Medya
  • 22.7.2006 08:58

O KÖŞE YAZARI KİMDİ?

ERTUĞRUL ÖZKÖK'ÜN HÜRİYET'TEKİ YAZISI:

 O köşe yazarı kimdi


DÜN sabahtan itibaren telefonum susmadı. Arayan herkes aynı şeyi merak ediyordu.

"En çok okunan köşe yazarı" ile kimi kastediyordum?

Oysa yazımda çok samimi olarak yazmıştım.

Bu yazıyı herhangi bir köşe yazarının fotoğrafını önüme koyarak yazmadım.

İsterseniz o fotoğrafın içine hepimizi koyabilirsiniz.

Ben yazı yazmanın, siyaset yapmanın "popülist matematiğini" anlattım.

Hepimizin kendimize ait "cemaatleri" olduğunu, hepimizin bu cemaatler üzerinde bir nevi asalak hayat sürdürdüğümüzü anlatmaya çalıştım.

Yine hepimizin, bu cemaatlerin öfkelerini, alkışlarını dikkate alarak "müşteriye özel" üretim yapmaya uğraştığımızı izah ettim.

Kim ne derse desin, "en çok okunma", öfke dalgaları üzerinde sörf yapmaktır.

Hedef öfkeleri kamçılamak olunca, kullanılan enstrüman da ya hakaret ve aşağılama, ya da provokasyon, yani dolduruşa getirmek oluyor.

* * *

Hangi köşe yazarını mı kastediyorum?

Somut olarak kimseyi; ama toplumu öfke orgazmına yöneltecek biçimde provokasyon yapan herkesi.

Şu günlerde çoğu köşe yazarı, sınır ötesi operasyonu şiddetle destekliyor.

Bir kısmı bunun için ABD ile savaşmayı isteyecek kadar ileri gidiyor.

Bu duygular samimi olabilir.

PKK’nın, dünyanın en aşağılık mücadele biçimi olan mayını ve halka yönelik bombaları kullanmaya başlamasıyla birlikte öfkemiz burnumuza geldi.

Yani "Hadi yürüyün" dense çoğumuz bir saniye tereddüt etmeden yürüyecek durumda.

İtiraf edeyim, ben de farklı durumda değilim.

Ama bu öfke seli içinde bile bazılarımızın, "Bir dakika" deyip bazı sorular sorması gerekmiyor mu?

* * *

Biz 1 Mart Tezkeresi ile neyi reddettik?

Sadece Amerikan birliklerine bizim toprağımızdan geçme iznini mi?

Hálá işin bu kadar basit olduğuna inanacak kadar saf vatandaşlarımız bulunabilir.

Ama strateji denilen kavramdan zerre kadar nasibini almış bir insan, bu "tarihi kararın" ne anlama geldiğini herhalde çok iyi biliyordur.

Özellikle de "derinlikli strateji" kavramının mucitleri...

* * *

Türkiye artık şu bölgesel gerçeği bilip ona göre davranmalı.

Biz 1 Mart Tezkeresi’ni reddetmekle, Kuzey Irak üzerindeki söz hakkımızdan fiilen vazgeçtik.

Teorik olarak söz hakkımızın devam ettiğini söyleyebiliriz.

Ama bunu fiiliyata geçirmek için orada gerekirse ABD ile savaşı göze almamız gerekir.

Elbette gerektiğinde o da yapılır.

Ama yapılmadan önce şu soruların cevabı aranır:

Biz, PKK terörünü önlemek için içeride gereken her şeyi yaptık mı?

Kandil Dağı boşaltılınca içerideki terör sona erecek mi?

Hükümeti kışkırtmadan ve kamuoyunu savaşa hazırlamadan önce bu soruların cevabını gerçekçi biçimde tartışmalıyız.

Bazı yazarlar ve siyasetçiler, bunu yapmak yerine, "Şimdi tam zamanıdır" deyip, durmadan hükümeti köşeye sıkıştırmaya, provoke etmeye çalışıyor.

Hükümet de tam istimi almış vaziyette.

Ben herkese şu sağduyu çağrısını yapmak istiyorum.

Bu olay, üzerinden "siyaset yapılacak" bir konu değildir.

Bu hepimizin geleceğini etkileyecek tarihi bir olaydır.

Hepimiz şunu çok iyi biliyoruz.

Türk halkı, geçmişte olduğu gibi, bugün de ülkesinin "milli politikalarına" tam desteği, hem de itirazsız şekilde vermeye hazırdır.

Yani bir süper güçle savaşmak gerekirse ona da destek verir.

Yeter ki, o noktaya gelinmeden önce bütün yollar denensin.

Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan lümpen bir PKK ile "kaybedecek çok şeyi olan" Türkiye’nin savaşı hiçbir zaman simetrik olamaz.

Bizim en son başvurmamız gereken şey işte bu nedenle "provokasyon" ve "dolduruşa getirme"dir.

* * *

Hálá, dünkü yazımdaki "o en çok okunan köşe yazarının" kim olduğunu soruyor musunuz?

İsterseniz ismi siz koyun.

Buna beni de dahil edebilirsiniz...
Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 04:16

İLGİLİ HABERLER