
SOSYAL GÜVENLİK REFORMUNDA KİMİN CANI YANACAK?
Hazırladığınız reform sosyal güvenlik sistemi içinde olanların daha uzun süre çalışıp, daha az orandan emekli olmasını öngörüyor. Çünkü çalışma işgünü 7 binden 9 bine çıkarken, aylık bağlama oram 2.5'e, 2016'dan itibaren de 2'ye iniyor. Birincisi bu yanlış bir yorum mu?Ben başından anlatmayı tercih ederdim ama siz konunun tam orta yerinden başladınız. (Gülüyor)
Gelecek kuşak için
* Aslında bir sakıncası yoksa en sonundan da başlayabiliriz: Bu paket kimin canını acıtacak?
Bu belli bir kesimi hedef alarak yapılan bir proje değil. Ve aslında bizden de çok gelecek kuşakları ilgilendiriyor. Çünkü zaten sosyal güvenlikte bugün yapılan değişiklik hemen sonuç vermez; ancak 15-20 yılda istediğiniz periyoda ulaşırsınız. Meselâ Türkiye 58-60 yaş uygulamasına 1999'da geçti, ama bunun sisteme tam hakim olabilmesi için 2024 yılını beklememiz gerekiyor.
* Ama sonuçta bu reform bizden önümüzdeki 20-30 yıllık dönemde birtakım fedakârlıklar istemiyor mu?
Bence buna fedakârlık değil, paylaşma deyin. Biz diyoruz ki, sosyal güvenlik sisteminin yüklerini bugünkü kuşaklarla gelecek kuşaklara adil paylaştıralım. Bu reformun temel mantığı budur. Ama yok, biz bugün daha rahat edebilme adına gelecek kuşaklara ağır bir yük devredeceksek o zaman biz sorumlu davranmamış oluruz.
* Peki hiç kimsenin canı yanmayacak mı diyorsunuz?
Mutlaka belli konularda disiplin getiren durumları var. Ama sistem içinde bulunanların olabildiğince hak kaybetmemesine çalıştık. Meselâ size-bize en çok sorulan konu hangisi; yaş. Efendim emeklilik yaşı 68'e çıkıyor, deniyor.
* Oysa bu 70 yıl sonra...
Evet, biz 2075'i öngörüyoruz, ama bunu şimdi sanıyorlar. Halbuki biz diyoruz ki bugün itibariyle sosyal güvenlik sisteminin içindeki biri için emeklilik yaşının yükseltilmesi diye bir şey yok. Siz SSK'lı çalışıyorsunuz, bugünkü sistemle kaç günde emekli olacaksanız, bu yasa yürürlüğe girdikten sonra da öyle olacak.
Kademeli geçiş
* Yani mesela ben şimdi 7 bin işgününe tabi iken bu 9 bine çıkmayacak mı?
Birden bire 9 bine çıkmayacak. Komisyonda bu konuyu biraz değiştirme kararı aldık. Kademelendirerek geçiş yapacağız. Diyelim ki 2015'e kadar 7 bin 500 olacak, 2015'ten sonra 8 bin olacak gibi...
* Sırf bu yüzden panik olup bir an önce emekliye ayrılanlar var.
Zaten onu da kesmek istiyoruz. Bir kere halihazır emekli aylığı alanların emekli aylıklarının azalması diye de bir şey yok.
* Ya da zaten emeklilik hakkı kazanmış olanların...
Evet, onları da hiç ilgilendiren bir konu yok.
* Ama çalışan milyonlarca insanı ilgilendiriyor...
Çalışanları şu ilgilendiriyor: Birincisi aylık bağlama oranı Emekli Sandığı'nda 3, SSK ve Bağ-Kur'da 2.6'dır. Bütün OECD ülkelerini ele alın, diğer Avrupa ülkelerini alın, bizdeki bu oran çok yüksek. Diyeceksiniz ki, orada da emekli aylıklarının satın alma gücü çok yüksek, bizde düşük. Bu ayrı bir tartışma konusu, ama matematik olarak baktığınızda bizim kadar aylık bağlama oranının katsayısı yüksek olan başka ülke yok. Bu konuda şampiyonuz. Biz de bu yüzden bu oranı kademeli olarak düşüreceğiz. Sizin de söylediğiniz gibi 2016'dan sonra 2'ye inecek. Bunu yapmak zorundayız. Eğer sisteme bir disiplin getireceksek yapmalıyız. Zaten bu reform da her tarafı tatlı olan bir reform değil. Yani açıkçası biz elma şekeri dağıtan bir reform yapmıyoruz.
Bu sürdürülemez
* Aslına bakarsanız SSK'lısı da, Bağ-Kur'lusu da, medyası da, sendikacısı da, herkes bir reform yapılmasını destekliyor. Kimsenin buna itiraz ettiği yok. Ama insanlann güvenmediği de bir şey var: "Tamam ben daha çok çalışıp daha az emekli maaşı alayım, ama çocuklarımın rahat edeceği kesin mi?"
Kitabın ortasından konuşmak gerekirse sosyal güvenlik sistemini bu haliyle sürdürmemiz çok çok zor. Ha sürdürülemez mi; sürdürülür. Yani yüzde 4.5 olan finansman açığınız devamlı Hazine'den transfer yapmak suretiyle 10 sene sonra yüzde 8'e çıkar. Ama açıkçası bizim reform yapmaktaki birinci önceliğimiz finansman açığı değil. Bu konuda çoğu kişiyle ve yabancı finans kuruluşlarıyla da fikirlerimiz örtüş-müyor. Yani bazıları sadece buna kapital açıdan bakıp, "Bu sosyal güvenlik kuruluşlarının gelirleriyle giderleri birbirini karşılasın, Hazine'ye yük olmasın" diyor. Ben ise diyorum ki, yok böyle bir şey. Dünyanın her yerinde sosyal devlet bu sisteme, havuza katkı verir. Çünkü SSK'yı, Bağ-Kur'u bir ticari işletme olarak göremezsiniz. Sosyal devlet nasıl eğitime, alt yapıya destek veriyorsa buraya da vermek zorunda.
* Ama herhalde gözlerine batan asıl şey bunun 20 milyar YTL'yi bulması?
Evet, çünkü bu miktar bütçenin kaldırabileceği bir yükte olmalı. Bizim sıkıntımız ne? Biz borçlu bir ülkeyiz. Bu karşılanan maliyetleri Hazine piyasadan borçlanmak suretiyle aldığı için faiz hadleriniz yükseliyor. Borçlanma maliyetleriniz artıyor. Borç stoğunuz artıyor. Yani sıkıntımız burada. Yoksa başka ülkelerle karşılaştırdığınız zaman toplam sosyal güvenlik harcamaları itibarıyla fazla yüksek bir sırada değiliz biz. Yani 2004 yılında üç kuruluşumuzun toplam harcamasının Gayri Safi Milli Hasıla'ya oranı yüzde 12.1'dir. Bu oran diğer ülkelerde yüzde 20'dir, 25'tir, 30'dur.
* Yalnız siz böyle konuşmaya devam ettikçe biz de karşımızda solcu bir Bakan olduğunu düşünmeye başlayacağız.
Ama zaten bu benim hep söylediğim bir şeydir; her Çalışma Bakanı'nın biraz sosyal demokrat damarı vardır.
IMF karışamaz, bu reform bizim milli tasarımız
* Bu yasayı IMF istedi diye mi çıkarıyorsunuz, IMF istedi siz de bizim canımızı yakıyorsunuz psikolojisi. Bu ne kadar gerçek?
Yok, onu ben paylaşmıyorum. Doğru olduğuna da inanmıyorum.
* En azından IMF böyle görüntü verdi ama... Hepsinin ağzında bu yasa yok mu?
Bu iş nerede çakıştı anlatayım: Biz 2002 Kasım'ında işbaşına geldik. Hemen Acil Eylem Planı'nda Bakanlığımızı ilgilendiren konular nelerdir diye açtığımızda karşımıza ilk önce zaten Sosyal Güvenlik Reformu çıktı. Yani biz 2002 Aralık ayında bu işe başladık. Ve o zaman IMF'yle herhangi bir angajmanımız yoktu. Ama biz bu işe girdikten sonra onlar da ilgi duydular. Sonunda bu konu iyi niyet mektuplarına girdi. Ama benim samimi inancım şu ki IMF olsa da olmasa da biz bunu yapmak zorundayız. Tabii IMF'yi ilgilendiren temel büyüklükler. Yani faiz dışı fazla ya da sosyal güvenlik açığının yüzde 4.5'u geçmemesi; onu ilgilendiren bu.
* Evet, çünkü neredeyse "20 milyar YTL'yi sosyal güvenliğe değil bize ödeyin" diyecekler.
Doğrudur, öyle düşünebilir. Vermiş olduğu borcu garanti altına almak isteyebilir. Ama böyle programın detayına girip, emeklilik yaşı falan gibi hiçbir konuya müdahalesi kabul edilemez.
* Peki gerçekten IMF'ye karşı bizi savundunuz mu?
Onlar 'Çalışandan şu kadar prim alın, açığı şöyle kapatın, böyle yapın' derken "Bir dakika benim sosyal devletime de karışma" diyebildiniz mi? Çünkü bunun Haziran ayında nasıl krize dönüştüğünü biliyoruz.
Birincisi bu reform tamamen bizim kendi milli tasarımız. Ama o zamanlama açısından, takvim açısından da şey yaptık. Dedik ki bu parlamentonun bir işleyişi var. Yani o konuda denilen zamanda çıkmadı. Aslında geçtiğimiz yıl bunun çıkması gerekiyordu.
* Hatta IMF'ye geçecek diye söz verilmişti.
Söz verilirken de ben hiçkimseye... Zaten parlamentonun iradesine ipotek koyamazsınız, o hiç doğru olmaz. Bizim parlamentomuz sipariş üzerine yasa çıkartan bir parlamento değildir zaten. Ben şahsen arkadaşlarımı da hep ikaz ederim; bu konularda kesin tarih vermem, vermenin de doğru olduğuna inanmam.
* Ama bir de ekonomi yönetimi var ve onlar da işleri yürütebilmek için verdikleri sözün tutulmasını istiyorlar, değil mi?
(Gülüyor) Evet, ama onların da parlamentonun bu durumunu dikkate alması lâzım. Ama bundan sonra tarih konusunda bir sıkıntı olacağını zannetmiyorum.
3N 1K
Kim: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu 50 yaşında. Kastamonulu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. Ülkücü kökenli. Yedi yıl avukat olarak çalıştıktan sonra 1984'te ANAP'a katıldı. Dört dönem Kastamonu Milletvekili seçildi. 28 Şu-bat'ın içişleri Bakanı'ydı. ANAP'ın giderek erimesi üzerine partisinden istifa edip, 3 Kasım'da AKP İstanbul Milletvekili seçildi. Evli ve iki çocuk sahibi olan Başesgioğlu futbol oynamayı ve Beşiktaş'ı çok seviyor.
Neden: Yeni yıla gireli iki gün oldu. Ama daha şimdiden 2006'da en çok tartışacağımız konulardan birini biliyoruz: Sosyal Güvenlik Reformu. Böyle olacağını sadece biz değil, IMF'nin Türkiye Temsilcisi Hugh Bredenkamp da söylüyor. Diyor ki, "2006'da en önemli gündem Sosyal Güvenlik Reformu." Ne kadar eksiği çıkacak, çalışanı ve işvereni ne kadar memnun edecek, yeni TCK'nın başına gelenler bu reformun başına ne kadar gelecek; hepsini bu ayın son haftasından itibaren birlikte göreceğiz. Biz de bu yıl adını en çok duyacağımız Bakanlardan Murat Başesgioğlu'yla konuşup, Sosyal Güvenlik Reformu'nun en azından mayasını anlamaya, size de aktarmaya çalıştık.
Ne zaman: 30 Aralık 2005
Nerede: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nda.
(vatan)
Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 10:20