
"SENİN ANNEN SEMRA HANIM'DI YAVRUM!.."
Nedim Hazar'ın Zaman'daki yazısı:
Senin annen Semra Hanım’dı yavrum!
Bir şeyi peşinen kabul etmek lazım, aklı başında bir Türk sineması tarihin hiçbir döneminde olmadı.
Zaman zaman başka ülke sinemalarından esinlemeler, bazen ideolojinin keskin ve katı temalarının kuru propagandası etkisindeki filmler, çoğu zaman furya şeklindeki türler ile Yeşilçam hiçbir zaman kendine özgü bir dil, tarz oluşturamadı. Bunun nedenlerine indiğimizde eminim onlarca başlık açılacaktır. Paradan adam kıtlığına, konudan teknik yetersizliğe, halkın sanat değerlerinin tam gelişmemesinden, salon sahiplerinin aileyi kaybetmelerine kadar bir dolu sebep bulabiliriz.
Ancak günümüz televizyonlarında yayınlanan irili-ufaklı, iddialı-mütevazı onlarca dizi filme bakınca Türk sinemasına biraz da haksızlık ettiğimiz gerçeği çıkıyor karşımıza. Bugün izlemeye bayıldığımız dramalar, gülmekten karnımızı ağrıtan komediler, merakla takip ettiğimiz polisiyelerin neredeyse tamamı konu ve konsept olarak bir dönem Yeşilçam’da işlenmiş.
Hatta imkânlar ve ekonomik boyutlar göz önüne alındığında eski filmler bugün çekilenlerden kat be kat kaliteli, bile diyebiliriz.
Niyetim geçmişe yaptığımız haksızlıkların günahını çıkarmak ya da günümüzde çekilen, emek verilen sanat eserlerini yerin dibine batırmak filan değil. Ama izlerken reyting yapmayan, çoğumuzun dudak büktüğü ve genelde ince-kalın alaya aldığımız, horladığımız eski Türk filmlerine bir de bu gözle bakınca gerçek son derece net ortaya çıkıyor.
Şüphesiz bugün çekilen filmlerin çoğunda belli bir dramaturji, küçümsenmeyecek derecede güzel oyunculuk, akılda kalan müzik, (kim ne derse desin bence televizyonlarda yayınlanan dizilerin çoğunun müziği enfes) bir o kadar da teknik emek var. Ancak minik bir dönem karşılaştırması yaptığımızda, söz gelimi 35 yıl önce Nejat Saydam’ın çektiği ve başrolünü Ediz Hun-Hülya Koçyiğit ikilisinin paylaştığı Sen Bir Meleksin isimli film ile, Azra Akın-Tamer Karadağlı ikilisinin oynadığı Yağmur Zamanı isimli dizi... Her ikisinde de zengin ve sert mizaçlı dul bir adam ile eve mürebbiye olarak gelen ‘fakir, güzel ama onurlu’ genç kızın aşkı var. Elbette senaryo bire bir aynı olmayacak. Hiç kimse bunu yapacak ve yutturacak kadar ‘saf’ değil! Ancak ana tema aynı.
Gelin görün ki, Yağmur Zamanı dizisi yayınlandığında yüzde 24 oranında izleyen Türk halkı nedense Sen Bir Meleksin’e fazla yüz vermiyor. Oysa -meselenin bam teli burasıdır- iki eseri de yan yana koyup incelediğimizde hangisinin sahici ve etkileyici olduğunu görebiliriz. Tamam; eski Yeşilçam filmlerinin de gerçekten fantastiğe kaçan, inandırıcılığı törpüleyen (başta ‘nayır, nolamaz’lı dublajlar olmak üzere) birçok unsuru var. Ne var ki, günümüz dizilerine bu açıdan bakıldığında gerçeklikten çok uzak olduğu gibi inandırıcılıklarının da çok fazla olmadığını görebiliyoruz. Steril hayatlar, keskin iyi-kötü karakterler, hızlı yazılmış senaryonun oluşturduğu mantık açmazları ve karakter dengesizlikleri vs. vs...
Bugün hiçbir TV kanalının prime time denen kuşağında kendine yer bulamayan, alım-satımı kiloyla yapılan Yeşilçam melodramlarına biz yüz vermesek de, bir şekilde güncellenmiş ve popüler isimlerle hayat bulmuş versiyonlarından kaçamıyoruz. Hasılı televizyon kanallarımızın yayınlamaya başladığı her yeni dizide eskiye ait bir remz bulmak mümkün. Bu bulgu da geçmişe yaptığımız haksızlığı sessizce yüzümüze fısıldıyor.
Ha derseniz ki; ‘Eskiden Gelinim Olur musun, Size Anne Diyebilir miyim, var mıydı kardeşim?’ Cevap olarak elbette ‘hayır’ derim. Böylesi seyreltilmiş düşük hayat pompalanması yoktu; ama yetim yumurcakların, ‘Seni çok sevdim amca, sana baba diyebilir miyim?’ ya da ‘Senin annen bir melekti yavrum!’ replikleri vardı. Düşünüyorum da, en sert ve vicdansız rollerin kadını Aliye Rona bile Semra Hanım’ın yanında melek gibiydi!