Yaşam
  • 15.7.2005 04:23

'REHA MUHTAR NEDEN DENİZE PALTO İLE GİRMİYOR?'

Reha Muhtar, "Türbanla denizde yüzenler" başlıklı yazısıyla yeni bir "türban" tartışması başlatmıştı. Mehmet Barlas da görüşlerini açıklayarak tartışmaya katıldı.

İŞTE MEHMET BARLAS'IN SABAH'TAKİ YAZISI:

Reha Muhtar neden denize palto ile girmiyor?

İnsanların inançları gereği hayat tarzlarında ve giysilerinde uyguladıkları modeli aşağılamak, ne sosyolojinin, ne de siyasetin kurallarına sığar.
" İnanç özgürlüğü " temel hak ve hürriyetlerin temel öğelerinden birisidir.
Bu açıdan, Türkiye'de inanan kadınlar örtünsün mü yoksa açılsın mı içerikli tartışmaların çok yararlı olduğunu düşünmüyorum. Buna ancak o kadınlar kendi iradeleri ile karar verir. Devlet ya da siyaset baskısı ile yapılan zorlamalar, sadece tepkiye sebep olur.


Bu noktada beni rahatsız eden bir durum var.


Nedense örtünen (Ya da tesettürlü) kadınlar değil erkekler tartışıyor bu konuyu.


Zaten örtünmenin sebebi, " Mahrem " kavramıdır. Dünyada erkekler olduğu için kadınlar örtünüyor neticede. Muhafazakar ve mukaddesatçı ortamlardaki kadınlar, ancak örtündükleri takdirde, aile erkeklerinden ve çevreden sosyal hayata katılabilme izni alabiliyorlar. Bu nedenle sosyolog Nilüfer Göle'nin " Modern mahrem " yorumu benimsenmedi mi? Dinin emirlerini tartışmak bana düşmez. Liberal demokraside temel ilkenin " İnançlara saygı " olduğunu kesinlikle benimsemiş bir kişiyim.


Ama toplumsal ve bireysel yaşamın her alanının özgürce tartışıldığı ve bunun global ölçekte iletildiği bir çağı, yani " Bilgi ve İletişim Çağı "nı da yaşamaktayız. Bu bakımdan kadınların örtünmelerinin şartlarını ve biçimini erkekler ne kadar tartışıyorsa, bunu kadınların da yapmaları gerektiğine inanıyorum.


Kendisi ve aile çevresi modern yaşamı seçen bir tanıdığım, geçenlerde yaşadığı bir olayı anlatıyordu. Kadınlı erkekli arkadaşları ile deniz kıyısındaki bir mekanda yüzüyor, yiyor içiyorlar, eğleniyorlarmış. Derken, çok kapalı giysileri ile beş hanım gelmiş ve yanlarındaki sandalyelere oturmuşlar. Sözünü ettiğim tanıdık ve arkadaşları bu yeni gelenlerin giysilerine takılıp, ters ters bakmaya başlamışlar. Birazdan o topluluktaki örtülü hanımlardan biri yanlarına gelip, şöyle demiş:


- Bu yaz sıcağında sizler mayolarınızla denize girerken, bizlerin pardösülü ve örtülü olmamıza takılıyorsanız, bu nedenle bize değil, erkeklerimize tepki göstersenize. Başka giysilerle biz beş kadın, yanımızda erkeklerimiz olmadan buraya gelebilir miydik?


Bir doktor tanıdığım da rastladığı başka bir sahneyi anlattı.


Muayenehanesine iyice örtülü bir kadın ve kocası gelmişler. Kadın hastaymış. Doktor muayene etmek isteyince kadın kolunu uzatmış. Sadece nabzını ölçebilmiş kadının. Daha sonra kadının kocası " Beni de muayene et doktor " deyip, soyunmaya başlamış. Don gömlek muayene bekleyen adamın sadece nabzına bakmış doktor ve sonra " Sen kendine tanıdığın sağlıklı olma hakkını karına tanımadığına göre, sadece nabzına bakabilirim " senin demiş. Bu sözler üzerine adam utanmış ve karısının da muayene olmasına izin vermiş.


Bunlar münferit vakalar değil.


Başta da söyledim. Kimse dini inançların gereğini baskı yolu ile değiştirmeye kalkışmamalı. Ama aynı şekilde erkekler de baskı yolu ile kadınları, giysilerinin biçimine zorlamamalı, eve kapatmamalı, onları " Edilgen " kendilerini de " Etken " olarak görmemeli.


Bu çağda eğer " Mahrem " kavramını sade kadınlar için geçerli sayarsanız, ünlü erkek yıldızlara karşı kadın kitlelerinin gösterdiği ilgiye ne dersiniz? Bir Brad Pitt veya bir İbrahim Tatlıses de kadınlar açısından " Mahrem "in öğelerini taşımıyorlar mı? Neden kadınlar da, erkeklerin kapanması gerektiğini hiç tartışmıyor yani? Bazı erkeklerin de denize elbise ile girmeleri gerektiği neden tartışılmıyor? Reha Muhtar Bodrum'da denize palto ile girse, bu hem ilgi çekici olur, hem de aldığı kiloların ve selülitlerinin gizlenmesine yardım ederdi mesela.

 

REHA MUHTAR NE YAZMIŞTI?


Türbanla denizde yüzenler

Pazar öğleden sonra tekneyle denize açılacağım.
Civardaki koylarda ne var ne yok, onlara bakacağım.
Tam açılacakken, Aydın Ayaydın aradı.
"Hadi Hoca" dedim "Tam zamanında aradın. Gel denize beraber çıkalım."
Türkbükü'nün biraz ilerisinde Cennet Koyu var.
Denizimize girdik, arkasından tavla oynayalım dedik.
Aydın Hoca hemen atıldı.
"Neyine oynayacağız. Bir tişörtüne oynayalım."
"İyi" dedim "Oynayalım bari."
Kısa süre sonra anladım ki, biz oynamıyoruz.
Aydın Hoca'nın attığı zar oynuyor.
Biz ikimiz de beyefendinin kemiğinden gelen şansı seyretmekteyiz.
Bu Aydın Bey'in kemiğine karşı bir mars bile aldım ama what fayda.
Kemik dur durak bilmiyor. Partiyi zar aldı, tişörtü ise Aydın Hoca.
Neyse efendim tavlayı bitirdik, güzelim koyu seyrediyoruz. Hemen yanımızda çok lüks beyaz bir tekne var.
Ben bu deniz ve tekne işlerinden biraz anlarım. Nereden baksanız o teknenin fiyatı 1 milyon dolardan aşağı değil.
Yani anlayacağınız sahibi ensesi kalın kalantorlardan.
Ben tekneye bakıp iç geçirirken, Aydın Hoca ile beraber ne görelim dersiniz.
20-25 yaşlarında iki genç kadın, suya girdiler.
Başlarında türban var.
Üzerlerinde de gri renkte, sadece ayakların açıkta olduğu bir elbise.
Denizde yüzüyorlar.
Yaşım 45. 15 gün içinde 46 olacağım.
Ben hayatımda, bu kadar yılda bu kadar şey gördüm.
Allah sizi inandırsın böyle bir şey görmedim.
Demek ki bu hayatta daha görecek şeylerimiz varmış.

 


BİR YAŞIMA DAHA GİRDİM

 

Bir yaşıma daha girdim denir ya. Ben hakikaten yeni bir yaşa girdim.
Bizim Uğurcan, türbanla yüzen kadınların resmini çekmiş.
Tekneye çıkarlarken gördüm, yüzebilsinler diye, uzun elbisenin yanı neredeyse bele kadar yırtmaçlı.
Giydikleri elbise kapüşonlu. Kapüşonu başa örtüyorlar, türban oluyor.
Türban mı başka bir şey mi artık bilmem. O kadarını Nazlı Ilıcak bilir.
Ama bizim Aydın Hoca ile gördüğümüz, başörtüyle iki kadının denizde yaklaşık 1 saat kalıp yüzdükleri.
Etraflarında çocuklar da var. Teknenin arka güvertesinde beyler oturuyor.
Hani olanağı olanlar, türbanlı çocukları okusun diye Amerika'ya gönderiyor ya...
Bu beylerinki de o hesap herhalde.
Paraları olduğu için, altlarındaki 1 milyon dolarlık tekneyle koylara açılıyorlar.
Eşleri orada türbanla denize giriyor.
Yeni bir türban tartışması açmaya hiç niyetim yoktu ama, Bodrum'un Cennet Koy u'nda gördüklerimden sonra, türbanlı yüzme
hakkı tartışılırsa hiç şaşmam.
Kimsenin inancına bir şey demem. Hayatta herkesin inancına ve düşüncesine saygı duyarım. Yalnız söylemeliyim ki, bu görüntü beni fena halde şaşırttı.

 


NAZLI ILICAK'A ÇAĞRI!

 

Bodrum'un o sıcağında, başta türban, üzerlerinde elbiseyle yüzenleri görünce, Aydın Hoca ile ağzımız açık kaldı.
Elbisenin yanına yüzebilsinler diye yapılan yırtmaç, zaten bacakları gösteriyor.
Yani o zaman vücudun görünmemesi amacı nasıl hasıl oluyor onu da anlayamadım.
Genç kadınların, 1 saat açık koyda balık gibi yüzdüklerini görünce, yüzme konusunda antrenmanlı olduklarını da fark ettim.
Bizim ciğerleri sigara dumanıyla dolu Barlas'tan yüzme açısından daha iyi durumdalar yani. Bu durumda Nazlı Ilıcak'a da yeni bir öneri getirmeye karar verdim.
Stüdyoda şık bir türban takana kadar, bu kapüşon biçimindeki türbanlı, uzun elbiselerden, kendine birkaç tane yaptırsın.
Hazır Bodrum'da şu sıralar.
O elbiselerin bir tatbikatını yapsın da, durumu yakından inceleme fırsatı bulalım.
Artık yandan yırtmaç işini ne yapar bilemem.
Bacaklar yırtmaçtan bele kadar gözüküyor.
Bu yırtmaç olmasa, bu sefer bacaklarını hareket ettirip yüzemeyecek.
Neresinden baksanız, içinden çıkılamayacak bir durum yani.
Neyse, bu gördüklerimden sonra, yeni bir yaşa girdim diyebilirim artık.

Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 12:35

İLGİLİ HABERLER