SABAH YAZARI SARIER BAKTI OLACAK GİBİ DEĞİL, ÇAREYİ DALGA GEÇMEKTE BULDU
Türkiye'nin AB üyeliği süreci Kıbrıs'a... Kıbrıs'ın istikbali de, tonton cumhurbaşkanı Denktaş ile Nuh deyip peygamber demeyen Mümtaz Soysal'a kaldığına göre, bu konuda bize, matrak geçmekten başka bir şey kalmıyor.
Bu büyük ''uygarlık projesine'' gönül vermiş olanlar popolarını yırtsalar hava yolları...
Şark'ta değişiklikler öyle kolay beri gerçekleşemez, kardeşim, kendine geleceksin...
Allah'tan yılda birkaç kere AB raporları yayınlanıyor da, birbirimize propaganda yapacak fırsat çıkıyor. ''Dış düşmanlarımız'' sayesinde özümüze dönüyoruz.
Bundan yıllar önceydi. Biz ne güzel, kendi kendimize reform üstüne reform yapıyorduk... Türkiye'yi, dünyanın en gelişmiş ülkesi haline getirmek için sosyal ve siyasi devrimler üretiyorduk. Barajlar, demiryolları, otoyollar, fabrikalar, uluslararası dev şirketler, modern ve demokratik anayasalar, eşi emsali görülmemiş insan hakları ve hukuk ortamı yaratıyorduk. Ne işsizlik kalacaktı, ne gelir dağılımı dengesizliği... Ne işkence kalacaktı ne de kişi hak ve özgürlüklerinin çiğnenmesi... Bu arada birkaç darbe falan olmuştu ama içerdekiler iyice kaşınmışlardı o arada...
İşte bu müthiş kalkınmamızı çekemeyen Avrupalılar, düşünüp taşındılar, bizi kazıklayacak bir formül buldular.
''Gelin bizim projemize ortak olun'' diye bir laf attılar ortaya... Kandırdılar bizi, gittik tıpış tıpış Ankara anlaşmasını imzaladık.
Güzel güzel kalkınırken, o saatten sonra işi gücü bıraktık, bir ''Avrupa Birliği sapığı'' haline geldik.
Meğer adamlar tuzak kurmuşlar. Ki şimdi anlaşılıyor. Maksatları, ''AB'ye hazırlık'' numarasıyla, bizi kalkınmaktan alıkoymakmış...
Nitekim foyaları çıktı, o kadar kalkındığımız halde şimdi de burnumuza Kıbrıs'ı dayadılar... Niye dayadılar? Bir mantıklı izahı var mı, Kıbrıs'ı Türkiye'nin burnuna dayamanın...
Akan kanı durdurmak için haklı olarak adaya çıktık...
Sonra, çıtı pıtı, eli yüzü düzgün bir devlet kurduk. Dünyada bir Allah'ın kulu tanımadıysa bu onların riyakarlığındandır...
Sonra, ada ekonomisini dünyaya parmak ısırtacak hale getirmek için devamlı para pompaladık. Bizde vardı da mı daha fazlasını vermedik?
Gerçi, ''kalleş'' Rum kesimi o meyanda, kişi başına milli gelirde bize nal toplattı ama elden ne gelirdi, herifler kalleş!
Bu arada, Kıbrıs Türkleri'nin büyük çoğunluğunun Denktaş'a karşı çıkması da teessür uyandıran bir nankörlük olarak mütalaa edilmelidir.
Biz burada, Kıbrıs uğruna koca Türkiye'yi feda etmeyi göze alırken, onlar kendi paçalarını kurtarmaya çalışıyorlar. Bizim paçayı düşünen yok.
Hülasa, Avrupalı dış düşmanlar bizi oyuna getirmişlerdir. AB işi büyük bir palavradır.
İçerdeki yerli AB işbirlikçileri dikkatle izlenmektedir. AB'yi isteyen halkın yüzde 70'inin tek tek izlenmemesi düşünülmemektedir. Onlar ''halk''tır neticede, ne istediklerini genelde bilmezler.
Sonuç itibariyle, dünya diplomasisi, Türkiye için bir tuzaklar manzumesidir. Bunların hepsi kalleştir. Ama bilmezler ki, bir Türk dünyaya bedeldir. Bu itibarla, 70 milyon Türk de, tamı tamına 70 milyon dünyaya bedeldir.
Birkaç milyon Türk'ü Kıbrıs'a yerleştirdik mi, görürler analarının örekelerini...
Biz icabında AB ile de kapışırız...
Türk diplomasisi işte budur!..
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 21:00