Gündem
  • 4.9.2006 09:58

ŞEHİT CENAZELERİNDEKİ YENİ DURUM: "VATAN SAĞOLSUN DEMİYORUM"

ENGİN ARDIÇ'IN AKŞAM'DAKİ YAZISI:

Bunu kime bırakalım? 

Gene yedi çocuk gitmiş... Bir üsteğmen, iki asteğmen, bir uzman çavuş, üç de er... Yedi şehit. Gene yürek paralayıcı görüntüler, bayrağa sarılı tabutlar, kanı yerde kalmayacaktır nutukları.

Ancak bu kez ağlaşanlar köylü kadınları değil, gözlüklü, tayyör-etekli, şehirli kadınlar.

Çocuklardan biri bilgisayar mühendisiymiş, öteki de bilgisayar programcısı. Birinin anası, 'vatan sağolsun demiyorum' diyor ve ekliyor: 'Devlet benim oğlum için hiçbir şey yapmadı, o koşarak askere gitti ancak devlet ne çelik yelek ne de zırhlı araç verdi, bunları çok gördü...'

Ötekinin anası da, 'yavrumu en iyi okullarda okuttum, zorla askere aldılar' diyor, 'oğlum sinek bile öldüremezken insan öldürsün diye dağa çıkardılar... Oğlum şehit değil, pisi pisine öldü! Hakkımı helal etmiyorum!'

Umarım Ahmet Kekeç'in deyimiyle 'kerinçli ya da kerinçsiz' bir işgüzar gayretkeş çıkmaz da, evlat acısıyla yüreği yanan kadıncağızların başlarına bir de adliye koridorlarında sürünmenin yorucu sıkıntısı çökmez...

Evlat acısını çok ufacık bir ucundan tattım, kedim öldü de günlerce karalar bağladım, Allah en acımasız düşmanımın başına vermesin.

Fakat bir şeyin farkında mısınız?

Geçenlerde de gene bir şehit anası 'vatan sağolsun dememişti'...

Dese de demese de eskiden necip matbuat öyle yazardı ya, şimdilerde bu konuda palavra üfüremiyor... Bu konu, futbol hocalarının ya da film oyuncularının ağzından 'şiş kebapla rakıya hayran kaldım, Boğaziçi de çok güzel' gibilerden dangalak asparagasları uydurmaktan daha nazik. Çapsız basın bile aklını başına devşirmek zorunda kalıyor.

Vatan sağolsun demeyenler, devleti suçlayanlar artıyor...

Yok, bu, 'sıkıysa Lübnan'a başbakanın oğlu gitsin' gibilerden bir zevzek muhalefeti değil. Bu daha ciddi, daha vahim bir gelişme.

Bu tepki, meslek sahibi şehirlilerde gözleniyor. Dikkat edin, şehit olan çavuşla erlerin ailelerinden tık yok, ya da onlara duygu ve düşüncelerini soran yok. Eskiden olsa 'acı var mı acı' diyecek bir zibidi çıkardı mutlaka, artık onların ölmeleri doğal karşılanıyor.

Acaba Çetin Altan'ın deyimiyle 'köylü çocuklarını ölüme göndermek' mubah da, iş şehirlilere gelince mi cortluyor?

Köylü canı kıymetli değildir de şehirli canı öyle midir? Ölen çocuk koyun çobanıysa olay tevekkülle karşılanır da bilgisayar mühendisi olunca mı kendisine yazık olur?

Birileri savaştan bıktı.

Köylünün bıkacak bilinci yok, nereye göndersen gidiyor da, şehirli yoruldu.

Fakat o da şimdilik 'artık bu terör bitsin' lafının ucunun nereye dokunacağının farkında değil. Teröristler 'bak analar üzülüyorlar, şunu bitirelim' demeyeceklerine göre...

Yani daha mı sertleşelim? Ateş İran'dan açılmış, Irak'a giremedik, oraya mı girelim?

Peki 'ordumuza çelik yelek dağıtılsın, bunun için para toplansın, haydi Türkiye pamuk eller cebe' kampanyası düzenleme türünden haybeci esnaflığı bu sorunu çözer mi?

Acaba şişi de kebabı da yakmadan iki tarafa da göz kırparak yapılan ve de reklamı tam sayfa edilen bezirgan kolaycılığı mı çözer?

Ne yapalım, şehirlilerde bürokrasiye karşı oluşan bu tepkiyi sosyologlara mı, psikologlara mı, yoksa başımıza dert almamak için hep yaptığımız gibi gene tarihçilere mi bırakalım?

Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 03:43

İLGİLİ HABERLER