Gündem
  • 18.11.2004 12:07

NAZLI ILICAK: FETHULLAH GÜLEN'İN İSTİHBARATI KUVVETLİDİR

NAZLI ILICAK'IN D.B. TERC ÜMBAN'DAKİ YAZISI: Gülen'in endişesini, gazetemizin manşetine taşıdık. Gülen, faili meçhul cinayetlerin yeniden ülkemizde başlayabileceğini ileri sürüyor. Kanaatimize göre, Türkiye'ye geri dönmek hususundaki tereddütleri de buradan kaynaklanıyor. Kendisini düşünmüyor ama, böyle bir cinayete kurban gittiği takdirde ülkenin karışacağından çekiniyor. Tabiî, bu, tamamen bizim tahminimiz. Seri cinayetler Gülen, 8-9 ay evvel, ''bu tür şeyleri bilen'' çok üst seviyelerde vazife görmüş bir kişinin ''Önümüzdeki aylarda Türkiye'de kan gövdeyi götürecek, seri cinayetler işlenecek'' dediğini, bir dostu vasıtasıyla öğrenmiş. O dostu, ''Falan filân tür simalar bu dönemde Türkiye'de bulunmasalar iyi olur. Belki de onlar hedef seçilmiş olabilir'' demiş. Gülen, ''Kimi seçerler?'' diye sorduktan sonra, yorumunu şöyle sürdürüyor: ''Tabiî ki, sempati duyulan, kendisine alâka gösterilen, yaptığı işlerle beğeni toplayan insanları seçerler. Çok ses getireceği, toplum tarafından ciddi tepki olacağı için onların bertaraf edilmesine bakarlar.'' İşte Gülen'in bu sözleri, kendisiyle ilgili bir ihbar aldığının işareti sayılabilir. Fethullah Gülen, bir takım gizli odakların mevcudiyetinden söz ediyor ve devlet bu konudaki hassasiyetini hissettirir, ''Siz o hainleri bulup çıkarmazsanız, benim bulup çıkaracağım çok şey olur'' derse, bu gibi meselelerin önünün kesileceğini belirtiyor. Belli ki Gülen, güvenlik ve istihbarat birimlerinin içine sızmış bazı kötü niyetli kişilerden söz ediyor. Ortak payda Fethullah Gülen'in dile getirdiği bu düşünceleri paylaşanlar var. Bir çok çevreden ''16 Aralık'a kadar son kozlarını oynayacaklar'' sözünü duydum. ''Son koz'', ülkeyi istikrarsızlığa sürükleyecek bir takım terör eylemleri olabilir. Keşke herkes, Abdurrahman Dilipak ve Şanar Yurdatapan'ın gösterdiği uzlaşma yolundan gidebilse. Bu iki kişi, ''Ortak Payda'' adını verdikleri ve bir basın toplantısıyla tanıttıkları kitapta, çelişkileri uzlaştırmaya çalışıyor. ''Ortak paydamız olmayan noktalarda bile, sabrı, tahammülü örgütlemeye gayret ettik'' diyorlar. Biri 'İslâm', öteki 'ateist'. Bu iki zıt kutup, dünya görüşleri ne kadar aykırı olursa olsun, herkesin 'insanlık' ortak paydasında buluşabileceğini ve ortak dertler için, ortak çözümler bulunabileceğini gösteriyor. Hilâl ve yıldız Türkiye, bir değişim sürecinden geçiyor. Bunun sebebi sadece Avrupa Birliği değil. Soğuk savaş sonrası dünya da değişti. Ama elbette, Avrupa referansı, değişime direnen güç odaklarının iradesinin kırılması açısından önemli bir rol oynuyor. Türkiye'ye gerçek demokrasinin yerleşebilmesi büyük ölçüde askerin tavrına bağlı. Bu hususta Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök bize umut veriyor. 4 yıl süreyle New York Times gazetesinin Türkiye şefi olarak aramızda yaşayan Stefen Kinzer, ''Hilâl ve Yıldız'' adlı kitabında, bir yabancı gözüyle asker-siyaset ilişkilerini anlatıyor: ''...Demokrasinin en büyük başarılarından biri, askerî gücü sivil denetim altına almasıdır. Generaller sessiz ve itaatkâr olduğu zaman, ülke daha demokratik, daha özgür ve mutlu olur. Dünyada bu düşünce biçimine en ters düşün ülke Türkiye'dir. Türk devrimini subaylar yönetmiştir ve Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkıntıları üzerinde kurdukları çağdaş devlet, bu yüzyılın olağanüstü başarıları arasındadır. Türkler bunu iyi bilir ve ordularına karşı derin bir şükran ve bağlılık duyarlar. Ancak 21. yüzyılın şafağında, Türk ordusu ve büyük bir coşkuyla koruduğu Kemalist ideoloji, Türk halkının bağlılığını ve dolayısıyla toplumdaki lider konumunu yitirme tehlikesiyle yüz yüzedir. Bugün ordu, kendi başarısının kurbanı durumundadır. Türkiye'nin dünya ile bütünleşmesi çabasında o kadar başarılı oldular ki, Türkler, artık ordunun aşırı müdahaleci ve boğucu hale gelen siyasî gücünden kurtulup, demokrasi dersini uygulamayı istemektedir. ...Türkler, kendi kararlarını verecek ve kendi hatalarını yapacak kadar gelişmiş olduklarına inanmalarına rağmen, komutanlar hâlâ ikna olmamıştır. Kendilerini Atatürk'ün mirasçıları olarak görmekte ve yaptıkları her şeyi, Atatürk'ün ülkesi için ne istediğini, sadece kendilerinin anladığı gerekçesiyle açıklamaktadırlar. Atatürk'ün, ülkesi için istediklerini gerçekten savunuyorlar mı? Yoksa bunun gerçekleşmesini engelliyorlar mı? ...Giderek daha çok sayıda Türk, ordunun, kendi amaçlarına ayak uyduramadığını, Avrupa değerlerine bağlılığını açıklamasına rağmen, Türkiye'nin çağdaşlaşması ve demokrasi önündeki belki de en önemli engel durumuna geldiğini düşünmektedir. Ordunun, tarihe, Türkiye'yi Atatürk'ün belirlediği yoldan geri çeviren güç olarak geçmeyi tercih etmesi düşünülemez.'' Stefen Kinzel, bu kitabı yazdıktan sonra, uyum yasalarıyla ve iktidar değişikliğiyle Türkiye önemli adımlar attı. Asker de, bu adımlara uyum sağladı. Uyarılara dikkat Bütün olumlu gelişmelere rağmen, gene de Fethullah Gülen'in uyarılarını dikkate almalıyız. Gülen, daha 1995 yılında, Başbakan Tansu Çiller'e, bazı mahfillerde 28 Şubat'ın hazırlığının yapıldığı haberini vermişti. Çiller, tehlikenin üzerinde fazla durmamıştı. Oysa, ''korkulu rüya görmektense uyanık kalmak evlâdır.'' Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 23:18

İLGİLİ HABERLER