Gündem
  • 16.5.2005 00:18

TALİBANA ESİR DÜŞEN İNGİLİZ GAZETECİ, İSLAMİYETİ ARAŞTIRIP MÜSLÜMAN OLDU

İngiliz Sunday Express gazetesi muhabiri Yvonne Riddley, Afganistan’a kaçak yollardan girmek isterken 28 Eylül 2001’de Taliban tarafından kaçırılmış ve bir anda dünya kamuoyunun ilgi odağı olmuştu.

İngiliz hükümeti, yoksul bir işçi ailesinin kızı olan Riddley’i kurtarmak için devreye girmişti; ama nafile! Riddley tam 10 gün Taliban’ın elinde kaldı. Girişimler sonuç verdi ve 43 yaşındaki Riddley serbest bırakıldı. Riddley’in serbest bırakılmasında hükümetin Taliban ile yaptığı görüşmelerin etkisi vardı kuşkusuz. Ancak Taliban’ın İngiliz gazetecinin gitmesine izin vermesinin ardında yatan bambaşka bir sebep daha vardı: Yvonne Riddley, Taliban’a, kendisini serbest bırakmaları halinde Kur’an’ı okuyup, İslam dini üzerine çalışmalar yapacağına söz vermişti! Taliban, Riddley’i serbest bırakmayı kabul etti, Riddley de sözünü tuttu. Ve Yvonne Riddley için İslam’a doğru bir yolculuk başladı. Kur’an, onu çok etkiledi ve kısa bir süre sonra Müslümanlığı seçti. Riddley’in, Afganistan’da başlayıp Londra’da sonlanan hikâyesini sunuyoruz.

Taliban tarafından kaçırıldıktan sonra Müslümanlığı seçtiniz, bu dönüşün hikâyesini anlatır mısınız?

Taliban tarafından kaçırıldığımda büyük haberlere imza atan bir gazeteciydim. Ancak o zaman, utanç verici şekilde kendim gazetelere manşet oldum. Taliban’a söz verdim: “Eğer beni serbest bırakırsanız Kur’an’ı okuyacağım. İslam’ı araştıracağım.” Onlar sözünü tuttu, beni bıraktı. Ben de tuttum. Söz sözdür diye düşündüm ve Kur’an’ı okumaya başladım. Tamamen akademik bir çalışmaydı. Manevi bir yolculuğa çıkmak gibi bir niyetim yoktu başlangıçta.

Kur’an sizi nasıl etkiledi?

Nefes kesiciydi. Kur’an sanki bir yaşam kılavuzu. Okuduğum her şeyden çok etkilendim. Özellikle kadın haklarından. Çünkü bize hep Müslüman kadınların baskı altında olduğu anlatılırdı. Ancak Kur’an diyor ki; biz kadınlar manevi olarak erkeklere eşitiz. Eğitim hakkı konusunda da eşitiz. Biz kadınlar çocuk doğurma özelliğinden dolayı İslam’da yüceltiliyoruz. Cennetin annelerin ayağının altında olduğu söyleniyor. İslam’ı ilk kabul eden bir kadındı.

İslam’ın ilk şehidi de bir kadındı. Batı’da süslü magazin dergilerinde bize sunulan fikir şuydu; uzun boylu ve güzel vücutlu olmazsan beğenilmez, istenmezsin. Halbuki İslam dininde kişiliğinle ön plana çıkıyorsun. Erkeklerden aşağı değiliz, onlara eşitiz. Mesela boşanma, mesela miras hakkı. Bu haklar Batılı kadına daha 100 yıl önce tanınmaya başlandı. Halbuki bu haklar Kur’an’da asırlar önce yazılıydı. Hollywood yıldızları şimdilerde bir ordu dolusu avukatla evlilik öncesi mal paylaşımı yapıyor. Bu paylaşım, binlerce yıldır Müslüman evlilikleri öncesinde yapılıyor. Bu yeni bir şey değil. Bence Hollywood avukatları Kur’an’dan ilham alıyor.

İslam’ı seçmenize aileniz nasıl tepki verdi?

Karışık tepkiler aldım. Komşusu Müslüman olan kız kardeşim, Müslümanların nasıl insanlar olduğunu gördüğü için, Müslüman oluşuma tepki vermedi. Ancak diğer kız kardeşimin hiç Müslüman tanıdığı yok. Bu yüzden, kendimi, Tel Aviv’de patlatacağımı düşündü. Annem Hıristiyanlığa dönmemi istedi. Ona, Hıristiyanlığın aslında İslam’a çok yakın olduğunu söyledim. Bana, bir Arap dinine mensup olmak istemediğini söyledi. Ben de ona, ‘Hz. İsa’nın nereden geldiğini sanıyorsun anne, Manchester’dan mı?’ diye sordum. Durdu ve düşündü. Ve fark etti ki Hıristiyanlığın kökleri de Ortadoğu’da... Hikayemi dinleyip şehadet getiren çok insan oldu. Annemin de Müslüman olmasını çok isterim.

Peki Taliban sizi esir almasaydı, yine Müslüman olur muydunuz?

Bu gerçekten garip. Dünyadan pek çok Müslüman’la görüştüm; ama beni Müslüman olmaya tetikleyen, Taliban tarafından kaçırılmak oldu. Kur’an’ı okuyacağıma söz vermiştim. Başka türlü İslam’ı incelemezdim. Bu, benim için utanç verici. Çünkü Ortadoğu’yu takip eden bir gazeteci olarak İslam’ın sadece bir din değil, bir hayat tarzı olduğuna dikkat etmeliydim. İslam’la iç içe olmalıydım. Taliban’a teşekkür borçluyum; ama Taliban destekçisi değilim.

İslam’ı kabul ettikten sonra hacca da gittiniz. Orada ne gibi duygular yaşadınız?

Evet, çok şanslıydım. Orası harikaydı, inanılmaz güzeldi. İnsanlar orada en çok neyden etkilendiğimi sordular. Kâbe’yi ilk kez görmek mi, neydi? Düşündüm. Bir gün namaza geç kalmıştım. Mekke sokaklarında rüzgar gibi koşuyordum. Haremüşşerif’in kapılarından birinin önüne geldim. Önümde on binlerce hacı vardı ve tam bir kaos yaşanıyordu. Hepimiz camiye girmeye çalışıyorduk, geç kalmıştık. Herkes birbirini itiyordu. Kadın-erkek, uzun-kısa, zayıf-şişman, her çeşit, her renkte, belki 30-40 farklı milletten insan camiye girmeye çabalıyorduk. Ve birden namaz başladı. Birkaç saniye içinde bütün herkes şeritler halinde sıraya dizildi. Ben de sokağın ortasında seccademi yere sermiş, ayakta bekliyordum. Yanıma baktım, çizgi kusursuzdu. Onun önündeki de, onun önündeki de. Ve düşündüm, bu ordu kadar hızlı hazır ol pozisyonuna girebilecek başka bir ordu yoktur dünyada. Kendi kendime, ‘işte benim ailem bu’ dedim. Sadece düşünürken duygulanıyorum. Gözyaşları boğazıma dizildi ve ‘biz birlik olduğumuz zaman çok güçlü olabiliriz’ diye düşündüm. Günde beş defa biz böyleyiz. Günde 24 saat, haftada 7 gün böyle olsak hiç kimse bizim topraklarımızı işgal etmeye kalkmaz. Din kardeşlerimize işkence yapamazlar, çocuklarımızı katledemezler. Bize hiç kimsenin gücü yetmezdi ve bize saygı duyarlardı. Bizleri terörize edemezler, bizlere zulmedemezlerdi. Guantanamo Üssü’nde insanlarımızı kilitleyemezlerdi. Bizlere daha saygılı davranırlardı. Dünyada iki milyar Müslüman var. Eğer birlik olsak yenilmez olurduk.

İslam’ı seçtikten sonra iki kitap yazdınız. Kitaplarınızın konusu neydi?

İlk kitabımda, Taliban tarafından kaçırılıp serbest bırakılma hikayemi anlattım. İkinci kitabım ise bir roman. Adı, Cennet’e Gidiş Bileti. Hikaye 11 Eylül olaylarından başlıyor, Ortadoğu’ya kadar uzanıyor. Konusu ise şehitler. Amerika’da yayınlandı. İsrail’de ise yasaklandı. Çünkü kitabı Cenin ve Cenin şehitlerine adadım. Zaten herkesi İsrail mallarını boykota çağırıyorum.

Gazetecilik mesleğinizi de devam ettiriyorsunuz, şu anda çalıştığınız bir kurum var mı?

İslam kanalının politika editörüyüm. Bu kanalda her sabah ajanda adlı bir program yapıyorum. Bir tartışma programı. Irak’ta savaşmayı reddeden askerlerden, İsrail devletini kabul etmeyen hahamlara kadar birçok ilginç konuğu ağırlıyoruz. Bu programla buradaki Müslümanları güçlendirmek istiyorum.(Turkuaz-Zaman)
Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 12:06

İLGİLİ HABERLER