
MURO'DAN YENİ FİLM...
Kurtlar Vadisi'nin Muro'su bugünlerde başka bir heyecanı yaşıyor. Yeni filmi 'Abim' Mustafa Üstündağ için izleyenlerin yüreğini yakalayacak bir duyarılılık filmi...
Filmin ismi ilginç; Abim...
Hep bir kardeşim olsun istedim. Eksik noksan fark etmez.. Neden abim güzel abim... Bizde hep vardır böyle abi-kardeş hikayeleri. Bana çok değen bir film oldu.
Model abi, kardeş, baba, aile... Modelsiz miyiz?
Aslında model yaratılıyor; Ve biz modelliyiz. Ailenin dışında bir model üretilmiş. İnsanları başka modeller seçmeleri için yönlendiriyorlar. Modern toplumda ya da kentlerde tek başına yaşatılıyoruz artık.
Filmin size değen yanları neler?
Oynadığım Çetin de böyle bir adam... Aileden kopuk. Kendi başınalık hakim. 30 yaşından sonra abisini buluyor ve tümüyle dünyaya bakışı değişiyor. İyi ki de buluyor 'adam' oluyor tırnak içinde sonra...
Çetin'le abisinin ilişkisi nasıl?
Bir tür çıkar ilişkisi. Abi biraz güçlü kuvvetli ve hafif de zeka engelli. Anlamakta güçlük çekiyor bazı şeyleri. Çetin, abisini kullanmak üzerine kuruyor önce ilişkiyi. Onun bizim başedemeyeceğimiz, dayanışma, akrabalık, kardeşlik gibi duyguların yeri olmayan bir dünyası var. Ama tanışmanın biraz sonrası başka türlü tabii ki...
Ne demek bu?
Eee; 'gan' bu çekiyor tabii ki. Et tırnaktan ayrılmaz çünkü. Sevginin bağlayıcılığı var. Ortak bir tarih var. Aynı yola yürüyen insanların tanışıklığı var. O giriyor devreye. Bir insanda bu yoksa zaafiyet var demek.
İnsan insanın sıcaklığını mı unuttu? Ne dersiniz?
Unuttuk evet. Çok kritik anları var Abim filminin. Anlatırsam tadının kaçacağını, sihrinin dağılacağını düşünüyorum. Seyredildiğinde herkesin 'Budur' diyeceği anlar olacak filmde.
Kritik bir noktada mıyız ilişkilerde?
Öyle olmalı ki İlkay Akdağlı fark edip, oturup böyle bir film yazma gereği duydu.
Abim filmi geçmişte konusu benzer filmlerden hangisini çağrıştırıyor daha çok? Böyle filmler, romanlar, öyküler var mı örnek verebileceğiniz?
Bir romana, bir filmin bir yanına-yerine, bir öyküye benzer dedirtecek sahneler var filmde. Ben bunun insan yaşantısına değme anlarının çokluğuna bağlıyorum. Hepsinin toplamı belki ama hiçbirisi değil elbette ki. En son söylenecek şey şu olacak belki; yahu bu bizim mahalleye benziyor.
Herkes mahalleyi mi hatırlayacak bu filmde?
Herkes aileyi ve kendini bulacak filmde.
Çok mu genel bir değerlendirmeymiş gibi duruyor?
Hayır. Aslında bizden bir hikaye bu. Şöyle diyelim; Anlatılan senin hikayen. Helvetius'un gücüne gitmesin. Fark etmediğimiz ama yanıbaşımızda olan bir hikaye.
Peki başka bir konu; ödüllü filmlerimiz seyirci bulamıyor. Neden?
Bilmiyorum ki neden bulamıyor? Ya da ödülü kim veriyor bunu soralım asıl... Yanlış anlaşılmasın. Ben kimsenin ne aldığı ne de verdiği ödülü yargılayacak değilim. Biliyorsunuz bana da ödül verdiler.
Üç Maymun mesela.. Üç Maymun da güzel çekilmiş, güzel yazılmış, çok da güzel oynanmış...
Peki izlenmemesi çoğu insanın bu filmi bilmemesinin nedeni ne sence?
Yüzleşmekten korkuyor olabilir miyiz?
Yabancılaşma diyebilir miyiz?
Aynen öyle. Otomobil fabrikasında çalışan adamın emekli ikramiyesiyle kendisine bir otomobil alamaması gibi bir şey bu... Belki de kendimizle yüzleşmekten korkutulmaya başladık.
İnsanın kendisi gibi olamama hali değil mi bu?
Riyakarlık işte. Hiçbir şey kendisi gibi değil, olması gereken gibi değil... Kendin gibi olma öyleymiş gibi görün. Ama bu topraklardan şöyle bir deyim de çıkmış; "Ya göründüğün gibi ol ya da olduğun gibi görün!"
Bunu ne yapacağız peki? Bunu hayatımızda nereye yerleştireceğiz?
Dostluk, dayanışma, arkadaşlık... Bize ait kavramlar duygular... Ancak en çok şikayet ettiğimiz kavramlar bunlar oldu son zamanlarda... Manipüle eden araçlar girdi devreye. Başkalaştırdılar her şeyi.
Kim ya da kimler yapıyor bunu? İktidarlar kendi çıkarlarına hizmet edecek ilişkiler ağını oluşturdular. Ne varsa kendi istedikleri gibi kullanıp değerlendirdiler. Nasıl bir halk istiyorlarsa yarattılar.
Bizim problem çözme tekniğimizde bir problem mi var?
Bizim problem çözme tekniğimiz yok ama...
Çok sert girdik topa. Biraz topu dolaştıralım... Bu filmde nasıl bir karater olarak izleyeceğiz sizi? Her filmde-dizide başka türlü bir karakter olarak çıkıyorsunuz karşımıza...
Oynadığım hiçbir karakter birbirine benzemiyor. Zeynep'in 8 Günü'nde başka, Muro bambaşka bu da farklı bir profil... Hayatımda giymediğim giysileri giyip, olmadığım türlü bir adam oldum bu kez. Elimi uzatışım, saçım, enerjim başka türlü oldu bu rolde. Başka türlü bir fiziği vardı bu adamın; yani Çetin'in...
Yönetmen ve senarist açısından da kolay bir kumaşsınız... Peki sinematografik açıdan nasıl buldunuz siz kendi filminizi?
Yönetmenimiz Şafak Bal, senaristimiz İlkay Akdağlı genelde sette oluyordu... İkisi de beğenilerini belirttiler. Hem de çok iyi olduğumuzu söylüyorlar. Ben daha monitörün arkasına geçip de nasıl olduğumuzu görmedim. Bir görüntü de izlemiş değilim. Ama setteki enerji çok iyiydi bu konuda. Bu hissedilir bir şeydir. Levent Üzümcü mesela. Hiç yanyana gelmemişiz bu zaman kadar...
Nereye oturacak bu film hayatımızda?
Yüreğimize oturacak...
Nasıldır Levent Üzümcü?
Dadından yenmez bir adam. İyi ki şimdi birlikte oynuyoruz. Ama ben onu seyrettim. O da çok güzel oynadı. Aynı şeyi ondan duyuyorum. Güzel oldu galiba ya..
(takvim)