
RTÜK'TEN, KADIN PROGRAMLARI KONUSUNDA KANALLARA SON UYARI...
MÜGE TUTCALI
ANKARA - Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), gerçek yaşam öykülerinden yola çıkılarak hazırlanan programların televizyon kanallarında yayınlanmasıyla bağlantılı olarak meydana gelen adli olayların, son günlerde bu tür programlara yönelik eleştiriler ile programların kaldırılmasına yönelik taleplerin artmasına neden olduğunu bildirdi.
RTÜK'ten yapılan açıklamada, gündüz kuşağında yayınlanan ve gerçek hayat hikayelerinden yola çıkarak, ailevi sorunların gündeme taşındığı programların daha çok ev hanımlarına hitap ettiği ve yoğun olarak izlendiği belirtildi. Bu programlarda ailevi sorunlar ele alınarak, televizyon izleyicileri arasında benzer sorunları yaşayanlara, tek ve çaresiz olmadıkları mesajının ulaştırılması, konunun uzmanları tarafından bu sorunların sağlıklı bir şekilde nasıl çözülebileceğine ilişkin öneriler sunulması ve bu şekilde izleyicilerde rahatlatıcı olumlu etkiler yaratılmasının, tek tek kişisel boyuttaki olayların toplumsal yönleriyle ele alınmasının bireyin ve toplumun haklı beklentisi olduğuna da vurgu yapılan açıklamada, bu olumlu beklentilere karşılık söz konusu programların olumsuz etkileri ortaya çıktığı belirtildi. Sözü edilen programlarda kişisel yaşam öykülerinin, aile dramlarının geniş kitlelerle paylaşılmasının, bunların sıradan olaylar gibi algılanmalarına ve toplumda bu olaylara karşı kayıtsızlık oluşmasına yol açtığı da belirtilerek, sorunlara normal ve çok daha az incitici yollarla çözüm aranması yerine, televizyon programı yoluyla çözüm aranmasına yönelik cazip mesajlar verildiği, aile mahremiyetinin ihlal edilmesi ve sorunlu ilişkilerin genel paylaşıma açılmasının normal bir olay gibi gösterildiği ve bu tip yaşam öyküleriyle programa katılımın özendirildiği ifade edildi. Programlarda sergilenen yaşam öykülerinin, sadece gönüllü olarak katılan konukları değil, onların yakınlarını ve olaylarla ilgisi olan diğer kişileri de ilgilendirdiği, bir anlamda bu kişilerin deşifre edildiği ve bu durumun yol açtığı üzücü sonuçlarla baş başa bırakıldığı kaydedildi.
Kişilerin haklarının tartışılması, sorunlarının gündeme getirilip akılcı, makul çözüm önerilerinin ifade edilmesi gibi son derece olumlu toplumsal bir fonksiyon yerine getirmesi beklenen programların, böylece kişilerin istismar edildikleri, kişilik haklarının, duygusal ve sosyal kişilik değerlerinin çiğnendiği, adli olayların tetiklendiği platformlar haline dönüşebildiğini de belirtildiği açıklamada, "Son dönemde sözü edilen programlarla bağlantılı cinayet ve intihar olaylarından da anlaşıldığı üzere, fiziki kişilik değerlerinin de ailevi sorunların gündeme getirildiği programlar yoluyla zarar görmesi söz konusu olmaktadır" denildi. Bu nedenle gerçek yaşam öykülerinden yola çıkılarak hazırlanan programların RTÜK'ün gündeminde olduğu ve titizlikle takip edildiği belirtilen açıklamada, RTÜK'ün, programları yayından önce denetlemesi mümkün olmadığı gibi programları yayından kaldırma yetkisinin de bulunmadığı ifade edildi. Bununla birlikte 3984 sayılı yasada belirlenen yayın ilkelerinin ihlal edilmesi nedeniyle söz konusu programları yayınlayan kuruluşlara müeyyide uygulanmasına yönelik çok sayıda Üst Kurul kararı bulunduğuna da dikkat çekilen açıklamada, söz konusu programlarla ilgili olarak hazırlanan sayısız izleme ve değerlendirme raporunun Üst Kurul tarafından ele alındığı ve bunlardan 39'u hakkında 3984 sayılı yasada belirtilen, uyarı-özür dileme, program durdurma ve para cezası gibi cezai işlemler yapılmasının öngörüldüğü ve bu kararların bir kısmıyla ilgili yargısal denetimin de sürdüğü bildirildi.
Türkiye'de bireylerin günde ortalama dört saat televizyon izledikleri ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'nun programları yayından sonra denetlediği göz önünde bulundurulduğunda, içinde bulunulan sosyoekonomik koşullar ve özellikle toplumun eğitim düzeyi ortalaması nedeniyle ailevi sorunların gündeme getirildiği programlarda ortaya çıkan üzücü sonuçların önlenmesinde medya kuruluşlarına da sorumluluk düştüğü belirtilen açıklamada şunlar kaydedildi:
"Çünkü olaylar yaşandıktan sonra ilgili yayın kuruluşuna uygulanacak yaptırımların, tek tek kişilerde ve toplumda oluşan tahribatı telafi etmesi söz konusu değildir. Bu nedenle sosyal sorumluluk ve medya etiği açısından, yayın kuruluşlarının, program yapımcılarının ve bu süreçte rol alan herkesin duyarlı olması, sorumlu ve özenli davranması, programlar hazırlanırken mutlaka psikolojik, sosyolojik, eğitimsel, iletişim bilimsel alanlarda uzmanlık desteği alınması gerektiği konusunda kuşku bulunmamaktadır."