Gündem
  • 30.9.2004 11:30

SEVİNDİREN RAPOR:TÜRKİYE 20 YILDA AB STANDARTLARINI YAKALAYABİLİR

'Modern Türkiye'nin Avrupa Dönüşümü' başlıklı rapora göre Türkiye büyüme dinamikleri sayesinde, AB üyeliği önünde engel olarak görülen ekonomisini uzun vadede birliğe fayda sağlar hale getirebilir. Brüksel'deki CEPS (Avrupa Politika Araştırma Merkezi) ile İstanbul'daki EDPF'nin (Ekonomi ve Dış Politika Forumu) raporunda Türkiye'nin AB'ye ekonomik uyum yolundaki durumu inceleniyor. Rapor, Türkiye'nin yapısal reformları, mali disiplini sürdürüp, insan sermayesini geliştirmesi halinde ekonomik olarak AB'ye uyum sağlayabileceğini savunuyor. Rapor gelişmişlik farkının giderilmesinde karşılaşılacak olası güçlükleri ve yapılması gerekenleri uyum senaryoları ekseninde ele alıyor. Türkiye'nin potansiyelinin ön plana çıkarıldığı çalışmada üyeliğin doğru politikalar uygulandığı takdirde AB için yük olmaktan çıkıp avantaj haline gelebileceği belirtiliyor. Çalışan başına GSYİH hesabı Türkiye'nin son iki yıldaki büyüme trendini sürdürmesinin 2010'lu yıllarda gerçekleşmesi beklenen müzakere sürecinde büyük avantaj yaratacağı belirtilen raporda, Türkiye'nin AB ile gelir farklılığının fert başına gayrı safi yurt içi hasılanın (GSYİH) yanı sıra çalışan başına GSYİH temelinde irdelenmesi gerektiği vurgulandı. Bu yöntemle Türkiye'nin AB üyelerinde olmayan bir özelliğinin de denkleme katılmış olacağı kaydedilirken, refah seviyesinin başlıca göstergesi olarak kabul edilen fert başına gelirin Türkiye'de hiçbir AB üyesinde görülmediği kadar dinamik bir gelişme gösterdiği vurgulandı. Gelir seviyesinin verimliliğin bir fonksiyonu olduğu hatırlatılan raporda, çalışan başına GSYİH hesabının Türkiye'deki verimlilik yapısını daha gerçekçi şekilde yansıtacağı savunuldu. Raporda genç nüfusun görece fazlalığını göz önüne alan ve 15-64 yaş grubundakileri kapsayan çalışan başına verimliliğin dikkate alınmasının daha gerçekçi bir karşılaştırma zemini doğuracağını savunarak şöyle devam edildi: ''Türkiye demografik bir geçiş sürecinin erken safhasındadır. Toplam nüfusuna göre istihdam oranı, 15-64 yaş grubundakilerin göreceli azlığı ve düşük işgücü katılım oranına bağlı olarak yüzde 28 seviyesindeyken bu oran Polonya ve Bulgaristan için yüzde 35'tir. Türkiye'deki nüfus artış hızı 1960'lardaki yüzde 3'ten son yıllarda yüzde 1.4'e gerilemiştir. Dolayısıyla 15 yaşın altındaki nüfus giderek daralacak ve nüfus çalışma yaşı sınırları içinde yoğunlaşacaktır. Bu arada, emekliler ordusuna katılanların sayısı 2015 yılına kadar yeni doğanların altında kalacak ve ancak bu yıldan itibaren Türkiye AB ülkelerinden İspanya ve Portekiz'in bir nesil önce girdiği yaşlanma sürecine girecektir. Dolayısıyla makroekonomik istikrar sağlayabilirse, Türkiye'nin demografik özellikleri büyüme için ekstra bir itici güç olacaktır.'' Türk ekonomisinin modern ve geleneksel olarak ikili bir yapı içinde olduğu belirtilen çalışmada modern ekonomi kesiminde verimliliğin, tarımı ve küçük işletmeleri de içine alan geleneksel kesime göre çok yüksek olduğu anlatıldı. Rapor modern kesimdeki istihdamın artırılmasıyla, bunun genel üretim seviyesini ikiye katlayabilecek kadar olumlu bir etki doğuracağını da savunuyor. Müzakerelerin başlaması temel Türkiye'nin gelir ve refah seviyesinin AB standartlarına erişmesine dönük olarak yapılacak değerlendirmelerin, orta vadede üyeliği içeren bir senaryoya dayandırılması gerektiği savunulan raporda şöyle denildi: ''Türkiye'nin daha fakir olduğu AB ile refah seviyesinde uyum sağlaması uzun vadeli olarak üretim faktörlerinin birikimi ve kurumsal yapı belirleyecektir. Türkiye'de gerçekleştirilmekte olan yapısal reformların kurumsal yapıyı bu yolda ne denli değiştirdiğini görmek kısa vadede mümkün değildir. Bu durumda fiziksel sermaye, insan sermayesine yatırım ve demografik büyüme ile açıklanan üretim faktörleri birikiminin büyümede açıklayıcı olacağı görülmektedir.'' Temel parametresi 2005'te katılım müzakerelerinin başlaması olan rapora göre yüksek uyum derecesini ifade eden yıllık yüzde 3'lük katsayının yakalanması halinde kayda değer bir uyum sağlanabilecek. Yüksek uyum senaryosu altında Türkiye, satın alma gücü paritesine göre GSYİH seviyesini 2004 yılında 15 üyeli eski Avrupa Birliği'nin yüzde 24.9'undan 2019 yılına kadar yüzde 50'lik orana taşıyabilecek. Benzer şekilde Türkiye'nin son iki yıldaki ekonomik performansı gelecek 20 yıla uyarlandığında da uyum konusunda yüz güldürücü bir senaryo ortaya çıkıyor. Buna göre Türkiye'de fert başına gayri safi yurtiçi hasıla iç fiyatlara göre yüzde 5 artar, TL reel olarak yılda yüzde 1 değer kazanır ve bu süreçte AB ortalama yüzde 1.5 büyürse Türkiye'nin 2005'te 7 bin 733 dolar olan fert başına geliri 2025'te 21 bin 517 dolara çıkacak. Böylece Türkiye'nin 2005'te satın alma gücü paritesine göre AB'nin yüzde 29'u olan fert başına gelirinin AB ortalamasına oranı 2025'te yüzde 61.6'yı bulacak. Senaryoya göre, AB ortalamasının sekizde biri olan nominal fert başına gelir ise 2025'te AB ortalamasının üçte birine ulaşacak. -------------------------------------------------------------------------------- Derviş ve ekibi imzalı rapor Brüksel'deki CEPS (Avrupa Politikaları Araştırma Merkezi) ile İstanbul'daki EDPF (Ekonomi ve Dış Politika Forumu) tarafından hazırlanan 'Modern Türkiye'nin Avrupa Dönüşümü' başlıklı çalışma, ekonomiden dış politikaya, siyasal yapıdan hukuk düzenine sekiz anabaşlık altında Türkiye'nin AB ile nasıl bütünleşebileceğini ele alıyor. Raporun AB eşiğindeki Türkiye'nin ekonomik uyumda hangi noktada olduğunu inceleyen bölümü CHP milletvekili AB Karma Parlamento Komisyonu üyesi Kemal Derviş, CEPS Direktörü eski Hazine Müsteşarı Faik Öztrak, eski Hazine uzmanı Fırat Bayar ve eski DPT araştırma bölümü başkanı Yusuf Işık tarafından kaleme alındı. Çalışmada elde edilen bulgular ileride Türkiye'nin AB üyelik adaylığının tüm boyutlarıyla ele alındığı bir kitapta toplanacak. Brüksel'de 27 Eylül'de gerçekleştirilen bir konferansta açıklanan rapor, İstanbul'da 8 Kasım tarihinde yapılacak bir toplantıyla kamuoyunun tartışmasına açılacak. Rapora, CEPS'in www.ceps.be adresli internet sitesinden ulaşılabiliyor. -------------------------------------------------------------------------------- Yapısal reformlar üyeliğin 'olmazsa olmaz' şartı 'Stabilising Stabilisation: İstikrarı İstikrarlı Hale getirmek' başlıklı rapora göre, Türkiye, 2001 yılındaki krizden bu yana makroekonomik istikrara yönelik ciddi adımlar attı. Buna rağmen henüz 'istikrarı istikrarlı' hale getiremedi. Fiyat istikrarının sağlanmak üzere olmasına, faizin geçmişe göre düşmesine rağmen AB standartlarında hâlâ hayli yüksek. Bu da mali piyasaların istikrarın sürekli olacağına henüz inanmadıklarını gösteriyor. Gayrisafi Yurtiçi Hasıla'nın (GSYİH) yüzde 6'sı gibi rekor faiz dışı fazla verildiği halde bütçe dengesinin sağlanamadığı vurgulanan raporda, ''Türkiye, orta vadede AB üyesi olabilmek için son yıllarda gerçekleştirilen yapısal reformları güçlendirerek sürdürmeli. AB'nin yeni üyeleri için de bu geçerliydi'' deniliyor. Görüşmelerin başlamasıyla ekonomide yaşanacaklarla ilgili şu görüşlere yer verildi: ''Görüşmelerin başlaması reformlar için değerli çıpa görevi görecek ve çeşitli kanallardan büyümeye katkı için önemli bir hızlandıran olacak. Görüşmelerin başlatılması kararı, beklentilerde reel faizi düşürecek ani ve olumlu etki yapacak. Bu da üç yıldır süren olumlu borç dinamiklerini güçlendirecek ve bunu düşük faiz oranları, daha çok yatırım, daha hızlı büyüme, düşük borç oranı, reel faizin tekrar düşmesi izleyecek. Sürecin ikinci, üçüncü yılında, doğrudan yabancı yatırımda çok hızlı artışa tanık olabiliriz. Bu da büyüme ve borç dinamiğini olumlu etkileyecek.'' Gerçekleşebilir senaryo Görüşme süreciyle ilgili olumlu tablo çizilmesine rağmen enflasyonu Avrupa düzeyine çekmek ve beklentileri istikrarlı kılmak için bu dönemde de sıkı para ve maliye politikasının kenara atılmaması gereğinin altı çiziliyor. Rapora göre, GSMH'nin yüzde 25'ine yaklaşacak yatırım oranı, işgücünün düşük verimliden yüksek verimli alana transferi GYİH'ye olumlu etki yapacak. Türkiye'nin AB üyeliğine ilişkin bugüne kadar hazırlanan en kapsamlı ve objektif çalışmanın parçası olan raporun sonuç bölümü şöyle: ''Yapısal reformlar sürdürülür ve tam üyeliğe giden görüşme süreci çıpa olarak alınırsa böyle bir senaryo fizibildir ve gerçekleşmesi mümkündür. Bu ise istikrarın istikrarlı hale gelme sürecinin başlangıcı olabilir. Borcun GSYİH'ye oranı, borç artık büyümeyeceği ve GSYİH'nin büyüyeceği için hızla düşecek. Ardından mali piyasalardaki aşırı dalgalanma tehdidi kısa sürede ortadan kalkacak. Bu durumda da Türkiye artık gelişmekte olan ülke değil, politik riskin olmadığı pazar olarak kabul edileceğinden borcun vade yapısı da değişecek. AB'ye son katılanlar da üyelik öncesi bunu yaşamışlardır.'' RADİKAL Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 23:00

İLGİLİ HABERLER