Yaşam
  • 22.2.2002 08:38

MİLLETİN BAŞINA GELMEDİK KALMAMIŞ...

KAYNAK : Haber Vitrini Vatandaş Şükrü Şengül (33 yaşında) O beni döverken herkes film sandı Bundan on sene kadar önce, yağışlı bir öğleden sonra, Bebek sahil yolunda hafif alkollü bir şekilde arabamla bir arkadaş ziyaretinden dönüyordum. Gençliğin de verdiği enerjiyle biraz da süratliydim. Ne olduğunu anlamadan önündeki araçların ansızın durduğunu farkettim. Ama geç kalmıştım. Büyük bir gürültüyle önümdeki araca çarptım. O da bir öndekine, ondan sonraki de bir öncekine... Kazanın şokuyla bir-iki dakika öylece kaldım. Derken birisi kapımı açtı ve ısrarla aşağı inmemi istedi. Arabadan çıkınca önce bir tokat, sonra da bir yumruk yedim. Bana vuranı görmek için başımı kaldırdığımda bir de baktım ki bu kızgın adam Cüneyt Arkın'dan başkası değil. O an ne yapacağımı şaşırdım. O karambolde olayı izlemekte olan vatandaşın birinden, ‘‘film çeviriyorlar’’ diye bir ses duydum. İmdat diye bağırıyordum ama herkes gülümseyerek olayı izliyor ve alkışlıyordu. Sonunda bütün gücümü toplayarak, ‘‘Film falan çevirmiyoruz, kurtarın, adam beni öldürecek’’ diye bağırdım. Kurtuldum... Tabii olay yasal prosedüre girdi ve tatlıya bağlandı. Ağzım burnum Çarşamba Pazarı'na dönmüştü ama yine de Cüneyt Arkın abimizin gerçekten dövdüğü kişiler arasına girmek hoşuma gitmişti... Oto boyacısı Mahir Yavaş (45 yaşında) Saat 17’de kaza yaptım, tam 17 yerim kırıldı, 17 gün komada yattım Ankara Polatlı yolu tek şeritti ve çok can alıyordu. 1993 yılında imza kampanyası başlattım, 17 bin imza topladım. Sonunda başardım ve yol iki şeritli olarak genişletildi. 1994'de mücadelesini vermiş olduğum E90 Karayolu'nda, karşı şeritten üzerime uçan otomobil ile çarpıştım. Karşı araçta 3 kişi öldü, ben ise 17 bin imzaya karşı saat 17.00'de, 17. Km.'de, 17 kırıkla kurtuldum. 17 gün komada kaldım. Şu anda 17. ameliyatımı oldum. Yılbaşında 17 ile biten bir bilet aldım ama hiç bir şey çıkmadı. Halen Ankara Çağ Hastanesi'nde tedavisi görüyorum. Eski TBMM Başkanı Hikmet Çetin İnönü, masada beni görünce ‘Bu çocuk ne arıyor?’ diye kızdı 1956-60 yıllarında Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde öğrenciyken bir yandan da CHP Gençlik Kolları Genel Sekreterliği görevini yapıyordum. Bu nedenle genel başkanımız İsmet İnönü de beni tanıyor. Okul bittikten sonra, yeni kurulan DPT'nin açtığı sınavı kazanarak burada işe başladım ve CHP Gençlik Kollarındaki görevimden ayrıldım. 27 Mayıs darbesi sonrası İsmet İnönü başbakan oldu. Başbakan olarak da DPT'ye çok önem veriyor ve Yüksek Planlama Kurulu toplantılarını kaçırmıyor. Katıldığım ilk YPK toplantısında arka sıralarda oturmuş toplantıyı takip ederken, Başbakan'ın arada bir gözlerini bana çevirip ters ters baktığını fark ettim. Bir baktı, iki baktı, üç baktı derken beni aldı bir huzursuzluk. Genç bir memursun ve Başbakan ikide bir gözlerini sana doğru çevirip ters ters bakıyor. Acaba farkında olmadan bir yanlışlık mı yapıyorum diye bütün motivasyonum dağıldı. İnönü, bana bakarken bir yandan da yanında oturan Başbakan Yardımcısı Turhan Feyzioğlu ile birşeyler konuşuyor. Toplantıya ara verildiğinde Feyzioğlu gülerek beni çağırdı. ‘‘Tedirgin oldun ama endişelenme. Paşa seni hala gençlik kollarında sanıyor. Bana 'Bu çocuk burada ne arıyor' diye sorup durdu. Kulağı da işitmediği için 'Gençlik kollarından ayrıldı, burada işe girdi' diyorum ama anlamıyor’’ diyerek beni rahatlattı. Sonra da İsmet Paşa'ya durumu rahat rahat izah etti. Ben de gidip elini öptüm. Durumu öğrenince keyiflendi ve kendi kendine ünlü kahkahasını attı. Turizm Bakanı Mustafa Taşar Bir partili, ameliyat sedyesinde benden kartvizitimi istedi 1986 yılında ANAP'ın Genel Sekreteri iken bir burun ameliyatı için hastaneye yatmıştım. Ameliyathaneye götürülmek üzere sedyenin üzerine uzandım. Tam içeri girecekken, bir partili beni tanıdı, elime sarıldı, ‘‘Efendim bizim falan bakanlıkta işimiz var, ne olur bize bir kartınızı verin’’ dedi. Şaşırdım ama,‘‘Olur ameliyattan çıkınca vereyim’’ dedim. Fakat seçmen ısrarlıydı: ‘‘Efendim, bu ameliyattır, ne olur, ne olmaz. Siz kartınızı şimdi verin.’’ Ne diyeceğimi bilemedim, gülmeye başladım. Sedyeden kalktım, Sağlamcı seçmenime kartı verdim ve geri yattım. Ameliyata gülerek girdim. AKP lideri Tayyip Erdoğan Otobüsten attığım karanfil saksıda bana döndü Cezaevinden çıktıktan bir kaç ay sonra, cezaevindeyken bizlerden engin misafirperverliklerini esirgemeyen halkına teşekkür etmek üzere Pınarhisar'a gittik. Yanımda ailem ve yakın arkadaşlarım vardı, epey sonra dönüş yoluna yönelmişken, bir grup Pınarhisar'lı dost yolumuzu kesti, bir çaylarını içmeye davet ettiler, davetlerini memnuniyetle kabul ettik. Çayı için arabalarımıza yönelmişken, kalabalıktan yaşlı ve muhterem bir teyze yanıma geldi, bana küçük bir saksıda bir çiçek uzattı, ben, ‘‘Teyze nedir bu?’’ dedim. ‘‘Evladım, sen cezaevine girerken, bizi selamladığın otobüsten karanfil attın, ben o karanfillerden birini sakladım, bu saksıya ektim ve bu çiçek oldu. Sen bizi unutmazsın, nasılsa bir gün buralara gelirsin diye, sana vermek için sakladım bunu, kısmet bugüneymiş’’ dedi. Bu sözleri duyunca, bir başka aleme gittim sanki. O an, bu dünyanın tüm sıradan dertlerinden sıyrıldığımı ve yüceldiğimi hissettim. Beni o gün oraya çeken duygunun sırrını çözdüm. İşte, ne zaman yüreğim daralsa, ne zaman zorluklardan bıkacak duruma gelsem, o teyzenin gözleri ve saksıdaki o çiçeğin sıcaklığı bir ‘‘dua’’ gibi gelir aklıma ve yeniden güçlenerek başlarım işime. Doktor Sencer Ozan Toker (42 YAŞINDA) Metro’da konuştuğum adam Havel çıktı 1999 yılının bir eylül sabahı, Çek Cumhuriyeti'nin başkenti Prag'daydım. Sokaklarını saatlerce gezdim. Yol kenarında açılmış bir kitap sergisinden Yaşar Kemal'in ‘‘Yer Demir Gök Bakır’’ isimli romanının İngilizce ve Çekçe basılmış nüshalarından birer tane aldım. Akşam altı civarıydı. Artık otelime gidip dinlenmek istiyordum. Metroya bindim. Metro vagonunda otururken aldığım kitapları inceliyordum. O sırada yanımda oturmakta olan bir bey bana Çekçe bir şeyler söyledi, anlayamadım. Kendisine, İngilizce olarak yabancı olduğumu, Türkiye'den geldiğimi söyleyince, yüzünde tatlı bir tebessüm ve çok güzel bir İngilizce'yle bana, Yaşar Kemal'in çok önemli bir yazar olduğu belirtti. Prag'da Türkleri görmekten çok memnun olduğunu ifade etti. Kendisine adını sorduğumda aldığım cevap karşısında şoke olmuştum. Evet, bu kibar beyefendi Çek Cumhuriyeti'nin Devlet Başkanı Vaclav Havel'di. Sonradan öğrendiğime göre bu mütevazı devlet başkanı, sadece bir koruması ve sekreteriyle beraber metroyla ulaşımı tercih ediyormuş. Umarım bir gün böyle manzaralarla Ankara'da da karşılaşırım... Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 15:30

İLGİLİ HABERLER