Medya
  • 1.8.2003 12:54

STAR YAZARI ŞENGÜN, BİRAND'IN PEŞİNİ BIRAKMIYOR

Dün Abdullah Öcalan'ın avukatları ile bir gazeteci arasındaki ihanet diyaloglarını içeren dehşet raporu yayınlamış ve 'kim bu gazeteci' diye sormuştum. Muhatap bugün ses verdi. Evet Mehmet Ali Birand, 'itirafname' niteliğindeki yazılı açıklamasını dün yaptı. Ve dedi ki , 'star Gazetesi'nde Öcalan'ın avukatları ile yaptığım görüşmedeki sözlerimin herbiri yazılarımda defalarca tekrarlanmış, kamuoyu tarafından bilinen ve arkasında durduğum değerlendirmelerdir...' Ve de açıklamada bir cümle var ki inanılır gibi değil... Diyor ki, 'Benim PKK-KADEK ile ilgili görüşlerim nettir. Örgüt silahlı mücadeleden vazgeçmek zorundadır.' Ne demek silahlı mücadele? Kim kime karşı silahlı mücadele veriyor? Ve de neyin silahlı mücadelesini? 30 bin insanın ölümünden sorumlu bir örgütün eylemlerine hangi zihniyet silahlı mücadele diyebilir? Bu nasıl kendini bir eleveriştir? Sen git bu değerlendirmeni, o bebek katiline 'Sayın Öcalan' diyecek kadar hainleşen gazetecilere yap. Açıklamanın başka bir bölümünde ise 'Ben Posta Gazetesi'nde bu görüşlerimi açıklıyorum' diyor. Ben de okuyorum o yazıları. Ama o yazıların üzerini biraz kazıdı mı altından ne pis kokular geldiğini de iyi biliyorum... * * * Şimdi tekrar soruyorum Birand'a... Abdullah Öcalan'ın avukatlarına, 'Siz kendisine selamlarımı söyleyin. Deyin ki, çıktığınızda ilk röportajı o yapmak istiyor. O günler olacak, ben umutluyum' dediniz mi? Bu avukatlara, 2004 yılında AB'den tarih alındıktan sonra Öcalan'a af veya sürgün formülünün işletileceği ve bu konuda da katkı sağlayacağınızı söylediniz mi, söylemediniz mi? İnkar ediyorsanız dün gazetemde yayınladığım metnin orjinal belgesini size göndereyim de, belki o zaman dediklerini hatırlarsın. Avukatlarla aranızda geçen konuşmada değerlendirme yapmıyor, temennide bulunuyor, akıl hocalığı yapıyorsun. Aklı biraz başında olan bir insan benim dün yayınladığım o belgeyi okuyunca, örgütle nasıl bir sakat ilişki içinde olunduğunu hemen anlar... * * * Peki, o bebek katili ile ilk röportajı sen yapmadın mı? Nasıl bir muhabbet vardı ki onlarla, ilk röportajı senin yapmanı sağladılar? Sizlere o röportaj ile ilgili ilginç bilgiler vereyim. O zaman çalıştığı Milliyet Gazetesi'nde bu röportajın yayınlanacağı anons edilince güvenlik birimleri röportajın durdurulması için devreye girdi. Çünkü o dönemde ülke kan gölüne dönmüştü. PKK'ya karşı inanılmaz zorlu bir mücadele veriliyordu. Hergün şehit cenazeleri taşınıyordu memleketin bir köşesinden bir köşesine... Hergün beşer onar Mehmetçiğin eli, ayağı kopuyor, yüzü, gözü parçalanıyordu. Anne, babaların yüreği dağlanıyordu. Güvenlik güçlerinin tazyiki nedeniyle köşeye sıkışan bu zatın ağzından o gün şu kelimeler döküldü: 'Paşam beni siz de kullanın..' Yani PKK tarafından kullanıldığını kabul ediyor, ama köşeye sıkıştığı için kaypak tavrını ortaya koyarak aklı sıra komutanların öfkesini dindirmeye çalışıyor... Bu sözlerin Genelkurmay tarafından kayda geçirildiğini de belirteyim. Ben o günlerde, bu gazeteciye duyulan kızgınlığı asla unutmayacağım. Ülke tam bir terör felaketi yaşasın, sen de git bu örgütün elabaşısı ile röportaj yap ve o caninin mesajlarını kamuoyuna yansıt. Dünyanın en demokratik ülkesinde bile teröre bu kadar çanak tutabilecek bir gazeteci olamaz... Hiçbir güvenlik yetkilisi de böyle bir 'gaflet, dalalet ve hıyanet' karşısında seyirci kalamaz. * * * Size ikinci bir ihanet belgesi daha sunayım. Önceki gün Hürriyet Gazetesi'nde bir haber çıktı. Birand referans gösterilerek, 'Eve Dönüş Yasası'ndan yararlanması mümkün olmayan Kuzey Irak'taki 100 kadar PKK yöneticisinin Norveç'e gönderilmesinin planlandığı' belirtildi. Bu gazeteci, PKK'nın ABD'deki bürosu gibi çalışan AKIN adlı merkezin bir yöneticisi ile röportaj yapmış ve haber böyle ortaya çıkmıştı. Tabii haber Ankara'nın gündemine bomba gibi düştü. Gazeteciler tüm yetkililere sordu. Başta Dışişleri Bakanı Abdullah Gül olmak üzere herkes böyle bir girişimi yalanladı. Bırakın Türk yetkilileri, Norveç yetkilileri bile haberin doğru olmadığını açıkladı. Şimdi sormak gerekiyor. Böylesine tecrübeli bir gazeteci, bu haberi bir Türk yetkiliden doğrulatmadan nasıl kamuoyuna yansıtır? Ben üstüne basa basa söylüyorum... Bunun adı habercilik falan değildir. Bunun adı olsa olsa karanlık güçlerin talimatını yerine getirmektir... Ne yazık ki bu sinsi plan, logosunda Türk Bayrağı, Atatürk resmi bulunan, Hürriyet Gazetesi aracılığıyla devreye sokuluyor. Simavi Ailesi'nin Türk basınına kazandırdığı, ülkenin birlik ve beraberliğinin en ateşli savunucusu olan bu gazetenin düştüğü duruma bakın. 'Ben de Hürriyet'te bir zamanlar çalıştım' demeye utanır hale geldim. Gencecik evlatlarını teröre kurban veren gözü yaşlı şehit anneleri, şehit babaları, şehit eşleri ve çocukları, kısacası PKK teröründen muzdarip olan herkese sesleniyorum. Hangi karanlık güçlerin ne hesaplar peşinde olduğunu ve bu uğursuz emellere kimlerin çanak tuttuğunu iyi bilin. Ve de diyorum ki susmayın, tepkinizi gösterin. Çünkü bu ülke, ününe ün, servetine servet katmak için ülkesini satanların değil, şehit annelerinin, şehit babalarınındır... * * * Yazının sonuna küçük bir hatırlatma yapmak için Birand'ın TRT'de program yaptığı günlere gitmek istiyorum... Çünkü PKK'nın sözcülüğüne ve akıl hocalığına soyunan bu zatın portresini ortaya koymak için elimizde değişik veriler de olsun istiyorum. Sahte belgelerle, düzmece faturalarla TRT'yi dolandırdı. Yurtdışından getirdiği faturaları, kendi el yazısı ve daktilosu ile şişirdikçe şişirdi. Faturaları tahrif etmek için kullandığı daktilosu bile polis kayıtlarına geçti. Müfettişler, bu kişinin yüzlerce sahte belge ve düzmece faturasını ortaya çıkardı. Ve hakkında sahtecilik ve devleti dolandırmaktan dava açıldı. 11 ay 20 gün ceza aldı. Ama cezası ertelenerek paraya çevrildi. Eğer bir yıl ceza almış olsaydı dolandırıcılığının cezasını cezaevinde çekecekti. İşin ilginç yönüne bakın ki, köşeye iyice sıkışınca hortumladığı paraların hepsini TRT'ye geri ödedi. Yani suçunu kabul etti. * * * Evet, ben gazeteci olarak üzerime düşeni yaptım ve bir karanlık ilişkinin perdesini daha araladım. Ama bu vatanı seven herkesin de, aynı duyarlılığı göstermesi gerektiğinin altını bir kez daha çizmek istiyorum. Çünkü bu güzelim ülke hiç olmadığı kadar büyük bir tehlike ile karşı karşıya... Sezai Şengün Star Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 20:26

İLGİLİ HABERLER