Gündem
  • 30.4.2009 10:14

ORG. BAŞBUĞ İÇİN KİM NE DEDİ?

Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un "İletişim-2" toplantısınsa basın mensuplarına yaptığı açıklama yazılı basında geniş yankı buldu.

Hemen hemen tüm gazeteler olayı birinci saylarından geniş şekilde veririken birçok köşe yazarı da konuşma üzerine değerlendirmelerini kaleme aldı.

Gazetelercilerin değerlendirmesinde İlker Başbuğ'un demokrasiye vurgusu öne çıktı.

Hürriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Enis Berberoğlu
Genelkurmay Başkanlığı kişiye bağlı bir makam gibi Türkiye'de. Ankara’da çok uzun çok uzun görev yapmadım. Ancak 3 sene oldu. 3 Genelkurmay Başkanı gördüm ve üçü de birbirinden farklıydı. Hilmi Özkök’le, Yaşar Büyükanıt, Yaşar Büyükanıt’la İlker Başbuğ arasında üslup farkı büyük. Yaşar Paşa çok daha sosyal bir insandı, ayaküstü konuşmayı çok severdi. İlker Başbuğ biriktirip konuşuyor. Öyle olunca da birden fazla mesaj birbirini ezmeye başlıyor.

İletişim açısından baktığımda; ben gazeteye geçeceğim haber açısından başlık bulmakta zorlandım. Başbuğ’un hiç beklemediği bir başlık ama kamuoyunu en fazla ilgilendiren; 'bedelli askerlik olmaz, askerlik de tek tip sisteme geçiliyor' olabilir. Başbuğ hangi mesajları vermek istiyor diye düşündüğümde ve iletebildi mi? diye sorduğumda, şüpheliyim.

Hürriyet gazetesi Başyazarı Oktay Ekşi Genelkurmay Başkanı'nın konuşmasında sorulara "açık ve içtenlikli" cevap verdiğini yazdı.Bunun dışında Ekşi, Başbuğ'un "hukuk devleti kurallarına saygılı, demokrasi ve cumhuriyetin temel ilkelerine bağlı" olduğunu vurgulamasına da dikkat çekti.

'ASKER BU KADAR KONUŞMAMALI'

Yine Hürriyet gazetesinden Mehmet Yılmaz, "Asker bu kadar konuşmamalı" başlığını verdiği yazısında bu gibi bilgilendirme konuşmalarının daha alt düzeyde subayların yapması gerektiğini vurguladı. Ve Yılmaz, "Ermenistan'la ilişkiler, Suriye-Türkiye tatbikatına İsrail'in tepkisine yanıt" gibi konuların ise konuşulacağı yerin, Milli Güvenlik Kurulu olduğunu yazdı.

Sabah Gazetesi Ankara Temsilcisi Okan Müderrisoğlu
Neden böyle bir açıklama yaptı ve neden bu kadar bekledi; tam stres boşalması vardı.

Emekli komutanların durumu, GATA’ya sevkleriyle ilgili spekülasyonlar ve o konuda devam eden inceleme, soruşturmanın hem dışsal, hem içsel sonuçlarını bekleme gereği... Aynı zamanda kamuoyunun üst düzeyde merak ettiği silah ve mühimmatlar... Türkiye'nin her yeri cephanelik ve kaos oluşturabilecek bir durum... Darbeye zemin hazırlayabilecek bir yaygınlıkta ve gerçekten dehşet uyandırabilecek ölçekte...

Bu iki konuda mesafe alınmış olması, özellikle silah ve mühimmatlar konusunda, Genelkurmay Başkanı'nın ifadesiyle 'askeri sicilinin temiz olması' temiz kağıdının kamuoyuyla paylaşılması zamanlamayı beraberinde getirdi.

Sayın Genelkurmay Başkanı, olayın karmaşıklığına vurgu yaptığını ifade etse de özellikle silah ve mühimmat ayrımını yaparken 45 silahı söyledi. 'Ki silah uzun dönemli kullanılan bir askeri araç' ve orada tanımlanmaya çalışıldı. Silah ile mühimmatı ayırıp 45 silahın Türk Silahlı Kuvvetleri envanteriyle bağlantılı olmadığını söylediğinde hayli rahatlamış görünüyordu.

Sabah gazetesi yazarı Nazlı Ilıcak ise "Asker ve demokrasi" başlıklı yazısında Başbuğ'un demokrasi vurgusunu öne çıkardı. Ilıcak konuşmayı "Emir-komuta zincirinin en tepesindeki komutan, demokrasiye bağlı kaldıkça, bugünkü şartlarda darbe olamaz. Bu kararlılığı İlker Başbuğ'da görüyoruz. "Laik cumhuriyeti korumak ve kollamak" gibi ifadeler kullanmıyor, siyasi iktidarı azarlayan bir üslûbu da benimsemiyor" ifadeleriyle değerlendirdi.

'KURUMUNU SAVUNDU'

Zaman gazetesinden Mümtaz'er Türköne ise konuşmayı Başbuğ'un kurumunu savunması olarak değerlendirdi. Türköne yazısında şu ifadelere yer verdi: "Genelkurmay Başkanı, kendi kurumunu, yani Türk Silahlı Kuvvetleri'ni müdafaa ediyor. Basın toplantısının özeti oldukça basit: Askerî bürokrasinin en tepesindeki isim, kurumunu savunuyor. Bu savunmayı tam olarak askerî mantıkla yapıyor. Ergenekon soruşturmasının ortaya çıkarttığı güçlü gerekçeleri değil, zayıf olanlarını irdeliyor. Mesele, bu soruşturmanın ortaya saçtığı dehşet manzarası ile Türk Silahlı Kuvvetleri arasında bir bağ olmadığını, askerî bürokrasiye terettüp eden bir sorumluluk bulunmadığını ispatlamaktan ibaret. Tipik bir bürokrasi refleksi. Suçlamalara maruz bir başka kamu kurumu da muhtemelen aynı tepkileri verirdi. Özetin özeti: Sorumlu biz değiliz."

Türköne bunun yanında Bağbuğ'un "demokrasiye sahip çıkarken açık taahhütte bulunması, demokrasiyi içine sindirmeyenlerin TSK'da barınamayacağını beyan etmesi önemli" şeklinde değerlendirdi.

Radikal gazetesinden Murat Yetkin "Başbuğ'un söyledikleri ve söylemedikleri" başlıklı yazısında Genelkurmay Başkanı'nı konuşmasını iki başlık altında değerlendidi.Yetkin, "Birincisi söylemek isteyip açıkça söyledikleri. Bunların başında Ergenekon davası soruşturması çerçevesinde bulunan silah ve mühimmatın Türk Silahlı Kuvvetleri’nin envanterinde, yani kaydı altında olmadığını açıklaması geliyor. Bu bir beyandır ve aksi kanıtlanana dek doğru kabul etmek durumundayız. ...Başbuğ’un açıkça söylediği bir başka konu, 14 Nisan’da Harp Akademileri’ndeki konuşmasında sözünü ettiği PKK’lıları dağdan indirip topluma kazandırmanın kolaylaştırılması üzerineydi" diyor ve "Gelişmeler Türkiye’de sivil-asker ilişkilerinin yeniden yapılanmaya başladığına işaret ediyor. Bunun sancılarını çekiyoruz." değerlendirmesinde bulundu.

"SİLAHLI KUVVETLER RESMEN MÜDAHİL"

Vatan gazetesinden Can Ataklı ise Başbuğ'un konuşmasına başka bir açıdan baktı. Ataklı, yazısında özetle "Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ dün ilk kez Ergenekon konusunda Silahlı Kuvvetler’in görüş ve “duygularını” dile getirdi. Anladığım kadarıyla Silahlı Kuvvetler dünkü basın toplantısıyla Ergenekon davasına resmen müdahil oldu. Bu andan itibaren davanın seyri değişebilir. Savcılık, Silahlı Kuvvetler’in bu duyarlılığını görmezden gelerek daha da sertleşebileceği gibi tam tersi de yaşanarak iddianame zayıflayabilir de" şeklinde değerlendirdi.

Yine aynı gazeteden Ruşan Çakır değerlendirmesi ise özetle şöyle: "Dünkü toplantının ardından öncelikle, TSK’da, Org. Başbuğ’un Genelkurmay Başkanı olmasıyla birlikte bir değişim, hatta dönüşüm yaşandığını daha emin bir şekilde ileri sürebiliriz. Bu dönüşümün anahtar kavramları hiç şüphesiz “açıklık” ve “şeffaflık”tır." ...... "Özetle artıları ve eksileriyle dünkü basın toplantısı TSK’nın şeffaflaşması sürecinde olumlu bir aşama olarak kayıtlara geçti. Eksilerin başında Org. Başbuğ’un özellikle Ergenekon ile ilgili bölümlerde “savunma yapıyor” görüntüsü vermesi geliyor. Normalde bunu onun samimiyetinin kanıtı olarak görür, geçerdik. Fakat TSK’nın belli bir süreden beri sistemli ve organize bir karalama kampanyasına maruz kaldığını düşündüğümüzde, o meşhur “karşı taraf”ın dünkü toplantıyı ellerini oğuşturarak izlemiş olduğunu düşünebiliriz. Ordu zayıfladıkça kendilerinin güçlendiğini düşünüyor olmalılar. Haksız da sayılmazlar. Ama unuttukları iki çok hayati husus var: 1) Kendileri bir zamanların TSK’sına benziyorlar ve tıpkı onun gibi kendilerini tabu haline getirip siyasi yaşamımızı vesayet altına almaya çalışıyorlar; 2) Türk demokrasisi nasıl bir şekilde TSK’nın vesayetinden kurtuluyorsa, onlarınkinden sıyrılmayı da muhakkak bilecektir."

Milliyet gazetesinden Fikret Bila ise Başbuğ'un konuşmasını 12 başlık altında topluyor. Bila da diğer köşe yazarları gibi konuşmada "demokrasiye bağlılık" vurgusu yapıldığını belirterek "darbecilere sert mesaj; Ergenekon’a mesafeli; itirafçı ve gizli tanık kuşkusu; suçsuzluk ve gizlilik kuralı, gibi başlıklara yer veriyor.

Yeni Şafak Gazetesi Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi
Burada büyük bir fotoğraf var ve o büyük fotoğrafı Genelkurmay Başkanı soru cevap bölümüne girilmeden kendisi verdi. Belli ki böyle bir mesaj verme ihtiyacı duyuyordu. Birisi Türk Silahlı Kuvvetleri’nin demokrasiye, demokratik rejime bağlılığını bir kaç kez vurguladı. Basın toplantısının başında vurguladığı, basın toplantısı bitti, bizler eşyalarımızı topladık, kalkarken tekrar onu vurgulama gereği duydu. Bu mesaj hem içeriği, hem Ergenekon nedeniyle dış dünyada Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgili oluşan soru işaretlerine yönelik bir cevaptı ama bir anlamda Fikret Bila’nın çok isabetli bir şekilde belirttiği gibi, içeriye yönelik bir mesajdı.

Yeni Şafak gazetesinden Fehmi Koru ise Başbuğ'un konuşmasındaki “Türk Silâhlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde mevcut demokratik rejime aykırı faaliyette bulunan kimse bulunamaz, barınamaz...” sözlerine dikkat çekiyor ve "Org. Başbuğ'un cümlesi bir durum tespiti olmaktan çok, bir temenniye benziyor. Sadece TSK açısından değil, her ülkenin silâhlı kuvvetleri açısından da... Elinde silâh bulunan kuvvet, siyasete meraklıysa, gün geliyor, kuvvetini sivil siyasetçiler üzerinde kullanabiliyor. Yunanistan'da, İspanya'da, Portekiz'de son noktaya kadar gittiğini biliyoruz kuvvet kullanmanın; İngiltere'de ve İtalya'da ise niyet aşamasında kaldığını... Son 50 yıl içerisinde dört veya beş kez sivil yönetime müdahale edildiği düşünüldüğünde, TSK için durum söyleneni doğrulamıyor... Yine de Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ'un temenni cümlesini takdirle karşılamak gerek..." diyor.

Güncellenme Tarihi : 14.5.2016 22:32

İLGİLİ HABERLER