Medya
  • 5.1.2007 12:23

SERDAR TURGUT : KABURGAM KIRILINCA CANIM KABURGA ÇEKTİ

Canım kaburga çekti

Ben dünyanın en sarsak, en beceriksiz ve de en gözü kara insanlarından birisiyim. Bana dağ gösterin, oraya mutlaka tırmanırım ve beş bin metreden filan aşağıya çakılırım. Derin bir deniz gösterin, oraya mutlaka dalarım ve vurgun yiyip çıkarım

Artık ihtiyarladığımdan mıdır nedir bilmiyorum; başıma ne gelirse gelsin aklıma güzel yemekler geliyor. Örneğin; son olarak dağdan aşağıya yaklaşık saatte 120 kilometre filan hızla giden kızakla bir reklam panosuna çakıldığım anda ilk aklıma gelen düşünce ‘Acaba kaç kaburgam kırıldı’ oldu. Yanlış tahminde bulunmuşum. Ben 12 sanıyordum fakat sadece 6’ymış. Bu tahminleri nefesim kesildiği süre boyunca yaptım. Nefes sürpriz bir şekilde geri gelince bu sefer de ‘şöyle güzel pişmiş kaburga olsa da yesem’ dedim. Aslında aklıma Beyti’nin dana pirzolası gelmişti ama kendimi danaya benzetmekten Kurban Bayramı vaktinde ürktüğümden sadece kaburga düşünmekle yetindim.

O dağdan aşağıya neden saatte 120 kilometre hızla indiğimi sorarsanız, bunun gayet tabii ki mantıki basit bir açıklaması yok. Kendime direkt olarak ‘aptalım’ deyip uzun açıklamalardan kurtulabilirim ama ben konuyu biraz daha derinliğine irdelemek istiyorum.

Ben dünyanın en sarsak, en beceriksiz ve de en gözü kara insanlarından birisiyim. Bana dağ gösterin, oraya mutlaka tırmanırım ve beş bin metreden filan aşağıya çakılırım. Derin bir deniz gösterin, oraya mutlaka dalarım ve vurgun yiyip çıkarım. Terörist olsam ve bana Bin Ladin “git Dünya Ticaret Merkezi’ne uçakla çarp” dese ona da gönüllü olurum ama Dünya Ticaret Merkezi yerine Eyfel Kulesi’ne çarpardım mutlaka. Bu gözü karalığım nedeniyle dünyanın en tehlikeli işlerine atılırım ben. Bu yüzden AKŞAM gazetesinin yayın yönetmeni bile oldum.

Şimdi düşünün; kar pistinden aşağıya ailece iniyoruz. Oğlan kaymayı öğrenecek, ben aşağıda kafede içeceğim. Rana ise benim başıma bir şey gelmesin diye hemen her şeyi yasaklıyor. Yani durum sakin ve normal. Ben yürümekten sıkıldığımı ve aşağıya kızakla inmek istediğimi söyledim. Rana ‘katiyen olmaz’ dedi, ben de ‘ne olabilir ki burada’ diye konuştum. Olay sonrasında bu sorum hayli komik kalıyor, bunun da farkındayım... Sonra Alp bir an kaymaya başladı ve annesinin tüm konsantrasyonu onun üzerine kilitlendi. Oğlanın taşımakta olduğu kızak da boşta kaldı. Ve o anda gözü karalığım devreye girdi. Atladım kızağın üstüne ve saldım kendimi aşağıya.Tabii benim ağırlığım nedeniyle fren devre dışında kaldı.

Gittikçe hızlanarak aşağıya doğru gitmeye başladım. Önüme başka çocuklar çıktı. Onlara çarpmayayım diye sağa doğru gittim ve evet nihai olarak çarptığım reklam panosu da oradaydı.

Ayaklarımı kullanarak fren yapayım dedim. Havalanan kar taneleri güneş gözlüğüme yapıştı. Etrafı hiç göremeden gitmeye başladım. Aniden büyük bir gürültü oldu. Görgü tanıkları onun göğsümden gelen ÇATIIIIIRT sesi olduğunu söylüyor. ‘Ohhh, bir şekilde durabildim’ diye sevinirken katiyen nefes alamadığımı farkettim. Tahmin edebileceğiniz üzere nefes almaya bir süre önce başladım. Nefes geri gelir gelmez ‘eğer bu olayı filme almışlarsa ne yaparım acaba kimleri suçlayabilirim’ diye düşündüm. Birkaç isim de geldi aklıma ama onlar hakkında kurmuş olduğum yalanları şimdi unuttuğum için isim de vermeyeceğim.

Neyse; gittik kafeye oturduk. Rana ‘benim başımda bir değil iki çocuk var’ diye kızdı bana. Ben ‘hayır, tek çocuğun var. Baksana Alp gayet olgun davranıyor’ dedim.

Bu arada birisi Alp’e büyüyünce ne olacağını sordu. Oğlum bacağımda kanayan yarayı görmüştü, hemen ‘ben bacak doktoru olacağım’ diye bastırdı. Bacak doktoru olup, eczanelerden tendürdiyot merhem alıp babasının bacağını iyileştirecekmiş. Bu cevap beni ağlattı. Herkes acıdan ağlıyorum zannetti. Ben de rahatça ağladım...

Güncellenme Tarihi : 24.3.2016 23:14

İLGİLİ HABERLER