TAHA KIVANÇ: BİZDE ADET BÖYLEDİR; DEĞERLİ DEVLET ADAMLARINI ASTIRIR, SONRA ARKASINDAN AĞLARIZ
Bizde âdet böyledir
Aman efendim, aman, neleri ne zaman keşfedermiş bizim anlı şanlı Türk medyası...
Merkez Bankası’nın eski başkanı Gazi Erçel bir süredir Sabah gazetesinde köşe yazarı. Başkaları Gazi Bey’e yazıları Türk ekonomisinin röntgenini çektiği için ilgi duyabilir, benim ilgim ise uluslararası irtibatları sebebiyle. Gazi Erçel, Selahattin Bayazıt’tan sonra Bilderberg’e ülkemizden üstü üste en fazla dâvet edilen kişiydi. Yazılarını bu yüzden bir başka dikkatle okuyacağımı herhalde tahmin edersiniz...
Geçen gün, Hazine’de genç bir memur olduğu günlerden bir anısını nakletti Gazi Erçel; yazısının dibine gömülmüş bir anekdot olarak... Hürriyet, ertesi gün, Sabah’tan öğrendiği bu haberi geliştirerek manşetine taşıdı. Haberi Gazi Erçel’le görüşerek Hürriyet’e yazan Çiğdem Toker, dün de, Erçel’den öğrendiği bir başka ilginç konuyla yine manşetti Hürriyet’te...
Mâlum, Doğan Medya Grubu ile Ciner Grubu arasında kıyasıya bir mücadele var. Sabah kendini ucuzlatarak karşı taraftan okur çalma gayretinde; diğer taraf ise zararı sınırlı tutmak için zaten ucuz gazetelerinin fiyatını biraz daha aşağıya indirerek mukabele ediverdi... Hürriyet, galiba, “Biz gazeteciliği sizden daha iyi biliriz” mesajı vermeye çalışıyor rakip gruba; Sabah’ın önem vermediği anlatımı iki gün üst üste manşete taşıyarak...
Neyse... Gazi Erçel’in anlattığı 1977 yılına ait bir olay. Ulus’ta Maliye’ye ait bir binaya çalışmaya gittiklerinde dev bir kasayla karşılaşmışlar. Merak edince uzmanını bulup kasayı açtırmışlar. Sonrasını beraber okuyalım: “Kasa açıldı. İçinde bir iki tutanak ile özelliği olmayan ve markasını tanımadığımız bir adet saat çıktı. Saatin kılıfı üzerine iliştirilmiş, 1959 yılında el yazısı ile yazılmış ve kendisine hediye edilen bu saati kasada saklanması için iade ettiğini belirten bir not vardı. El yazısı Adnan Menderes''e aitti. Hepimiz tarifsiz duygulandık. Özellikle, değeri çok fazla olmayan bir saat için bu derecede hassas davranan bir başbakanın kaderine üzüldük.”
Hürriyet’ten Çiğdem Toker’e aynı olayı isimlendirerek anlattı Gazi Erçel. Beraber çalıştıkları maliye müfettişi Haluk Serden Gürsel ile hesap uzmanı Ali Kocatürk imiş... Odanın bulunduğu binayı kullanan Hazine genel sekreteri de İsmail Hakkı Batuk. Hepsi “Kasada ne var?” merakı içindeymişler... İçinden birkaç önemsiz evrak ile Nacar’a benzeyen bir saat çıkmış...
Hürriyet bu tanıklığı verdikten sonra, “Bir cımbızdan 15 yıla mahkum olmuştu” ayrıntısını eklemeyi ihmal etmemiş: “Menderes ‘tahsisat-ı mesture’den (örtülü ödenek) cımbız aldırmakla yargılanıp 15 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırılırken, suça konu olan para miktarını geri ödemeye de mahkum oluyordu” diyor Hürriyet... 27 Mayıs 1960 sabahına Menderes’in Eskişehir konuşmasını büyüterek giren Hürriyet, ‘cımbız davası’ dahil ipe sapa gelmez konulardan bir dönemin sorumlularını yargılayan Yassıada duruşmaları sırasında en tahrik edici yayınları yapmaktan geri durmamıştı. Merak eden İrem Barutçu’nun ‘Simavi Ailesi’ adlı kitabına (Agora Kitaplığı) bakabilir...
Menderes’in ‘yakınlar’ ve ‘hediye’ konularında ne kadar titiz bir siyaset adamı olduğu herkesçe çok iyi bilinir. İlk tanıklığı 2 Aralık 2002 tarihli Kulis’te yazmışım:
“Bir gün Adnan Menderes genel idare kurulu toplantısına mutattan geç gelir. Kibar adam özür diler ve mâzeretini anlatır. Oğlu Yüksel devlet görevinden ayrılacağı haberini iletmiştir kendisine... Dönemin en ünlü işadamlarından biri para teklifiyle aklını çelmiş, o işadamıyla ortak ticaret yapmaya karar vermiştir Yüksel Menderes...
“Sonrasını şöyle anlatır Adnan Bey: Cevabı bildiğim halde, ‘Ticari hayatta başarılı olmana yarayacak bir eğitimin var mı?’ ve ‘Daha önce herhangi bir iş yaptın mı, tecrüben var mı?’ diye sordum. Şaşıran oğlum, ‘Hayır, hayır’ cevabını verince, şunları söyledim: ‘Sevgili oğlum, ben senin işte bu yüzden diplomat olmanı istedim; bilgin ve tecrüben olmadığı halde seni kendisine ortak almak isteyen o işadamı ile birlikte, beni alıp beni satacaksınız...”
Bir de muhalif gazeteci Orhan Karaveli’nin ‘Görgü Tanığı’ adını taşıyan anılarındaki (Pergamon Yayınları) tanıklığı var. Menderes’in 1959’da çıktığı ABD gezisini izleyen Karaveli, Dallas’ta, büyük bir mağazalar zincirinin patronu Mr. Marcus’un dâvetine katıldıklarını anlatıyor. Konuklara birer kutu içerisinde şık ve değerli kol düğmesi hediye etmek istemiş patron. Menderes’in “Almayın” işareti üzerine hediyelere dokunmadan ayrılmışlar oradan...
Gazeteci Karaveli’nin sıcağı sıcağına yönelttiği “Neden?” sorusuna şu cevabı vermiş Menderes: “Defileyi –ister istemez– seyrettik. Kokteylimizi de aldık. Buraya kadar iyi de ellerimizde bedavadan edinilmiş birer kutu ile buradan çıkmak bize yakışır mıydı? Unutma, her pahalı hediyenin arkasında bir amaç yatar ve karşılığı beklenir. Hem mecbur muyuz adamların reklâmını yapmaya? İstersek gelir, parayı verip alırız, üzerinde mağazanın reklâmı bulunmayanlardan...'''' Bu anekdotu da, Kulis’e, 15 Ocak 2002 tarihinde aktarmışım... Gazi Erçel’in kasada bulduğu saat ABD gezisinden kalma olabilir.
Siyasetle iştigal edenlere teselli olsun diye kaydediyorum: Bizde âdet böyledir; değerli devlet adamlarını astırır, sonra arkalarından ağlarız...
Taha Kıvanç
Yeni Şafak
Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 10:57