Yaşam
  • 20.8.2005 13:44

"SÜTYENDEN ÇIKAN KIZ MEMESİNİ BİLE TAKLİT EDERİM"

AYŞE ARMAN

Türkiye’de onlardan çok yok. Duayenlerden. Erol Günaydın, tiyatro konusunda işte öyle biri. İsmi geçtiğinde ya da düşündüğünüzde, yüzü hemen gözünüzün önüne gelenlerden.

Ve o yüzünde iyi insan olduğu yazar. Ondan kötü bir şey beklemezsiniz. Ya iyilik gelir ya da sizi güldürür, rahatlatır. Sanki o başkalarını mutlu etmek ve karşılığında sadece alkış almak için yaratılmıştır. Bu röportajda da beni o kadar çok güldürdü ki, Allah da onu güldürsün...

HAMİŞ 1: Başlıktaki taklidi nasıl yaptığını bana bizzat gösterdi. İnanılmaz bir şeydi. İnşallah bir gün size de denk düşer.

HAMİŞ 2: Söz konusu Erol Günaydın olunca, iş kolay bitmez, yarın da devam edecek...

Artık siz, yarı insan, yarı tanrı, yarı filozof, yarı deli, yarı guru vaziyetindesiniz. Neleri biriktirdiniz de bu konuma geldiniz?

- Ben aslında yarı bile değildim. Noktaydım. Karadeniz Akçaabat’ta doğdum. Babam, ‘Ben bu uşakları İstanbul’da okutacağım’ dedi. Kalktık geldik. Hálá küçücük bir nokta halindeyim. Beni Galatasaray’a verdiler. Hafta sonları Beşiktaş Bahçesi’ne İsmail Dümbüllü’yü seyretmeye gidiyorum. Yavaş yavaş bende çizgiler oluşmaya başladı. Dümbüllü’ye çok gülüyorum, çünkü çok neşeli bir adam. Hatta bir gün gittim, ‘Amca, biz seni çok seviyoruz her hafta sana geliyoruz’ dedim, ‘Allah razı olsun evladım’ dedi...

Aklınızda tiyatrocu olmak var mıydı?

- Yok canım. Sadece izliyorum. Okula geldiğim zaman da, etütlerde çocuklara izlediklerimin taklidini yapıyorum. Herkes kırılıyor gülmekten. Ben ‘sınıf komiği’ oldum. Bir gün baktım temsil koluna adam seçiyorlar, gittim imtihana girdim, Moliere’den bir pasaj okudum, ‘Tamam’ dediler, ‘Biz güldürdün, kazandın.’ Jüride Haldun Taner, Reşit Baran, Necdet Mahfi, Ahmet Kutsi Tecer hepsi var, düşün. Öyle laf olsun diye girmişim, geleceğim şekilleniyor haberim yok! Hatta Haldun Bey’den haberler geldi: ‘Bu çocuk Galatasaray’ı bitirsin, ben onu Küçük Sahne’ye alacağım’ diye. Çizgi aldık...

Bütün bunlar olurken hangi bedelleri ödediniz? Küt diye olmadı herhalde...

- E tabii. Pırıl pırıl okurken, temsil koluna girince, 3 kere çaktım. Gerçi Galatasaray’da 3 sene kaybetmek büyük keyiftir. Herkes 25. yılı 1 defa kutlarken, sen 3 sene üst üste kutluyorsun! Her seferinde plaket veriyorlar, hatta madalya takıyorlar. Bir de tabii şu var: O dönemlerde aktörlük makbul bir şey değildi. Meslekten bile sayılmazdı. Küçümsenirdi. ‘Artistlik yapma’ denirdi. Hele Galatasaray gibi bir okulu bitirip ‘artist’ oluyorsun, kafayı yemişsin demekti! Tam da o dönemler Haldun Dormen, Amerika’dan geldi ve onun gelmesiyle bu düşük seviyedeki aktörlük, aktrislik biraz kalite kazandı. Tiyatro o zamana kadar avamdı, daha halktı. Haldun gelince prodüksiyon başladı. Dekor, kostüm, her şey başkalaştı...

İnsanın kaç tahtasının eksik olması gerekir ki, bu meslekte 50 yıl direnebilsin?

- Bilmem ki, anlatamayacağım kadar çok sıkıntı ve parasızlık çektim. Ama sahneye her çıkışımda bütün her şey kaybolup gidiyordu. O ışıklar yandığı zaman ne hissediyorsam artık? Uçma hissi mi geliyor nedir. Ben seyirciye de bakmam. Baloya, davete de gidemem mesela utanırım, ama sahnede... Bambaşkayım. Binlerce insan izlesin beni, görmüyorum, düşünmüyorum. Nasıl gökyüzünde bir pilot uçuyorsa, ben de sahnede uçma zevkini tadıyorum. Oyunumu oynuyorum, sonra yüzümü gözümü silip, utana sıkıla sokaklara çıkıyorum. Ezik bir hayat yaşıyorum. Hatta bana derlerdi ki: ‘Fazla tevazu gösterme, inanırlar.’ ‘Ya inansınlar tevazuuma’ derdim, ‘Tevazu göstermenin bir zararı yok ki insana.’ Tevazudan insanı ezerlermiş. Evet ezildim, çok ezildim. Ben hemen sıramı veririm, ‘Siz önden buyurun’ derim. Hatta, sahnede selamda bazı aktörler birbirlerini iterler, dirsek vururlar öne geçmek için. Ben en arkada dururum, ne olacak, göreceğini görmüştür seyirci. Bir tek cümlem vardır mesela piyeste, ‘Neden bana iki laf vermediniz?’ demem. O küçücük rolü, elimden geldiğince iyi oynamaya çalışırım.

Bu ülkenin yetiştirdiği en değerli tiyatroculardan birisiniz. Tiyatro, tam olarak sizin için ne ifade ediyor?

- Söylüyorum, uçmak. Benim için karşılığı bu. Bir de ben, sadece tiyatro yapmayı biliyorum. Rejisörlük, tiyatro patronluğu gibi rütbelerim hiç olmadı. Böyle hayallerim de olmadı. Ben sadece oyuculuğu seviyorum. Bana desinler: ‘Şunu yap, bunu ol. Duvar kağıdı ol... Fotoğraf makinesi ol... Kız memesi ol...’ Sutyenden çıkan genç kız memesi bile olurum... Hakikaten bütün bunların bile taklitlerini yapan bir adamdım...

Rol yapmanın nesi sizi baştan çıkarıyor?

- Kendinden çıkıp, bir başkasının karakterine, hatta cismine bürünüp, o olmak, dünyadaki en büyük keyiflerden biri. Nasıl anlatılır ki? Palavra değil: 40 derece ateşin var sahnedesin ama hasta filan hissetmezsin kendini. Çünkü o sırada sen kendin olarak değil, bir başkası olarak sahneye çıkmışsındır. O hasta değil ki! Sahneden inersin ayvayı yersin, o ayrı...

Peki insan karşılığını alamadığı bir şeyden neden vazgeçemez?

- Çünkü bu bir manyaklık! Hiç para kazanmadan ‘İlle bunu yapacağım’ diye üzerine gitmenin alemi yok değil mi? Ama aşk işte. Mantık aramayacaksın. Hálá bunun peşindeyim. Çünkü o alkış, yetiyor bana. Birileri çıkıyor hakkımda iyi bir şeyler mi söylüyor, bir iki satır iyi bir şeyler mi yazıyor? Bitti. Bu yetiyor. Gururlanıyorum. Bizim meslek bir gurur mesleği...

BEN GİBİ HATIRLANMAK İSTERİM

Nasıl hatırlanmak istersiniz?

- Ben gibi hatırlanmak isterim.

Ne desinler istersiniz? Hangi sıfatlarla ansınlar?

- ‘Allah rahmet eylesin, iyi çocuktu, iyi oyuncuydu. Kimseyi kırmadı. Amca, dayı gibi aramızda gezdi...’ Ben hiç siyah gözlük takmadım, benim bodyguard’ım da olmadı.

İNSANLARI MUTLU ETMEK BENİ DE MUTLU EDİYOR

Neden kafayı bu kadar taklitlere taktınız?

- Kendim eğleniyorum. İnsanları mutlu etmek, güldürmek beni de mutlu ediyor. Herkesi mutlu görmek istiyorum...

En şahanesi, siz cansız şeylerin de taklidini yapıyorsunuz!

- E tabii. Diğeri kolay. Ben mektup olurdum mesela. Altan (Erbulak), beni yüzümden alıp okur, sonra buruşturup atardı. Daha başka şeyler de var. Ayıp taklitler, uzuv taklitleri filan... Bir kere de bir adamın g.tünü konuştum. İyi dublaj yaparım ben. Dediler ki, ‘Seks filmi var, orada bir g.t var, konuşur musun?’ Konuştum vallaha. Akşam eve geldim, bizimkiler ‘Bugün ne yaptın baba?’ dediler, ‘Pazara gittim alışveriş yaptım’ dedim, ama bir g.t sayesinde demedim!HÜRRİYET

Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 11:19

İLGİLİ HABERLER