Gündem
  • 25.5.2002 15:31

TBMM BAŞKANVEKİLİ ILIKSOY: İDAM VE KÜRTÇE YAYIN SORUNU, LİDERLER ZİRVESİ'YLE AŞILACAK

KAYNAK : Haber Vitrini RUHİ AYTAÇ GAZİANTEP- Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanvekili ve DSP Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, idam ve Kürtçe yayın sorununun Liderler Zirverisi'nde çözülebileceğini söyledi. TBMM'nin 82. kuruluş yıldönümü etkinlikleri kapsamında Gaziantep'te düzenlenen "Uluslarüstü Kuruluşlar Karşısında Ulusal Egemenlik Sorunu" konulu sempozyumda konuşan TBMM Başkanvekili Ali Ilıksoy, Avrupa Birliği'ne uyum yasalarını, yoğun bir mesai harcayarak çıkarmaya çalıştıklarını belirterek, "AB ile aramızda sorun gibi görünen idam ve Kürtçe yayın konusunda, koalisyona ortak partilerin liderleri bir zirve gerçekleştirecek. Liderler zirvesinde bir uzlaşmanın çıkacağına inanıyorum. Böylece Avrupa Birliği'nin isteklerinin büyük bir bölümünü yerine getirmiş olacağız. Aksi halde AB trenini kaçırmış oluruz. Bu koalisyon olmazları yaptı. Zaman zaman bizi bile şaşırttı. Bir kez daha koalisyonun büyük bir özveride bulunacağına inanıyorum" dedi. "EGEMENLİK ÇAĞDIŞI" Gaziantep Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Durdu Öner'in oturum başkanlığını üstlendiği sempozyumda konuşan Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Turhan ise, çağımızda gerçek egemenliğin Anayasa olduğunu söyledi. Turhan, şunları kaydetti: "Çağımızda egemenliğin bazı sınırları çıkıyor. Egemenlik, hukuk devletiyle uyuşmuyor. Kuvvetler ayrılığına da aykırı. Türkiye, insan haklarını uygulamada bazı sorunlar yaşıyor. 1954 yılında imza ettiği Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni başarılı bir şekilde uygulayamıyor. Oysa Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa'nın anayasasıdır. Bizde ise durum tam tersi. 1982 Anayasamız, uluslararası hukuk kurallarının iç hukuka üstünlüğünü kabul etmiyor. Anayasımız, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile çelişiyor. Siyasi partilerin kapatılması konusunda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesini uygulamak yerine, Anayasa Mahkemesi Siyasi Partiler Yasası'nı uyguluyor. Yargıçlarımız bu sorunu yorum yoluyla çözüme kavuşturmaya çalışıyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, ulusal yasalardan önce uygulanması gerekir. Egemenlik, çağdışı bir kavram oldu. Laiklik ve bağımsılık konusunda egemenlik önemli bir kavramdı ancak, 21. yüzyılda çağdışıdır." Mustafa Kemal Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Sabahattin Nal da, insan hakları meselesinin iç mesele olmaktan çıktığını ifade ederek, "Türkiye, insan hak ve özgürlüklerini uygulamak zorundadır. İnsan haklarının evrensel olarak korunamamasının tek nedeni, egemenlikten vazgeçilmemesidir. Avrupa ülkeleri direnmelerine rağmen iç hukuklarını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne göre düzenlediler. Bizde de bazı değişiklikler yapıldı, bunun ilk örneği DGM'de yapılan düzenlemelerdir. Ülkeler kendi başına buyruk hareket edemez. Egemenlik ve iç hukuk, çağdışı kalan kavramlardır" diye konuştu. "IMF'Yİ BİZ ÇAĞIRDIK" İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erdoğan Alkin ise, egemenliğin soyut bir kavram olduğuna ve IMF'den 15-16 kez alınan yardıma kimsenin tepki göstermediğine dikkat çekerek, "IMF'yi biz çağırdık. Onlar gelmedi. 15 veya 16 kez IMF'den yardım aldık. Tüm bu yardımlarda 'egemenlik ve bağımsızlık elden gidiyor' demedik. IMF sana yardım yaparken, istediğin şekilde kullan demez. Devlet yatırımlarını daraltın, vergileri gerekirse arttırın, kadro kısıtlamasına gidin, memurlara zorunlu emeklilik getirin gibi şartlar sunuyor. Canı yananlar tabii ki tepkisini koyacak. Yüksek görevli memurlar, 'ben sömürge memurumuyum' diyecek, Kemal Derviş'i sömürge valisi olarak nitelendirecek. Bu bir dayatmadır gibi komplo teorileri üretecek. Ancak şu unutulmamalı ki, IMF hiçbir zaman bu kadar yüklü yardım yapmamıştır" şeklinde konuştu. "IMF GÖREVLİLERİ, ŞEREFLİ EKONOMİSTLERDİR" Yumurtanın kapıya dayandığını, hükümetin can alıcı reformlar ve kararlar çıkarmak zorunda kaldığını kaydeden Alkin, "Canı yananlar ulusal egemenlik kavramına sığındı. IMF yöneticileri devlet memuru değil. IMF'de görevli olanlar dünyanın en büyük özel finans kuruluşlarında görev yapmış şanlı, şerefli ekonomistlerdir. 'İçişlerinize karışmıyoruz, ne yaparsanız yapın' diyecek halleri yok. Türkiye'ye gelen IMF'nın teknisyenlerini havaalanında kameralar ordusuyla karşıladık. Adamlar bile şaşırdı. Bu kadar ünlü olmamışlardır. Biz, bazı şeyleri çok şişiriyoruz. IMF'nin ve AB'nin kriterlerinin egemenlikle hiç alakası yok, makul öneriler ve şartlardır. Egemenlik, soyut bir kavramdır, iktisat kriterleri çok daha ağırdır" dedi. Sempozyumun değerlendirmesini yapan Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Mumcu, şöyle konuştu: "AB, dünya üzerinde dramatik bir deney yapıyor. Üye devletlere tamamen eşit şartlarda yeni bir yaşam anlayışı getiriyor. Şu ana kadarki denemeleri başarılı oldu. AB'ye girmeyi devlet ve ulusal politika olarak kabul ettik. AB'ye üye olan devletler, kendi ülkelerinde referanduma gittiğinde yüzde 50-55 arasında evet çıktı. Oysa bizim kamuoyu yoklamalarımızda bu oran yüzde 70-80'leri buluyor. Avrupa Birliği Parlamentosu artık temsil ögesi değildir. Her bir parlamento o milletle özdeşleşmiştir. Parlamentoya o milletin özdeşi olarak gelir. TBMM'nin aldığı kararlar da ulusun kararlarıdır. Egemenlik kayıtsız, şartsız ulusa ait ve ulusla özdeşleşen de TBMM'dir. Ulusal egemenliği uygulayan en yetkili organdır. AB'ye girdiğimizde egemenlikten ödün verilecek mi, verilmeyecek mi? Zaten bulanık olan ve soyut olan egemenlik, degamoji ve spekülasyon yapmaya son derece elverişlidir." Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 16:58

İLGİLİ HABERLER