Gündem
  • 31.7.2006 10:30

PKK'NIN TASFİYESİNDE PLAN YENİ AŞAMADA

Şemdinli bombalamasını izleyen günlerdi. Ankara'da, devletin en üst güvenlik birimlerinden birinin başındaki üst düzey görevlinin odasında Murat Yetkin'le birlikte sohbet ediyoruz.
'Sohbet ediyoruz' dediğim lafın gelişi, yoksa konuştuklarımız öyle kahve sohbeti falan değil, devletin en önemli güvenlik sorunları hakkında bilgi alıyoruz. Sohbetimiz, gazetecilik kuralı gereği 'deep background' yani yazılamaz değil ama kaynak belirtmeden ve sadece 'bilgi' olarak kullanılabilir nitelikte.
Üst düzey kaynak, aylardır devlet içindeki çeşitli kurumlar arasında, yani Türk Silahlı Kuvvetleri'nin çeşitli kademeleri, hükümetin çeşitli birimleri ve Cumhurbaşkanlığı arasında mekik dokuduğunu ve bir 'uzlaşma' yaratmaya çalıştığını söylüyor. Sonunda konuştuğu bütün kurumları belli bir noktaya getirmiş, bir çeşit 'uzlaşma' oluşmasını sağlamış, hatta konu Milli Güvenlik Kurulu'nda ele alınıp karara bağlanmış ve bir çeşit 'devlet politikası' haline de gelmiş.
Konu belli: PKK'nın tasfiyesi.

Gerçekleri kabul etmek
Bu uzlaşma yaratılırken geçilen aşamalar çok önemli. Öncelikle, Irak'ta ve özellikle de Kuzey Irak'taki gerçeklerin kabulü önemli. Çünkü, güneydoğu sınırımızın hemen ötesinde bir 'Kürt Federe Devleti' olduğu gerçeği kabul edilmezse ve Mesut Barzani'nin de o federe devletin yasal yöneticisi olduğu inkâr edilir, Barzani'den de 'Aşiret lideri', 'Daha düne kadar bizden maaş alan adam' veya 'Düne kadar Ankara pasaport vermedikçe bir yere gidemeyen adam' olarak söz edilmeye devam edilirse, PKK'nın tasfiyesi planının işlemesine imkân yok.
En büyük güçlük bu gerçeklerin kabullenilmesinde yaşanıyor, üst düzey görevliler ve siyasiler kapalı kapılar ardında gerçeği kabullense de, alt düzeyde ciddi bir direniş iklimi var. Aynı iklim medyada ve bir ölçüde kamuoyunda da mevcut. Zaten siyasiler de zaman zaman demeçleriyle bu direnişe katılabiliyorlar.

Barzani ve Talabani görüşmeleri
Ama üst düzeyde ve kâğıt üzerinde bu gerçekler kabul gördükten sonra devlet harekete geçiyor ve planın ilk aşaması olarak Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Emre Taner, 'Yakın dostum' dediği Barzani'yi ve ardından da Irak Cumhurbaşkanı Talabani'yi ziyaret ediyor, onlara yeni 'devlet politikası'nı ve PKK'yı tasfiye planında bu iki önemli Kürt liderden Türkiye'nin beklentilerini aktarıyor.
Özellikle Barzani görüşmesi çok iyi geçiyor, Barzani PKK ile silahlı çatışmaya girmek dışında elinden gelen her şeyi yapacağını söylüyor ve sözünde de durmuş gibi gözüküyor. Ama sadece Barzani'nin sözünü tutması yetmiyor, başta Türkiye ve ABD olmak üzere pek çok aktörün de bu işte görev alması ve üstüne düşenleri eşzamanlı olarak gerçekleştirmesi şart.
Tasfiye planının bir başka önemli ayağını, bizim bu görüşmeyi yapmamızdan aylar önce, Haziran 2005'te dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ Türk basınına zaten açıklamıştı. Bu 30 Ağustos'ta Kara Kuvvetleri Komutanı olarak atanması beklenen Orgeneral Başbuğ, o zaman, PKK'nın dağ kadrosunun 5 bin kişi civarında olduğunu, bunlardan 3 bin civarındaki militanın örgüte 1999 sonrası katıldığını, yani silah kullanmadığını ve dolayısıyla 'suç' işlemediğini söylemiş, bu kişilerin sınırın Türkiye tarafına geçerek köylerine, kasabalarına ellerini kollarını sallayarak, yani hiçbir adli takibata uğramadan gidebileceklerini bildirmişti.

Bir 'sızıntı'
Murat Yetkin'le beraber konuştuğumuz üst düzey güvenlik yetkilisi, en çok bu konuda bir uzlaşma yaratmakta zorlandığını, aslında hâlâ daha Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve bazı askeri birimlerin bu konuda ciddi bir direniş sergilediklerini söylemişti.
Kamuoyundaki 'af' hassasiyeti yüzünden çok gizli yürütülen bu çalışma bundan birkaç ay önce Hürriyet gazetesinde Fatih Çekirge'nin haberiyle kamuoyuna duyuruldu, bir anlamda 'haber sızdı.' Bu kasıtlı, yani bu yöndeki çalışmaları önlemeye yönelik bir sızdırma mıydı? Büyük ihtimalle.
Ama biraz sonra diğer detaylara da gireceğim, söz konusu tasfiye planını uygulamak istemeyen veya bozmak isteyen kimi kişiler (kurumlar değil, kişiler, dikkat!) başka şeyler de yaptılar ve yapmaya da devam ediyorlar.

Barzani'nin önerisi
Planın en zor ayaklarından biri, dağdaki PKK yönetici ve komutanlarının ne olacağı sorusuydu. Bununla ilgili öneriyi Mesut Barzani getirdi, daha sonra Celal Talabani de benzer bir yol gösterdi.
Bu yönetici kadronun Irak dışına, tercihen bir Kuzey Avrupa ülkesine gitmesine Türkiye ses çıkarmamalıydı. Kaynağımız, bu konuda da devlet çapında bir uzlaşmayı zor da olsa elde ettiğini söyledi.
Bu plan hazırlanırken ve altyapısı oluşturulurken PKK yeniden silahlı eylemlere başlayacağını ilan etti ve o günden bu yana da özellikle uzaktan kumandalı mayın ve diğer patlayıcılarla çok sayıda can aldı, almaya devam ediyor. Plan ağır ağır yürürlüğe girerken de PKK biraz daha palazlandı ve karakol baskını, yol pususu gibi eski çeşit eylemlere de yöneldi.

PKK 'direniyor'
Yani PKK da kendisine yönelik tasfiye planının farkındaydı ve buna direnme kararı almıştı. İşte bu, planın işe yararlığını zorlaştırıyordu. Örgütün tasfiyesi planı, aslında üstü örtülü olarak bir gönüllülüğü öngörüyordu. Yani, eyleme karışmamışlar Türkiye'ye dönecek, yönetici kadrolar da Avrupa'ya gidecek. Ama PKK eylemleri arttıkça bu 'gönüllülüğün' ortada olmadığı anlaşılmaya başlandı, ayrıca 'eyleme karışmamış' PKK'lılar hızla 'suçlu' haline geldi.
Ancak öte yandan bu musibet bazı hayırlı gelişmelere de neden olmadı değil. Şehit sayısının artması Türkiye'nin sabrını taşırdı, 'Kuzey Irak'a gireriz' tehditleri gerek Barzani ve Talabani gerekse Amerikan yönetimi tarafından ciddiye alındı ve sonunda Kuzey Irak'ta bir şeyler olmaya başladı.
Olanların bir bölümünü dünkü Sabah gazetesinde, gazetenin Ankara Temsilcisi Aslı Aydıntaşbaş'ın haberinden öğrendik. Aydıntaşbaş'ın konuştuğu kaynak (galiba bizim kaynağımızla aynı kişi) ona Barzani ve Talabani'ye bağlı peşmerge güçlerinin PKK'yı tecrit etmeye ve onun lojistik kanallarını kapatmaya başladığını söylemiş. Bu, kuşkusuz önemli bir gelişme.

Plan eldeki en iyi
Yani plan, bütün aksamalara ve önleme çabalarına rağmen hâlâ Türkiye'nin elindeki en iyi plan ve başta hükümet olmak üzere kurumlar bu planın arkasında duruyorlar.
Peki planın başarılı olma şansı var mı? Kuşkusuz var ve başarılı olması da temenni edilir ama PKK'nın sergilediği direniş önemli bir sorun. Ayrıca bu direnişin, yani PKK şiddetinin dozunun artması, planın zaten çok da kuvvetli olmayan iç desteğini de aşındırıcı nitelikte.
Burada ana hatlarını anlattığım görüşmeyi yaptığımız sırada Şemdinli bombası daha çok tazeydi. Kaynağımız, kesin bilgiye sahip olmamakla birlikte bu bombanın PKK'yı tasfiye planına karşı direnişin bir parçası olduğundan kuşkulandığını bize açık dille söylemişti.
Son olarak emekli korgeneral Altay Tokat'ın Aktüel dergisine verdiği demeçle ifşa ettiği skandalı da belki bu halkalara eklemek gerek. Türkiye'de, zaman zaman çıkarları PKK ile kesişen bir 'savaş lobisi' olduğu savlarını hiçbir zaman ciddiye almadım ama bazı kişilerin, özellikle o bölgede çok uzun süre görev yapmış güvenlik elemanlarının çatışmalı ortamları diledikleri şüphesi bende giderek artıyor.
Aslında bu yazdıklarım da yeni değil; gerek ben gerekse Murat Yetkin bu görüşmeyi izleyen günlerde aldığımız bilgileri Radikal'de yazdık, manşetten yayımladık. Bizden sonra eski MİT Müsteşar Yardımcılarından Cevat Öneş de Radikal'e yazdığı bir makalede planın ana hatlarını savundu, 'Kürt sorunu'na demokratik çözüm önerdi. Biz daha sonra başka görüşmeler yapıp tasfiye planıyla ilgili başka ayrıntıları da öğrendik ve Murat Yetkin bunları da hep yazdı. Şimdi, Aslı Aydıntaşbaş'ın son haberiyle PKK'yı tasfiye planında yeni bir aşamaya geçildiği anlaşılıyor.

(ismet berkan radikal)

Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 04:10

İLGİLİ HABERLER