SERDAR TURGUT'TAN AHMET HAKAN'A CEVAP: SOL VE İSLAM BİRARADA OLAMAZ !
Bir anı ve beklentiler
Mazlum sınıfların haklarına sahip çıkan insanların bir araya gelip ortak cephe oluşturma gayretlerine Cumhuriyet tarihinde sık sık rastlanır.
Bunlardan bir tanesine ben bizzat şahit olmuştum.
Avrupa'nın aydınlanmacı felsefesine sahip çıkmış olan sol düşüncesine sahip insanlar 1980'di galiba tam hatırlamıyorum, bir tarihte kendileri gibi ezildiklerine inandıkları dinci kesimle ittifak oluşturmaya karar verdiler.
Bunun üzerine yazıldı, çizildi, teoriler yapıldı.
Çok sıkı şeylerdi ha yazılanlar, okuyanın ikna olmaması mümkün değildi.
Analizlerin esaslısı oluşulmasına çalışılacak ittifakın sol tarafında yapılıyordu gayet tabii ki.
Oldukça uzun süren bir hazırlık döneminden sonra bizim arkadaşlar, siyasi dinci kesimin teorisini yapanlarla bir araya geldiler.
Kadın-erkek gitti bizimkiler toplantıya ve bence üzerinde çok kafa yorulan o büyük ittifak daha o gün bitti.
Kadınlar militan solculara özgü olan ve bence önemli düzeyde yanlış anlama da içeren bir sert jestle karşıdakilerle tokalaşmak için ellerini uzatmışlar.
Ama elleri havada kalmış.
Sıkmamışlar kadınların elini, mücadelede ortak olacakları sanılan insanlar.
Düşünsenize güya hayat ve siyaset üzerine ortak tavır alınacak böylesine bir uçurum var iki taraf arasında.
Aşılamayan, aşılması mümkün olmayan bir uçurum bu.
Ve bu işte meseleyi kavrayamayan da bence solculardı. Çünkü karşı tarafın tavrı netti, nedenleri kendilerine göre açıktı ve bunun değişeceğini beklemek de sadece bir
hayaldi.
Ancak sol kendi geleneği içinde hayli önemli yer tutan ütopik yaklaşımı bu meselede de elinden bırakmadı.
Aslında ütopya o havada kalan ellerle anında çökmüş olmalıydı ama ortaklık kurma, aynı cephede yer alma arayışları bir türlü bırakılamadı, hayalin peşinden koşuldu hep.
* * *
Hala daha koşuluyor bu hayalin peşinden.
Sol düşünce 'Birinci' adını taktığı Cumhuriyet rejimine en ağır eleştirileri getiriyor hep.
Tabii ki eleştirecekler, düşünme üretme bence solun en önemli özelliğidir.
Ancak bence unuttukları çok basit bir şey var.
Bu memlekette sol tavrın düşünce ve sanat dünyasına hakim olabilmesi, damgasını vurabilmesi Cumhuriyet rejimi sayesinde olmuştur.
Gayet tabii ki biliyorum sol düşünce ile Cumhuriyet rejimi arasındaki ilişki sorunludur, inişli çıkışlıdır. Hatta acılıdır.
Ancak nihai analizde sol düşünce ile Cumhuriyet rejimi arasında 'uzlaşması imkansız' çelişki de yoktur.
Sol fikre haya damarlarını, nefes alma kanallarını Cumhuriyet rejimi açar.
Bu coğrafyada en zengin fikir yaşamının Türkiye'de olması da bu nedenledir.
Ve ne yazık ki sol tavrın konjonktürü uygun bulduğunda ortaklığa gitmekte sakınca görmediği siyasi dinci tavır varlık nedenini o damarları, kanalları kapatmakta görür.
Nüanslarda istediğiniz kadar teori yapın.
Hayat hakkında istediğiniz hayali görün, 'imkansızı isteyin' romantik duygularla sadece bir soyutlama olan 'İnsanlık' söylemleri üzerinde varyasyonlar yapın.
Sonunda o havada boş kalan el gibi ortada kalmaya mahkumsunuz.
Ve bunu da öyle keyif alarak filan da yazdığımı kimse sanmasın.
Bence bu Türkiye'ye özgü son derece trajik bir olaydır ve üstelik sonunda iyi niyetli insanlara darbe vuran bir trajedidir de.
* * *
Görün bakın şimdi sol tavır Irak konusunda da pek yakında fraksiyonlara bölünecek.
Bu hayatın vazgeçilemez bir yasasıdır adeta.
Ne bileyim ben Uday'cılar, has Saddam'cılar, biraz daha ileri aşamada Saddam-B fraksiyonu da oluşur.
Anti-Amerikancılık unutulur, birbirleriyle savaşa başlarlar.
Ölen ölür, kalan sağların icabına da bugünkü konjonktür uygunluğunda fikir ortaklığı kurmaya çalıştıkları siyasi İslamcılar bakar.
Bu hep böyle olmuştur hep de böyle olacaktır, çünkü siyasi İslam'ın tavrının değişmesi için bir neden yok.
Açıkça söylemek gerekirse değişmelerini beklemek mantıki de değil.
Değişme beklentisi ütopyadan ibaret.
Çünkü sol ile onlar arasında uzlaşmaz çelişki var. Cumhuriyet rejiminin aksine onlarla uzlaşmaları hiç mümkün değil.
Havada kalan elleri hatırlarsanız neden uzlaşamayacaklarını da güzelce anlarsınız.
* * *
Dün Sabah Gazetesi'nde Ahmet Hakan birkaç soru sorarak bunlar hakkında benim ve Ertuğrul Özkök'ün kendisini aydınlatmamızı istemiş.
Ertuğrul bey ne yapar bilemem.
Ancak ben kendisinin aydınlanmasının imkansız olduğunu biliyorum.
Bu yüzden de aydınlanmaya direneceği kesin olan bir kafanın düşündüğü sorulara cevap yazmaya çalışarak vakit kaybetmeye hiç niyetim yok.
(Serdar Turgut/ Akşam)
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 19:44