Gündem
  • 18.4.2008 11:49

RAHŞAN ECEVİT: LAİKLİKTEN VURULURSA TÜRKİYE ÇÖKER

 

Rahşan Hanım'ın kaleminden..

Rahşan Ecevit: Laiklikten vurulursa Türkiye çöker

 

 

Rahşan Ecevit’le laikliği konuştuk. Rahşan Hanım, laiklik konusundaki tartışmaları yakından izliyor. Laikliği Türkiye için yaşamsal önemde sayıyor.

Aşil’in topuğu
Rahşan Hanım, konuya Bülent Ecevit’in sözlerini anımsatarak girdi:
“Rahmetli Bülent, laikliği mitolojideki Aşil’in (Ahilleus) topuğuna benzetirdi. Siz de yazmıştınız. ‘Laiklik Türkiye Cumhuriyeti için Aşil’in topuğu kadar yaşamasal öneme sahiptir. Yani laiklikten vuruldu mu, bu cumhuriyet yıkılır, bu toplum çöker ve bu ulus çözülür’ derdi. Laikliğin yıkılması halinde Türkiye’nin çağın gerisine düşeceğini söylerdi.
Bülent’in, endişesinde ne kadar haklı olduğu bugün görülüyor. Türkiye, laiklikten vurulursa Aşil topuğundan vurulmuş gibi olur. Biliyorsunuz Aşil mitolojide önemli bir kahraman. Söylenceye göre, annesi, Kral Aşil’in Truva savaşlarında öleceğini bildiği için onu sihirli bir yeraltı suyuna sokmuştur.
Topuğundan tutarak suya soktuğu için bir tek topuğu sihirli suya değmemiştir. Vücudunun hiçbir tarafından yaralanması mümkün değildir. Sadece topuğundan vurulursa yaralanıp ölür. Nitekim de öyle olmuştur. İşte laiklik Türkiye için Aşil’in topuğu kadar önemlidir.”

‘Laiklik İslama alternatif değil’
Rahşan Ecevit, laikliğin yanlış yorumlandığını düşünüyor ve şöyle diyor:
“Laikliğin kabul edilişi sırasında Atatürk ve arkadaşlarının hiçbiri laikliği İslamiyete alternatif, onu ortadan kaldırmaya yönelik bir uygulama olarak görmemiştir. Laiklik eğer İslama karşı bir anlayış olsaydı günümüze kadar yapılan uygulamalardan sonra ülkemizde tek bir Müslümanın kalmaması gerekirdi.
Oysa bütün Müslüman ülkeler arasında İslamiyetin en temiz yaşandığı ülke Türkiye’dir. Laiklik dünya işlerinde bilimin ve aklın verilerinin kullanılması gerektiğini söylüyor. Bizim dinimiz de bize sürekli bilimi ve aklı kullanmamızı öneriyor. Herkes bilir ki, ‘aklı olmayanın dini de olmaz’ yargısı Müslümanlığın temel kavramlarından biridir.”

Din ve vicdan özgürlüğü
Rahşan Hanım’a göre, din ve vicdan özgürlüğü de her yerde dilediği gibi yaşamak anlamına gelmiyor. Rahşan Hanım, din ve vicdan özgürlüğü anlayışını şöyle açıklıyor:
“Bazı kimseler laikliği çok yanlış ve tehlikeli biçimde sadece din ve vicdan özgürlüğü olarak yorumluyor. Burada din ve vicdan özgürlüğü, insanların inançları yüzünden zorlanmaması gerektiği anlamındadır.
Yoksa inançlarını her ortamda ve her yerde istedikleri gibi yaşamaları anlamında değildir. Dünyanın hiçbir döneminde ve hiçbir ülkesinde böyle bir uygulama olmamıştır, olamaz. Çünkü bu durum büyük bir iç kargaşaya sebep olur. Grupların inançlarını her yerde istedikleri gibi yaşama istekleri batıda mezhep savaşlarına sebep olmuş ve yüzlerce yıl kan ve gözyaşı akmıştır.”
Rahşan Ecevit, laikliği Türk gençliğinin koruyacağına inanıyor. Atatürk’ün de bu inancını Bursa nutkunda dile getirdiğini vurguluyor. Rahşan Ecevit, milliyet.com.tr’ye Bursa nutkuyla ilgili bir yazı yazdı. Rahşan Hanım’ın Bursa nutkuyla ilgili çalışmasının tamamını, bugün, Milliyet internet sitesinde okuyabilirsiniz.

‘AB yargıya müdahale ediyor’
Rahşan Ecevit, Avrupa Birliği’nin (AB), AKP hakkında açılan kapatma davasına müdahale ettiğini vurguluyor ve şöyle diyor:
“AB Komisyonu Bakanı Barroso ve Genişlemeden Sorumlu üye Rehn, AKP’ye kapatma davası vesilesiyle yargı organlarımızı ağır bir dille eleştirdiler. Burada AB kriterleri bakımından demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı bakımından Türk yargısının uymadığı bir kural yok.
Kaldı ki, AİHM yolu da açık. Avrupa standartları açısından sorun olmamasına rağmen yargıya müdahalede bulunuyorlar. Kendi isteklerini kolayca kabul ettirdikleri AKP lehine müdahale ediyorlar.”

ATATÜRK REJİM VE DEVRİMLERİN GEREĞİNDE NASIL KORUNACAĞININ YOLUNU GÖSTERMİŞTİR

 RAHŞAN ECEVİT

 

1966 nın 12 Aralık günü idi. Bülent Ecevit Erzurum' da Doğu Sineması salonunda konuşuyordu. Öğrenciler bir ara Ecevit' in konuşmasını Gazi Osman Paşa türküsüyle kesmişler ve bunun üzerine Ecevit öğrencilere    şunları söylemişti:
"Aziz   gençler, Türk toplumunda Gazi Osman Paşa türküsünün şimdiye kadar iki çıkışı olmuştur. Birinci çıkışta, bu türkü, türk halkının bağımsızlık aşkını dile getiren bir türkü idi. 28-29 Nisan 1960 ' a rastlayan ikinci çıkışında, bu türkü Türk halkının hürriyet aşkını dile getiriyordu. Bugün 12 Aralık 1966 günü, Erzurum' da sizlerin ağzından türkünün üçüncü çıkışı oldu. Bu sefer aynı türkü Türk halkının sosyal adalet ve insanlık anlayışını dile getiriyor."
Bu arada Atatürk Üniversitesi öğrencileri Ecevit' e bir kağıt göndermişler ve Atatürk'ün Bursa Nutku konusundaki düşüncesini öğrenmek istediklerini bildirmişlerdi. Öğrenci kuruluşlarının çeşitli toplantılarında, Atatürk' ün Bursa nutkunun okunması, iktidar partisi organlarında bir kampanya açılmasına neden olmuştu. Yapılan yayınlarda Bursa nutkunun Atatürk' e ait olmadığı ileri sürülüyor ve bu iddiayı doğrulayacak sözde belgeler ortaya atılıyordu. Ecevit, öğrencilerin bu sorusuna şu cevabı vermişti:
"Atatürk Türk Devleti yıkılmak üzere olduğu vakit, (bu devletin ordusu var, polisi var, jandarması var, benim neme gerek ) deyip İstanbul'da bir köşeye çekilmemiştir. 19 mayıs 1919 günü Anadoluya çıkıp Türk Kurtuluş Savaşı' nı açmıştır. Bunu yapan insan, Bursa nutkunu da söyleyebilecek insandır."
Halk bu cevabı ayağa kalkarak alkışlamıştı. (14 Aralık 1966, Milliyet Gazetesi)
"Atatürk'ün Bursa Nutku için önce " muhayyel bir anarşi fetvası" diyen zamanın Başbakanı ise Atatürkçü ve devrimci çevrelerden gelen tepki üzerine 27 Kasım 1966 günü iktidar partisinin   Büyük Kongresinde , Atatürk'ün Bursa nutkunu   "karışıklıklara yol gösteren devlet anlayışını, kanun hakimiyetini, asayiş ve inzibat fikrinin yıkılmasını tavsiye eden" "Atatürk'e nisbeti son derece şüpheli" bir nutuk olarak nitelendirmiş ve Atatürk'e ait olduğunun ispatını istemişti."
(Atatürk'ün Bursa Nutku-Reşit Ülker, 1998, Cumhuriyet Gazetesinin Okurlarına Armağanı Kitapçığı)
Zamanın istanbul milletvekili Reşit Ülker 3 Aralık 1966 da Ulus Gazetesindeki bir yazı dizisinde o yılların olaylarını şöyle izah eder:

" Sene 1958. Nurculuk olayları almış yürümüştür. 13 Mayıs 1958   tarihli Ulus Gazetesinde ilginç bir haber yer almaktadır: Nurcular gazetelere tehdit mektubu gönderiyor .Haklarında adli takibat yapılan nurcular gazetelere tehdit mektupları göndermekte devam ediyor.
"Bu olaylar karşısında 19 Mayıs 1958 tarihli Ulus Gazetesinde birinci sahifede çerçeve içinde Bursa nutku yayınlanmıştı.
"Bu yayın üzerine kuşkuda olan iktidar Ankara savcılığını harekete geçirmiş, bir taraftan da başta iktidar organı olan Zafer gazetesi olmak üzere Bursa Nutku aleyhinde kampanyaya girişmişlerdir. Gazetenin çıktığı 19 Mayıs 1958 günü saat 22:30 da Basın savcısı Cumhur Oymakoğlu Ulus Gazetesine telefon ederek demecin aslının nerede olduğunu sormuştur. Ayın 20 sinde gazeteci Ülkü Arman Adliyeye götürülmüştür. Savcı Rahmi Ergil ve Başyardımcısı Ziya Ülgener tarafında sorguya çekilmiştir. Yazının kaynağının en kısa zamanda bulunması istenmiştir.
"Zafer Gazetesi de Bursa Nutku için şu satırları yazmakta idi: 'Atatürk adına sahte metinler kaleme almak ve kendi uydurması olan bir beyannamenin altına Atatürk imzasını atmakla siyasi sahtekarlıkla kalpazanlığı, artık üzerinde durulması lazım bir hududa götürmüştür. Atatürk böyle saçma ve yatalak mantıklı sözler söylemez." Ulus gazetesinde ve o sırada çıkan bütün gazetelerde tartışmalar günlerce sürdü. Sonra neşriyat kesildi.
"Rıza Ruşen Yücer Bursa Nutkunun söylenmesine tanıktır. Ve Nutku Atatürk'ün ağzından bir gazeteci olarak yazmıştır.
"Bir de eski D.P.li Şeref Balkanlı'yı dinleyelim:
"Muhalefetin en hızlı en çetin yıllarıydı. 1949 yılında izmir'de Ankara Palas
                                                                       •      •
salonlarında D.P. II kongresi yapılıyordu. Ben o zaman Merkez ilçe idare Kurulu üyesiydim. O zaman muhalefet partisi genel başkanı olan Celal bayar bana el yazısı ile yazdığı bir yazı verdi ve şunları söyledi: "Şeref, bu Atatürk'ün Bursada söylediği tarihi nutuktur. Kongrede senin okumanı istiyorum."
"Bunun üzerine o gün Kongrede yaptığım konuşmamın sonunda Atatürk'ün nutkunu okudum . Bu nutkun okunması üzerine Kongre ayağa kalktı, dakikalarca alkış devam etti. Beni omuzlara aldılar. Bu nutkun okunmasının geniş akisleri oldu, gazetelerde yer aldı. Ama herhangi bir takibat açılmadı. Bu konuda takibat yapılıp yapılmadığı defalarca D.P. ileri gelenleri tarafından bana Ankara'dan telefonla soruldu.
"Aradan yıllar geçti. 1958 yılında bu Nutuk 19 Mayıs günü Ulus Gazetesinde neşredildi ve bu neşriyat üzerine takibata geçildi. Bunun üzerine izmir'deki Demokrat İzmir gazetesine durumu açıkladım. Gazete, 1949 yılındaki Kongre haberinin de klişesini koydu. Bir kaç gün sonra Başbakan beni telefonla Ankara' dan aradı. Ve mesele nedir, diye sordu. Anlattım . Bunun üzerine 1949 yılında hakkımda takibat yapılıp yapılmadığını sordu . Hayır,dedim . Başbakan bana telefonda, o zaman , peki, Adliye Bakanı ile temasa geçeyim ,dedi. Takibat durduruldu ."( 1 Ekim 1966 ,Milliyet)
" 9 Kasım 1966 tarihli Ulus Gazetesinin bir haberi:
Türk Tarih Kurumu Yönetim Kurulu'nun 24 Ekim 1966 tarihli toplantısında Bornova Asliye Hukuk hakimliğinin 27/9/1966 tarih ve 1966/338 sayılı yazısı ve bu yazıya ekli Atatürk'ün Bursa Nutku ile ilgili sözlerin üzerine gerekli incelemeler yapılmıştır. Bu incelemeler sonunda bu sözlerin Atatürk'ün 1933 Şubatında Bursa'da yaptığı konuşmadan mealen alınmak suretiyle çeşitli tarihlerde basılmış olduğu kanaatine oybirliği ile varılmıştır ." ( Atatürk'ün Bursa Nutku , Reşit Ülker , Şubat 1998 )
25 Kasım 1966 da Cemalettin Ünlü, Ulus Gazetesindeki yazı dizisinde Atatürk'ün Bursa Nutkunun ne şartlar altında söylendiğini şöyle anlatıyordu:
"23 Ocak 1930 da Menemen' de öğretmen ve yedeksubay Mustafa Fehmi Kubilay gericiler tarafından şehit edilmişti. İşte bu olaydan tam iki sene, bir ay ve sekiz gün sonra Bursa' dayız. 1 Şubat 1933 . Ezan ve kamet Türkçeye yeni çevrilmiştir. Atatürk devrimlerinin bu yeni adımına karşı direnme ise devrimcilerin büyük bir tepkisi ile karşılanacaktır.
"1 Şubat 1933 Bursa' sında, vakit ise öyle üzeridir. Ramazanın başlaması dolayısiyle ezan ve kametin Türkçe okutulması din adamlarına telkin edilmiştir. Ve artık Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde müslüman Türkler "Tanrı uludur, Tanrı uludur" seslenişleri ile ibadete çağrılmaktadır. Bursa' da ibadette de Türkçe için atılan adıma karşı bazı din adamları direnmektedir. Ulucamiin imam ve müezzinleri bu yüzden görevlerine   gelmemişler, böylece pasif direnişe başlamışlardır.
"Olay günü Ulucami müezzini yerine başka biri okumuştur ezanı. Türkçe ezanı değil arapça ezanı okumuştur. Olay bir polis memuru tarafından tutanakla tesbit edilmiştir. Diğer bir kişinin de kameti arapça okuması, bunun da polis tarafından bir tutanakla tesbiti, camide bulunan bir muhafazakar zümreyi önce korkutmuştur. Bu korkunun yanyana getirdiği insanlar namazdan sonra "Din elden gidiyor" sloganları ile cemaati tahrik etmişlerdir.
"Tahrikçilere kapılanlarla olayları seyir olsun diye izleyenlerin de katıldığı bir kalabalık, gösteri yürüyüşü havası içinde caddeye dökülmüşlerdir. Hükümet konağına varmışlar, valinin yerinde olmadığını öğrenmişlerdir ."
Bundan sonrasını Reşit Ülker Yazı dizisinde şöyle anlatır: "Bu sırada olayı bastırmaya polis geliyor. Olayın elebaşıları yakalanarak mahkemeye veriliyor . Bir çok kimse tevkif ediliyor ." ( Ulus Gazetesi 25 Kasım 1966) Olay Atatürk' e duyurulmuştur. Atatürk İsparta' ya gidecekken 4 Şubat günü yolunu değiştirip İsmet İnönü ile birlikte Bursa' ya doğru hareket etmiştir. Ve büyük bir hızla 5 Şubat 1933 günü sabah beşte Bilecik'e varmış,   oradan da sabah olmasını beklemeden otomobille hareket etmiş ve 9.30 da Bursaya varmıştır .Atatürk' ün büyük bir hızla Bursa'ya gelmesini Cumhuriyet gazetesinde Yusuf Ziya bey şöyle anlatmaktadır:" Yirmi iki gündür adımlarının izleriyle yurdu bir altın haleye saran Gazi, Afyon tepelerini aydınlatırken Bursa ovasına küçük bir irtica gölgesi çöktü. Bir anda onun bir tepeden bir ovaya karanlıkları yırtan bir yıldırım hızıyla düştüğünü gördük." ( 8 Şubat 1933-Cumhuriyet Gazetesi)
"Ertesi gün Türkiye' deki bütün gazeteler Bursa' daki olayı büyük manşetlerle bildiriyorlar . Bursa'ya gelerek hadiseyi bizzat tahkik   eden Gazi'nin, Anadolu Ajansı vasıtasıyla efkarı umumiyeye beyanatı şöyle olmuştur :
" Bursa' ya geldim . Hadise hakkında alakadarlardan malumat aldım . Hadise haddizatında fazla ehemmiyeti haiz değildir. Herhalde cahil mürteciler Cumhuriyet adliyesinin pençesinden kurtulamayacaklardır. Hadiseye bilhassa dikkatimizi çevirmemizin sebebi dini, siyaset ve herhangi bir tahrike vesile etmeye asla müsamaha etmiyeceğimizin bir defa daha anlaşılmasıdır. Meselenin mahiyeti esasen din değil dildir. Kati olarak bilinmelidir ki, Türk milletinin milli dili ve milli benliği bütün hayatında hakim ve esas kalacaktır."
"Atatürk olaya fazla önem vermemişti ama olay sırasında arzulanan tepkiyi gösterememiş olmaları sebebiyle Evkaf müdürünün, Bursa savcısının, Bursa müftüsünün işine son verilmişti. İşte Atatürk' ün o gün yaptığı üç konuşmadan biri de bugün tartışması yapılan Bursa nutkudur ." ( Ulus - 27 Kasım 1966 )
"Bu konuşmanın nasıl yapıldığı Bursada çıkan Arkadaş Gazetesi sahibi gazeteci Rıza Ruşen Yücer' in 1947 de yayınlanan   "Atatürk' e ait bir kaç fıkra ve hatıra" adlı kitabında şöyle anlatılır:
"1933 senesi Şubat ayının 6 sında Çekirge yolundaki köşkte Atatürk'e bir akşam yemeği verildi. O günkü hadiseden dolayı Atatürk' ün gönlünü almak üzere birisi:
Efendim, diye söze başladı; Bursa gençliği hadiseyi hemen bastıracaktı.
Fakat zabıta ve adliyeye   olan güvenimizden ötürü ...
Devam edemedi. Atatürk bir işaretle sözünü kesti:
Bursa gençliği ne demek? diye biraz sert sordu. Memlekette parça parça,
yer yer gençlik yoktur. Sadece toplu olarak Türk gençliği vardır.

 
Sonra Türk gençliğinden ne anladığını şöyle tarif etti:
" Türk genci, inkılapların ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların
lüzumuna doğruluğuna herkesden daha çok inanmıştır, rejimi ve inkılapları benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve hareket duyuldu mu; bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır demiyecektir. Hemen müdahale edecektir. Elle, taşla , sopa ve silahla. Nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır. Polis gelecektir; asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, 'henüz inkilap ve cumhuriyetin polisi değildir' diye düşünecek, fakat asla   yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkum edecektir. Yine düşünecek: 'Demek adliyeyi de İslah etmek, rejime göre düzeltmek lazım!'
"Onu hapse atacaklar. Kanun yolundan itirazım yapmakla beraber, bana, İsmet Paşa' ya, Meclise telgraflar yağdırıp haksız ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını istemeyecek. Diyecek ki, 'Ben inanç ve kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve amilleri düzeltmek de benim vazifemdir.'
"İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği", dedi. (Cemalettin Ünlü'nün yazı dizisi - 26 Kasım 1966, Ulus Gazetesi)
Bu Nutuk sayısı tesbit edilemeyecek kadar çok yerde neşredilmiştir. Ayrıca Ankara'da Dışkapı' da Ziraat Fakültesi cephesinde Atatürk heykelinin arkasındaki taşlar üzerinde de kazılıdır.
Cemalettin Ünlü 25 Kasım 1966 da Ulus Gazetesindeki yazı dizisine şöyle devam ediyor:
"1950 nin 14 Mayısında iktidara geçen Demokrat Partinin ilk icraatı ise ezan ve kameti tekrar arapçaya çevirmesi olmuştur. Daha sonra çeşitli hükümet davranışlarıyla çeşitli irtica olayları hoş görülmüş , desteklenmiştir . Oy kaygısı ile her türlü tavizciliği mubah sayan çıkarcı politikacıların bu davranışları yüzünden ticaniler sokaklara dökülmüş ; daha sonraki yıllarda ise yine hükümetin desteği ile çeşitli adlar altında örgütlenmişti
27 Mayıs devrimi ile, meşruiyetini kaybetmiş olan iktidar saf dışı edilmiştir. Anayasası ile de yeniden demokratik düzene dönülmesi, 1965 seçimlerinde ise yeniden tutucu ve gerici bir partinin iktidara gelmesi gerici akımların yeni baştan gün ışığına çıkmasını sağlamıştır. Daha sonra Demokrat Parti iktidarına sıkı sıkıya bağlı olan bir Adalet Partisi iktidarı da bu 1933 , 1950 yılları olaylarının ilişkilerine dokunulmasından elbette gocunacaktı.
 
''O günlerde doğrudan doğruya Atatürk'e karşı çıkmaya güçlerinin yetmiyeceğini   bildikleri için bu Bursa konuşmasının metnini çürütmeye kalkmışlar,   bir savaş hayhuyu içinde    bu konuşmaya saldırmışlardır."
Bursa Nutku anarşiyi teşvik eden bir nutuk mudur ?
Gene 25 Kasım 1966 tarihli Ulus gazetesinde zamanın istanbul milletvekili Reşit Ülker şöyle yazıyor:
"Bu nutuktan korkulduğu içindir ki ona hücum edilmekte, inkar edilmekte, hakkında kovuşturma yapılmakta, hakkında dava açılmakta ve en nihayet onun Stalin tarafından söylenmiş bir komünist manifesti olduğu gibi bir iddiaya kadar gidilmektedir. Çünkü bu yola sapanlar inkılapları ve rejimi çiğnemek ve çiğnetmekle ayakta durabilmektedirler .
" Dini politikaya alet edenler Türk milliyetçiliğine, Türk milletine ,Türk devrimlerine düşman olan, halkın egemenliği yerine, halkı egemenlikten yoksun bırakarak şeriat düzenini getirmek isteyen, islam birliğini ve medreseleri isteyen, nurcuları ve bütün devrim düşmanı akımları destekleyenlerdir. Bu nutkun kendilerine karşı Atatürk tarafından söylendiğini bildikleri için ve bu nutkun dünyayı başlarına yıkacağını bildikleri için onu yok etmek istemektedirler."
26 Kasım 1966 - Reşit Ülker 'in Ulus Gazetesindeki Yazı dizisinden: " Nutuktan açıkça anlaşılmaktadır ki Atatürk' ün verdiği görev inkılaplar ve rejim konusundadır. Rejim Türk Cumhuriyetidir. Yeni anayasamızın deyimiyle "insan hak ve hürriyetlerini, milli dayanışmayı, sosyal adaleti, ferdin ve toplumun huzur ve refahını   gerçekleştirmeyi ve teminat altına almayı mümkün kılacak demokratik hukuk devleti" dir.
" Atatürk büyük nutkunda da "Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir" demek suretiyle rejimin korunmasını Türk gençliğine emanet etmiştir, ve açıklamıştır, 'Memleketin dahilinde , iktidara sahip olanlar gaflet ve delalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler.' 'Ey Türk istikbalinin evladı, işte bu ahval ve şerait içinde dahi 5 vazifen Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır ! Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.'
"Atatürk 15-20 Ekim 1927 de söylemiş olduğu bir sözü tekrar etmektedir. Atatürk 1927 de rejimi, Türkiye Cumhuriyetini Türk gençliğine emanet etmiştir ve gereğine göre nasıl korunacağını göstermiştir. 1938' de de Bursa nutkunda da aynı esası tekrar etmektedir .
 
"Her konuda her zaman polisi, jandarmayı, adliyeyi dinlemeyin, istediğiniz gibi hareket edin diye bir emri Atatürk'e yaraştırmak beyhude bir gayrettir. Atatürk, rejim ve inkılapları zayıf düşürecek bir kıpırtı ve hareketten bahsetmiştir.

 

Öyleyse önce rejim ve inkilapları zayıf düşürecek bir kıpırtı ve bir hareket olacaktır. Bu kıpırtı ve hareketin gerçekten rejim ve inkılapları tehlikeye düşürdüğü inancına varılacaktır. Sonra buna müdahale edilecektir.
"Anayasamız, Anayasanın teminatı olarak evlatlarının uyanık bekçiliğine emanet edilmiştir. -
"Atatürk' ün Türk gençliğine hitabı, Bursa nutku ve Anayasanın başlangıç kısmı aynı anlamı taşımaktadır. Eğer bunlardan biri anarşi anlamını taşırsa diğerlerini de aynı olarak kabul etmek lazımdır.
" Bu sebeplerle Bursa Nutkunun memlekette anarşi yaratmakla, halkı kanunlara karşı gelmeye kışkırtmakla, Devlet Nizamını ihlalle bir ilişkisi yoktur. Tersine Devlet düzeninin rejimin ve inkılapların korunmasını sağlayıcı bir direktif vaziyetindedir."
Reşit Ülker Ulus gazetesindeki yazı dizisinin 28 Kasım tarihli bölümünde şöyle diyor:
"Rıza Ruşen Yücer' in küçük kitabında bulunan nutuk 1947 den 1958 e kadar hiç bir itiraza uğramamıştır. Fakat 1958 senesi 19 Mayısında nutkun Ulus gazetesinde yayınlanması üzerine iktidar çevreleri telaş ve endişeye düşmüşler, bir taraftan iktidar organı olan Zafer Gazetesi "Atatürk adına sahte metinler kaleme almak ve kendi uydurması olan bir beyannamenin altına Atatürk imzasını atmakla siyasi sahtekarlık ile kalpazanlığı artık üzerinde durulması lazım bir hududa götürmüştür" şeklinde Gazeteyi suçlarken Ankara savcısı Rahmi Ergil işe el koymuştur.
"19 Mayıs 1958 günü saat 22:30 da Basın Savcısı Cumhur Oymakoğlu gazeteye telefon ederek Nutkun nereden alındığını sormuştur. Mayıs günü Ülkü Arman Adliyeye götürülmüştür. Savcı rahmi Ergil ve Başyardımcısı Ziya Ülgener tarafından sorguya    çekilmiştir. Nutkun kaynağının en kısa zamanda bulunması istenmiştir.
"işte o sırada Rahmi Ergil,
a) Türk înkilabı Tarihi Enstitüsünün neşriyatı mey anında Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri adlı üç ciltlik kitapta.yer almaması,
b) Rıza Ruşen Yücer' in önsözünde naklettiğim fıkra ve hatıralar gerçekten olmuş mudur? Bunu kesin olarak temin edemem beyanına dayanılarak Nutkun mevsuk bulunmadığı ileri sürülmüştür. "Ancak Menderes'in, 1949 yılında D.P.li Şeref Balkanlı'nın İzmir'de D.P. erkanı önünde, Celal Bay ar tarafından eline verilen ve okunan Nutuktan dolayı hakkında takibat yapılmadığını öğrenmesi üzerine, Ulus hakkındaki takibat durudurulmuştur . Durdurulmuştur amma bugünkü yapılan iddiaların kaynağı oradan gelmiştir.
"Rıza Ruşen Yücer Bursa Nutkunun söylenmesine tanıktır. Ve Nutku Atatürk'ün ağzından bir gazeteci olarak yazmıştır.
Reşit Ülker yazı dizisine 29 kasım da şöyle devam ediyor:
"1958 de Ulus Gazetesinde Bursa Nutkunun yayınlanmasından ötürü soruşturma açıldığı zaman olayın bir tanığı daha ortaya çıkmıştır. Devrim adamı ve tarihçi, Hakimiyeti Milliye Gazetesi Başyazarı, 49 yıllık gazeteci Nizamettin Nazif Tepedelenli 23 . 5. 1958 tarihli Ulus gazetesinde olayı şöyle anlatmıştır: "Bu olay arapça ezanın kaldırıldığı zaman olmuştur. Mustafa Kemal İzmir' deydi. Bursa'da Ulucami'de bir müezzinin ezanı Türkçe okumayıp   arapça okuduğunu öğrendi. Sofradaydık. Derakap hususi trenin hazırlanmasını emretti. Tren öylesine bir şekilde geldi ki, Karaköy'e kadar Mustafa kemal bağırıyordu: "Yavaş gidiyor, daha süratli." Karaköy'den otomobille gayet bozuk bir yoldan Bursa'ya varıldı. Paşanın oradan kalkıp Bursa'ya geldiğini haber alınca, Ankara "bu telaşa sebep ne" demiş . Bunu Mustafa Kemal duymuştu . "Bir müezzzin arapça ezan okuyor . Ne vali, ne müddeiumumi, ne polis hadiseyle ilgilenmiyor. Biz inkılap yapıyoruz .Bir milletin kaderini elimize aldık, çocuk oyucağımı bu işler. Bu eserin  kurucusu benim. Bursa'da Devlet makamları inkılapları korumak için alakalanmadıklarında benim ne yapmamı istiyorsunuz, durmamı mı ? dedi.
"Bursa'lı gazeteci Musa Ataç da Atatürk'ün Bursa nutkunu söylediğine tanıklık etmektedir. Bu görüşlerini ölümünden kısa bir süre önce Bursa'da çıkan Hakimiyet Gazetesinde yayınlamıştır.
"Atatürk'ten Düşünceler adlı,   Profesör Enver Ziya Karal tarafından vücuda getirilmiş eserin 88 inci sayfasında Dil Tarih Kurumları hakkındaki Atatürk'ün sözleri, dip notunda ' sofrada bulunan Abdülkadir İnan tarafından nakledilmiştir' diye bir kaynak da gösterilmiştir.
"Atatürk'ün 1933 de yaveri bulunan Cevdet Tolgay, Milliyet Gazetesine verdiği demeçte 'Bursa nutku yanımda söylendi. Bugünkü gibi hatırlıyorum,' demiştir. Cevdet Tolgay aynı zamanda Atatürk'ün nöbet defterini yazan ve yazıların altında imzası bulunan kişidir." ( 3 Aralık 1966 , Ulus Gazetesi, Cemalettin Ünlü )
 
"23 .1.1964 tarihli Cumhuriyet Senatosu Tutanak Dergisinde Senatör Özel Şahingiray'ın Atatürk'ün Bursa Nutku ile ilgili sözlü sorusuna cevap olarak yazılan olumlu yazıda Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Afet İnan'm imzası vardır." (Reşit Ülker, 4 Aralık 1966)
" Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçen, ' Bu konuşma bütün özellikleri ile Atatürk'ündür. Atatürk, devrimlerine karşı olanlara bu kadar ateşli, devrimler konusunda bu kadar titiz, Türk gençliğine ise bu kadar güveni vardır,' demiştir . ( Cemalettin Ünlü , Ulus Gazetesi, 2 Aralık 1966 )
"Falih Rıfkı Atay ise 1958 de Ulus hakkında takibat yapıldığında 'Bir Polemik Üzerine Düşünceler' ve 'Beraber' başlıklı yazılarında ve Dünya gazetesinin olaydaki tutumuyla Bursa Nutku'nun varlığını savunmuştur ." ( Reşit Ülker , Ulus Gazetesi, 4 Aralık 1966 )
"24 Kasım 1966 da tolumsal huzuru bozan olaylar hakkında Senatoda gündem dışı söz alan Tabii Senatör Ahmet Yıldız, Başbakanın son konuşmalarını şiddetle yermiş ve ' Demokrasiyi bir müteahhit işi sanarak özel teşebbüsün koruyuculuğuna havale' etmesini' tarihe geçecek ibret verici beyan' olarak nitelemiş ve şöyle devam etmiştir: "Devlet gücünü elinde bulunduranların yasa dışı destekler arama yolunda halkın silahlandırılmasından tutun da, demokrasiyi bir müteahhit işi sanarak, özel teşebbüsün koruyuculuğuna havale eden ve eminiz ki, bir çok ibret verici örnekler olarak, tarihe geçecek beyanları karşısında, Meclislerin tutumu hiç de olumlu olmamaktadır...
" Türk gençliğine yöneltilen haysiyet kırıcı yayınlar, gençlik örgütleri içinde girişilen tertipler ve toplantılarına karşı düzenlenen saldırılar çok tehlikeli bir hal almıştır. Politikaya alet olan ve yurt çıkarları aleyhindeki tutumları ile gençliğimizin ayıbı haline gelen bir ksım gençler dışında, gençlik örgütlerimizin büyük çoğunluğu, bu yurdun gerçek evlatları olarak, Atatürkçülüğün ve uğrunda kan döktükleri ikinci Cumhuriyetin en güçlü ve inançlı bekçileri olduğunu şüphe götürmez biçimde ispat etmiş ve daima da ispata kararlılığını göstermiştir ." ( 25 Kasım 1966 , Ahmet Yıldız , Ulus Gazetesi)
"Tarih yapan Atatürk tarihçiliğin güçlüğünü de görmüş, bir gün tarihçilerin ihanetine de uğrayabileceğini düşünmüştür ve şöyle demiştir:
'Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.' ( 29 Kasım 1966, Reşit Ülker'in yazı dizisi, Ulus)
Ben diyorum ki,
Bugün Atatürk'ün söünü ettiği kıpırtı ve hareketler fazlasıyla mevcuttur.
İktidar Atatürk'ün eseri olan rejim ve inkılapları yıkmak için harekete geçmiştir. Ama kimse kaygılanmasın. Türk Gençliği Atatürk'ün Bursa Nutkunu söylediğinden emindir. Ve onun emanetinin sonsuza dek bekçisidir.

 

(FİKRET BİLA-MİLLİYET)

Güncellenme Tarihi : 24.3.2016 12:29

İLGİLİ HABERLER