Medya
  • 15.4.2002 16:43

NECATİ DOĞRU, CUMHURİYET’E DÖNDÜ

KAYNAK : Haber Vitrini 12 Nisan tarihli Cumhuriyet için kaleme aldığı “Özelleştirme peygamberleri boğaz boğaza” başlıklı yazısının yayımlanmaması üzerine istifa eden Necati Doğru, Cumhuriyet’e döndü. Dönüş kararını Medyakronik’e açıklayan Doğru, kararında Cumhuriyet yönetiminin, istifaya neden olan yazının “satırına dokunmadan” yayımlanacağı sözünü vermesinin etkili olduğunu söyledi. Doğru, kararında bir başka etkenin, üzerindeki yoğun okur baskısı olduğunu belirtti. İşte Doğru'nun krize neden olan yazısı: Özelleştirme peygamberleri boğaz boğaza Yıl 1990, aylardan nisandı. Bindiler umutların, vaatlerin, reklamların, palavraların, yalanların dolanların arabasına, bugüne kadar geldiler. Yıl 2002, aylardan nisan oldu. Özelleştirmenin peygamberleri, “saç saça ve baş başa” diye yazmak hafif kalır, “boğaz boğaza” demek de zayıf düşer, “gırtlak gırtlağa” birbirlerine girdiler. Özelleştirme putları... Birbirini bıçaklıyor... Ben buraya yazıyorum. Çok kelle gidecek...Çok beden koltuğundan edilecek...Çok kan akacak, çok. Olay, gazetelerin yazdığı, TV’lerin yansıttığı gibi “Özelleştirme İdaresi Başkanı Uğur Bayar’ın özelleştirmeden sorumlu Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu’nun seramikçi özel kalem müdürünü tersyüz etmesi, bakanın seramikçisini yardımcı yapmayı kabul etmemesi...” değildir. Kılıçların çekilmesi için bahanedir. Asıl olay, “Damar Kesildi... Kandır Akacak Olan...” adlı filmin vizyona konulmasıdır. Bu filmde... Başrol oynayanlar... Karakter oyuncuları... Figüranlar... Bebeler... Öne çıkmayıp arkada duranlar. Vuruşacaklar... *** HAVAŞ, 1959 yılında kurulmuş bir devlet kuruluşuydu. THY’ye ve Türkiye havalimanlarına yolcu taşıyan, yolcu alıp götüren 100’den fazla yabancı havayolu şirketine yer hizmeti veriyordu. Yolcu bavullarının yüklenmesi, uçakların içinin temizlenmesi, merdivenlerin uçağa yanaştırılması, yolcuların apronlardan alınıp uçağa yerleştirilmesi, şehrin merkez meydanlarına otobüs seferleri ile giden ve gelen yolcuların taşınması hizmetini aksatmadan yapıyordu. Ayrıca USAŞ adlı bir başka devlet kuruluşu da uçak yolcusuna “yemek-içki servisi” denilen ikram hizmetlerini sunuyordu. Gül gibi sunuyordu... 2 devlet şirketi zararda değildi. Kâr ediyorlardı. Yapılan iş, öyle uçak teknolojisi, uzay teknolojisi geliştirmek gibi Türkiye’nin bilgi ve sermaye birikimini aşan, zor bir şey değildi. Uçak yolcusunu uçağa yerleştirmek, önüne bir bardak içecek, üç parça yiyecek koymak... Fakat o yıllarda, “Türkiye ekonomisinin, verimsiz devlet kurumlarından, verimli olduğu peşinen kabul edilen özel sektöre aktarılması rüzgârı patlatılmış...”, bu rüzgâr ilâhi bir düşünce haline getirilmiş ve ne hikmetse ilk özelleştirilenlerin içine, kârlı çalışan, devlete yükü olmayan HAVAŞ ile USAŞ alınmıştı. HAVAŞ, kumarhaneci Topal’a satılacaktı, ABD “Ne yapıyorsunuz...” diye kızınca vazgeçildi, Turgay Ciner’a satıldı. HAVAŞ’ın satılmasıyla yol almaya başlayan Türkiye özelleştirmesi ilahlarını yarattı. İlahlar Turgut Özal, Süleyman Demirel’di... İlahların peygamberleri de birçoktu. Mesut Yılmaz peygamberlerin en önde geleniydi. Tansu Çiller ikinci geleniydi. Tezcan Yaramancı üçüncü geleniydi. Yılmaz Karakoyunlu dördüncü, Uğur Bayar beşinci, Cem Kozlu altıncı geleniydi. Memlekette yüzlerce özelleştirme peygamberi paydahlanmıştı. Konuşmalarına “özelleştirmenin ülkeyi nasıl kısa zamanda kurtaracağını” anlatan birbirinin aynı cümlelerle başlarlar ve “özelleştirmenin Türkiye’yi nasıl 21. yüzyılın lider ülkesi yapacağını” pompalayan söylemlerle bitirirlerdi. *** Mesut Yılmaz başbakan olunca, yeğeni borsa şirketi Global’de profesyonel ücretli olarak çalışan Uğur Bayar’ı Özelleştirme İdaresi’nin başına geçirdi. Partisinin en önemli adamlarından biri olan, aynı zamanda Coca-Cola gibi bir dünya devi özel sektör şirketinin Türkiye müdürlüğünü de yapan Cem Kozlu’yu da THY’nin başına geçirdi. Kardeşi Turgut Yılmaz’ın hissedarlarından olduğu bankasında yönetim kurulu üyeliği yapmakta iken milletvekili seçtirdiği Yılmaz Karakoyunlu’yu da son dönemde özelleştirmeden sorumlu bakan yaptı. Uğur Bayar’ın adı, “ülkeyi 8.5 trilyon lira zarara uğratan jeneratör yolsuzluğuna” karıştı ve yargılandı. Ama özelleştirme peygamberliğini iyi yaptığı için onu görevinden almadılar. Cem Kozlu, THY’nin başına geçtiği zaman bu ulusal devlet kuruluşu yıllık 78 milyon dolar kâr eden, bunun 23 milyon dolarını Hazine’ye vergi olarak veren bir pırlanta şirket durumundaydı. O yıllarda THY özelleştirilirse dış piyasa değeri 3.2 milyar dolar diye hesaplanıyordu. Cem Kozlu, Mesut Yılmaz’ın kayınçosu ve aile avukatlarından birinin de içinde yer aldığı partidaş-dost-akraba karışımı bir THY yönetimi oluşturdu. THY’yi kâra geçiren Genel Müdür Atilla Çelebi’yi görevinden attı. Atilla Çelebi de Havaş’ı satın alan Turgay Ciner’in yanında çalışmaya başladı. Cem Kozlu da hem Coca-Cola yöneticisi olmaya devam etti hem de THY’yi yönetmeye. Fakat 2000 yılına gelindiğinde devlet şirketi THY’nin zararı 600 milyon dolara çıktı. Dış piyasa değeri de 3,2 milyar dolardan 350 milyon dolara indi. THY’yi yıllık 78 milyon dolar kârlı haldeyken alıp 5 yılda 600 milyon dolar zarara getirmesine rağmen Cem Kozlu da görevinde kaldı. Çünkü o da özelleştirmenin en kral peygamberlerinden biriydi. *** 2002 yılı nisan ayına işte böyle gelindi. Şimdi özelleştirmenin peygamberlerinden Cem Kozlu ile Uğur Bayar, “Yer hizmetleri pazarı yıllık 120 milyon dolar. Bu 120 milyon dolarlık pazarı özel sektöre geçen HAVAŞ ile Çelebi adlı diğer özel şirket ellerinde tutuyorlar. Oligapol olmuşlar, büyük para kazanıyorlar. Biz de Ulaştırma Bakanlığı Devlet Hava Meydanları İşletmesi’ne 14 milyon dolar ödeyerek lisans alabilir, yer hizmeti yapabiliriz. Bu kârlı pazara devlet kuruluşu THY de girecek. Böylece THY’nin değeri artacak...” diyerek yeni bir rüzgâr üflemekteler. Fakat özelleştirmenin diğer iki peygamberi, Mesut Yılmaz ile Yılmaz Karakoyunlu, Turgay Ciner’den aldıkları mektup doğrultusunda, THY’nin yer hizmeti sunmasına karşı çıkmaktalar. Peygamberler çıldırdı. Birbirini vurmakta... Kılıçlar çekilmiş... Kelleler yere düşmekte... Dün can ciğer partidaşlar... Bugün düşman kesilmekte... Özelleştirme bayraktarıydılar... Bugün devletçi olmaktalar... Bizim Adana deyimiyle “Lan Allahsızlar, ne değişti!” diye sormaya ve derinine inmeye değer... Necati Doğru’nun 3 Nisan 2001’de Medyakronik’e yaptığı açıklama: Necati Doğru Sabah’tan ayrıldı Nihayet bir istifa… Necati Doğru’nun Sabah gazetesindeki son yazısı 1 Nisan 2001’de yayımlandı. Gazetenin sahibi Dinç Bilgin’in gözaltına alınmasından bir gün sonra çıkan yazının başlığı “Jokey’in beli kırılır, at koşmaya devam eder”di. Necati Doğru, yazısının ardından gazeteden istifa etti. Necati Doğru’ya “Neden istifa ettiniz?” diye sorduk, bize şu cevabı verdi: “Türkiye’de aşağı yukarı 15 yıl önce hukuksuzluğa, adaletsizliğe, eşitsizliğe karşı bir rüzgâr esmeye başladı. Dipten gelen bir dalgaydı bu. “Kamu bankalarının soyulmasına karşı çıkan bir rüzgârdı bu. “Ben, bu rüzgârın patlamasından beri rüzgârın büyümesi için mücadele ediyorum. Bu rüzgârın büyümesi için mücadele edenlerden biri de benim. Bu mücadeleyi iyi yürütmeye, dürüst yürütmeye gayret ettim. “Kaderin intikamına bakın ki, sayfalarında bu mücadeleyi yürüttüğüm gazetenin patronu da kendi bankasının içini boşaltma suçlamasıyla mahkemeye verildi. “Şunu özellikle vurgulamak isterim: Gazetemin patronu suçlu da çıkabilir suçsuz da. Gerçeği bize adalet söyleyecek. “Beni için önemli olan şudur: Ben, Genelkurmay, Cumhurbaşkanlığı, Meclis’le ilgili yazılar da yazdım, mafyayla ilgili yazılar da yazdım. Neyi yanlış gördüysem onu yazdım. “Çakıcı’lar, Nuriş’ler sokakta adam öldürürken, ‘Polis polis olsa bunu yapabilirler mi?’ diye yazdım; ‘Puro adam’ Güneş Taner’i de yazdım, Emniyet Müdürlüğü’nden Cavit Çağlar’ın yönetim kuruluna giren Necdet Menzir’i de yazdım. “Okur, kalemini eğeni gömer. “Kaderin intikamı bu: Kalemimi eğmediğimi göstermek için kendi patronum Dinç Bilgin’i de sorgulamak zorundayım. Ben bunu yapabilirim, ama iş ahlâkım bunu kaldırmıyor. Bir fedakârlıkta bulunmanın, bedel ödemenin doğru olduğunu düşündüm. “Bedellerden biri de bir yoksullaşma sürecine girecek olmam. Çünkü ben, bazı meslektaşlarım gibi bazı gazetelere gidip eski patronumu bombardımana tutamam. Rakip gazetelere de gidemem. Önümde bir yıl mı sürer, iki yıl mı, üç yıl mı bilmiyorum, bir yoksullaşma süreci var. “Ama dediğim gibi: Bu tablodan ben başka bir şey çıkaramam. Bedelini de ödemeye hazırım.”(Medyakronik) Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 16:29

İLGİLİ HABERLER