Yaşam
  • 21.11.2004 01:37

NURAY MERT : KADINLAR ALDATILMAYI NEDEN BU KADAR MESELE YAPARLAR ANLAMAM, RİTA HAYWARD'I BİLE ALDATTILAR

Siyasetbilimci ve gazete yazarı Doç. Dr. Nuray Mert, her sözüyle yüzde yüz mutabık olmasam da, duruşu, cesareti, dobralığı bende hayranlık uyandıran, kim bu "erkek" kadın dedirten, Radikal'deki köşesine ve TV ekranlarındaki tartışmalara yansımayan "kadın" yüzünü merak ettiğim, biraz Karadenizlilikten dolayı hemşehri sempatisi beslediğim bir insan.

Özellikle lafını eğip bükmeden söylemesi, siyahların içindeki beyazlara ve beyazların içindeki siyahlara bakmaktan çekinmemesi, polemiklerinde bilgiye dayanırken hikmeti gözden ırak etmemesiyle öteden beri ilgimi çekiyordu. Bu söyleşide ağırlığı, fikirlerine değil kendisine vermek istediğimde bana kesin bir "hayır" dedi. Ama teybi açtıktan sonra beni hiç üzmedi...

Gazeteci misin, bilim kadını mı?

Valla ikisi de değilim. Bilim, soğuk bir laf. Bizimki daha ziyade, siyasete kafa yormak. Ben siyaset gözlemcisi diyorum kendime.

İki kitabın var. İkisi de gazete yazılarından oluşuyor. Neden ayrı bir kitabın yok?

Yok maalesef. Ama akademik yayın yapıyorum. En çok vicdan azabı çektiğim, huylandığım konu zaten kitap yazamıyor olmam. Siyasete çok yoğunlaştım. Roman bile okuyamaz hale geldim.

Her yemeğe maydanoz olma sen de...

Her yemeğe maydanoz hiç olmuyorum. Radikal'de ilgilendiğim konuların onda birini yazabiliyorum. Kafamı taktığım biraz daha güncelden uzak bir konu var diye yazmayı okuyucuya saygısızlık olarak görüyorum.

Kariyer sahibi olmak daha çok aileni memnun etmek için miydi?

Ben hiç önemsemiyor değilim, ama ailem daha çok önemser kariyeri. Babam çok modernisttir. Bana fazlasıyla özgürlük ve imkan sağladı. Türkiye'de ataerkil kültür Karadeniz'de daha çok. Babam tersini ispat etmek iddiasında bir adamdı.

Sen de onun bir projesi mi oldun?

Ben de, kız kardeşim de. Hiç arabalarla ilgili olmadığım halde, hemen 17 yaşını bitirir bitirmez ehliyet aldırmıştır zorla. Kafasında kariyer sahibi ayakları üzerinde duran, modern bir kız modeli vardı.

Bu modeli gerçekleştirmek için bedel ödedin mi?

Burjuva çevresinde kadınların engellenmediğini aksine desteklendiğini düşünüyorum. Benim tecrübemde doğrusu kadın olmanın dezavantajı çok olmadı. Mizacım buna çok uygundu. Bir aile sahibi olmak isteseydim, belki bedel ödemem gerekirdi. Annem, babam, kardeşim, kardeşimin çocuklarına çok düşkünüm. Ama iyi bir eş ve anne olabileceğimi hiçbir zaman düşünmedim.

Ben ne diye çok değerli beynimi çocuk bakmaya harcayayım diye mi düşündün?

Yoo, yeğenlerime çok baktım. Aileme çok fazla vakit ayırıyorum. Bana herkes der ki, ah ne iyi anne olurdun sen. Çünkü arkadaşlarıma da annelik yaparım. Şefkat hissim, fedekarlık yapma kabiliyetim çok fazla. Fakat iyi anne olmak için bir erkekle istikrarlı bir ilişki sürdürebilmek lazım. Ben babasız çocuk büyütmeyi, insanın başına geldiyse tabii ki, ama baştan gözünü buna dikmesini haksızlık olarak görüyorum çocuğa. Bir süreç içerisinde anladım ki bir erkekle düzenli bir ilişkiyi sürdürmek konusunda yeterli mizaçta değilim. Bir sürü arkadaşım deneyimlerinden bahsediyorlar. İşte çok zor, erkekler kariyer yapan kadınlara katlanmıyorlar filan. Bunlar belki karşıma çıkardı. Ama bu suçu tamamen erkeklere yükleyemem. Bir kere evlendim. Çok kısa bir süre sonra ayrıldım. Gördüm ki yeterince gayret gösteren taraf olmadım.

Yeterince kadın mı değilsin?

Bilemiyorum, ama erkek de olsam, iyi bir eş olmayabilirdim. Ben herhangi biriyle beraber yaşamakta beklenen tavizleri veremiyorum. Biraz başına buyruk bir mizacım var. Bir sene evli kaldım. Sonra fark ettim ki, biriyle aynı evi paylaşma fikri bile beni çok boğuyormuş.

Peki aşksız yaşamak nasıl bir şey?

Gayet kolay ve rahat bir şey. Hayatta bir sürü sevgi ve acı var. Bir tanesi kadınlarla erkekler arasındaki sevgi ve acı. Niye bütün insanlık bununla son derece ilgili? Her şey bunun çok gölgesinde kalıyor gibi geliyor bana.

Bir uçtan bir uca savruldun bak...

Aşırı bir kişiliğim vardır yani. Uçlardan uçlara gitmek, gelmek gibi.

Aldatılmaktan korkuyor olabilirsin. O kadar dolu, kendi ayakları üzerinde duran bir kadınsın ki, bir adama bağlandığın zaman özsaygın bitiyor olabilir.

Değil. O kadar dert etmem. Herkes aldatılır. Hatta ben aldatılmayı hazmedemeyenlere çok şaşırırım. Rita Hayward gibi kadınlar bile aldatılmış. Niye siz bu kadar dert ediyorsunuz, niye bu kadar kendinizi önemsiyorsunuz filan derim. Bazı şeyleri o derece makul karşılarım ki, kız kardeşim bana çok duygusuzsun der.

O bir yıllık deneyimden sonra bütün kapıları kapattın mı?

Kapatmadım. Hatta ikinci kez evlenmek üzereydim bir ara. Son anda vazgeçtim. Ve karar verdim; birine göre hayatımı düzenleme fikrinden hoşlanmıyorum.

Peki, kadın olmaktan memnun musun?

Tabii. Hiçbir şikayetim yok. Bunu ayrıcalıklı çevreye, doğmuş bir kadın olmaya bağlıyorum. Kadın olmak tadı çıkarılabilecek bir şey. Ben çok süse püse, bakıma düşkün bir insanım.

Öyle görünmüyorsun ama. Yani ekranlarda öyle yansımıyor. Şu anda da karşımda minimalist bir kadın görüyorum.

Çok süslü gezmem ama modayla çok ilgilenirim. Feminen zevklerim vardır.

Ama ilk bakışta çok "erkek fatma" görünüyorsun.

Bunu hep söylüyorlar. Televizyona çok minimal kılıklarla çıkıyorum. AB'yi tartışıyorsanız, sizin AB için ne düşündüğünüz önemli, kendiniz ondan daha fazla ilgi çekmemelisiniz. Yakışıksız buluyorum doğrusu, çok süslenip, püslenip televizyona çıkanları. Gece yemeğe çıkmak başka televizyonda görüş bildirmek başka.

Gece çıkmalarında seni cazibesini dışarıya yayan bir kadın olarak algılıyorlar mı?

Valla öyle algılanması gereken yerde, algıladıklarını umuyorum. Geçen sene benimle ilgili bir eleştiri çıkmıştı: "Bu kadın zaten çok asık suratlı, hayatında kahkaha attığından bile şüphem var." Halbuki özel hayatımda en büyük handikaplarımdan biri, fazlasıyla gülüyor olmam, her şeyi gırgıra alıyor algılanma korkusu içinde olmamdır. Cidden de mizah duygum fazladır. Nitekim Doğu Konferansı için geziler yapıyoruz. Orada bir sürü arkadaşım benim bir koca bavulla gidiyor olmamdan rahatsız oluyor. (Gülmeler)

Fakat ekranda insanları dövecek gibi öfkeli ve köşeli konuşuyorsun.

Evet, bana Yalım Eralp de söyledi. "Aa siz ne kadar şeker bir kadınmışsınız." Niye böyle televizyonda dövecekmiş gibi bir intiba verdim. (Gülerek) Ama ben ekrana kariyer olsun, laf olsun, torba dolsun diye çıkıyor değilim. Benim için fazlasıyla önemlidir siyasi tartışmalar. Ben Aristoteles çizgisinden gelen birisiyim. İnsanın politik bir hayvan olduğunu, bütün hayatımızın aslında politik açılımlar içerisinde anlamlandırılabileceğini düşünüyorum.

Aziz kardeşim, niye aktif politikacı olmadın sen? Dışarıdan böyle laf ebeliği kolay.

Aslında dışarıdan laf ebeliği yapmak da kolay değil, ciddiye alırsanız. Yüzde 60 ikna olduğum herhangi bir siyasi parti yok. Ben yazı yazmanın da siyaset yapmak olduğunu düşünüyorum.

Peki, annelik kadınlığın olmazsa olmazı mı sence?

Annelik önemli bir kalem kadın için. Bir kadının anne olmadan bazı şeyleri kavrayamayacağını düşünüyorum. Dini açıdan baktığınızda kadın için de, erkek için de aslında bizim en büyük rolümüz insanlığın devamını sağlıyor olmamız. Dini olarak en büyük eksikliğimin çocuk yapmamak olduğunu düşünürüm. Namaz kılmamayı, rahat bir hayat yaşamayı filan eksiklik olarak görmeyebilirim. Fakat çocuk yapmamış olmayı büyük bir günah değilse bile, büyük bir başkaldırı olarak görüyorum. İnsan, içinde bir sürü çatışma yaşıyor. Ben rahat bir Müslüman'ım. Demek ki bu kadarını kaldıramamışım. İnanan insanın kendini suçluluk abidesi olarak yaşaması manasız bir şey. İnsan eksik bir varlık. Kendinden bekleneni yapamayabilir, bir sürü zaafı olabilir. Niye bu zaaflarımızdan dolayı inancımız gölgelenmiş olsun ki...

Öte yandan din, o zaaflardan kurtulmak için çaba göstermeyi istemez mi?

İster. Bu bakımdan evet kendimi eksik gayretli görürüm. Dindar bir insan olmayı tanımlamak Türkiye'de çok zor. Bakarsanız dışarıdan hiç dindar bir insan hayatı yaşamıyorum. Başımda örtü yok, ibadet yapmıyorum, Ramazan dışında. Tamamını tutamıyorum orucumun. İlk orucumu 35 yaşımda tuttum zaten. Ben kendini sonradan Müslüman olarak tanımlamış birisi olduğum için dindar filan sınıfına giriyorum neredeyse. Çünkü benim çevremdeki bir insanın, kendini bu kadar Müslüman olarak tanımlaması bile dindarlığa giriyor. Mesela aileme göre çok dindarım. Çünkü ben dinle alakası olmayan tam bir cumhuriyet evinde yetiştim.

Niye böyle bir arayışın oldu?

Özel olarak bir şey aramış değilim. İnsanların dünyayı anlamlandırma ihtiyacı içinde olduğunu, böyle bir ihtiyacı duymadan yaşamayı çok fuzuli buluyorum doğrusu. Ve o anlamlandırma çabama denk düşen şey, tabii büyük dinlerin verdiği cevaplardı.

Aileyle hesaplaşmanın bir yolu muydu bu dini arayışların?

Bilemiyorum. Dünya algımı temellendirebileceğim şey eksikti. Hep söylüyorum, Müslüman olmasam, solcu olmaya devam edemezdim. Sadece ailem sosyal demokrat olduğu için değil, kafamda hep eşitlik, adalet, gibi kaygıların olmasından dolayı. Sürekli olarak şu ya da bu nedenle, ben başkasının derdini dert edinen mizaçta birisiyim. Böyle olunca bunların altını çizen sol politikalar size cazip geliyor. Ama sol politikaların gelip gelip kendilerini pozitivist bir dünya algısına dayandırmaları bana bir çelişki olarak göründü.

Herhangi bir olay, kitap ya da insan ateşleyici olarak rol aldı mı?

Dostoyevski okumak beni Hıristiyanlıkla ilgilendirdi. İncil okudum. İncil'i ben hâlâ çok severim. Ondan sonra da bütün semavi dinlerin birbirinin devamı olduğu kanaatine vardım. Her ne kadar uzak yaşayan bir aile içine olsa da Müslüman bir coğrafyaya ve kültüre doğmuş olmanın insanın kaderinin de parçası olduğunu hatta şimdi ihsan olduğunu düşünüyorum. Müslüman olmak o bakımdan da konforlu bir şey. Çünkü bütün semavi dinleri kapsayan bir yaklaşım.

Bu arayışın ailene nasıl yansıdı?

Baştan çok tedirginlik yarattı. Bazı şeylerden dolayı huylandılar. Bazı insanlar bugünden yarına tamamen değişiyor, ondan korkmuş olabilirler. Hani tarikata girecek, başını örtecek filan diye korkuları vardı. Bin yılın başında bir namaz kılmamı filan bile çok tuhaf karşıladılar. Bazen doğrudan, bazen dolaylı telkinlerde bulunuldu. Sadece benim Müslüman olmamla alakalı değil, konu olarak da İslamcılıkla ilgileniyor olmamdan rahatsız olundu. Mesela başörtülü birtakım arkadaşlarımın olması başta onları çok rahatsız etti. Halamla beraber oturduğumuz eve başörtülü arkadaşlarımı çağırmamaya dikkat ettim.

Orada aileyi memnun etme gibi bir psikoloji içine mi girdin?

Aileyi memnun etme psikolojisine girerim, hâlâ da girerim. Bu tür şeylerde insanların düşünce konforunu sonuna kadar bozmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Çünkü sınıfsal tarafı var bunun. Türkiye'de ilk modernleşen, Batılılaşan sınıflar üst sınıflar. Onu takip eden, orta üst sınıflar filan olmuştu. Ve herhangi bir dini düşüncenin canlanması veya dini sembolün devreye girmesi, sınıf düşmek olarak algılanır. Bunu haklı buluyor değilim ama anlayabiliyorum.

Gazeteci de değilim, dedin; ama gazete sayesinde kanaat önderi oldun.

Görüşlerini sunma durumunda olan insanlar var. Onlardan oluyorsunuz tabii.

Niye senin kanaatlerini dikkate alalım ki?

Valla bence de yani. (Gülmeler) Hatta seni niye okuyalım, diye sorması lazım insanların.

Tabii ya! Biz düşünemiyor muyuz?

25 senedir toplum ve insan, ilişkiler ve siyaset üzerine düşünüyorum. Yani bu okurlara zaman tasarrufu sağlar. Yani bu kadar yoğunlaşıyorsanız bir alanda, o cesareti buluyorsunuz ve bence bu çok makul olmayan bir şey değil. Kafanızı bir şeye yoruyorsanız, o konuda daha az kafa yormuş insandan daha fazla kanaatiniz olabilir.

NURİYE AKMAN - zaman


 

Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 23:19

İLGİLİ HABERLER