KAYNAK : Haber Vitrini
ANKARA/Hükümetin bir oldu bitti ile çıkarmak istediği RTÜK kanunu ile ilgili şok bir iddia ortaya atıldı.Gazeteci Nazlı Ilıcak,RTÜK kanunun bir an evvel çıkarılma çabasının ardında Aydın Doğan'ın Vakıflar Bankası'nı alma girişiminin etkili olduğunu yazdı.Ilıcak, "Aydın Doğan, Vakıfbank ihalesine katılacaklarını "Doğrusu, Vakıfbank Dışbank'a yakışır" diye açıkladı.Meclis'in işi aceleye getirmesinin sebebi anlaşılıyor. TV patronlarının kamu ihalesine girmesi kanunen yasak. Ama bunlar yasak dinlemiyorlar.Aman, sayın milletvekilleri, fazla mesai yapın... Doğan Grubu'nun Vakıfbank ihalesine girmesinin önündeki son engeli de süratle aşın. Doğrusu Vakıfbank Dışbank'a, Aydın Doğan da size yakışır..." dedi.Ilıcak, ünlü medya patronunun kendisi dışındaki medya kuruluşlarını da arayarak RTÜK kanunu konusunda sessiz kalınmasını istediğini de iddia etti.
İŞTE NAZLI ILICAK'IN YAZISI;
Buyrun cenaze namazına
Medyadaki tekelleşmenin, halkın doğru haber almasını engellediğini söylerken, "Türkiye'de çok sayıda, farklı patronlara ait gazeteler ve televizyon kuruluşları bulunduğu" iddia ediliyordu.
İşte Radyo Televizyon Kanunu'nun gündeme gelmesiyle, hakikat cascavlak ortaya çıktı. Kartel'in gazeteleri, RTÜK Yasası hakkında tek bir satır dahi yayınlamadılar. Orada çalışan köşe yazarları, genel yayın müdürleri, basın camiasını ilgilendiren ve yayın hayatını tamamen öldürecek, özellikle bölge medyasının canına okuyacak bir tasarının, Meclis gündeminde olduğunu bilmiyorlar mı? Cumhurbaşkanı'nın söz konusu kanunu evvelce çok haklı gerekçelerde veto ettiğinin farkında mı değiller?
Sadece, bağımsızlığını muhafaza eden Cumhuriyet ve Yeni Şafak'tan, "Patronların özel siparişi" bu yasa tasarısına tepki geliyor.
Yalnız Kartel medyası değil, "İslâmi kesim" diye takdim edilen alternatif tv kanalları da şimdilik suskun!
* * *
Kulislerde dolaşan dedikodulara göre, medya dünyasının en büyük patronu, –Türkiye'nin Murdock'u veya Berlusconi'si– Erbakan da dahil bütün önde gelen siyasetçileri ve muhalefet yapması muhtemel televizyon kanallarını bizzat telefonla aramış; yarı tehdit yarı rica, onların bugünkü gibi sessiz kalmalarını sağlamış.
Siyasetçiler suskun, köşe yazarları suskun.... hatta nasıl olsa sesimizi duyuramayız gerekçesiyle gazetecileri temsil eden sivil toplum güçleri suskun.
Vakıfbank ihalesi
Aydın Doğan, Vakıfbank ihalesine katılacaklarını "Doğrusu, Vakıfbank Dışbank'a yakışır" diye açıkladı.
Meclis'in işi aceleye getirmesinin sebebi anlaşılıyor. TV patronlarının kamu ihalesine girmesi kanunen yasak. Ama bunlar yasak dinlemiyorlar; paravan ortakların arkasında kendi hisselerini gizliyorlar. Bu yöntem evrakta sahtecilik ve ihaleye fesat suçlarını oluşturduğu için, şimdi Radyo Televizyon Kanunu'ndaki değişiklikle, muhtemel cezalardan kurtulacaklar.
Aman, sayın milletvekilleri, fazla mesai yapın... Doğan Grubu'nun Vakıfbank ihalesine girmesinin önündeki son engeli de süratle aşın. Doğrusu Vakıfbank Dışbank'a, Aydın Doğan da size yakışır...
Bu zavallı millet verdiği oyların nasıl birilerinin hesabına kullanıldığını görüyor ve kahroluyor.
Parlamento'nun itibarı, öyle, hiç yoktan en aşağı noktalara kadar düşmüyor.
Bilâl Kartal'ın itirazı
Geçen sene RTÜK Yasası görüşülürken, çeşitli maddeler, dünyadan mukayeseler yapmak suretiyle eleştirilmişti.
Bu eleştirileri tekrarlamakta fayda var. Meselâ 4'üncü maddede yer alan yayın ilkeleri ve bu ilkelerin ihlâli halinde ödenecek yüksek tazminat miktarları, 4'üncü Hukuk Dairesi Başkanı Bilâl Kartal tarafından tenkid edilmişti: "Yayın ilkeleri, birbirinin tekrarı mahiyetindedir. İlkeler, somut bir olguyu öngörmediği gibi, sınırların belirlenmesindeki güçlükler, hatta imkânsızlıklar sebebiyle, bugüne kadar var olan tartışmayı daha da arttıracağı anlaşılmaktadır. Somut olmayan, sınırları da bilinmeyen bu ilkelerin uygulanması, RTÜK'e bırakılmıştır.... Kurul, yine siyasal iktidarın iradesi doğrultusunda oluşmaktadır. TBMM ve Bakanlar Kurulu'nun birinci derecedeki etkisi devam etmektedir... Ayrıca RTÜK Yasası'nın 28 ve Basın Yasası'nın 17'nci maddesinde yapılan değişikliklerle, hüküm altına alınacak tazminatın miktarı, yasa ile belirlenmiştir. Bu düzenleme biçimine katılmak imkânsızdır. Çünkü, manevi tazminat miktarının tesbiti, her somut olayın özelliği ve talep de gözetilerek, yargıç tarafindan takdir edilir. Her yayında pek çok unsur ve olgu bulunmaktadır. Bazı yayınların gerçek olmasına karşılık, kullanılan sözler itibariyle sınır aşılmış, bu aşma bir olayda aşırı, bir diğerinde çok az olabilir. Yine, böyle bir yayına, zarar görenin davranışı da sebeb olabilir." (4 Haziran 2001- Cumhuriyet)
Tazminat davalarında tecrübe sahibi olan Yargıtay 4'üncü Hukuk Dairesi Başkanı Bilâl Kartal, para cezalarının alt sınırının belirlenmesinin yargıcın takdir hakkını elinden aldığını söylüyor ve yayın ilkelerinin soyut kavramlarla ifade edilmesinin sakıncalı olduğunu belirtiyordu.
Diğer ülkelerde durum
Geçtiğimiz yıl, daha ziyade, bir radyo ve televizyon kuruluşunda, hisse oranlarındaki % 20'lik sınırın yerini, % 20'lik izlenme oranının alması tenkid edilmiş, bunun yanı sıra, kamu ihalesine girme yasağının kaldırılmasının basın hürriyetini zedeleyici rolü üzerinde durulmuştu. O tarihte, Kartel medyasında çalışanlar, hisse oranlarının yerini dünyada da izlenme oranlarının aldığını; başka ülkelerde de, medya patronlarının basın dışı işlerle uğraştıklarını vurgulayarak yasa değişikliğini haklı göstermeye çabalıyorlardı.
Oysa başka ülkelerde durum çok farklı.
* * *
İşte örnekler:
Fransa: Bir kişi, bir ulusal kanalda hisselerin ancak % 49'una sahip olabilir. Hisse oranı, iki ulusal kanalda % 15'ere, üç ulusal kanalda % 5'e (Her bir kanal için % 5) düşer. Bir kişi bir yerel tv ile radyonun sahibiyse veyahut kablolu bir yayını, bunun yanı sıra gazetesi varsa, ulusal bir kanaldan hisse alamaz.
Fransa'nın önde gelen müteahhitlerinden Bouygues, TF 1'in % 39 hissesine sahip. La Generale des Eaux, Havas'ın % 30 hissesini elinde bulunduruyor; Havas ise Canal Plus'ün % 34 oranında ortağı. M 6 Kanalı'nın hisseleri % 34 oranında Lyonnaise des Eaux'ya ait. Bazı dergileri yayınlayan ve basın dağıtımının % 49'unu kontrol eden Hachette, silâh satıcısı Matra ile ortak. (Görüldüğü gibi bizdekine benzer yoğunlaşma söz konusu değil.)
Bouygues'in, TF 1'i, kendi çıkarı için kullandığı, Fransa'nın Dış Ticaret Bakanlığı'nı yapan, sonra da Lyon Belediye Başkanı ve milletvekili olan Michel Noir'ı sık sık TF 1 ekranına çıkardığı biliniyor. Bu ilişki sonucu Bouygues, Lyon Çevre Yolu ihalesini kazanmış. Üç milyar 700 milyon frank tutması gereken inşaat, 6 milyar franka mal olmuş. 1995'te Michel Noir, belediye seçimlerini kaybedince, yerine gelen Raymond Barre, kirli çamaşırlar dosyasını açıyor. Michel Noir, yargılanıp, kamu kaynaklarını şeffaf bir biçimde kullanmadığı, mukaveleyi imzalarken yeterince muhakeme etmediği gibi gerekçelerle, 18 ay hapse ve 5 yıl siyaset yasağına mahkûm ediliyor. (Fransa'da hiç değilse yolsuzlukların takipçisi olanlar var.)
İngiltere: Bir ulusal kanalın sahipliği % 15 izlenme oranı ile sınırlı. Ama ulusal bir kanala sahip olan kişi, aynı zamanda, gazete yayınlayamıyor. Murdock, Sky TV kablolu yayın olduğu için, gazete sahibi olabildi. Kaldı ki, İngiltere'deki basın ahlâkı Türkiye'nin çok ilerisinde. Hongkong'un son İngiltere Valisi Chris Patten'in, Çin aleyhindeki kitabını, Murdock yayınlamak istemeyince, sahibi olduğu The Times ve Sunday Times gazetelerinin yazı işleri, patronlarını eleştiren bir bildiriye kendi gazetelerinde yer verdiler. Murdock'un, Çin'deki menfaatleri yüzünden basın özgürlüğünü sınırlayamayacağını belirttiler. (Nerede bizde böyle gazeteciler? Baksanıza RTÜK Yasası hakkında yazı dahi yazamıyorlar.)
Japonya: Bir kişi bir ulusal kanalın sahibi ise, bir gazetede çoğunluk hissesine sahip olamıyor.
ABD: Sadece üç ulusal kanal var. (NBC, ABC, CBS) Bunlar tamamen halka açık kanallar. Binlerce ortağı bulunuyor. Tek bir patron yok. NBC'nin kontrol hisseleri General Electric'e, ABC'nin ise Disney şirketine ait. Ama bu iki şirketin hisse çoğunluğu da halkın elinde.
Amerika'da, sadece nüfusun % 35'ine veyahut daha azına hitap eden bölge televizyonlarının sahipleri, aynı zamanda gazete de yayınlayabiliyor. ABD'de, izlenme oranı değil, kapsama alanı temel alınıyor. Bu ülkede, 1700'e yakın günlük gazete ve yüzlerce yerel televizyon mevcut. (Özellikle bölge televizyonları sayesinde Amerika çok sesli bir ülke.)
İtalya kötü örnek. Orada 11 adli dosyası bulunmasına rağmen, sanal bir dünya yaratan Berlusconi, başbakan seçilebildi.
Bence bizimkiler de, Mehmet Ali Bayar'ı lider adayı olarak lanse edeceklerine, keşke doğrudan kendileri seçime girse! Belki kazanamazlar da, gidip kendilerini Taksim meydanında asarlar.
Cenaze namazı
Türkiye örneğine hiçbir yerde rastlamak mümkün değil. Bir kişi hem bir veya daha çok sayıda TV kanalına, hem gazetelere sahip olacak, hem bankası, hem sigorta şirketi bulunacak, hem kamu ihalesine girecek, hem Borsa'da işlem yapacak.
Vicdan sahibi, milletin sözüne kulak veren milletvekillerinin bu tehlikeli gidişe dur diyeceklerine inanmak istiyorum. Hiç değilse oylamaya katılmasınlar.
Tasarı yasalaşırsa hür düşüncenin cenaze namazını kılmaktan başka çaremiz kalmayacak.
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 16:27