yaklaşanlar, bunu bir de ‘özgürlükler’ adına yaptıklarını söylemezler mi?

Kendin gibi olamayacaksın...

Özerk olamayacaksın...

Bağımsız olamayacaksın...

Siyasetçi kadar var olmayı kabulleneceksin.

Kabullenmezsen kurşun asker korosu devreye sokulacak.

Yöntem eleştirisine inanılmaz bir utanmazlıkla saldıracaklar.

Siyasetçilerin ve onların taifesinin özgürlük anlayışı bu işte...

***

İktidarın siyaseti kadar ‘özgürlükle’ yetinmemizi dayatan siyasetçilerle kurşun asker korosundan şimdi bir hamle daha gelirse şaşırmayacağım.

Ne mi?

Özgürlükleri bir bütün olarak talep eden türbanlı kadınlara da sövüp saymaları, onunla yetinmeyip tehdit etmeleri.

Tabii bunu yaparlarsa, Ankara siyasetinin tıfıl korosu olarak değil ‘özgürlükler’ adına yapacaklar.

Sahtekarlığın sonu yok çünkü...

İnanç özgürlüğünün yanına fikir özgürlüğünü ekleyen o altı yüz kadın ‘özgürlükçü’...

Biz, türbanı da diğer özgürlükleri de o kadınlarla birlikte savunacağız.

Özgürlüklerin sınırlarını ‘siyasal iktidarın’ işaretleriyle belirleyen kurşun askerlerle değil.

(STAR)

Güncellenme Tarihi : 24.3.2016 13:49

İLGİLİ HABERLER