Yaşam
  • 28.8.2006 09:59

'ŞİŞME KADIN BİR PATLADI, PİR PATLADI'

İSTANBUL - Gazeteci yazar Âgah Özgüç'ün yeni kitabı 'Aykırı Notlar', +1 Kitap'tan çıktı. 40 yıldır sinema çevrelerini soluyan Özgüç'ün, hepsi de Türk sinema tarihi açısından çok önemli başvuru kaynakları olan 20'yi aşkın kitabı vardır. Yakında dört tane daha yayımlanacak, o ayrı.

Bu değeri bilinmeyen değerli insan, son kitabı 'Aykırı Notlar'da, pek bilinmedik ama hepsi de aslında bir devrin (Yeşilçam yılları) insan özelliklerini, toplumsal yaklaşımlarını yansıtan, yaşanmış olayları anlatmış. Çok eğlenerek okudum, kendi deyimiyle gerçekten de tam bir 'kafa kitabı'.
Lakin kitaptaki hoş anekdotlardan basına yansıyan, sadece şişme kadınla ilgili bir film oldu. Dolayısıyla ben de ilgilendim bu şişme konuyla.
İşe bakın ki, yıllar önce izlemiştim ben bu şişme kadınlı filmi. Kimler oynuyordu hatırlamıyorum ama görüntüsü, sesi bozuk, komik ama berbat bir 'kült' filmdi. O sıralar çevremdeki herkesin bu filmi merak edip izlediğine şahit olmuştum.
Abi ben izledim bu şişme kadınlı filmi.
Benim kitapta söz ettiğim, sizin izlediğiniz film değil. 'O Benim Karımdı' isimli bu filmin yönetmeni ve oyuncusu Mehmet Ezici, yıllar önce bu senaryoyu Burç Film'e sattı. Sizin izlediğinizi onlar çekti. Video kamerayla filan çektiler herhalde, pek ses getirmedi. Ezici, kendine çekti sonra. Adam tipsiz bir adam, kadınların kaçtığı biri ve Almanya'dan şişme bebek getiriyor ve sonra ona tecavüz edenleri öldürüyor. Bir Aziz Nesin hikâyesi gibi. Parasızlıktan dolayı çok iyi çekilemedi, bayat filme çekildi ve olmadı. Yoksa büyük olaylar yaratırdı. Türklerin hâlâ kadın meselesini çözemediğini anlatan çok mizahi bir olaydır bu. Çok güzel bir komedi olurdu.
Bu cinsellik işini sinemada pek beceremiyoruz gibi geliyor. Bir kere Atıf Yılmaz, "Toplumca bu işi bilmiyoruz, tabii yönetmenler de bilmiyor" de mişti.
Bu işi güzel yapanlar var Türk sinemasında. Biri Metin Erksan. O dönemde Leyla Sayar vardı, yapısal olarak da güzeldi, Erksan onu iyi kullandı. Halit Refiğ, 'Şehrazat'ta; Atıf Yılmaz, 'Ölüm Perdesi'nde iyi kullandı. Bizde kadınlar o inceliği yakalayamıyor. Atıf Yılmaz'ın iki güzel filminde iki güzel kadın vardı, fakat defolulardı. Soft ışıklarla onu kamufle etmeye çalıştı. Bu yüzden bazı sahneleri kesmek zorunda kaldı. Bizim kadın oyuncuların vücudunda o estetik, o incelik yok. İkincisi, yönetmenler kadın bacağını nasıl göstereceğini bile bilmiyor. Tinto Brass diye bir adam var, pornografiye kaçan bir tarzı olmasına rağmen, çok güzel kadınlar buluyor, göstermeyi biliyor. Kadınların kıvrımları gayet güzel ve ona göre de güzel çekiyor.
Bizde yok mu diyorsunuz kıvrımları güzel kadınlar?
Hülya Avşar, Sharon Stone gibi oynamaya hazır bir kadın, bir türlü bunu yapamıyorlar. 'Berlin in Berlin'de kendi duygularıyla yaptı o sahneyi. Bizde bunu kullanamıyorlar. Hülya Avşar çok bebek yüzlü olmasına karşılık, her şeye açık bir oyuncu. 'İki Genç Kız'da arabada bir mastürbasyon sahnesi var, hakikaten kadın bunu yapıyor. Bunu kullanabilmek önemli. Yönetmenler dökülüyor. Bu da çok derin bir kültür meselesi. Derinlik veremiyorlar. Atıf Yılmaz haklı tabii. Mesela, onun filmi 'Mine'de temel bir erotizm vardır. 'Susuz Yaz' da erotiktir. Çok enteresandır, orada Hülya Koçyiğit hiç soyunmaz, 16 yaşındaki bir kızın erotizmini taşır. Bizim eski seks komedilerinin enteresan hikâyeleri vardır. Fakat bunları çekemediler, yoksa o seks komedileri çok güzel filmler olurdu. Hem çekemiyorlar, hem de kadınlar dökülüyordu.
Abi, kusura bakmayın ama sizin de konuyla ilgili bir geçmişiniz varmış. Efsane gibi söz ediyorlar sizden. Zamanında yüzlerce oyuncuyla birlikte oldu filan diyorlar.
Öyle mi diyorlar? Olabilir tabii, doğal bir olay, bir sürü maceramız oldu. Övünülecek bir olay değil. Ben herkesin yatak odasını da bilen bir adamım ama asla yazmam. 'Yeşilçam Aşkları' diye bir kitabım olacak. Mektuplar var elimde, ama böyle aşklar da yaşandı diye. Şimdi herkes birbirini aldatıyor. Bir Fatma Girik-Memduh Ün aşkını görebiliyor musunuz? Yılmaz Güney-Nebahat Çehre aşkı var mı şimdi?
Neden böyle oldu sizce?
Çünkü artık yıldızlar gökte değil, yerde. Şimdikilerin karizması yok. O zamanlar 200 film çekilirdi. Yeni bir oyuncu bir filmle yakalayamazsa, bir diğerinde yükseliyordu. Şu anda 20 film çekiliyor, onun için kimse parlayamıyor. Çok güzel kızlar var fakat birinci filmde kayboluyor, ikinci film de olmuyor. Magazin dünyasının yarattığı yıldızcıklar var şimdi. Son yıldız Müjde Ar'dı. Şimdi Hülya Avşar var, ama o da televizyonda. Meltem Cumbul zorluyor ama olmuyor. Çok iyi oyuncular bunlar ama yıldızlık başka.
40 yıldır bu işin içindesiniz, memnun musunuz hayatınızdan?
Bir kere Türkiye'de maddi açıdan bu işi yapmak çok riskli. Dışarıda yapsaydım farklı olurdu. Bu kadar kitap ve ben hâlâ bir daire alamadım. İnsan ancak geçinebiliyor, dışarıda yaptığınız zaman hiç olmazsa bir daire parası alabiliyorsunuz. Türkiye emeğin en çok sömürüldüğü ülke. Bu yapılacak bir iş değil, manavlık filan yapsaydık daha çok para kazanırdık. Türkiye'de bir kültür düşmanlığı da var. Bütün iktidarlar kültüre karşı. Bu işi kimseye tavsiye etmem. Önce magazin yazarı olarak yaptık, sonra düzen değişti ve böyle bir dönüşüm oldu. Bu kadar şey yapmışım, ama kimse bir şey söylemiyor. Hikâye yani anlayacağınız. Bu bir tutku olayı, herkes kafayı bir şeylere takıyor, ben de buna taktım.

Duygu katili teknoloji
Sinemada bazı şeylerin değiştiğini, bazı şeylerin de hiç değişmediğini görüyorum. Olumlular gidiyor, olumsuzlar kalıyor sanki.
Zaten o kadar çok değişti ki, ben değişime ayak uyduramadım. Bu yaştan sonra birtakım şeylere ayak uydurmak zorunda da değilim. Ben hâlâ daktiloyla yazıyorum. İnternet belli bir yere kadar faydalı tabii ki, teknolojinin gelişimi yararlı bir olay. Fakat el emeğini ve yaratıcılığı öldüren bir şey. Sinemada da öyle. Bilgisayarda bazı şeyler yapılıyor ve bu, sinemayı öldürüyor bence. Bazı filmlerde geçerli bilgisayardaki teknik ama. Eskiden Antonoini'nin yaptığı, bizim Zeki Demirkubuz'un 'Masumiyet'indeki gibi sanat kalmıyor.
Ama eski sinema sohbetlerinde de 'Teknik yok bizde' deniliyordu.
Bizimkiler tekniği kullanamıyor zaten, çünkü o tekniği kullanacak eleman yok bizde. Abartılı birtakım şeyler yapmaya çalışıyorlar ama olmuyor. Teknik, duyguyu öldüren bir olay. Nostaljik düşünmüyorum, bunların bir yararı var ama... Mesela herkes fotoğrafçı oldu ama kimse Ara Güler gibi olamaz. Herkes elinde makine, film çekiyor artık. Dijital çekimler de bir 35'lik gibi pırıl pırıl görüntü vermiyor. Fotoğraf açısından da öyle. Şimdi setlerde klasik fotoğraf bile çekilmiyor, dijital. Ama ne oluyor, cansız. Teknoloji, duyguyu öldürüyor. Böyle bu iş yani. Bizde züppece kullanımlar yapılıyor.
Peki teknoloji gelişti, her şey gelişti, zihniyet aynı mı kaldı acaba?
O da değişti. Gece hayatı, 'dolce vita', daha başka yerlerde yaşanıyordu. Eskiden gece hayatının kralı Hasan Kazankaya diye bir adamdı. Harlem kulüpler açtı, altın anahtarla girilebiliyordu. Şimdi bu da değişti.

(radikal)

Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 03:51

İLGİLİ HABERLER

Onceki Sayfa
Sonraki Sayfa