ÖZKÖK İSYAN ETTİ:BİZ HÜKÜMETÇE KABUL EDİLEBİLİR BİR MUHATAB DEĞİLİZ
Biz değil bir ‘Muhatap’ konuşuyor
ZİNA konusunda artık yazmayı düşünmüyordum. Ancak Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün demeçlerini okuyunca sessiz kalamadım.
Çünkü eleştirdiği ‘büyük gazetelerden’ birinin yazarıyım.
Gül’ün sözlerinden şu izlenimi anlıyorum.
Hükümet çevreleri zina olayını ‘büyük gazetelerin’ ortaya attığı suni bir mesele olarak görüyor.
Hatta bir adım daha ileri giderek, daha açıkça söyledikleri bir sözü aktarayım.
Başbakan ve çevresi bu olayın Hürriyet’in, ‘Zina savaşı’ manşeti ile başladığına inanıyor.
Anlayacağınız zina tartışmasında ‘Biz’ hükümetçe ‘kabul edilebilir bir muhatap’ değiliz.
Peki öyle kabul edelim.
O zaman gelin hükümetçe ‘kabul edilebilir’ bazı muhatapların görüşlerine bakalım.
‘KABUL EDİLEBİLİR’ OLAN
Mesela ‘Dünden Bugüne Tercüman’ gazetesinin yazarlarına.
Gülay Göktürk, iyi bir liberal aydındır.
28 Şubat sürecinde, bizim değil, daha çok AKP’nin bulunduğu zaviyede duruyordu.
Yani kendisiyle bu konuda fikirdaşlığımız yoktur.
Ama ben onun iyi bir okuyucusuyum.
Ne hakaret eder, ne iftira atar.
Sizden farklı düşündüğü noktalarda, kabul etmeseniz bile en azından sizi de düşünmeye ikna eder.
Gülay Göktürk dünkü Tercüman’da zina konusunda çok önemli bir yazı yazdı.
ŞERİAT MI GELİYOR
Yazı şu cümleyle başlıyor:
‘Ben öteden beri, Türkiye’de şeriat diye bir tehlikenin olmadığını, buna karşılık toplumda asıl ortaya çıkması muhtemel tehlikenin muhafazakárlaşma tehlikesi olduğunu yazar dururum.
Ne demek istiyorum ‘Muhafazakárlaşma tehlikesi’ derken? Politik gücü elinde tutan muhafazakárların, toplumu muhafazakárlaştırmaya kalkmasını...’
Yazı alt tarafta şöyle devam ediyor:
‘Muhafazakár bir parti tarafından yönetilmek beni nasıl etkiler? Bu yönetim benim hayatımı da muhafazakárlaştırmaya kalkışır mı? Yoksa AK Partililerin muhafazakárlıkları sadece kendilerine mi söker? Yani kendi başlarını örtmeleriyle, içki içmemeleriyle, görücü usulü evlenmeleriyle, kürtaj yaptırmamalarıyla sınırlı mı kalır?’
Gülay Göktürk, bence en hayati noktaya parmağını koyuyor.
AKP’ye soruyor:
Siz, kendi hayat tarzınızı bize zorla dayatacak mısınız, yoksa dayatmayacak mısınız?
Aynı gazetede bir başka yazar, Hasan Celal Güzel de zina olayına hükümetten farklı biçimde yaklaşıyor.
‘Yıllar önce Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği bir hükmü yeniden gündeme getirip AB müzakerelerinin başlaması arifesinde açmaza düşmenin alemi var mı’ diye soruyor.
GALİBA ANLATAMADIM
Bakın Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün büyük medyaya bağlamaya çalıştığı olay, kendilerine yakın duran medyada bile nasıl ele alınıyor?
Verheugen geçen çarşamba akşamı Mehmet Ali Birand’ın evinde bize şunu söylüyordu:
‘Ben hem Başbakan’a, hem Dışişleri Bakanı’na bu işin ciddiyetini anlatmaya çalıştım. Ama anlatabildiğimi sanmıyorum.’
Anlatamıyor, çünkü hem Başbakan, hem yakınları bu işi olabilecek en basit düzeyine indiriyor:
‘Halk böyle istiyor, biz de yapıyoruz.’
Yapıyorsunuz ama size en yakın duran tarafsız insanlar bile o malum soruyu sormaya başlıyor:
‘Siz kendi hayat tarzınızı bize zorla dayatmaya mı çalışıyorsunuz?
Onlar sorunca Batılı medyanın sorması da doğal değil mi?
Tabii onlar da aynı soruyu sormaya başlıyor.
AĞIR TARTIŞMA
AKP bu kararı ile kendi açısından son derece tehlikeli bir mecraya doğru yürüyor.
Samimi olarak söyleyeyim.
Ben zinaya hapis cezası getiren bu tasarının, şeriat düzeni getirmekle yakın uzak bir ilgisi bulunduğuna inanmıyorum.
Ama öte yandan bütün bunları alt alta yazdığınız zaman Gülay Göktürk’ün sorduğu soru önem kazanıyor.
Avrupa Birliği yolunda yürüyen bir Türkiye artık hayat tarzına yönelik bir tartışmayı kaldıramaz...
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:54