Medya
  • 1.8.2002 16:08

STAR HABER GENEL YAYIN YÖNETMENİ AYŞENUR ASLAN'DAN İLGİNÇ AÇIKLAMALAR:STAR'IN HİÇBİR SİYASİ ANGAJMANI OLMADI...

KAYNAK : Haber Vitrini 1974 yılında sınavla gazeteciliğe adım attığında, birgün Türk basının mutfağındaki en büyük isim olarak parmakla gösterileceğini belki de hayal bile etmiyordu büyülü sözcüklerin yaratıcısı Ayşenur Arslan.. Ünlü olmaktan korkuyorum Yaptığı röportajlarla kendi alanında bir başka yıldız olan İnternet Haber yazarı Şebnem Karaevli, işte bu yıldızla, yani Ayşenur Arslan'la o çok sevdiği mutfağında görüştü. Arslan'ın anlattıkları sizi gerçekten etkileyecek.. Ayşenur Aslan mesleğe nerede ve nasıl başladı? Bu konuma nasıl geldi? 1974 yılında TRT haber merkezine sınavla işe girdim. O zamanlar redaktör muhabir alınacaktı. Muhabirin ne olduğunu az çok biliyordum ama redaktörün ne anlama geldiğini bilmiyordum. Müracaat ettim ve İsmail Cem'in genel müdürlüğü döneminde 4 tane vahşi sınavdan geçerek kazandım. 2 yazılı, 2 mülakat olarak her alanda inanılmaz zorlayıcı sınavlarından ardından kazandım. Sonradan anladım ki önemli olan o sınavı kazanmak değil esas ondan sonraki sınav daha zor olanıydı. Her gün o meslekte yeni bir sınavdan geçiyorsunuz adeta. 1983 yılında TRT'den ayrıldıktan sonra bir yazılı basın dönemim oldu. Peki neden hiç ön planda olmadınız da, kamera arkasında kalmayı tercih ettiniz? Güneş gazetesi,nokta dergisi. Yazılı basın ile TRT'den sonra hep mutfakta oldum. Şu nedenle mutfakta oldum yöneticilerin kafalarında çalışma saati gibi bir soru işareti bırakmadım. Bugün bu habere, yarın bir başka habere ara vermeksizin koşabildiğimden tam bir aşçı olduğumu keşfettiler. Gerçi bunu o zamanlar anlayamadım çok mutlu olmuştum ancak sonradan üzüldüm hep o mutfakta biri oldum yemeği pişirmek hep bana düştü, hep böyle gitti. Başkalarının imzalarını attığı haberleri yazdım ben bundan da çok şikayetçi olmadım. Peki hiç kendi haberinizi yapmayı özlemediniz mi sonra? Bu meslekte TRT ve sonraki zamanda da beni buradan kazımaları gerekiyordu gitmem için. Mesela 1979 yılında mısır Büyükelçiliğine baskın olmuştu. Bir Cuma akşamıydı diğer arkadaşlar bulunmamak için akrabalarının evine giderken ben kesinlikle beni buradan almayın diye yalvararak pazartesi sabahına kadar büyükelçilik binası önünde bekledim. Özellikle TV haberciliğinde olan "Orada olmak" terimi vardır ya ben hep oradaydım, beni o kadar heyecanlandıran bir şeydi. sonra masa başı ortamına oturduktan sonra orada hiç olamadım. Ama başka yönüyle ben Filistin’de, ben deprem bölgesinde şurada burada hep oldum. Muhabir arkadaşlarımın malzemesini yoğururken bir anlamda onlarla orada oldum. Yöneticilik dönemimde bir Mudanya'da Abdullah Öcalan davası ve deprem zamanı sahaya tekrar kısa süreli dönüşüm oldu. Yıllar sonra o ortamda olup hatıra tazeledim ve geçmişe bir yolculuk yaptım. Bu arada Cumhuriyet Gazetesi gibi bir parantez meslek yaşamım oldum. İyide bir parantez oldu. Bugün Cumhuriyet Gazetesi Türk basınının en önemli taşlarından birisiydi ama bir fark Cumhuriyet Gazetesi’nde çalışan bir çok kişi gibi Cumhuriyet Gazetesi’ni kimlik haline getirmedim. Benim için çalıştığım herhangi bir gazete oldu orası ve ben daha önce de daha sonra da nasıl olduysa öyle çalıştım. Daha sonra Cansu Akbel ile birlikte Ayna Ayna adı altında bir program yapmaya başladım. Habercilik dışında şunu söyleyebilirim ki hayıtımın en zevkli dönemlerinden biri oldu. Ah keşke bir daha diyebileceğim ama bir daha ulaşamayacağım çok keyifli dönemini yaşadım. atv serüveni nasıl başladı? Daha sonra Star'dan ATV'ye transfer oldum. Ama bahsedildiği gibi öyle transfer ücreti almadım çünkü o zamanlar böyle bir şey olduğunu bilmiyordum. Sonra sonra öğrendim. atv'ye bir haber programı için gittim o zamanlar Ali Kırca Star'da çalışıyordu. Biz iki yakın arkadaş olarak görüşüyorduk ve henüz atv projesi yoktu daha sonra birbirini çok yakından tanıyan ve birlikte bir şeyler yapmanın planlarını yapan iki insan olarak 8.5 yıl rüya gibi güzel bir atv dönemi oldu. Tabi sonradan yaşanan sıkıntılardan dolayı ayrıldık. Şayet o sıkıntılar yaşanmamış olsaydı yinede atv’de de kalınırdı. İnsanın damgasını vurduğu yerden, bütünleştiği bir logodan kopması gerçekten hiç kolay olmayan bir durum ama biz onu çok daha önceleri yavaş yavaş yaşamaya başladık. Bizim o Galatasaray'ın rüya takımı gibi takımımız çok daha önce kopmaya başlamıştı. Çocuklarımız büyüdü işinde bir seviyeye geldi ve Çiğdem Anat’ın, Gürkan Zengin'in CNN'e gitmesi Arzu Zengin'in, Oğuz Haksever gibi isimlerin NTV'ye gitmesiyle başladı. Tabi ki buda bir yaşam gibi doğuyorsun zamanla büyüyüp gelişiyorsun ve daha sonra romatizmaların başlıyor artık merdiven çıkarken zorlanıyorsun ve artık başka bir yere akabiliyorsun. Yani tam anlamıyla hayatın ta kendisi. İlk etapta Star’a hemen alışabildiniz mi? atv'de geçirdiğim dönemden sonra Star'da yeni bir yaşantı başladı. İyi bir transferle geldim. Şu vardır ki bu piyasada bizlerde duyuyoruz, astronomik, yani milyon dolarla bahsedilen rakamlar bahsedilerek transferlerin olduğu kulağımıza geliyor. İnanın ben bunları duydukça çok garipsiyorum.. Ya birimizden biri ayda yaşıyor. Ben ve arkadaşlarım şunu söyleyebiliriz iyi koşullarda ve bizi onore edecek ücretlerle geldik. Star'da haber özgürlüğü var mı? Şu var her ne kadar Haber Türk’te ki sevgili arkadaşlarımız özgür haber sloganı ile çıksalar da hiç bir yerde sınırsız özgürlük olduğunu zannetmiyorum. Böyle bir şeye bu meslek hayatım boyunca hiç tanık olmadım ta ki TRT'den başlayarak bu zamana kadar aşa şu var ki TRT'nin dengeleri ,atv'nin dengeleri ve Star'ın dengeleri farklı. Ama kriterinizi ortaya koyar ve o yolda devam ederseniz ki bu güne kadar diyebileceğim en rahat yerlerden biri Star’dır. Star'ın hiç bir siyasi angajmanı olmadı. Hani vardır ya her genç kızın rüyası Zetina dikiş makinesı gibi her habercinin rüyası da muhalefet olabilmektir. Muhalefet derken tabi ki her şeye rağmen hep muhalefet değil, toplumun sesini aktarmaktan yana. Günün içinde hangi görüntüleri hangi haberleri seçmeniz bile sizi belirliyor. O anlamda tabi ki bir fark var, onların oluşturulmasında da ben bir fark görüyorum. Ama zaten şöyle bir şey var; neresinden bakarsanız bakın gündem ortada.. Birde Türkiye'de stabilete anlamında çok zengin bir ülke değil. Yani sağdan say elli kişi, soldan say elli kişi üzerine haber bültenleri, Show programları ve televoleler yapılıyor belli başlı konulardan. Ama bu dönemde olan şu bir yoğurt , o yoğurdu hangi yiğit nasıl yiyor biraz önemli olan o galiba. Meslekte canınızı acıtacak sizi üzecek bir anınız var mı? Bir defa yaşandı ve başkalarının gülüp geçeceği bir şey.. Haftalar süren bir işkenceye dönüştü. Taki geceleri uykularımı kaçıracak dereceye kadar geldi. Çok yıllar önce atv'de bir haber programı yaptık. Orda bir konu işlemiştik Sinan Çetin'in “Bay E” filminde hareketli, entelektüel ve bandını da şuan NTV'de olan Haşmet Topaloğlu yapmıştı. Görüntülerde bir genç gözüküyor ve çetin bir entelektüel tarifi yapıyor. Yağlı uzun saçları diye başlayan olumsuz tarifin yapıldığı görüntülerde o sesin üzerine bir görüntü düzenlenmiş ve Beyoğlu'nda kameralara takılmış. Şimdi o genç dava açmış ve bu arada Hürriyet Gazetesi ile de röportaj yapma imkanı bulmuş. Bir gün bana o gencin konusuyla ilgili olarak telefon geldi ve bana, “Böyle bir konu var sen ne diyorsun dediler bende bana zaman verin size daha sonra bilgiler aktarayım” dedim. Ama bana zamanlarının olmadığını ve 1 saat içinde haberin girmesi gerektiğini belirterek ağzımdan telefonda edindikleri bilgilerle haber verildi. Ertesi gün haber 8 sütuna çıkmış, çocuğun söyledikleri manşet olmuş ve benim söylediklerim de orda bir köşede yer almış. Ama ne sözler.. Sayfayı yapan arkadaş beni adeta o kişiyi aşağılayıcı , kişisel haklarına saldıran ve paspas gibi çiğnemiş gibi yansıtılmış. Bu olay beni gerçekten çok üzmüştü. Peki ekran önünde olmak nasıl bir ayrıcalık? Ekran önünde olmak gerçekten çok ayrı bir şey. Konsantrasyon isteyen bir durum. Kendinizi saçınızla, kıyafetinizle, makyajınızla yani kısacası her türlü kontrol etmek zorundasınız. Bu bir başka konsantrasyon başka bir zihinsel ve psikolojik hazırlık istiyor. Bir dönem Haber Ötesi programını yaparken o yapılan makyajla inanın ben kendimi dahi tanıyamıyordum. Herkesten bir ses çıkar, “şunu şöyle yap, yok bunu giy, o renk uymadı” gibi çok farklı bir ortam anlayacağınız. Genel olarak bakıldığında kadından beklenen bir kokteyl parti hazırlığı, makyajıyla ve kıyafetiyle telaşsız olmak. Ama o bana hiç uymadı Ben gerçekten saçımı başımı dağıtarak oradan oraya koşturarak mutfakta olmaya , işte o üzerimdeki önlükte domates lekesi var, soğan bulaşmış, buhardan saçım başım kalkmış, bütün bunları takmadan çalışmaya o kadar alışmışım ki birden bire lokantanın ortasında o yemeklerin sunulduğu bir kadın gibi olamadım. Bana çok cazip gelmedi. Peki şöhret olmak sizce nasıl bir durum? Ben şöhret olmanın çok zor bir şey olduğunu düşünüyorum. Bir çok meşhur insanı yakından tanıyan biri olarak aslında bir çoğunun şikayet etmediği koşulların bana ne kadar ağır gelebileceğini düşünüyorum. O nedenle hiç istemedim. İnanın bir gün nüfus memurluğuna gittim ve orada bir bayan arkadaşın bana “Siz Ayşenur Arslan değil misiniz?” diye sorması bile beni korkuttu. Benim, “Nereden tanıyorsunuz?” demem üzerine, “Sizi ekranlardan tanıyorum” deyince o kadar alışmamış bir insan olarak garipsedim ve bana ağır geldi. Cem Uzan'ın siyasete girmesiyle televizyonun imajında bir değişiklik ve siyasi haberlerde ölçü biçimi nasıl olacak? Patronumun siyasi yaşamı ve televizyondaki vizyonu ile ilgili bir şey söylemek yersiz olur. Ama patron olarak bana ve tüm arkadaşlarla diyalogları çok iyi olan ve kimseyi elinden geldiği kadar kırmayan bir insandır. Şu var ki siyasi yaşama girdikten sonra onun siyasi yönüyle ilgili konuşmak, ne olacağı hakkında konuşmak bence daha erken ama haber akışı konusunda tabiki bir nebze değişiklikler olacak tabi ki. Hiç bir televizyonda siyasi partilere eşit ölçüde yer verilmeyecek. Ama şu var ki bunu sadece TRT uygulayabilecek.. O da YSK tarafından öngörülen süre kadar asgari sürede hepsine eşit şekilde zaman verilecek. Bir anlamda her televizyon kendi yoğurdunu kendince yiyecek. Elbette burası da bu durumda olan kuruşlardan bir tanesi . Şu var ki henüz seçim tarihi alınmamış ve parti liderlerinin meydana inmediği bir dönemde bu soruya çok net cevap vermek mümkün değil. Bunları biraz yaşayarak göreceğiz biz burada haberciliğimizi yerine getireceğiz. Meslek hayatınızda ilginç bir anınız oldu mu? Tabi ki oldu atv'de çalıştığım dönemde Ali Kırca'nın haber sunduğu bir günde binada bomba olduğuna dair bir ihbar yapıldı. O dönemde Kırca'nın arkasında bulunan bankoda haber merkezinin hareketliliğini gösteren ekran mevcuttu. Kırca haberi sunduğu sırada güvenlik ve polisler gelerek bomba olduğunu belirttiler ve binanın boşaltılması gerektiğini söylediler. Bende arkadaşlarıma binadan çıkmaları gerektiğini söyledim. Ali Kırca ve yayın ekibi ile içeride kalmak zorundaydım çünkü haberin bitmesini beklemek zorundaydık. Onları yalnız bırakıp gidemezdim. Bu arada içeride haber merkezinde polislerin ellerinde teçhizatlarla arama yaptıkları sırada Kırca'nın arkasındaki bankoda polislerin bir anda gözükmesi beni o kadar telaşlandırdı ki o an hemen kameraman arkadaşları uyardım ve o yayını bir kaç saniyelik gözüken görüntü ile kurtararak olayı atlattım . Peki Ayşenur Arslan ne zaman dinleniyor? Ayşenur Arslan'ın çalışma saati var mı? Gerçi bu diğer meslektaşlar içinde geçerli ama bence öyle bir kavram yok. Bu meslekte akşam evinize gitseniz dahi ne oldu, ne bitti merakı içinde olursunuz. Bir haber seyrederken bir anda “Bende şunu yarın bunu böyle yapmalıyım” dersiniz o arada bir kaç telefon gelir haber akışı hakkında bilgi alış verişi yapılır. Sürekli telefon elinizden eksik olmaz. Ta ki gece yattığınızda dahi o güzel uykunun arasında telefon gelebilir. İşin özü olarak hiç bir zaman çalışma saatiniz bitmez bu durumda nasıl dinleniyorum derseniz, inanın bu soruya cevap vermek gerçekten güç. Bu meslekte adrenal bağımlısı gibisin. Haber olmayınca insanın üzerinde adeta bir hastalık gibi halsizlik ,sıkıntı oluşuyor. Ama günün içinde bir bomba haber bende o bitkin adeta hayattan çökmüş insanı götürüyor ve bütün üzerindeki yorgunluğu atmış dinamik bir insan ortaya çıkıyor. Bundan sonraki idealleriniz ve planlarınız? Ben artık şuna varıyorum bu meslekte bir çok şeyi yaşadım ve bundan sonra hedefim artık İstanbul'un en iyi bahçesini yapmak. Yani illa da bu meslekte ölene kadar kalacak değilim. Bir yere kadar geldik ve siyasilerimiz gibi bu koltuğa yapışıp kalacak değilim. Artık yavaş yavaş gençlere yer vermek gerekiyor. Peki ne tür kitaplar okursunuz? Son yıllarda özellikle tarih ve oto biografi üzerine kitaplar okumayı tercih ediyorum. Bilim kurgu ve gerilim, macera türü konulardan hoşlanırım. Murathan Mungan, Halide Edip Adıvar ve Türkiye'nin ne yazık ki çok az bildiği ve okumayanların çok şey kaçırdığına inandığım Sezgin Kaymaz'ın kitaplarını okuyorum. Ünlü şovmenlerden de özellikle Cem Yılmaz hastasıyım. Yılmaz'ın her reklamını dafalarca seyreden birisiyim. Yani o adam tahmin ötesi bir şey.. Mümkün değil kesinlikle onun programlarını kaçırmam. Arada bir buraya gelir ve benim o kadar sıkıntılı olduğum zamanda bile “ablacım ablacım” demesi bile beni o kadar güldürür ki , onun adeta tiryakisi oldum. Birde king oynamasını seven bir kişiyim. King beni o kadar rahatlatır ki hani bir insanın fantezisi nedir deseler ben king oynamak derim kesinlikle. Ayşenur Arslan'ın ev yaşıntısı nasıldır? Her akşam evde beyaz masa örtüsü ve şarap kadehi ile akşam yemeği yenir. Gerçi her akşam denmese de çok sık oğlumla bu tür bir yaptımız mevcuttur. Çok düzenli bir yaşantı ortamım vardır. Eğlence olarak eskiden çok sık giderdim özellikle dans etmesini seven bir kişiyim ama artık o ortamlar kalmadı. Özellikle şimdinin moda yerlerinden olan Laila'da dans etmek diye bir ortam yok ve oralarda bana hiç haz vermiyor açıkçası. Dans edecek bir yer bulsam halen giderim çünkü kendi çapımda dansın her kategorisinde oldukça iddialıyım, iyi dans ederim. Birde artık o tür yerlerde dans etmeye gittiğimde dans ederken gençlerin çarpıp birde, “pardon teyze” demesi inanın insanı bir tuhaf düşüncelere itiyor ve şaşırıyorsun. Peki Arslan siyasete girmeyi düşünür mü? Hayatta bir tek hareketim vicdandır. Günün birinde şayet siyasete atılacak olsam o hareketin vicdan harekatı olmasını isterim. Vicdanımı rahatsız edecek , insanları parçalayacak, rencide edecek şeylerden uzak durmaktır. vGünün birinde arkamdan iyi biriydi denmesini isterim. Kitap yazmayı düşünüyor musunuz? Günün birinde insanlara söyleyecek bir söz bulursam şayet neden olmasın. Ama şu var ki herkes çok fazla konuşuyor, o söz kalabalığında bana da hani bir şey söylemek düşerse belki neden olmasın. Alış verişle aranız nasıl? Alışveriş yapmaktan çok hoşlanırım. Özellikle küpe almaktan bir haz duyarım, kitapçıda ve satıcıda kendimi kaybeder başka bir Ayşenur Arslan olurum. Giysi almaya gelince hiç hoşlanmam , çünkü artık 22 yaşında ve 32 bedene göre tasarlanmış giysiler asabımı bozuyor bu yüzden özellikle Avrupa ülkelerine gittiğimde hemen kendimi takıların satıldığı dükkanlara atarım. (İnternethaber) Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 17:34

İLGİLİ HABERLER