Yaşam
  • 14.3.2010 15:08

SÜTUNUN ARKASINA SAKLANDIM TAYYİP BEY BENİ GÖRMÜŞ

F klavyeye dönüş ne anlama geliyor? Başbakanın yakın dostu ve 25 yıllık çalışma arkadaşı Ekrem Erdem’le buluştuk. Dil ve Edebiyat Derneği kurucusu, kitapseverliği ve çalışkanlığıyla tanınan, en çok da bir ‘teşkilatçılık gurusu’ olarak anılan Erdem, ilginç açıklamalarda bulundu.

KİMDİR?
1948 yılında Sivas’ta doğdu. 1966-67 öğretim yılında Manisa Demirci Elek Köyü İlkokulu’nda öğretmenliğe başladı. 1973-78 yılları arasında Başbakanlık Arşiv Genel Müdürlüğü’nde çalıştı. Aktif siyasete 1984’te Şişli belediye başkan adaylığı ile başladı. 20. ve 22. dönemlerde İstanbul milletvekili olan Ekrem Erdem halen AK Parti Genel Başkan Yardımcısı. Sanayi ve Ticaret Komisyonu üyeliğinin yanı sıra çeşitli araştırma komisyonlarında üyelik ve başkanlık yapan Erdem aynı zamanda Dil ve Edebiyat Derneği kurucu başkanı. Evli ve beş çocuk babası.

• Başbakan Erdoğan ile eskiye dayanan bir dostluğunuz var, siyasette kader birliği içindesiniz. Nasıl tanıştınız?

1984’te Şişli belediye başkan adayı olduğumun ertesi günü Fatih’te bir düğün salonunda kongre toplantısı vardı. Ben 35 yaşındayım, Divan Başkanı Tayyip Bey 29-30 yaşında. Bir baktım adayları tek tek kürsüye çağırıyor ve onlar da topluluğa hitap ediyor. Ödüm koptu. O güne dek kürsüden konuşma yapmışlığım yok. Bir sütunun arkasına saklandım. Tayyip Bey’in beni tanımadığını sanıyordum. Nasıl gördüyse ‘Şişli belediye başkan adayımız Ekrem Erdem de aramızda, Ekrem Bey’i kürsüye davet ediyorum’ dedi, aklım başımdan gitti. Kürsüye nasıl gittim, ne konuştum hala hatırlamıyorum! Böyle tanıştık yani.

• Ailece görüşür müsünüz?

1984 belediye seçimini kazanamayınca ben ilçe başkanı oldum, o da il başkanı. Sık sık görüşüyorduk. Çocuklarımız bir arada büyüdü. Bazen siyasi işleri de evlerde buluşarak konuşuyorduk. Bu durumda aramızda aile dostluğu olması da normal zaten...

• Bunca işin arasında Dil ve Edebiyat Derneği’ni kurmaya niçin gerek gördünüz?

Dil komisyonunu kurduktan sonra meselenin boyutlarını gördük. Toplumda dil bilincinin gelişmesi, dilin öneminin kavranması için daha çok çaba göstermek gerektiğini anladık. Kitap sevgisi, okuma alışkanlığı, edebiyata ilgi artmalı diye düşündük. Bülent (Arınç) Bey o dönemde Meclis Başkanı’ydı. Derneğin ilk üyesi bendim, ikinci üyemiz Bülent Arınç oldu. Birçok milletvekili ve belediye başkanı da derneğe kayıt yaptırdı.

TÜRKOLOJİ OKUMALIYMIŞIM

• Hep ilgili miydiniz bu konularla?

Manisa Öğretmen Okulu mezunuyum. 1960’ların ikinci yarısında Manisa’da öğretmenlik yaptım. Manisa’da yetişkinler için okuma yazma kursu açmıştım. Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’ne girdim. 1974’te, kahveleri kıraathaneye (okuma evi) çevirmek için girişimde bulunduk. Fakat bunu yapabileceğimiz bir kahve bulamadık. Sanayi Mahallesi’nde bir vatandaş bize bir inşaat gösterdi. ‘Burayı ister misiniz?’ dedi. ‘Şahane olur’ dedik. Ve orada Sanayi Kültür Derneği’ni kurduk. İnsanlar gelip orada kitap okumaya başladı. Bir tür kütüphane gibi işliyordu o dernek. O dönemdeki çalışmalarımız, bizi siyaset açısından ilginç kişiler haline getirdi. Ben siyasetçi olmaya niyetli değildim.

• Dil ve Edebiyat adlı bir aylık dergi çıkarıyorsunuz. Yazarlık yapıyor musunuz?

Ben esasen okuyucuyum. Yazarlığa 60 yaşımdan sonra başladım. Özellikle dil meseleleri üzerine makaleler yazdım. Üniversitelerde okutulan Türk Dili kitaplarını, lehçelere ilişkin eserleri okudum. Şimdiki aklım olsa Türkoloji bölümünde okumak isterdim, onu anladım.

• Siyasetçiler genellikle kendi metinlerini kendileri hazırlamıyor.

Başkasının yazdığı metinleri kullanamıyorum. Hazır bir metin sunulsa bile, onu yeniden düzenliyorum. Sıfırdan yazmak, düzeltmekten daha kolay.

• Ne tür kitaplar okuyorsunuz? Sevdiğiniz yazarlar kimler?

Kitap okumak benim yorgunluğumu yok ediyor ve beni ferahlatıyor. Elif Şafak’ın Aşk’ını okudum. Oldukça etkilendim. Dili gayet iyi, beğendim. İskender Pala’nın Katre-i Matem adlı romanını pek sevdim.

• Başbakanın hitabetinin iyi olduğu söylenir. Sizce öyle mi?

Kesinlikle evet. Cumhuriyet siyasi tarihinin en büyük hatiplerinden biri olduğunu düşünüyorum. Çok sayıda konuşma yapmasına rağmen, çok iyi bir seviye tutturuyor.

• Başbakanla diyaloglarınız resmî bir havada mı geçer, yoksa size ‘Ekrem Abi, şöyle yapalım’ filan gibi samimi bir tavır mı gösterir?

Bana ‘abi’ demez, çok nadir. Fakat resmiyet samimiyetle çelişir diye bir kural yok.

DEDELİK BABALIKTAN İYİ

• Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le aynı dönemde milletvekilliği yaptınız. Gül ve Bülent Arınç gibi ünlü siyasetçilerle de yakın mısınız?

Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı sonrasında görüşmemiz zorlaştı. Bülent Bey’i çok eskiden tanırım. 1980’lerde de partinin önemli hatiplerinden biriydi. AK Parti kurmaylarıyla aramızda her zaman dostane, kardeşçe bir ilişki olmuştur.

• Deniz Baykal’ın, Devlet Bahçeli’nin dil ve anlatımı nasıl sizce?

Bence Baykal gayet iyi. Dile hakim, Türkçeyi güzel konuşuyor. Fakat bir projesi yok. Yeni düşünceler üretmiyor. Süreç içinde biraz agresif ve tatsız bir ifadeye bürünüyor. Bahçeli’nin konuşma metinleri düzgün. Kağıttan okumakla hata ediyor fakat. Hitabette göz teması önemlidir, bunu herkes bilir.

• Dedelik mi daha iyi, babalık mı?

Babalık döneminde insan biraz acemi oluyor. Dedelik daha tecrübeli ve olgun bir döneme denk geldiği için daha zengin bir içeriğe sahip. Torunlarla geziyoruz. Tarihi yerlere, parklara, müzelere gidiyoruz. İstanbul’un kendisi zaten büyük bir müze gibi...

ESKİ FİLMLER ÇOK GÜZEL

• Müzikle, sinemayla aranız nasıl?

Türk Sanat Müziği dinliyorum. Türküleri de ihmal etmiyorum. Aslında insan sanat ve düşünceyle çok yakından ilgilenmeli. Osmanlı’nın başarısı da aslında bir ölçüde siyasetçilerinin sanata ilgi duymasındandır. Türk sinemasını seviyorum. Eski filmlerde İstanbul’un eski hallerini görmek de ilginç oluyor. Cüneyt Arkın, Şener Şen, rahmetli Kemal Sunal gibi aktörlerin filmlerini izliyorum.

F için sonuna kadar mücadele edeceğim

• Neden Ef klavye kullanılmasını öneriyorsunuz? (Ef diye telaffuz edince bizi uyarıyor).

Sanırım ‘Ef’ derken ‘Fe’ klavyeyi kastediyorsunuz? (Gülüşler) Milletvekiliyken Türkçenin sorunları üzerine birkaç yıl süren bir araştırma yaptım. Bir dil komisyonu kuruldu ve başkanlığına getirildim. F klavye, 1955’te resmen milli klavye olarak kabul edilmiş. Yurtdışından ithal edilen daktilolarda F klavye şartı aranıyor. Bilgisayara geçildiğinde, ithalatçılar bu F klavye şartını uygulamamış. F klavye, Türkçenin en kolay ve en hızlı şekilde yazılması için tasarlanmıştır. BM’e bağlı Inter Steno kuruluşunun açtığı yarışmalarda, Türkiye hep birinci geliyor. Sebebi İhsan Yener’in icat ettiği F klavye.

• ‘Escape, delete, CTRL...’ gibi tuşlara da Türkçe adlar verilmesini öneriyorsunuz.

Evet. Özellikle yakında sesli komutla çalışan bilgisayarlar çıktığında, bu komutların Türkçe olmaması sorunlara sebep olacak. Bundan başka, uzatılan heceler için üzerinde şapka olan â, î, û gibi harfler için de ayrı tuşlar olmalı.

• O niye? ‘^’ işareti var zaten bilgisayarda?

Zaman kazanmak için.

• Bir saniye önemli mi cidden?

Çin, o bir saniyelerle ilerliyor. Gördük ki gazeteciler ve avukatlar önemli ölçüde F klavye kullanıyor. Resmî klavyemiz bu. Neden unutalım, niçin yazı dilimizi korumaktan vazgeçelim?

• Bir anket yapıldı. Yüzde 61 oranında Q klavye, yüzde 39 oranında da F klavye tercih ediliyormuş...

F klavyeyi tercih edenlerin sayısı daha da artacaktır. Yeter ki bu klavye piyasada bulunabilsin.

• F klavye konusunda size ünlüler destek oluyor mu?

Mehmet Barlas ile birlikte yaptığı programda Emre Kongar destek verdi. Kanat Atkaya Hürriyet’te yazdı. Gazeteciler bizi gönülden destekliyor. Şimdi siz benimle konuşuyorsunuz. Desteğin artacağından eminim.

• Vestel F klavye üretecek mi?

Bir gün uçakta Vestel’in patronu Ahmet Zorlu’ya rastladım ve neden F klavyeli bilgisayar üretmediklerini sordum. ‘Ben bu işten anlamam, fakat ilginç görünüyor’ dedi. Vestel genel müdürüyle bir ay önce buluştuk. Türk Dil Kurumu Başkanı Şükrü Haluk Akalın da bize eşlik etti. Vestel’in bu tutumunu sürdüreceğini umuyorum.

• F klavye mücadelesinde ısrar edecek misiniz?

Elbette. Sonuna kadar takip edeceğim. Şimdiye dek bir kişi bile ‘Yanlış yapıyorsunuz, yapmayın’ demedi.

• Klavyelerde 3-4 kelimenin İngilizce olması gerçekten tehlikeli mi?

Dil, hayatımızın ve insanımızın kalitesine imkan verir. Herkes İngilizce ya da başka bir dil öğrenebilmeli, bu iyi de bir şeydir. Fakat anadilin yerine herhangi bir başka dil koymak yanlış. İngilizce uluslararası bir iletişim dili. Fakat bize hayat veren dil Türkçe. Kaldı ki Türkçe, bölgesel bir dil olarak öne çıkıyor.

Partilere teşkilatı biz öğrettik

• 1988 Aralık’ında teşkilat başkanlığına başladınız. Adınız anıldığında akla teşkilat kelimesi geliyor. Neden böyle?

Bugün bütün partilerin benimsediği teşkilatlanma yöntemini ilk biz ortaya koyduk.

• Sizden önce partilerde teşkilatlanma sahiden yok muydu? Türkiye’deki siyasi partilere teşkilatlanmayı siz mi öğrettiniz?

Evet. Gerçek bu. O dönemde parti ilçe merkezlerinde bir başkan, bir yardımcı, bir de görevli olurdu. Biz il ve ilçe teşkilatlarının yanı sıra ilk mahalle ve sandık bölgesi teşkilatlarını kurduk. O güne dek böyle bir şey yoktu. Şişli’de herkese ulaştığımızı sanıyorduk. Bir hesap yaptım, 55 bin kişiye ulaşmışız. Yeterli değildi. İnsanların hepsine tek tek ulaşacak bir çalışma sistemi getirdik.

• AK Parti’nin başarısı bir lider başarısı olarak görülüyor. Teşkilatçılık bu başarıda ikinci plana düşmüş olabilir mi?

AK Parti’nin kuruluşundan bugüne kadarki başarısı lider başarısıdır.

• Peki ya teşkilat?

Sekiz yıllık iktidar döneminden sonra, AK Parti’nin ürettiği siyasetin doğru anlaşılması, çalışmalarının unutulmaması için şimdi teşkilatların önemli bir rol üstlenme zamanı geldi. Bu seçimlerde teşkilatlar büyük bir iş başarmak durumunda.

STAR GAZETE

Güncellenme Tarihi : 24.3.2016 09:43

İLGİLİ HABERLER