"SANSÜR YASASI " İNTERNET HABERCİLERİNİ AYAĞA KALDIRDI
KAYNAK : Haber Vitrini
ANKARA/Hükümetin birden bire meclise taşıdığı " RTÜK Yasası"na tepkiler büyüyor.Daha önce Cumhurbaşkanı Sezer'in veto ettiği yasayı ısıtıp tekrar meclise getiren hükümet,oldu bitti ile bu yasayı geçirmek için yoğun bir şekilde çalışıyor.Yasa ile özellikle hükümet yandaşı olmayan medya kuruluşlarına hayat hakkı tanımazken,Gazete ve TV'lerin veremediği haberleri veren İnternet haberciliğine de büyük bir darbe vuruluyor."Sansür yasası"na karşı anlamlı bir eylem başlatan Süperonline ekran kararttı.Süperonline'nin eylemi, Habertürk ve İnternethaber gibi haber sitelerinden büyük destek gördü.Habervitrini olarak bu eylemlere destek verdiğimizi bildiriyoruz ve bütün internetcileri sansüre karşı ortak bir platformda buluşmaya davet ediyoruz.
SANSÜRE KARŞI KİM NE DEDİ?
AKŞAM GAZETESİ
Hükümet yanlışta ısrar ediyor. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in veto ettiği RTÜK Yasası, TBMM Anayasa Komisyonu'ndan değiştirilmeden geçti. Turhan Tayan başkanlığı'nda toplanan komisyonda konuşan RTÜK Başkanı Nuri Kayış, önemli uyarılarda bulundu. Yasada yayın ilkelerinin açık bir şekilde belirtilmediğini ifade eden Kayış, 'Burada (halkı karamsarlığa sevk eden yayın) deniliyor. Bu, subjektif bir kavram. Buna göre enflasyon artışı, dövizin yükselişi, İstanbul'la ilgili deprem haberlerinde bile RTÜK ekran karartabilir' diye konuştu.
Yasa, interneti de 'dergi veya gazete' kategorisine sokuyor ve Basın Kanunu'na dahil ediyor. Dünyada eşi benzeri olmayan düzenleme internet sitesi açmak isteyenlere valiliklere beyanname verme yükümlülüğü getiriyor. Sitelerin 21 yaşından büyük sorumlu müdürü olacak ve her sayfanın 2 kopyası savcılık, valilik ve kaymakamlıklara gönderilmesi gibi pratikte mümkün olmayan şartlar getiriliyor. Yabancılara ise de Dışişleri'nden görüş, İçişleri'nden de izin alma şartı isteniyor.
YENİ ŞAFAK, NAZLI ILICAK
Maskeli egemenler ve RTÜK
Radyo Televizyon Kanunu, gözle kaş arasında Anayasa Komisyonu'ndan geçti. İktidar partilerinin o kadar acelesi vardı ki Anayasa'ya aykırı olduğunu bile bile, tasarının sadece 9 maddesini görüştüler.
Onlara göre, Cumhurbaşkanı sadece 9 maddeye karşı idi. Çünkü veto kararında yalnız bu 9 madde ile ilgili hususları ele alıyordu. Oysa Sezer, Radyo Televizyon Kanunu'nu veto ettiğinde, henüz, Cumhurbaşkanı'na kısmî veto hakkı tanıyan Anayasa değişikliği gerçekleşmemişti. Dolayısıyla Sezer, kararında, hangi maddeleri veto ettiğini belirtmiyordu. Kanunu toptan geri göndermişti. Ama maalesef Anayasa Komisyonu, anayasayı çiğnemeyi göze alarak, yalnız 9 maddeyi görüştü ve müzakereleri tamamladı. Herhalde önümüzdeki hafta Meclis'i fazla mesaiye bırakmayı da göze alarak, kılına dokundurtmadan medya dünyasına kâbus gibi çökecek düzenlemeleri Parlamento'dan geçirecek. Bu işten sadece medya patronları kârlı çıkacak. Bir de onlarla anlaşarak destek vaadi alan çirkin politikacılar.
Ekran karatma
Kanunun tek mahzurlu yanı, televizyon sahipliğinde % 20'lik hisse oranı sınırının % 20'lik izlenme oranı ile değiştirilmesi ve toplam % 20 izlenme oranına ulaşıncaya kadar, bir kişiye, çok sayıda televizyon kanalına sahip olma imkânının verilmesi değil. Ayrıca medya patronlarının kamu ihalelerine girme ve Borsa'da işlem yapma yasağı da kaldırılıyor.
Bunun yanı sıra, "Ekran karartma yok" yutturmacasının ardında, çok tehlikeli ve düşünce özgürlüğü açısından fevkalade sınırlayıcı düzenlemeler getiriliyor. Evet, bundan böyle, toplumun milli ve manevi değerlerine, genel ahlâk ve Türk aile yapısına aykırı programlardan dolayı, ekranların karartılması zorlaşıyor.
Bu gibi durumlarda, medya kuruluşlarından ilk sefer özür dilemeleri isteniyor. İhlâlin tekrarı halinde, programın yayını "bir ilâ on iki kez arasında" durduruluyor. Aykırılık sürerse, yüksek miktarlarda para cezaları var. (Ulusal düzeyde yayın yapanlar 125-250 milyar lira; bir milyondan fazla nüfusa ulaşan il ve ilçelerde yayın yapanlar 60-100 milyar lira; 500 bin nüfusa ulaşanlar 30-60 milyar lira tazminat ödeyecek. Nüfus azaldıkça ödenecek para miktarı düşecek)
İhlâl, tarihinden itibaren, takib eden bir yıl içinde, yayın ilkelerine aykırılık tekrarlanırsa, para cezası % 50 nispetinde artıyor. İhlâl bir yıl içinde üç kere ard arda gerçekleşirse, yayın, bir yıla kadar, geçici olarak durduruluyor.
Görüldüğü gibi, bazı yayın ilkelerine aykırılıktan dolayı ekran karartma (izin uygulamasının geçici olarak durdurulması) hayli zorlaştırılmış. Önce özür, sonra program iptâli, sonra para cezası, sonra zamlı para cezası ve nihayet bir yıla kadar yayının durdurulması.
Lisans iptâli
Milli manevi değerlere ve aile yapısına aykırı yayınlar konusunda gösterilen hoşgörüyü, diğer ilkelerin ihlâlinde göremiyoruz.
İşte esas tehlike bu noktada başlıyor. (a), (b) ve (c) bentlerine aykırı yayının gerçekleşmesi halinde, UYARI YAPILMAZ ve yayın kuruluşunun yayını BİR AY durdurulur. İhlâlin tekrarı halinde, yayın, süresiz olarak durdurulur ve yayın lisans izni iptâl edilir.
Bazı medya patronları, düşüncenin katledilmesine alkış tutuyorlar. Çünkü onları ilgilendiren alacakları kamu ihaleleri; devlet ile yapacakları al gülüm ver gülüm pazarlıkları.
Nedir bu (a), (b) v (c) bentlerindeki ilkeler, sıralayalım:
(a): Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin varlık ve bağımsızlığına, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve inkılâplarına aykırı yayın yapılmaması.
(b): Toplumu şiddete, teröre, etnik ayrımcılığa sevkeden veya halkı sınıf, ırk, dil, din, mezhep ve bölge farkı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik eden veya toplumda nefret duyguları oluşturan yayınlara imkân verilmemesi.
(c): Yayıncılığın, hisse sahipleri ve yakınlarının haksız çıkarları doğrultusunda kullanılmaması.
Yukarıdaki üç ilke ihlâl edildiği takdirde, hiçbir uyarı yapılmayacak. Dolayısıyla savunma bile alınmadan, yayın 1 ay durdurulacak. Bir gün, iki gün, on gün değil, ilk baştan itibaren 1 ay durdurulacak. İhlâlin tekrarı halinde, yayın süresiz durdurulacak ve lisans izni iptâl edilecek.
Bu durumda yeni Radyo Televizyon Kanunu'nun daha demokratik düzenlemeler getirdiği ileri sürülebilir mi?
Basın ve yalan
Radyo Televizyon Kanunu sadece televizyon kuruluşlarıyla ilgili değil.
Yazılı basın ve İnternet de uygulanacak ağır cezalardan nasibini alacak.
Bir zamanlar, basın kuruluşları "Yalan yasa tasarısına" karşı, yeri göğü inletmişlerdi.
"Yalan nedir?", "Yalanın tarifi nedir?" diye sert eleştirilerde bulunmuşlardı. Hatta Özal'a bile kafa tutmuşlar ve o günün güçlü başbakanı Özal, geri adım atmak zorunda kalmıştı. Yalan yasa tasarısına karşı, bütün gazete patronları işbirliğine girişmiş ve gazetelerinin birinci sayfalarından yayınlayacakları bir bildiri ile tepkilerini gösterme kararını vermişlerdi.
O tarihte patronlar için kamu ihaleleri değil, gazetecilik ön plandaydı.
Anayasa Komisyonu'ndan geçen tasarının 17'nci maddesi basın hürriyetini yerle bir edecek bir değişiklik getiriyor: "Basın yolu ile işlenen yalan haber, hakaret, sövme ve her türlü fiilden doğacak maddi ve manevi zararlardan mevkutelerin sahibi, sahibi yoksa naşıri vs... sorumludur. Tazminat talebinin haklı görülmesi halinde tazminat miktarı 10 milyardan az olamaz."
Hangi haber yanlış, hangisi yalan nasıl tesbit edilecek? Sonra, hâkimin takdirini elinden alacak biçimde tazminatın alt sınırı kanunla belirlenir mi?
Özal döneminde, en büyük itiraz Hürriyet'in başyazarı Oktay Ekşi'den yükseliyordu. Tabii o tarihte Hürriyet'in patronu Erol Simavi idi. Simavi, babadan gazeteciydi ve kamu ihalesi peşinden koşmuyordu.
İnternet
İnternet haberleşmesine de ağır darbe vuruluyor.
Gazeteler Kartel'in eline geçtikten sonra, düşüncenin özgürce dolaştığı bir alan İnternet gazeteciliğiydi. Ama, basına uygulanan müeyyidelerin İnternet yayıncılığını da kapsadığı, kanun tasarısının 26'ncı maddesinde yer alıyor:
Ek madde 9: "Bu kanunun yalan haber, hakaret ve benzeri fiillerden doğacak maddi ve manevi zararlarla ilgili hükümleri, bilişim teknolojileri ve internet ortamında sayfa açılması veya elektronik gazete, elektronik bülten vs. suretiyle yayınlanan her türlü yazı, resim, işaret, sesli veya sessiz görüntü ve benzerleri hakkında da uygulanır."
Doğru haberi, gelişmelerin perde arkasını İnternet'ten öğrenebiliyorduk. Ertuğrul Özkök'ün, Kartel'in dümen suyuna girmedikleri için "azgın azınlık" diye nitelendirdiği kişiler, İnternet sayesinde düşüncelerini kitlelere ulaştırabiliyordu.
Bölge gazeteleri ve yerel televizyonlar ile, İnternet kuruluşları, bu kadar ağır para cezasını karşılayamaz. Çünkü onların bankaları yok; onların siyasette "dayıları" da yok. Onların açıklarını kapatmak üzere kamu ihalelerinden elde edecekleri avantaları yok. Borsa'da manipülasyon yapacak imkânları da bulunmuyor.
Maskeli egemenler
Gazeteciler Cemiyeti, RTÜK Yasası'nın kabul edileceği gün genel yas ilân etsin. Çünkü o gün, düşüncenin idam edildiği gün olacak.
Bir yandan, tekelleşmenin derinleşmesi, bir yandan ticaret-siyaset-medya ilişkilerinin meşrulaştırılması, bir yandan ağır para cezaları, bir yandan bazı yayın ilkelerinin ihlâli gerekçesiyle lisans izinlerinin iptâli.
Geçen sene Star'da Umur Talû, medya patronlarının dümen suyunda hareket eden çıkarcı gazetecileri ve siyasetçileri şöyle eleştiriyordu: "Maskeli yayıncılık sona erecek" diyerek halkı aldatmaya çalışanlara "Maskeli egemenler" diye sesleniyordu: "Maskeliler, bugün sadece birer parmaktan ibaret, kukla saydıkları kimi milletvekillerinin marifetiyle, birer robota dönüşmüş, mesleklerinin özünü çiğneyen kimi gazetecilerin korosu eşliğinde, TBMM'yi, bir holding genel kuruluna dönüştürmeye çalışıyorlar. TBMM, egemenliğin, millete mi, yoksa maskeli egemenlere mi ait olduğunu iyi değerlendirmeli."
Bakalım, önümüzdeki hafta, kimler millet lehine savaş verecek, kimler maskeli egemenlerin kuklası gibi davranacak?
STAR, UMUR TALU
Meclis kimin meclisidir?
Halkın halk tarafından... Halkın seçtiği temsilcileri aracılığıyla... Halkın halk için... Demokrasi, parlamento, milletvekilliği filan böyle tanımlanıp belletilir. Ve ömrümüz, bunun böyle olamadığına dair misaller arasında boğularak geçip durur. Ama, bir parlamentonun, çoğunluğa karşı azınlık çıkarlarını gözettiği nadir değilse de, azınlığın da azınlığını, açık biçimde tüm azınlıklar ve tüm çoğunluk aleyhine koltukladığı... Bunu göz göre göre, müthiş bir duyarsızlıkla ve bir ülkenin geleceğini, bir halkın bilincini kapatma, karartma pahasına yapışı enderdir.
* * *
Türkiye Büyük Millet Meclisi, iktidar partilerinin marifetiyle bunu geçen sene bir kez denedi... Ve, çoğunluğu temsil iddiasındaki iktidar, azınlığın azınlığı için aklını ve vicdanını yitirip seferber olurken... 'Yalnız adam' denilen Cumhurbaşkanı, temsilcisi olduğu 'cumhur' ve çoğunluk adına, bunu engelledi. RTÜK düzenlemelerinden söz ediyorum. Elbette, hem yasal, hem kurumsal değişikliğe, demokratikleştirilmesine ihtiyaç duyulan bir mevzudur bu. Ancak, Cumhurbaşkanı'nın vetosundaki, 'demokratik, özgürlükçü, rekabetçi, anti-tekelci' uyarıların zerresini dikkate almadan, bazı medya patronlarıyla anlaştıkları eski kanunu aynen Meclis'e getirenler, kendi varlıklarına da, bu ülkeye de ciddi bir ihanetin eşiğindeler.
* * *
Şu paradoksa, şu rezalete bakın, aktörlerin varsayılan işlevleri ile niteliklerini göz önüne alarak: Halkın oylarıyla bu parlamentodan iktidar çıkan koalisyon ortakları, halkın değil, küçük bir azınlığın çıkarını kovalıyor. Halkın temsilcisi oldukları sanılan birçok milletvekili, bu azınlık çıkarlarının baş sallayıcısı ve el kaldırıcısı haline geliyor. Dördüncü kuvvetliğinin sebebi, halk adına bilgi ve denetim işlevi olan bir kısım 'kitle medyası', halkın ve bilgi edinme hakkı ile basın özgürlüğünün aleyhine bir düzenlemeyle kendi özel çıkarlarının aslanı kesiliyor. Yani, manalarını ancak 'halk' bağlamında kazanabilen kuvvetler... Yasama, yürütme ile gazetecilik (basın, medya...), bir diğer kuvveti, yani bağımsız yargıyı da özel çıkarların uzantısı haline getirebilmek amacıyla 'kanun' tezgahlıyor. Halka karşı ne 'kuvvetli' bir ittifakmış bu böyle! Bağımsızlığı gitmiş bir gazeteciliğin özel çıkarlar arenası olabilmesini tescil amacıyla... Yürütmenin, yasamanın ve giderek yargının, o medya zihniyetinin bağımlısı, uzantısı ve rehinesi, sömürgesi, şubesi haline getirilmesi için ne arsız bir işbirliğiymiş bu...
* * *
Halkı çoktan ezip geçtiklerinden emin bir şekilde, daha önce yollarına taş koyan Cumhurbaşkanı Sezer'i, yatakla, yorganla, jakuziyle, villayla, perdeyle kuşatıyorlar... Utanmadan aynen dayadıkları kanun Çankaya'da mecburen imzalanacak ya, ondan sonra Anayasa Mahkemesi'ne başvuruyu da engellemek, Cumhurbaşkanı'nı sindirmek için. Ve biz bu tıynette adamlardan 'tetikçiliğin ne kadar ayıp' olduğuna dair hikayeler dinliyoruz... Oylarına ihtiyaç duydukları için bir kez daha Çiller'e manşet lutfeden... İktidar partilerine son bir gözdağı diye yeni lider adayları parlatan... Zor durumda olan bir grubun gazetesi ellerine rehin düştüğü için, Çankaya'ya en azgın şekilde onu saldırtan, saldırmaya zorlayan bu adamlardan.
* * *
İktidar ya da muhalefet... Milletvekilleri, bu utancı ömür boyu taşıyıp taşımamaya vicdanlarıyla ve cidden karar vermeliler.
SABAH, ZÜLFÜ LİVANELİ
Okyanusu yasaklamak mümkün mü? NetHaber ve Habertürk'ün duyurduğuna göre Sayın Cumhurbaşkanı'na gönderilecek olan yeni RTÜK yasasına, internet yayıncılığına sansür anlamına gelecek kurallar eklenmiş. Eğer tasarı yasalaşırsa; bundan böyle internet sitesi açmak isteyenler valilikten izin alacak ve cumhuriyet savcılıklarına başvuracaklarmış. Türkiye'yi yöneten bir takım zevatın yasaklardan çok hoşlandığını bilmeyen yoktur ama bu kez iş farklı.
İnterneti bilmedikleri için bu uçsuz bucaksız haberleşme ağını yasaklayabileceklerini ya da en azından denetleyebileceklerini sanıyorlar. Böyle bir şey teknik olarak mümkün değil.
Bugün Yeni Zelanda'da bilgisayarının karşısına oturan bir lise öğrencisinin ekrana geçirdikleri, anında bütün dünyaya ulaşabiliyorsa; siz neyi, ne zaman ve nasıl yasaklayacaksınız?
***
Daha önce de anlatmıştım galiba. 1986 yılının ekim ayında Kremlin'de Sovyetler Birliği'nin yeni lideri Mihail Gorbaçov 'un masasında oturuyorduk. O da bize Glasnost'u anlatıyordu. Daha perestroika lafı bile yoktu ortada.
Grubumuzdan Alvin Toffler , Gorbaçov 'a bir soru sordu.
" Yarın Pravda'da çıkacak bir makaleyi sansürlemeniz mümkündür ama ülkenizin derinliklerinde, isteyen kişi küçük cebine sığacak alıcılarla dünya televizyonlarını ve haber ağlarını izlemeye başlayınca onu nasıl engelleyebilirsiniz ?"
Gorbaçov bu soru üzerine güldü ve " İşte!" dedi "Glasnost'un sebebi de bu. Teknolojiye ve iletişim devrimine karşı durmamız mümkün değil."
***
S on aylarda iyice hız kazanan Kürtçe yayın tartışmalarını duydukça da aklıma Turgut Özal 'ın yıllar önce söyledikleri geliyor.
O zamanlar Med TV gibi televizyon kanalları yoktu ve Özal diyordu ki: "Yarın birileri dünyanın herhangi bir yerinden Kürtçe uydu yayını yapar ve bütün Güneydoğu çanak antenlerle bu yayını izler. Biz bunu devlet olarak kendimiz yapsak daha doğru olmaz mı? Mesele dilin Kürtçe olması değil, o dilde ne söylediğinizdir ."
O zaman Özal bunları dile getirdiği için; Cumhurbaşkanı olduğu halde sistem dışı ilan edilmişti.
Bugün aynı görüş ulusal programa ve Anayasa'ya yerleştiriliyor.
Ama siyasetçilerin zaafı ve önyargılar yüzünden Türkiye zaman yitiriyor; kan kaybediyor, binlerce evladını kurban veriyor. Oysa uygar dünya, denetim mekanizmalarını yasaklarla değil, toplumsal dengelerle oluşturmayı öğrenmiş durumda. Çağdaş ve etkin devlet örgütlenmelerinde toplumlar, uzun vadeli planlama, insanların eğilimlerini hesaba katma, gündelik gelişmeleri tarihsel perspektifden ele alma gibi binbir ince metotla yönetiliyor.
Bizde ise yasak ve baskılarla.
Yıllar önce TRT, benim de aralarında bulunduğum birçok kişiyi yasakladı da ne oldu?
O zamanlar biz bu yasak için " Bir adanın bir denizi yasaklaması. " benzetmesini kullanıyorduk. İnternet sansürü için de en uygun deyim bu bence. Bir ada, bir okyanusu yasaklamaya çalışıyor.
HABERTÜRK, HAKAN AYGÜN
SUPERONLİNE.COM BUGÜN ANLAMLI BİR EYLEM BAŞLATTI.. İNTERNET SİTESİNİN EKRANINI KARARTTI... BEN DE TELEVİZYONUMU VE İNTERNETİMİ İSTİYORUM KAMPANYASI BAŞLATIYORUM. BUGÜN MECLİS GENEL KURULU'NDA ELE ALINACAK RTÜK YASASI, BİR ''MİLLİ FACİA''DIR... TÜRKİYE'NİN AB HEDEFİNE AYKIRIDIR. VE SORUYORUM NEREDESİNİZ AB VE ÖZGÜRLÜKLERDEN VAZGEÇEMEYİZ DİYEREK SON 1 AYDIR BÜYÜK PUAN TOPLAYAN SAYIN MESUT YILMAZ? NEREDESİNİZ, GEÇMİŞTE "BEN RADYOMU İSTİYORUM" KAMPANYASI AÇIP, SON AYLARDA DA AB BAYRAĞINI YILMAZ'A KAPTIRMAMAK İÇİN MÜCADELE EDEN SAYIN "28 ŞUBATZEDE" TANSU ÇİLLER? NERDESİNİZ TÜRKİYE'DEKİ YASAKLAMALARA KARŞI HAKKINIZI AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ'NİN KAPISINDA ARAYAN AK PARTİ VE SAADET PARTİLİLER? YASAKLAR, SADECE SİZİN BAŞINIZA GELDİĞİNDE Mİ KARŞI ÇIKACAKSINIZ? HABERTÜRK BUGÜNE KADAR HEP SERBEST PİYASA VE SERBEST DÜŞÜNCEYİ SAVUNDU, BUGÜN DE KENDİ ÇIKARI İÇİN DEĞİL TÜRKİYE'NİN ÇIKARI İÇİN TELEVİZYON VE İNTERNETLERİN BAŞINA KONDURULMAK İSTENEN KARA LEKENİN SİLİNMESİ GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNÜYOR. BEN TELEVİZYONUMU VE İNTERNETİMİ İSTİYORUM? BÜYÜK MEDYA KURULUŞLARI DA, RTÜK YASASI İLK ÇIKTIĞINDAKİ SESSİZ KALMA HATASINI YİNELEMEMELİ, BÜYÜK MEDYA PATRONLARINA TELEVİZYONLARININ GERÇEK SAHİBİ OLARAK GÖRÜNEBİLME İMKANI SAĞLADIĞI İÇİN (Kİ BU ÇOK DOĞRU BİR UYGULAMA) BU YASANIN FAŞİZAN TARAFLARINI GÖRMEZLİKTEN GELMEMELİDİR... BÜTÜN BU SAYDIĞIM GERÇEK VE TÜZEL KİŞİLER; GEREĞİNİ YAPMAZSANIZ, HİÇBİRİNİZİN BİR GAZETECİ-TELEVİZYONCU OLARAK BENDEN, KİM İKTİDARDAYSA ONUN ŞAKLABANLIĞINI YAPMAMAYI İSTEME HAKKINIZ KALMAYACAKTIR.
Peki, bu yasada neler düzelmeli:
1-İnternet sitelerinin valilikten izin alarak açılmaları ve hergün Valiliğe iki nüsha sayfalarını göndermeleri bir baskı rejiminin adıdır. Böyle bir saçmalık dünyanın hiçbir ülkesinde yoktur. Uygulanması ve takibi imkansızdır. İnternet bir özgürlük ortamıdır. Dünyanın herhangi bir yerinden başka bir server'la istediğiniz yayını yapabilirsiniz, hiçbir valilik de bunu engelleyemez.
2-Televizyonlara getirilen kapatma yerine ağır para cezaları, büyük medya kuruluşları dışındaki yerel ve bağımsız küçük radyo ve televizyon kuruluşlarının ölüm fermanıdır. Kapatma gerekçeleri tamamen subjektiftir. RTÜK kararları Yargı kararlarını bile önüne geçmektedir. RTÜK, yargının 10 milyar para cezasının altında para cezası vermesi durumunda, bunu 10 milyara tamamlama yetkisini kendisine tanımaktadır... Dünyanın hiçbir ülkesinde bir kamu kuruluşunun aldığı kararlar yargı kararlarının önüne geçemez. Kuşkusuz bölücü ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ilkelerine aykırı yayınlar cezalandırılmalıdır. Ancak bu yargılamayı ve ceza vermeyi bir yargı kuruluşu yapmalıdır. Bu uygulama dünyanın her yerinde böyledir. Türkiye'de de böyle olmazsa, demokrasiye aykırı bu yasanın Avrupa yolundan dönmesi kaçınılmazdır...
HABER X, MEHMET BARLAS
BU KOALİSYON, HER TÜRK'ÜN HAYAT VE MESLEK KALİTESİNİ DÜŞÜRDÜ..
Bunlara kızmalı mı yoksa acımalı mı bilemiyoruz..
Bildiğimiz birşey var. Kötü yönetimleri ile Türk halkını yoksullaştırdılar..
Şimdi bu da yetmiyormuş gibi, içte ve dışta hangi güç merkezi varsa, ona bağımlılıklarından ötürü ne dış politikada onur, ne de içeride tecavüz edilmemiş kavram bıraktılar.Bülent Ecevit'in son dönemde ağzından çıkan laflardan ötürü, bir gün İMF'den, ertesi gün İsrail'den özür dilemek zorunda kalması, herhalde övünülecek bir durum değil.
Ve dün de ayıplı ve vetolu RTÜK yasasını, eskisi gibi Komisyondan geçirdiler bunlar.
İki tane medya patronunu mutlu etmek için, basın mesleğini ve televizyon yayıncılığını, devlet ihalelerine, borsa oyunculuğuna ve tekelciliğe endekslediler.
Ülkede ne basın ve ifade özgürlüğü bırakacak bu yasa, ne de serbest ve haklı rekabet ortamı kalacak Türkiye medyasında.
Yetmezmiş gibi internet siteleri de kontrola alınıp, kağıtlı medya modeline sokulacak.Yani Çin Halk Cumhuriyeti'nin internete bakış açısını Türkiye'ye getirdi bunlar.
Evet sonunda Türkiye, ekonomisi, dış politikası, medyası ile, bunlara benzedi. Ecevit kadar dinç ve berrak beyinli, Mesut Yılmaz kadar tutarlı ve şeffaf, Devlet Bahçeli kadar açık sözlü ve berrak oldu bütün kurumlar.
Koltukta oturdukları hergün, her kişinin ve her mesleğin ufkunu kararttılar.Siyaset mesleğinin çıtasını ve Türk toplumunun hayat kalitesini düşürdüler.
Çekilip gittikleri gün, Türkiye siyasetin safralarını atmış olarak, hafifleyecektir.
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 16:26