SERDAR TURGUT, KÖŞE YAZARLARINI FENA MAKARAYA SARDI...
ÖTEKİ TÜRKİYE'NİN PENİS SORUNSALI
Aslında pek göstermem ama, ben sevilmeyi isteyen bir insanım.
Herkes sevsin isterim beni.
Kızanım az olsun, stres olmasın, hayat yumuşasın, böyle şeyler isterim hep.
Bireysel trajedime bakın ki isteklerim böyle olduğu halde, gerçeklik tamamen tersi durumdadır.
Durumuma bakınca acaba üzerimde bir lanet mi var diye sormadan da edemiyorum, bunu da bilin yani!
O kadar çok insan kızıyor ki bana, arada bir bunu kafaya taktığımda kafayı yiyecek hale geliyorum, neden böyle oldu, ben ne yaptım diye düşünmekten.
* * *
Düşünsenize, örneğin insanlar gülümsesin diye yazılar yazıyorum, birden hakaretler gelmeye başlıyor.
'Milletin bu kadar sorunu varken bunlar yazılır mı lan' diye başlıyor bunlar.
Oradan başlıyorlar ve devam ediyorlar.
'Akşam' bir aile gazetesi olduğu için burada bana denilenleri tekrarlamama maalesef imkan yok.
Eh, insan etkilenmem bu tür şeylerden dese de etkileniyor ister istemez.
Zaten birçok yazarın e-mail adresini köşesinde vermemesinin nedeni de budur.
Bazılarının da e-mail adresi vardır, ama onlar da kendileri açıp okumaz bunları.
Sekreterlerine okuturlar mektuplarını, onlar da mühim bir insanı üzmeyecek, sinirini bozmayacak olanları seçip ona gösterirler.
Diğerlerini de keyif alarak kendileri okurlar, böylece yanında çalıştıkları adamın yüzüne söyleyemedikleri gerçek hisleri orada görerek stres atarlar.
* * *
Ben kendim hepsini okuduğum için bu mektupları, arada sinirim bozuluyor gayet tabii ki.
O zaman da diyorum ki 'tamam haklılar, memlekette bu kadar sorun varken böylesine lüzumsuz konular da yazmamak lazım'.
Böyle diyorum ve siyasete bodoslama atlayıveriyorum.
Ben ortada yazı yazmayı beceremeyen bir adamım.
Yani bazıları vardır, yılın 365 günü uzun siyasi yazılar yazarlar, sonuç itibariyle 'özetle bakalım, ne dedi?' diye sorsanız, kimse onların gerçekte ne demiş olduğunu hatırlayamaz.
Bunu Türkiye'de sanat haline getirmiş olan yazar çok sayıdadır.
Bir olaya baktıklarında olabilecek tüm ihtimalleri ortaya dökerler önce, sonra da ihtimaller arasından bir tanesini seçip tavır almazlar.
Teflon tava gibidir bu yazarlar, üzerlerine hiçbir tavır yapışmaz, o yüzden fazla sorumlulukları ve stresleri de yoktur.
Kimse kızmaz da onlara zaten, kızmak isteyenler de kızacak bir şey bulamazlar!
Tavır almaya karar verdiklerinde, bu da öylesine genel ve karşı çıkılması imkansız olan bir tavır olur ki, siz bu tavrı almak için neden bu kadar uzun yazı yazdıklarını anlayamazsınız.
Örneğin 'Demokrasi çok iyidir, herkese tavsiye ederim' filan derler ve siz tam neler saçmalıyor diye düşünmeye başlamışken bir de bakarsınız ki onların da okuyucuları varmış ve üstelik adam da sizden daha iyi maaş alıyormuş.
* * *
Ben onlar gibi olamadım hiç.
'Hafif' yazı yazdığımda da uca gider 'ahlaksız' diye damgalanırım...
Siyaset yazdığımda da uca gider ya devrim ya da demokrasi dışında bir şeyler filan isterim.
'Teknokratlar hükümeti' tartışmasında öyle olmuştu hatırlayın, neredeyse istemeden hükümeti düşürecektim de mesele üstümde kalacaktı, o kadar ateşlenmiştim o aralar.
Durum böyle ama bu yazılarıma da tepki var.
Bunlar da sevilmeme yol açamıyor anlayacağınız.
Bu sefer de 'Sen kim, böyle konuları yazmak kim, haddin olmayan meselelere girme' demeye başlıyorlar.
İşin ilginç yanı, hafif yazılara tepki verenler ile ciddi yazılara tepki verenlerin çoğu durumda aynı insanlardan oluşmaları.
Onların hayattan ve benden ne istediklerini bugüne kadar tam anlayabilmiş değilim.
Tercihleri benim hiç yazmamam büyük ihtimalle, aslında onların da beni sevmelerini istediğim için bunu da yapmak istiyorum ama, maalesef şu aralar bu mümkün gözükmüyor pek.
* * *
'Öteki Türkiye' meselesinde de bu başıma geldi.
İnsanlar o yazılarda denilen şeylere karşı çıkmıyorlar ama o lafları benim söylemiş olmam sinirlerini bozuyor.
'Sen kim oluyorsun da öteki Türkiye'nin durumunu yazıyorsun, sen hiç onlar kadar acı çekmedin ki, sen hiç Dudullu'ya otobüsle gitmedin ki' tavrı bu.
Onlar da haklılar ve sonuçta o yazıları yazmayı hak edecek kadar acı çekmemiş olduğum için de pişmanlık duymaya başladım işte.
Özür dilemeye hazırım bu yanlışım için ve buradan herkese diyorum ki o yazılarımı dikkate almayın artık, yazılarda söylenenler doğru olsa da dikkate almayın, o lafları aynen bir başka, tercihen çok fakir, hayattan devamlı darbe yiyen bir insan yazıncaya kadar o meseleyi unutun lütfen.
Bunu yapın, çünkü işin vicdani sorumluluğunu taşıyamıyorum artık, belirli bir gelir seviyesinin altına düşmeden yazmış olduğum o yazılar benim üzerimde büyük baskı oluşturmaya başladı.
* * *
Dediğim gibi sevilmek isteyen ama karşılık bulamayan bir insanım ben.
Yeni yılda insanlık alemi tarafından sevilme amacımı gerçekleştirmek için adımlar atmak kararındayım.
O nedenle sentezci yazılar yazacağım, uç noktalarda oynamayacağım, o konudan bu konuya atlamayacağım.
Bu konudaki ilk denemem de bu yazının başlığında gördüğünüz konu ile ilgili olacak.
'Öteki Türkiye'nin Penis Sorunsalını' yazacağım, bu konuyu irdeleyeceğim ilk fırsatta.
Kabul etmelisiniz ki bu konu hayattaki tüm sentezci yazılardan çok daha sentezcidir, hatta sentezci yazıların babasıdır.
Konuyu bu şekilde önceden haber veriyorum ki hazırlıklı olun.
Ayrıca Serdaramus'un 2003 yılı için öngörülerinden bir tanesi gerçekleşti bile, bilmem farkında mısınız.
Akşam'daki ilk penisli yazı bu ve bunun da tüm halkımıza, yavru vatan Kıbrıs'a, Türki cumhuriyetlerdeki insanlara, hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.(SERDAR TURGUT/ AKŞAM)
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 19:03