Ben son ekonomik krizden bu yana Türkiye'de her düzeyde kendi içinde bir hesaplaşma ve de hesap verme süreci yaşanacağını beklemekte ve de ummaktayım.
Dikkat ederseniz medya dışında hemen her sektörde, örneğin iş dünyasında, siyasette, bu hesaplaşma yaşandı ve yaşanıyor. Bu süreçte işadamları büyük riskler altına girdiler ve bedeller ödediler ama sonunda iş dünyası kendi düzenini oturttu, keza siyasette de Türkiye'nin durumundan sorumlu olan siyaset adamları büyük bedeller ödediler ve ödemeyi de sürdürüyorlar.
Siyasetin girmiş olduğu anafordan yara almadan çıkan siyaset adamları daha çok uzun süre Türkiye'ye damgalarını vuracağa benziyorlar. Bunu da hakediyorlar. Türkiye'nin modern olabilmesi için mutlaka yaşaması gereken bu hesaplaşma/hesap verme süreci bir tek medyada yaşanmadı; çünkü medya direniyor. Bu direnişin hem medyaya hem de Türkiye'ye maliyeti çok büyük.
Ülkemizde tüm dengelerin baştan aşağıya bozulmuş olmasının en büyük sorumlusu medyadır. Şimdi isim vermeyeyim; bazı gazetelerin davranış biçimleri nedeniyle ülkemizde dengeler yerinden oynadı, bu dengeler daha hala yerine oturamadı, çünkü deprem hayli büyüktü. Ayrıca bazı gazeteler eski adetlerinden vazgeçmeye niyetli değil. Çünkü o düzene alışmışlar, başka bir gazetecilik türü bilmiyorlar. Haberleri, düşünceleri çıkarlar doğrultusunda ayarlama alışkanlığı Türkiye'nin başındaki en büyük beladır. Bu böyledir, çünkü medya kendisine çeki düzen vermediği takdirde Türkiye'de birşeylerin düzelebilmesi mümkün değildir.
Aslında bu konuda büyük analizler yapmaya, ifşaatlara girmeye gerek yok. Olan biteni Türkiye'de herkes biliyor, hissediyor. Ben şimdi sadece iki gazete ismi vermekle yetinsem; örneğin HÜRRİYET VE SABAH desem... Sadece bu iki ismin neleri hangi günlerde nasıl yapmış olduğunu kendi içinizde bir tartın bakalım, ne tür sonuçlara varacaksınız?..
Maalesef bir dönemde Türkiye bir çılgınlık yaşadı, çıkar sağlama va sağlanmaya alışık siyaset düzenini sonuna kadar kullanan bazı gazeteler deyim yerindeyse Türkiye'nin bel kemiğini kırdılar, kendileri paralar kazandılar ama bu arada ülkeyi de sakat bıraktılar.
O düzenin sağladığı ortamdan AKP'nin zaferle çıkmaması mucize olurdu. Nitekim siyasetin doğal kuralları işledi ve gazetelerden ve onların aktif katkısıyla kurulmuş olan boğucu düzenden bıkmış olan hatta o düzene tiksinti duyan halk, siyaseten gereken mesajları verdi.
Tepkideki insanların verdiği mesajı iş dünyası biraz yavaş da olsa aldı, mesajı siyaset çok daha hızlı aldı. Bir tek medya bu mesajı alamadı, almayı reddetti, çünkü bazı gazeteler alıştıkları düzeni ellerindeki tüm imkanlarla sürdürmeye çalışıyorlar. Ne yazık ki bu tür işlerin dışında olduğu kanısını uyandıran yeni siyaset düzeni son dönemde yine eski alışkanlıkları canlandırma eğilimlerinin işaretlerini veriyor.
Ancak ben bunun olamayacağına eminim; çünkü oluşum sürecini çok dikkatle incelemiş olduğum AKP'nin bu tehlikenin tuzaklarına düşmesinin imkansız olduğunu; çünkü bunu yaptıkları ve eski dönemleri çağrıştıran davranışlara girdiklerinde bunun da kendi sonlarını getireceğini bildiklerini düşünüyorum.
Bazı gazeteler de eski alışkanlıklarını uzun dönemde sürdüremeyecekler, çünkü onların alıştığı Türkiye artık yok. İnsanlar eski dönemden tiksintiyle bahsediyor, bazı günleri ürpererek hatırlıyorlar. Çıkara dayalı medya-siyaset sarmalı bir kez daha kurulmaya çalışıldığında bunun hem siyasetin hem de medyanın kesin sonu olacağı görülmeli. Medya bunu görmeyi reddediyor olabilir, doğası gereği halktan korkmuyor olabilir; ama siyaset halktan korkmak zorundadır, çünkü korkmayanların ne hallere düştüğü bilinmektedir.
Bu durumda oradan buradan tüm çekiştirmelere rağmen Türkiye'de artık eski düzenin kurulması zordur ve dahası Türkiye'de tüm sektörlerde olduğu gibi medyada da bir iç hesaplaşma ve hesap verme dönemi bu yıl içinde yaşanacaktır. Bundan kurtuluş yok, olmamalı da.
Bunları rahat yazıyorum, çünkü gönlüm rahat, tüm etik kuralların, ahlakın çarpıtıldığı, çıkar ilişkileri için bir acuze yaratıldığı bir dönemden bu gazete alnının akıyla çıkmıştır. Şöyle düşünün; en büyük zorluklara düşüldüğünde bile bu gazete iktidar çevreleriyle çıkar ilişkisi kurmamıştır. Bizim geçmişimiz bu şekilde olduğundan hesaplaşma yılını sabırsızlıkla bekliyorduk. Yaklaşmakta olan hesaplaşma döneminde bizim de soracaklarımız gayet tabii olacaktır ve hükümetin de ne yaptığını, yapacağını dikkatle izliyoruz, bir yanlış gidişat görürsek onlara da dostça hatırlatmada bulunacağız. Çünkü o yanlışın hem kendilerine hem de Türkiye'ye zararının büyük olacağını, böyle bir yıkımı ülkenin bir daha kaldırmasının mümkün olmadığını biliyoruz.
Son direnç kalesinin yani medyanın da düşmesiyle birlikte çok daha güzel bir Türkiye kurulmasının yolu açılacaktır. O zaman da Türk insanının gerçek yüzünü ve gücünü gösterme anı da gelecektir. Türk insanı modern, milliyetçi-muhafazakar kimliğiyle yolunda yürüyecek ve hepbirlikte çok daha güzel ve sağlam temelli bir ülkeye kavuşacağız. Bu süreçte bizim veremeyeceğimiz hesap yok, başkaları endişelensin. Bundan kaçmak mümkün değil, eğer ülkemizi düşünüyorsak bu hesaplaşmaktan bırakın korkmayı, bunu davet etmeliyiz. Kritik bir noktada bulunan Türkiye'de yeni bir kırılma yaşanmaması için eski dönemlerden sorumlu olan medyanın bu dönemden de zaferle çıkmasına izin verilmemelidir.
Bu, o gazete-bu gazete meselesi değildir. Lütfen beni yanlış anlamayın; eğer Türkiye'yi biraz düşünüyorsak, biraz gelecekte ayağını yere sağlam basan bir ülke düşlüyorsak o zaman bu kaçınılmaz süreci hep birlikte yaşatıp sonunda başı dik olarak ayakta kalanlarla yolumuza devam etmeyi hedeflemeliyiz. Modern, sağlam ve tutarlı bir şekilde enternasyonalist olan, milliyetçi ve değerlerine, güzelliklerine sahip çıkma anlamında muhafazakar olabilen insanların okuduğu ve saygı duyduğu bir gazeteye imza atabilirsem, ben geçmişte olduğu gibi bundan sonra da mesleğimin yolunda başım dik olarak yürüyeceğim. Bir yazar olarak beni anlayan, destekleyen okurlarımın, bir yayın yönetmeni olarak da bana aynı güveni duyacaklarından eminim. Ve ben bu güveni
haketmek için elimden gelen herşeyi yapacağıma söz veriyorum.