KAYNAK : Haber Vitrini
İSTANBUL - Eski sokak çerçilerinden modern zamanların dev alışveriş mekanlarına kadar insanlara sunulan mal ve hizmetlerin tarihi, aynı zamanda reklamın da tarihini yansıtıyor. Şükufe Losyon Kolonyaları'ndan Tursil 76'ya, sarı leblebi tozuyla tıkanmış gırtlakları açmak için içilen Çamlıca gazozlarından Coca-Cola'ya kadar uzanan birçok reklam çalışması, Türkiye'nin yüz yıllık geçmişinin özeti niteliğinde.
Türkiye'de reklamcılığın tarihi Tanzimat'a kadar uzanıyor. Batı'da reklam giderek kaçınılmaz bir rekabet silahı haline gelirken, Osmanlılar'da 19. yüzyıldan itibaren reklam olgusuyla tanışılıyor. Reklam sektörünün vazgeçilmezi olan fotoğrafın Osmanlı'ya gelişi ise tanıtım sektörüne önemli katkılarda bulunuyor. Daguerre'nin "Dagerreyotip" dediği makineyi keşfettiği yıl ve Osmanlı'nın bundan haberdar oluşu, Batı'ya açılımın ne denli etkin olduğunu ispatlıyor. Fotoğraf kelimesinin Osmanlı'ya girişi ise bu haberden birkaç yıl sonra gerçekleşiyor. Haber bu kez, ilk özel gazete sayılan Ceride-i Havadis'in 15 Ağustos 1841 günlü sayısında yer alıyor.
Tanzimat Fermanı'nın ilanından sonra resmi nitelikte ilk gazete Ceride-i Havadis ve Takvim-i Vekayi'nin yayınlanması ile birlikte ilancılık sektörü de ortaya çıktı. İlk ilanlar, satılık konak ya da vefat ilanları oldu. 1864'te ilk resimli ilan basıldı. Bu, "80 Günde Devri Alem" kitabının ilanıydı. 1901 yılında özellikle Servet-i Fünun dergisinde eski Türkçe ilanlar çıkıyor ve bunların genelinde "Singer Dikiş Makineleri", "Noury" başta olmak üzere, çeşitli kına, kına özlü kuvvet şuruplarının ilanları göze çarpıyordu.
İLGİNÇ REKLAM SLOGANLARI
1933 yılının dergilerinde özellikle yer alan ilanlardan biri de, Bahçekapı'daki ünlü Yerli Mallar Pazarı'nın, Hereke ve Feshane kumaşlarından yapılmış kostümlerin ucuzluğuna dair ifadelerden oluşuyordu. O günlerdeki en yaygın reklamlardan biri de, ünlü, "Şükufe Losyon Kolonyaları"nın ürünü, "Dünyanın en sabit, en kibar kokusu" sloganıyla piyasaya sunulan "Hatırla Beni" kolonyasıydı. 1937 yılında tasarrufu özendirici, Ziraat Bankası'nın ünlü "Para biriktiren rahat eder" sloganı dikkat çekiyordu. 1938'de göze çarpan ilanlardan birisi de "Pertek Rakısı"dır. Pertek Rakısı, "45 derecede olmakla birlikte, baş ağrısı vermez ve su içilmez" sloganı ile tüketiciye tanıtılıyordu.
1940'larda da günümüzün Milli Piyango'su olan "Teyyare Piyangosu", "Nimet Abla" patenti ile Türk milletine umut dağıtılıyordu. 1940'lı yılların ilgi çekici reklamlarından birisi de, Beyoğlu'ndaki Kitap Sarayı'na ait: "Okuyan ailede hır gür çıkmaz!" Missouri Zırhlısı'nın Dolmabahçe'ye demir attığı ve Amerika'da çıkan "Reader Diges't" dergisinin benzeri olan "Bütün Dünya" dergisinin çıktığı yıllarda, Türk toplumu kabuk değiştiriyordu. "Kibar" tıraş sabunları, "Daima taze bir cilt" sloganı ile ön plana çıkarken, "Sana" ve "Vita" yağları piyasaya sürüldü.
Şehirli zenginlerin evlerinde "Frigider" buzdolapları yer alırken, Avrupa mallarına sahip olmak bir prestij kaynağı olarak görülmekteydi. Hayat dergisinde Pe-Re-Ja kolonyaları, Best Seller romanları, gündelik hayatın vazgeçilmez ihtiyaçları haline gelmişti.
1980'Lİ YILLARDA REKLAM
Türkiye'de hafızalara giren ilk reklam sloganı, "Bu akşam Bakos'ta içeceğim. Beni merak etmeyin" oluyordu. İlanat Acentası'ndan sonra ikinci büyük reklam şirketinin kurulması 1944'te gerçekleşiyor ve "Faal Ajans" da piyasaya giriyordu. İlancılık 1950'li yıllara kadar gazetelerle kurduğu komisyon bağlantısıyla bir tür tekel oluşturmuş, piyasaya başka ajansların girmesini engellemişti. Eli Acıman'ın 1944 yılında Vitali Hakko ve Mario Began ile kurduğu Faal Reklam Acentası da bu tekel karşısında tutunamadı.
Reklam ajanslarının soy ağaçlarına bakıldığında ise en tepede Manajans'ın durduğu görülüyor. Manajans, piyasadaki birçok reklamcının okulu sayılırken, sahibi Eli Acıman da, "Türk reklamcılığının babası" olarak nitelendiriliyor. Türkiye'de toplumsal hayatla birlikte reklamcılık açısından da en önemli tarih 1980'li yıllar görünüyor. Türkiye ekonomisi ithal ikamesi eğilimine giriyor, piyasalarda mallar bollaşıyordu. Rekabet şartları kızışıyor, tüketim toplumuna doğru adım adım ilerleniyordu. 24 Ocak'tan önceki dönemde halk kuyruklardaydı. Bu sebeple reklamcılar ayaklarını uzatarak rahat rahat oturdular, ne yazsalar ne çizseler ve ne gösterseler yoğun talep görüyordu. Bu dönem, reklamın ana unsuru olarak satışı arttıracak, ürünü çok iyi analiz eden ve bunu tüketiciyi etkileyecek bir şekilde seyreden düşüncelerden bir hayli uzak süreçti.
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 15:56