Terörsüz Türkiye komisyonu İmralı'ya gidecek mi? Kurtulmuş açıkladı
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, İstanbul'da basın mensuplarını ağırladı. Komisyonun İmralı ziyareti yapıp yapmayacağı sorusuna Kurtulmuş, "Sürecin tamamlanması bakımından böyle bir adım atılabilir. Ama bu kararı verecek olan Meclis’teki komisyonumuzdur. Komisyon böyle bir karar alırsa ona göre hareket edilir" cevabını verdi.
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, medya kuruluşlarının genel yayın yönetmenleriyle İstanbul’da bir araya geldi.
"İLK DEFA BURADA MİSAFİR AĞIRLIYORUZ"
Basın mensuplarını misafir ettikleri için mutluluk duyduğunu belirten Kurtulmuş, "Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne bağlı Florya Sosyal Tesisleri ve Atatürk Köşkü. 20 Ekim'de açtık burayı. Uzun yıllar tamiratı tadilatı devam ediyordu. Tarihi binalar olduğu için Bilim Kurulu ile uyumlu bir şekilde sürecin tamamlanması gerekiyordu. Çok şükür gayet güzel bir noktaya geldi. Burada da açılış günü dışında ilk sefer misafir ağırlıyoruz. Bu toplantının bir de böyle bir tarafı var. Şu karşıda denizin içinde gördüğünüz köşk de esas tarihi yapı orasıdır. Oradaki tamirat da devam ediyor. Atatürk'ün özellikle hayatının son döneminde kullandığı, çok sıkça kullandığı bir mekan. O tarihi fotoğrafların çekildiği mekan burası. Ümit ediyorum ki en kısa süre içerisinde oradaki restorasyonun da tamamlanması mümkün olur." dedi.
"KOMİSYON TARİHİ BİR GÖREV ÜSTLENDİ"
Terörsüz Türkiye süreci ve gündeme dair değerlendirmelerde bulunan Kurtulmuş, "Türkiye'de Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu gerçekten önemli, tarihi bir görevi üstlendi. Bugün itibarıyla da 16 toplantısını geride bırakarak önemli bir fonksiyonu icra etti. Bundan sonra da artık nihai noktaya doğru geliyor." ifadelerini kullandı.
"DESTEKLERİNİZ İÇİN TEŞEKKÜR EDİYORUM"
Kurtulmuş açıklamalarını şöyle sürdürdü: "Hem komisyon çalışmaları başladığı günden itibaren hem de Terörsüz Türkiye çalışmaları iradesi ortaya konulduğu günden itibaren Türkiye'de medyanın vermiş olduğu desteğin de fevkalade önemli olduğunu ifade etmek isterim. Hemen hemen medyada kuruluşlarının tamamına yakını büyük bir destek verdi. Meselenin tarihi bir kardeşlik ve barış fonksiyonu icra edeceğini bilerek uyumlu bir şekilde bu sürece destek verdiler, bundan dolayı da hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
"TÜM SOMUT TEKLİFLERİ ZABIT ALTINA ALDIK"
Öncelikle komisyonun kurulmasından itibaren bazı ilkeleri hep beraber kararlaştırarak yola koyulduk. Bunlardan bir tanesi açıklık, şeffaflık ve katılımcılık ilkeleriydi. Türkiye'de toplumun farklı kesimlerinden insanların gelip sivil toplum kuruluşlarının, devlet görevlilerinin, birebir bu konudan mağdur olan ailelerin geldiği, 134 sivil toplum kuruluşu kanaat önderi temsilcisinin dinlendiği çok geniş bir dinleme süreci ortaya çıktı. Şunu çok rahat söyleyebilirim. Çok farklı fikirleri olmakla birlikte buraya gelip katılan, komisyonda fikir beyan edenlerden hiçbirisi biz bu süreci istemiyoruz, bu süreç olmasın diye bir beyanda bulunmadı. Herkes coşkuyla bu meselenin bir an evvel bitirilebilmesi için önemli fikirler ortaya koydular. Bazılarının somut teklifleri oldu, bunların hepsini kayıtlara aldık ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’mizin zabıtları içerisinde yerini aldı. Sadece iki toplantı, konunun hassasiyeti dolayısıyla basına kapalı yapıldı, diğer toplantılar basına açık bir şekilde yapıldı.
"TEMSİL GÜCÜ YÜKSEK BİR KOMİSYON"
Bu sürecin bu kadar dikkatli yürütülmesinde, bu kadar da önemli bir noktaya gelmesindeki temel etkenlerden birisi, komisyonun yapısıdır. Komisyon, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki 11 siyasi partinin katıldığı, 51 milletvekilinin yer aldığı bir çalışma grubu oldu. Burada asla partilerin kendi gündemleri, kendi siyasi tercihleri, öncelikleri üzerinde bir gündem oluşturmadan, insanlar çok farklı fikirlere sahip olmakla birlikte medeni bir şekilde, büyük bir demokratik olgunlukla herkes fikirlerini ifade etti, müzakereyi gerçekleştirdi. Bu bakımdan temsil gücü oldukça yüksek bir komisyon. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde temsil edilen siyasi iradenin yüzde 95’inin temsil edildiği bir gruptan bahsediyoruz. Bu grupla karar alırken de en baştan itibaren yaptığımız şey, karların sadece yüzde 50 artı 1 ile alınamayacak kadar önemli, hassas bir konu olduğu, bunun için de mutlaka nitelikli çoğunlukla kararların alınması gerektiğidir. Yani 5’te 3 çoğunluk üzerinde ittifak kurularak yola devam edildi ve önemli bir noktaya kadar geldi.
"ANA KONUMUZ 'KARDEŞLİK'Tİ"
Burada ana konular ortaya çıktı. Bunlardan bir tanesi “kardeşlik” meselesidir. Türkiye’de bu süreç, aslında Türkler ile Kürtler arasında bir barış süreci değil, aslında devlete karşı mücadele eden terör örgütünün silahlarını bırakmasını ilan etmesiyle birlikte başlayan bir sürecin parlamento tarafından dikkatle izlenmesi sürecidir. Dolayısıyla, burada hemen herkesin Türk-Kürt kardeşliği vurgusu yaptığının, bu ülkede yaşayan insanların arasındaki birlik ve beraberlik vurgusunu yaptığının altını çizmek isterim, bu fevkalade önemli bir meseleydi.

"DEVLET ÖRGÜTLE PAZARLIK YAPMAMIŞTIR"
Bir diğer husus ise bu süreç, bir pazarlık süreci değildir. Aşağı yukarı katılanların kahir ekseriyeti bu kanaatte olduklarını ifade ettiler. Öncelikle bu süreç, İmralı’dan yapılan açıklamalar ve bu açıklamalara terör örgütünün de bütün bileşenleriyle uyacağını ifade etmesiyle birlikte başladı. Dolayısıyla, herhangi bir şekilde örgütle devlet arasında bir pazarlık söz konusu değildir, bugüne kadar da olmamıştır. Örgütün de maksimalist taleplerle gündeme gelmediğini zaten kamuoyuna yapılan açıklamalarla da biliyoruz. Örneğin, federasyon gibi, birtakım ayrıcalıkların tesis edilmesi gibi, başka bir dilin Türkçenin yanında resmi dil olmasının talep edilmesi gibi bazı taleplerin gündeme gelmediğini biliyoruz.
Dolayısıyla, bunun bir pazarlık süreci olmadığı, devletin iradesinin, terörsüz bir Türkiye’yi kurma iradesiyle birlikte terör örgütünün de kendisini feshetme süreciyle ilgili kendisinden beklenen adımları atmaya başlaması. Henüz adımların tamamlandığını ifade edecek noktada değiliz, ama özellikle 26 Ekim açıklamasıyla birlikte, yani artık Türkiye sınırları içerisinde hiçbir şekilde terör faaliyeti yapılmayacağına ilişkin açıklamayla birlikte konu yeni bir safhaya, yeni bir merhaleye gelmiştir. Dolayısıyla, bu meselenin de çok önemli olduğunu, toplumumuzun büyük kesimlerinin de buna bu şekilde baktığının altını çizmek isterim.
"TÜM BÖLGEDE TERÖRSÜZ BİR İKLİM OLUŞMASINA KATKI SAĞLAYACAK"
Yine burada ele alınan konular, müzakere süreci içerisinde çokça dile getirilen hususlardan birisi, artık Türkiye’nin teröre karşı ödediği bu maliyetleri bir daha ödememesi gerektiğidir. 2013 yılında bazı akademisyen arkadaşlarla bir çalışma yapmıştık, terörün o zamanki maliyeti 1.3 trilyon dolardı, alternatif maliyetleriyle birlikte, bugün bunu güncellemek lazım. Şahsi kanaatin bunun en az iki katına çıktığıdır. Türkiye’nin bu kadar ağır bir maliyeti ödememesi konusunda hemen hemen toplantıya katılan herkesin ortak bir anlayışı, yönelişi olduğunu ifade etmek isterim.
Terörsüz Türkiye’nin kurulmasıyla birlikte bunun sadece Türkiye ile kısıtlı kalmayacağı, bütün bölgede de terörsüz bir iklimin oluşmasına fevkalade büyük katkı sağlayacağı konusunda büyük oranda buradaki müzakereler sırasında bir anlayış birliğinin olduğunu ifade etmek isterim.
"YILLARCA GELİNEN NOKTAYA KISA SÜRE İÇİNDE GELDİK"
Müzakereler devam ettikçe, parlamentodaki görüşmeler, dinlemeler devam ettikçe şunu gördük ki gerçekten bu bir “Türkiye modeli”dir. Özellikle akademisyen arkadaşlarımızın, uzmanların anlattıkları, dünyanın farklı yerlerindeki çatışma çözümleri modelleriyle kıyasladığınızda bizim geldiğimiz noktaya kısa bir sürede gelindir. Sürecin başlangıcını komisyonun kurulduğu 5 Ağustos 2025’ten değil, niyetlerin ortaya konulduğu 1 Ekim 2024’ten alırsanız oldukça kısa bir süre içerisinde, başka çatışma çözümleri örneklerine kıyasladığınızda 7 yılda, 9 yılda, 5 yılda gelinen noktaya Türkiye bu kadar kısa bir süre içerisinde gelmiştir.
"BUNDAN SONRAKİ SÜREÇTE DAHA DİKKATLİ OLMAMIZ GEREKİR"
Hiç şüphesiz bu konuyla ilgili geçmiş uygulamaların defaatle yapılan, ortaya konulan denemelerin de çok önemli bir birikimi olduğunu biliyoruz. Ama sonuç itibarıyla baştan beri vurguladığımız, bu sürecin hızla ve kararlılıkla sürdürülmesi lazım. Geniş müzakere ilkesi, yani sadece belli çevrelerin görüşünü değil, geniş olarak toplumun görüşlerinin alınması ve ısrarla söylediğimiz şey, bir üçüncü göze ihtiyaç yok, bir ara bulucuya ihtiyaç yok Türkiye bunu kendi imkanlarıyla, kendi siyasi olgunluğuyla ortaya koyabilir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki bu komisyonumuz da esas itibarıyla Türkiye modelinin en önemli ayaklarından birisi oldu. Bir daha bir dış güce, bir üçüncü göze ihtiyaç duyulmaksızın süreci millet adına takip edecek bir komisyon olarak bugüne kadar geldi.
Başından itibaren söylüyoruz. Bundan sonraki süreçte çok daha dikkatli olmamız gerekir. Bu dikkati özellikle sizlerden de sizin bu konudaki yönlendirmelerinize de ihtiyacımız olduğunu ifade etmek isterim. Bu süreçle ilgili evet, siyasette büyük bir konsensüs var, bir an evvel terör meselesini geride bırakalım, şartlar olumlu ilerliyor ama sonuçta bizim istediğimiz kadar olmasın diye çabalayan, bir kenarda, köşede bekleyen iç ve dış bazı unsurların bu süreci zehirlemek için, sürece zarar vermek için provokasyonlar dahil her türlü çabayı ortaya koyabilmesi muhtemeldir. Buna karşı da uyanık olmak gerektiğini ifade etmek isterim.
BAKANLAR KOMİSYONU BİLGİLENDİRECEK
Bir başka önemli özelliği ise bu komisyonun, aşağı yukarı toplumun bütün kesimleri dinlenmiştir. Devlet yetkilileri, konuyla ilgili bakanlarımız geldi, Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanımız geldi. İnşallah bu hafta Perşembe günü yine İçişleri Bakanımız, Milli Savunma Bakanımız ve Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanımız gelip en başta yaptıkları sunumla bugün arasında neler oldu, hangi adımlar atıldı bunları anlatacaklar.
Bu konuyla ilgili olan arkadaşlarımız, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanımız, Adalet Bakanımız, Dışişleri Bakanımız olmak üzere gelip anlattılar. Bir başka ilgili grup ise mağdur yakınlarıydı. Başta şehit ailelerimiz, gazilerimiz olmak üzere, Cumartesi Anneleri, Diyarbakır Anneleri ve Barış Anneleri gibi bu süreçte hakikaten mağdur olmuş olan kitleler, temsilciler geldiler ve görüşlerini büyük bir açıklıkla ortaya koydular. Hukuk camiamızı, barolarımızı ve hukukçuların kurmuş olduğu derneklerin fikirlerini de almış olduk. Tabii bu konuda siyasi tecrübe sahibi olan insanları da dinledik. Özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki bu ve benzer konulardaki tecrübelerini paylaşmaları bakımından, geçmiş dönem Meclis Başkanlarımızın gelip komisyona bilgi vermeleri, görüşlerini ifade etmeleri fevkalade değerli ve anlamlıydı.
Ayrıca ekonomi ve iş dünyasına ilişkin ana akım kuruluşların tamamı geldiler, görüşlerini ifade ettiler. Akademiden arkadaşlarımız ve uzmanlar geldiler. Başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu olmak üzere birçok çevreden kanaat önderleri geldi, STK’lar geldi ve görüşlerini ifade ettiler. Kadın ve gençlik kuruluşları da insani yardım kuruluşları da bu konu içerisinde görüşlerini paylaştılar.
"KOMİSYONUN TEMEL GÖREVİ RAPORLAMADIR"
Şimdi gelinen noktada artık yavaş yavaş bu komisyon çalışmalarının toparlanması sürecine giriyoruz. Burada bundan sonraki adım, bizim en baştan beri söylediğimiz, zaten sürecin buraya kadar gelmesini sağlayan en önemli husus, örgütün ben silahları bırakıyorum ve kendimi tasfiye ediyorum ilanıdır. Şimdi örgütün gerçekten silahları bıraktığının ve kendisini tasfiye ettiğinin tespit ve tescili bundan sonraki aşamanın en kritik noktasıdır. Yani bunu biz Türkiye Büyük Millet Meclisi olacak yapacak durumda değiliz. Milli güvenlikle ilgili kurumlarımızın, başta Milli İstihbarat Teşkilatı ve Milli Savunma Bakanlığı unsurlarının, evet örgüt kendisini feshetmiştir, sahada ciddi bir silahsızlanma sağlanmıştır diyerek bu tespiti yapmasından sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin konunun gerektirdiği birtakım yasal düzenlemeleri gerçekleştirmesi mümkün olabilecektir.
Bu çerçevede bizim komisyon olarak üzerinde durduğumuz konu ise bundan sonraki temel görevimiz, raporlamadır. Yani neler konuşuldu, bunun perspektifi nedir ve bundan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna hangi teklifleri sunacaktır bunları arkadaşlarla da diğer bütün partilerin temsilcilerle de bir araya gelerek son görüşmelerimizi geçtiğimiz hafta yaptık ve onlar da hazırlıklarını yapacak ve sonunda bir raporu ortaya koyacağız.
"HUKUK SİSTEMİNE UYGUN BİR KOMİSYON"
Son olarak şunu ifade etmek isterim. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bu komisyonu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin evet bir anayasa komisyonu, bir plan bütçe komisyonu gibi daimi bir komisyonu değil. Geçici olarak kurulmuş. Yasayla kurulmuş bir komisyon değil. Ama Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde daha evvel defaatle görülen, teamül gereği kurulan defakto komisyonlardan birisidir. Şimdiye kadar 10 kez bu tür komisyon kurulmuş. 19. Dönemde, 22. Dönemde, 23. 24. Dönemde, 26. Dönemde buna benzer komisyonlar kurulmuş. Anayasa Uzlaşma Komisyonları kurulmuş, başka konularda komisyonlar kurulmuş. Bu komisyon, Meclis teamüllerine uygundur, Türkiye’nin hukuk sistemine uygun bir komisyondur. Zaten öyle olmasa bugüne kadar gelmesi mümkün olmazdı.
Ayrıca bazen şöyle bir yanlış algılama da ortaya çıkıyor. Bu komisyon yasal düzenlemeleri yapacak, bu komisyon anayasa düzenlemeleri yapacak… Hayır, değil. Bu komisyon, niteliği, tanımı itibarıyla tavsiye niteliğinde kararlar alan bir komisyondur. Şimdiye kadar bütün kararlarımızı hemen hemen ittifakla aldık. Şimdi bu kararı da ittifakla alırsak bu zaten bir siyasi çerçeveyi, bir perspektifi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne de göndermiş olacak. Ümit ederim ki, önümüzdeki dönemi kısa bir süre içerisinde tamamlayarak bu tarihi misyonu, Türkiye’nin önüne çıkmış olan bu fevkalade önemli bir gelişmeyi başarıyla kendi adımıza tamamlayarak Meclis Genel Kurulu’na çalışmalar yapılmak üzere gönderilir ve kazasız belasız bu süreç atlatılır.
TÜM LİDERLERE VE PARTİLERE TEŞEKKÜR ETTİ
Komisyon, kurulduğu andan itibaren çalışmalarda beklediğimizden, öngördüğümüzden şahsen benim öngördüğümden çok daha uyumlu, çok daha dengeli bir çalışma ortaya çıkmıştır. Açıkçası hiçbir siyasi grup da bu işi kendisince yönlendirmeye, provoke etmeye ya da işte bir şekilde buradan siyasi rant elde etmek için adımlar atmaya çalışmamıştır. Ben bu komisyonun buraya kadar gelmesinde çok büyük katkıları olan, başta Ahlat’ta yaptığı konuşmayla sürecin önünü açan ve bunu bir devlet politikası haline getiren Sayın Cumhurbaşkanımıza, sürecin önünü açma konusunda büyük riskler alarak tarihi bir sorumluluğu üstlenen Sayın Devlet Bahçeli’ye, bu komisyona kendi partilerinden temsilciler vererek komisyonun çok partili bir şekilde çalışmasına vesile olan Sayın Özgür Özel’e, Yeni Yol Partisi’nin Grup Başkanına ve grubu oluşturan partilerin genel başkanlarına, DEM Parti’nin eş genel başkanlarına ve parti yöneticilerine, tek tek buraya temsilcilerini gönderen diğer bütün siyasi partilere teşekkür ediyorum.
Bu tarihi bir komisyondur. Biz baştan beri şunu söyledik. Gelin görüşlerinizi, itirazınız varsa da burada söyleyin, itirazlarınızı da kayıt altına alın ve böylece Türkiye’nin bu tarihi sürecini hep beraber başarıyla yönlendirelim. Ümit ederim ki, şimdiye kadar geldiği gibi bundan sonra da büyük bir olgunlukla ve sonuç alıcı adımlarını atarak, yani iyi bir raporla Meclis’e kendi görüşlerini paylaşarak komisyon bu anlamda üzerine düşen sorumluluğu yerine getirir.
SORU: TBMM Genel Kurulu’na sunacağınız çerçeveye ilişkin biraz daha ayrıntı vermeniz mümkün olur mu? Bu çerçeve içerisinde öngörülen yasal ve anayasal adımlar içerisinde münfesih örgüte yönelik bir geçici af öngörülüyor mu?
Komisyon adına bir şey söylemem, baştan beri buna çok dikkat ettim. Yani şahsi fikirlerim olabilir ama sonuçta komisyon, hele hele böyle bir konuda 5’te 3 çoğunlukla bir yönelim içerisinde olursa o da bizim için baş göz üstünedir. Buradaki durum şu. Zaten şu andaki mevcut yasal düzenlemeler içerisinde herhangi bir örgüt elemanının pişmanlık duyması çerçevesinde bundan nasıl yararlanacağı belli. Ama yeni bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. Bir örgüt diyor ki ben kendimi feshediyorum. Hakikaten feshetti mi, etmedi mi, onun için bunun tespit ve tescillinin devletin güvenlik birimleri tarafından yapılması ve bu kararın alınması lazım. O çerçevede yeni bir durum ortaya çıkabilir, yani münfesih bir örgütle ilgili bir çerçeve olabilir, birkaç konuyu, farklı konuları içeren yasal düzenlemeler olabilir. Ama bunun ne olacağı ne şekilde olması gerektiği konusunda sadece şahsi fikirlerimi söyleyebilirim, komisyonu asla yönlendirmek istemem.
SORU: Terörsüz Türkiye hedefine ulaşmak için komisyonun yürüttüğü çalışmalar nasıl bir katkı sağlayacak? Belki de Türkiye modeli olarak hazırlanacak rapor, TBMM’ye sunumu ile ilgili bir takvim var mı, ne zaman sunulacak?
İkinci sorum da sürecin zehirlenme girişimleri de sürüyor, belki biraz daha gayretli ya da eli çabuk tutmak da gerekiyor bu anlamda. İYİ Parti ve bazı muhalif partilerin PKK sevdası ithamları var. Bu tartışmalar komisyonun milli birlik hedefini de zedeler mi?
Zaman zaman komisyondaki müzakereler sırasında da konuşma imkanımız oldu. Değerli arkadaşlar, Türkiye için çok ağır bedeller ödenmiş. 102. yılındayız Cumhuriyet'in, 50 yılı terörle geçmiş neredeyse. Bu kadar ağır bir bedeli bu millete ödetmemek lazım, artık bunu bitirmek lazım. Bir konjonktür ortaya çıkmış ve bu konjonktürde de terör örgütü lideri diyor ki, “Tamam, örgütümü feshediyorum, silahı bırakıyorum.” Şimdi silahı bırakma mı diyeceğiz? Eğer silahı bırakıyorsan ve bunda samimiysen, Türkiye Cumhuriyeti Devleti de öyle sıradan bir devlet değil, neyi nasıl yaptığını, hangi kurumları vasıtasıyla hangi işleri yürüttüğünü, yürüteceğini bilir. Bunun sonucu olarak da eğer terör örgütünün gerçekten kendisini feshettiği tespit ediliyorsa bunun gerektirdiği düzenlemeler sizin sorduğunuz soru çerçevesinde yapılabilir.
Bir de Türkiye'nin iç meselesinden ziyade bu meselenin bölge politikalarından uzak düşünülmemesi gerektiği kanaatindeyim. Şu çok açık. Bu bölge sadece, İsrail'in Gazze'deki saldırganlığı ve artık son safhasına geçirmiş olduğu arz-ı mevud planının uygulamalarıyla da ilgili değildir. Irak'ın işgaliyle birlikte başlayan süreçte bölgede, artık proje de değil uygulanan bir durum var. O da nedir? İki fay hattı üzerinden bölge bölünmeye çalışılıyor. Birisi etnik ayrımcılık, bir diğeri ise mezhep çatışmaları. Şimdi biz bunun bedelini çok ağır ödemişiz, Irak'ta ödemişiz, Suriye'de ödemişiz, Lübnan'da ödemişiz, ödemeye de devam ediyoruz. Yani önümüze çıkan bu fırsatta biz, Türkiye'nin insanları olarak, “Kardeşim Türkler, Kürtler, Sünniler, Aleviler olarak bu memlekette barış istiyoruz, huzur istiyoruz, bu emperyal projenin paydaşı olmayacağız, bu projenin etkisinden çıkıyoruz.” Türkiye'nin bu iradeyi ortaya koymasıdır aslında.
Yemin ederim ki bu adamlar Türk'ü seviyor da Kürt'ü sevmiyor değiller; Arap'ı seviyorlar da Acem'i sevmiyor değiller; Sünni'yi seviyorlar da Şii'yi, Alevi'yi sevmiyor değiller; inanın ki bölge halklarının tamamından nefret ediyorlar. Bunu da sadece fikir olarak, zihin olarak değil, bu kadar uzun yıllar boyunca uygulamalarıyla ortaya koyuyorlar. İşte üst akıl, üst akıl diyerek bazen bazı şeyleri anlatmaya çalışıyoruz. Onların ki akılsa bizim milletimizin ki akıl değil mi? Biz kendi aklımızı ortaya koyacağız ve onların bu emperyal projelerine karşı terörsüz Türkiye'yi gerçekleştireceğiz. Meselenin özeti budur.
Çok zor bir süreç, bunun farkındayım. Biz bunu yaparken başkaları etki ajanları vasıtasıyla dışarıdan yönlendirmelerle, Türkiye dışındaki gelişmeleri tahrik ederek bir şekilde bu sürecin akamete uğraması için çalışıyorlar, bunları da biliyoruz. Ama sonuç itibarıyla bir noktaya gelindi. Hiç kimseye prim vermeden, hiç kimseye eyvallah etmeden Türkiye'nin bu terörsüz Türkiye meselesini gerçekleştirmek zarureti vardır. Bu siyasi seçeneklerden birisi değildir arkadaşlar. Artık Türkiye için hayat memat meselesi mesabesinde olan bir zarurettir, bunun gerçekleşmesi lazım. Sağdan soldan marjinal bazı çevreler karşı çıkabilirler. Bizim ama bu siyasi kararlılığı, partiler arasında işte yüzde 95'e varan bu konsensüsü devam ettirdiğimiz sürece sonuç alırız. Hep söylediğimiz şey, Terörsüz Türkiye, Allah'ın izniyle terörsüz bir bölgeyi de doğuracaktır. Bunun için de Türkiye'nin komşuları başta olmak üzere dışarıdan da bu sürece destek veren unsurların olduğunu biliyoruz. Hep beraber bunu, bir bölgesel kardeşlik projesi haline dönüştürmemiz lazım.
SORU: Silah bırakma tescil ve tespit edildikten sonra yasal düzenleme yapılacak dediniz. Bu konuda süreç nasıl işleyecek? O tespit ve tescil nasıl yapılacak?
Bunlar tabii işin teknik tarafı. Bunu yapacak olan biz değiliz, bunu yapacak olan ilgili birimlerdir; Milli İstihbarat Teşkilatı, Milli Güvenlik Kurulu esası itibarıyla. Türkiye'nin en üst güvenlik kurulu olarak Milli Güvenlik Kurulu'nda bu konu ele alınır ve Milli Güvenlik Kurulu eğer bu tespitleri yapar ve bunu da ilan ederse burada çok önemli bir mesafe aşılmış olur.
Yasa hazırlama faslı ise… Arkadaşlara da anlatıyorum, yasa hazırlamak kolay, oturursunuz, bütün partilerden temsilciler gelir, bir ortak alan oluşur ve inanın ki hele hele partiler anlaştıktan sonra parlamentoda 3-5 günde istediğiniz yasayı çıkarırsınız. Mesele yasa hazırlığından ziyade, yasa hazırlığından önceki sürecin iyi olgunlaştırılması, başından beri söylediğimiz kamuoyunun da bu konuda hazır hale gelmesinin temin edilmesidir.
"KOMİSYON KARAR ALIRSA İMRALI'YA GİDİLİR"
SORU: İmralı’ya komisyondan bir heyet oluşturulup gönderilmesi fikri tartışılıyor. Bu konuda sizin beklentiniz nedir, fikriniz nedir? Böyle bir adıma nasıl bakıyorsunuz?
Daha evvel de birkaç sefer bu konu komisyonda da bir şekilde gündeme geldi. Ama sürecin geldiği bu hassas noktada, “Silahları bırakıyorum” diyen ve örgütü yıllardır yönlendiren kişinin ne düşündüğüyle ilgili, zaten DEM heyeti üzerinden bu bilgiler ortaya konuluyor. Ama bu sürecin tamamlanması bakımından böyle bir adım atılabilir. Ama bu sürecin tamamlanması bakımından böyle bir adım atılabilir. Ama bu kararı verecek olan Meclis’teki komisyonumuzdur. Benim şahsi görüşüm burada önemli değildir. Çeşitli siyasi partiler bu konuda olumlu kanaatlerini ifade ettiler, ediyorlar. Kamuoyu önünde de ediyorlar. Eğer komisyon da böyle bir karar alırsa ona göre hareket edilir”
SORU: Bölgesel dinamikler de var dediniz bu sürecin bir boyutunda. İşte Suriye'yi tabii ki merkeze alabiliriz. Etnik ve mezhep çatışmalarına dikkat çektiniz. Şimdi hala örgütün Suriye'deki bağının devam edip etmediğini bilmiyoruz ve devam ediyor daha doğrusu, ama berraklaşmış değil. Örneğin Hakkari'deki bir askerimizi şehit eden kişi Suriye'deki yapılanmada aktif görev almış, bunu bütün gazeteci arkadaşlar, hepimiz de biliyoruz.
Artı, Amerikan Büyükelçisi Tom Barrack Suriye'de gevşek federasyona sıcak bakabiliriz diye bir cümle söyledikten sonra Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Sayın İbrahim Kalın ve Dışişleri Bakanı Sayın Fidan da buna tepki gösterdi. Şimdi komisyonda bunlar ele alınıyor mu? Örneğin Suriye ile örgütün arasındaki ilişkiler bu sürecin neresinde? Bu tam anlamıyla bizim kafamızda soru işareti oluşturuyorsa kamuoyunda hayli hayli bu soru işaretleri var. Bu konuda neler söylersiniz?
Bu konu, komisyonda çeşitli vesilelerle gündeme geldi. Özellikle bakanlarımızın komisyon ziyaretleri sırasında bu konular ele alındı. İmralı’dan gelen açıklama çok açık, net. Örgütün bütün bileşenleriyle birlikte silah bırakması telkin ve tavsiyesinde bulunuldu. Dolayısıyla bizim için örgütün tamamen kendini münfesih addettiği meselesi, bütün unsurlarıyla birlikte silah bırakmasıyla da yakından ilgilidir. Bunun için Türkiye ilk andan itibaren Suriye'deki yeni yönetimle oradaki YPG unsurlarının süratle anlaşmaları için tavsiyelerini, telkinlerini yapmıştır, yapmaya devam ediyor. Orada beklentimiz, süratle 10 Mart mutabakatına uyulması, YPG'nin yasal, legal bir unsur olarak eğer Suriye yönetimiyle anlaşıyorsa, bu anlaşmalarını tamamlıyorsa, onu yapması ve artık nasıl PKK bir terör örgütü olmaktan çıkıyorsa, onun yan kolu olan PYD, YPG'nin de bizim açımızdan da özellikle Suriye yönetimi bakımından da artık bir terör örgütü olmaktan çıkarılması gerekir. Süreci devletin bütün kurumları yakinen takip ediyor. Tabii ki devletin bütün güvenlik önceliklerine de hiçbir şekilde taviz vermeden hem Irak'taki hem Suriye'deki gelişmeler yakinen takip ediliyor. Türkiye'de yürütülen sürecin, Türkiye'nin güvenliğine asla zarar verecek bir yöne doğru çekilmesine de herhalde Türk Devleti müsaade etmez.
SORU: Meclis’ten çıkacak raporda çatışmasızlığı devam ettirecek ceza yasası, infaz yasasıyla ilgili mi öneriler olacak? Meclis raporunda sosyal politikalara dair öneriler, tavsiyeler gelecek mi?
Tekraren söylüyorum, raporun nasıl çıkacağını bilmiyorum. Şunu biliyoruz. Bütün çatışma çözümlerinden öğrendiğimiz, işin bir negatif barış kısmı, bir de pozitif barış kısmı var. Yani öncelikle silahların bırakılması, artık terör ve çatışma ortamının ortadan kaldırılması dediğimiz negatif barış kısmı. Ama bununla birlikte bundan daha önemli olan, daha kalıcı sonuçlar doğuracak olan, terörü ortaya çıkaran sebeplerin ortadan kaldırılmasıdır. Bunların içerisinde sosyal politikalar da var, bunların içerisinde bölgesel kalkınma ile ilgili konular da var, bunların içerisinde hak ve özgürlüklerin genişletilmesi var, demokratik standartların yükseltilmesi var vesaire. Dolayısıyla burada sadece silahların susturulması ve bir örgütün feshedilmesi meselesiyle ilgili bir süreç değil, bu işin bundan çok daha önemli olan kısmı ise pozitif barışı tesis edecek adımların atılmasıdır.
Arkadaşlara hep şunu söylüyorum. PKK elindeki bırakın ağır silahlarını, son tabancasını bile getirdi, teslim etti… Eğer terörü ortaya çıkaracak nedenler hala ortada duruyorsa, bugün bunlara bu silahları verenler, yarın çok daha güçlü silahları verirler, çok daha kuvvetli silahları verirler; bu örgüt olmaz ama başka bir örgütü yine Türkiye'nin başına bela ederler. Dolayısıyla burada akıl etnik kimlikler üzerinden ve mezhep, meşrep kimlikleri üzerinden, yani bizim milli birliğimizin esas unsurları olması gereken farklılıklarımız üzerinden ayrıştırıcı siyaset yapmaya imkan bırakmayacak şekilde, ortamı iyileştirmemiz lazım. Bu pozitif barışı sağlayacak olan esas yönelim burasıdır ve buradan da Türkiye, bu kadar büyük tecrübelerinden sonra Allah'ın izniyle çok olumlu sonuçlar alır.
SORU: Mithat Sancar konuğumdu. Türkiye'deki sürecin çok hızlı tamamlanması gerektiğini, yani ifadesi farklı olabilir ama YPG konusunun ayrıca değerlendirilmesi Suriye'deki sürece bağlı olarak şekilleneceği, bunları birbirine karıştırdığımızda bunun sürece zarar verebileceğini ima eden bir şey söyledi. Siz bu meseleyi böyle iki ayrı konu gibi değerlendiriyor musunuz?
Bir de tamamıyla terör örgütü silahları bıraktıktan sonra komisyon kurulacak gibi bir yaklaşım vardı, sonra komisyon kuruldu. Tekrar şöyle bir ifadeniz oldu. Yasal düzenlemelere geçiş örgüt tamamen silah bıraktıktan sonra olacak şeklinde anladım. Bu bir kırmızı çizgi midir? Çünkü DEM Parti'de bu süreç içerisinde birtakım yasal düzenlemelerin, özellikle örgütte silah bırakmış olanların affı konusunda bir talep ve beklenti var. Tamamen silah bırakmadan gibi anlıyoruz biz onu. Böyle bir kırmızı çizgi var mı?
Burada bu tür tartışmalar, aslında herkesin kendi politik alanını tahkim ederek yol açmasıyla ilgili bir şey. Onun için başından beri diyoruz ki bu mesele bir bisiklete binmek gibi. Tek ayağınızla bisikleti çeviremezsiniz. Yani bütün bu yasal düzenlemeler yapılsın, ondan sonra örgüt üzerine düşeni yapsın, böyle bir şey olmaz. Dolayısıyla herkes üzerine düşeni yapacak. Herkes bu süreçte kendisinden beklenilenleri yapacak. Biraz fazla atacak, biraz geriden gelece bu ayrı bir konu, ama sonuçta tek ayakla bisiklet süremezsiniz, iki ayağın birden çalışması lazım. Şimdiye kadar iki ayağın da iyi kötü, işte zamanlama şöyle oldu, böyle oldu bunların hepsi çok detaydır. İşte İmralı'ya gidildi gidilmedi bunların hepsi detaydır. Sonuç itibarıyla şimdiye kadar iş, belli bir noktaya kadar geldi.
Şimdi içeride PKK'nın bitirmesi ve dışarıda PYD-YPG meselesi... İşte biz onun için terörsüz Türkiye, terörsüz bölge diyoruz. Yani Türkiye'de terörü tamamen bitirdiniz ama Suriye'de ve Irak'ta, hatta daha gidin Lübnan'da terör devam ederse bunun Türkiye'ye negatif etkileri kaçınılmazdır. Dolayısıyla Türkiye bu çabayı sürdürürken mutlaka Suriye'de ve Irak'taki terör yapılanmalarının ortadan kalkmasıyla ilgili taleplerini mutlaka zaten konuşacaktır, tartışacaktır. Bu çerçevede Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’yle çok yakın ilişkiler içerisinde bu konu konuşuluyor. Şimdi Suriye'de yeni bir tablo var. Burada da zaten Suriye Cumhurbaşkanı Şara, YPG ile görüşmeler yapıyorlar.
Bizim beklentimiz ne? Bir an evvel YPG, PYD orada devletin resmi unsurlarına entegre olsun. Yöntemde farklılıklar olabilir, teklifler farklı olabilir. Bunları müzakere edecek olanlar tabii ki Şara’yla, daha doğrusu Suriye Merkezi Yönetimi ile oradaki yapılanmadır. Ama oradaki yapılanmanın varlığı ve bunun ayrı bir terör yapılanması olarak durması, biz içeride istediğimiz kadar terörü bitirirsek bitirelim, istediğimiz tam sonucu bize sağlamaz. Bunu biliyoruz.
SORU: Bu sürece zarar verir, bunu aman dikkatli kullanalım, dikkatli konuşalım, dikkatli yazalım demek ne kadar doğru, yoksa herkes kendi fikrini, aklındakini dile getirmeli, söylemeli mi? Bisiklet örneğiyle de bu örtüşmüyor mu?
Aşağı yukarı siyasi hayatı boyunca Kürt meselesiyle özellikle ilgilenmiş olan, bu konuda konuşulanları yakından dinlemiş, takip etmiş, bu konuyla ilgili görüş beyan etmiş birisi olarak şunu söylerim. Bu meseleyle ilgili ne dün ne bugün eksik bırakılan bir söz yoktur. Herkes kendisi bakımından söylemesi gerekenleri söylemiştir. Zaman içerisinde söyleyecektir. Zaten demokrasi bu. Yani herkes aynı şeyi isteyerek aynı sözleri söylemiş olsa zaten farklı eğilimler ortaya çıkmaz, dolayısıyla herkes kanaatini söyleyecek. Başından beri bizim söylediğimiz, şehit ve gazi yakınlarını dinlediğimiz toplantıda da açıkça söylediğimiz şey, şehitlerimizin ruhunu muazzep edecek, gazilerimizi rahatsız edecek hiçbir adımı atmayız, bunun atılmasına müsaade etmeyiz. Buradaki hassasiyet şudur. Hiç kimse, ben senden daha çok vatanseverim duygusu içerisinde hareket etmesin. Komisyonda olan arkadaşlarımızın, bütün siyasi partilerin, farklı bütün siyasi kanaatlerin hepsinin hakikaten vatanın hayrına, milletin hayrına sözler söylemek için gayret sarf ettiğine inanıyoruz. Dolayısıyla burada herkes ortaya fikirlerini söyleyecek.
Bu kırmızı çizgiler meselesi de benim siyasi hayatım boyunca hiç tasvip etmediğim bir şeydir. Birtakım kırmızı çizgiler olur ama bu kırmızı çizgiler ne kadar geneli kapsayan kırmızı çizgiler olursa o kadar başarılı olur. Devletin bölünmezliği, vatanın bütünlüğü, milletin kardeşliği, tarihsel köklerimizin ortaklığı, gelecek hedeflerimizin benzerliği, ortaklığı, aynı kadere sahip olmamız… Ya vallahi kırmızı çizgi istiyorsak alın çizin buradan kırmızı çizgileri. O zaman bu kırmızı çizgilerin içerisinde hemen hemen toplumun, kastı mahsusla vatan haini olanların dışında toplumun büyük kesimi bunun içinde kalır. Dolayısıyla hele böyle zor konularda biz asgari müştereklerde değil, azami ortaklıklarda bütünleşmek zorundayız. Bu süreç böyle bir süreç olarak yürümeli. Ümit ederim ki iyi bir noktaya doğru gidiyor.
Şimdi çok duygulandığım bir sahneydi ikinci toplantımız. Gazi bir arkadaşımız, genç bir arkadaş. Konuşmasının bir yerinde çok heyecanlandı, duygulandı. Siz de belki takip ettiniz. Takma gözünü çıkardı. Avucuna aldı gözünü. Ben hakikaten ağlamamak için kendimi tutuyorum. Benim bir gözüm yüzde 30, öteki de yüzde 30 görüyor. PKK ile çatışmada benim can kardeşim kucağımda şehit oldu. Ben gözümü kaybettim, öteki gözümde de görüyorum, görmüyorum. Ama vallahi bu süreç bitsin, bir daha hiçbir kimse şehit olmasın, hiçbir gazimiz olmasın, ben sonuna kadar bütün varlığımla, benliğimle buna destek veriyorum dedi. Bu fevkalade önemli bir tablodur.
Cumartesi Annelerinden bir hanımefendi, babasının çok küçük yaşta Avcılar’da evlerinin önünden kaçırıldığını ve 15 yaşından itibaren babasının izini sürmek için hayatını devam ettirdiğini, yaşadıklarını anlatarak hatta köylerinden nasıl uzaklaşmak zorunda kaldıklarını, dedesinin namaz kılarken seccadede nasıl kurşunlanarak öldürüldüklerini anlattı. Diyor ki bunları ben yaşadım ama mutlaka barışı sağlayalım, artık bu ülkenin hiçbir insanının burnu kanamasın. Şimdi acıları yarıştırarak ya da acıların tarihçesi üzerinden mücadele ederek Türkiye bir yere varamaz. Daha fazla acının yaşanmaması, Türkiye'nin bu bölgede güçlü, büyük bir ülke olarak ileriye gitmesi, kurulan oyunların muhatabı olan bu ülke değil, oyun kurucu bir ülke haline gelebilmesi için bu terör meselesini inşallah bir kenara koyacağız. Bunun için herkes fikrini söyleyecek ama sonuçta dediğim gibi azami ortaklıklarımızı kurarak yolumuza devam edeceğiz.
SORU: Komisyonun önümüzdeki raporu hazırlaması için öngördüğünüz, tabii ki silah bırakmayı esas olarak alacağınızı söylediniz, bir takvim var mı? Yeni bilgiler çerçevesinde de böyle bir rapor en azından edineceğinizi ifade ettiniz siz de. Bu sürecin kısa tutulmasının önemine binaen soruyorum, ne kadarlık bir takvimi öngörüyorsunuz siyasi olarak?
Raporun hazırlanacağına ilişkin bütün partilerin bilgisi var. Bazı partilerin hazırlığı var. Biliyorsunuz 31 Aralık’ta komisyonu bitirmek için en başta tüzüğümüzü öyle kurmuştuk. Benim zihnimden geçen ekim sonu bitirmekti ama biraz gecikecek, öyle görünüyor. Kasım sonu gibi inşallah iş şekillenmiş olur.
"TOPLANTIYI BAKANIMIZ YURT DIŞINDA OLACAĞI İÇİN ERTELEDİK"
SORU: Komisyondan bir grup milletvekilinin İmralı'ya gideceğinin konuşulduğu Salı’ydı sanırım… Çarşamba akşamı sizin grup başkanvekilleriyle buluşmanız sonrası biraz da ketum bir açıklamayla bir hafta ertelendiği duyuruldu. Teknik sebep dendi CHP tarafından. Komisyon üyelerinin bir yasal zırha mı ihtiyacı dile getirildi de bu halledildikten sonra mı bu işler ilerleyecek? Bu konudaki dediğim gibi yanlış bilgileri doğrulamak için direkt size sormak isterim.
Tamamen teknik sebeplerle bu hafta perşembe yapacağımız toplantıyı erteledik. Bir bakan arkadaşımız yurt dışında olacağı için toplantıyı yapmadık. Önümüzdeki hafta İçişleri Bakanımızı, Milli Savunma Bakanımızı ve Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanımızı dinleyeceğiz. Öyle görüyorum ki son dinleme faslıdır bu. Eğer ilave yeni bilgileri olursa sonra yine komisyon bilgilendirilir. Dolayısıyla tamamen teknik bir sebepten dolayı bu erteleme yapılmıştır.
Şunu söyleyeyim. Demirden korkan trene binmesin. Bu, Türkiye'nin en zor konusu. Tabi ki burada herkesin söylediği söz sadece kendisinin bugününü değil, bütün geleceğini de şekillendirecek. Ama eğer bu konuyla ilgili komisyon bir gereklilik görürse onunla ilgili de daha evvelki süreçlerde olduğu gibi birtakım düzenlemeler yapılabilir. Bunu da tabii kararını komisyon verecek.
SORU: MHP tavrını net olarak ortaya koydu ve Sayın Bahçeli süreci başlatan veya devam ettiren kişi olarak da İmralı'ya gidecek olan heyete vekil vereceğini söyledi. DEM Parti'nin durumu malum. Bu konuda diğer partilerden herhangi bir olumlu görüş oldu mu size? Buna ek olarak, İmralı'ya gidecek olan heyetin bundan sonra sürecin içerisindeki rolü ne olacak?
Kimler gidecek, gitme kararı verilecek mi önce o karar verildikten sonra kaç kişi olacak… Belki çok kalabalık olmayan belki bir grupla parti yönetimleri, parti grupları birer temsilci verebilir, bunları bilmiyoruz. Ama sonuç itibarıyla İmralı, bir ceza ve infaz kurumu… İmralı ceza ve infaz kurumuna daha önce DEM Parti'den milletvekili arkadaşlarımız çok kez gitti. Ayrıca kendi avukatları ve yakınları çok kez gitti ve oradan görüşlerini daha evvel de farklı vesilelerle dışarıya çıkarmış oldu. Bunların bir kısmı da bu süreçteki ilerlemelerimize kilometre taşı mesabesinde olan açıklamalar oldu. Dolayısıyla zaten gidilmemiş, görüşü alınmamış bir yerden bahsetmiyoruz. Türkiye'deki mevcut infaz düzenlemesi içerisinde hükümlülerle yapılabilecek görüşmeler kapsamında eğer böyle bir görüşme olursa, eğer komisyon buna karar verirse; yeni bir şey olmayacak, olan bir uygulamanın bir devamı şeklinde olacak.
Tabi oraya gidenler de yaptıkları görüşmelerde önemli gördükleri hususları anlatırlar diye düşünüyorum. Yoksa hiç kimseye bir kere oraya gitti diye komisyonda ayrıcalıklı bir üyelik vasfı doğurmaz. Rutin, bu sürecin aslı buymuş gibi davranırsak ben sürecin bundan sonraki işleyişine zarar gelir endişesindeyim. Onun için işi rutini içerisinde, Türkiye'nin mevcut hukuk sistemi içerisinde olan uygulamaların bir devamı olarak görmek eğer yapılacaksa ve o şekilde icra etmek en doğrusudur.
Siyasette en önemli şeylerden biri, empati yapmaktır. Amerikan Büyükelçisinden bahsettiniz. Ben Amerikan Büyükelçisi olsam burada Amerika’nın milli menfaatleri neyi gerektiriyor diye nasıl adımlar atarım onu düşünürüm öyle değil mi? Ki ona karşı cevap hazırlayabileyim, ona karşı adımımı atabileyim. Bir de bunun çok böyle bir gizli kapaklı olmadığını da son 25-30 yıllık uygulamayla görüyoruz. Bu bölgede hiçbir güçlü devlet istemezler, bu bölgede hiçbir ülkenin halkının tam manasında birlik ve beraberlik içerisinde olmasını istemezler. Bu bölgedeki hiçbir etnik yapının tamamıyla eşit bir hava içerisinde diğerleriyle entegre olmasını istemezler, bunu biliyoruz. Dolayısıyla, bizim de yapmamız gereken onların tam da istemedikleri şeyleri gerçekleştirmektir. Yani hak ve özgürlükleri geliştirmek, demokratik standartlarımızı yükseltmek, bölgedeki halklar arasında etnik ve mezhebi fitneyi ortaya çıkaran sebeplerin tamamıyla izole edilmesini temin etmek ve bunu da bir çerçeve içerisinde müzakere etmek, ortaya koymaktır. Burada çok şükür Türkiye sadece bölgesindeki ülkeler değil, çok geniş coğrafyalarımızdaki ülkelerin hiçbirisiyle kıyaslanmayacak kadar büyük bir demokratik olgunluğa sahiptir. Bu anlamda tereddüt etmeden başkaları ne yaparsa yapsın, biz kendi birliğimizi, beraberliğimizi ortaya koyarsak bunu da buradan sonuç alırız.
Örnek olsun diye söylüyorum. Meclis Başkanı olarak Diyarbakır Dicle Üniversitesinde konuşmamın hem içeriği itibarıyla hem en sonunda da el ele, gönül gölde hep beraber birlik içinde kardeş olalım manalarına gelen Kürtçe bir dizeyi okudum. Bazı çevreler bakımından bu büyük bir şey oldu. Bunu da Meclis’in sitesinden arkadaşlarımız yayınladılar. Baktım şimdiye kadar İngilizce, Fransızca, Almanca, Arapça, Rusça gibi lisanlarda Meclis Başkanlığı sitesinden yayınlar yapılmış. Birisi gelmiş ziyaret etmiş, jest olsun diye Rusça bir şey koymuşuz, işte Arapça bir şey koymuşuz. Şimdi ondan rahatsızlık duymayanlar, kendi komşusunun, kendi hısımının, kendi mahallesinde yaşayan insanın ana dilinden rahatsızlık duyuyor, bizim bu zihniyeti bir tarafa koymamız lazım.
İnsanların kendi kültürünü, kendi geleneklerini her platformda rahat bir şekilde kullanmaları ayrı bir şey… Ben yıllardır söylüyorum, ana dili ana sütü kadar helaldir ama ana dilini bahane ederek ayrılıkçılık yapmak da haramdır. Türkiye’de resmi dil Türkçedir, Türkçenin dışında hiçbiri resmi değil zaten mevzu bahis olamaz. Ama insanlar kendi dillerini, kültürlerini geliştirsinler. Yani biz bunun üzerinden, ben hatırlıyorum İstanbul Manifaturacılar Çarşısı’nda sizler de hatırlarsınız, İstanbul Manifaturacılar Çarşısı’nın önünde ben polisle seyyar satıcılar arasında kovalamacaya çok şahit olmuş adamım, o zaman çocukluğumuzda, gençliğimizde.
Rahmetli Özal geldi, yasak denilen o Kürtçe türküler vesaireler serbest bir şekilde ortaya çıktı, hiçbir şey olmadı. Diyelim son 23 yıllık süreç içerisinde TRT Kürdi’den tutun da Kürtçenin şehirlere, ilçelere verilmesi, yaşadıkları yerlere verilmesi… Bunlar gerçekleştirildi. Ne oldu? Kıyamet kopmadı. Şimdi bu anlamda bizim bu ülkedeki vatandaşlarımızın psikolojik olarak, aidiyet duygusunu artıracak adımların atılmasında hiçbir beis yoktur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yapısıyla ilgili, resmi diliyle ilgili, ilk dört maddeyle ilgili en ufak bir tartışma söz konusu değildir, olmamıştır ve bundan sonraki süreçlerde bu konu asla gündeme gelmeyecektir. Yani ne federasyon ne yeni bir resmi dil, vesaire böyle bir talebin mevzubahis olması bile düşünülemez. Türkiye’nin mevcut devlet yapısı içerisinde hak ve özgürlüğün genişletilmesi her zaman konuştuğumuz konudur.
"MUTLAKA BAŞARACAĞIZ"
SORU: Sürecin tüm taraflarını siz hem komisyonla hem çeşitli platformlarda dinlediniz. Bu kritik eşik diyebileceğimiz noktayı atlattık mı? Yani bu süreç akamete uğramadan bir şekilde tamamlanacak diye net bir bakışımız var mıdır? İkinci sorum da şu. Geldiğimiz noktayı, 1 Ekim’den bugüne kadar geçen süreçte azı gitti çoğu mu kaldı, çoğu gitti azı mı kaldı?
Çok fazlası gitti, azı kaldı. Açık söyleyeyim. Bu sefer mutlaka başaracağız, bu sefer mutlaka kazanacağız. Söylemeye devam ediyorum, bir kez daha burada söyleyeceğim. Ya biz kazanacağız ya emperyalizm kazanacak. İş bu kadar açık bir noktadadır.
SORU: İlk günden beri, yani ekim ayını siz aslında başlangıç olarak ifade ettiniz. Hep bir önceki… Ben de “bir önceki” ifadesini kullanıyorum, aslında doğru olmadığını anlıyoruz ama karşılaştırma böyle yapıldığı için… Çözüm süreci dönemiyle bugünü hep karşılaştırıyorlar. Bu karşılaştırmayı siz doğru buluyor musunuz, bir benzerlik var mı? Orada neden biz neticeye ulaşamamıştık? Buradaki neticeye çok yakın olduğumuzu bir önceki döneme bakarak nasıl söyleyebiliriz?
Geçen süreci de aşağı yukarı neredeyse her gününü hatırlayan, bilen birisi olarak söyleyeyim. Çok büyük farklılıklar var. Her şeyden evvel üzülerek ifade ediyorum, o dönem içerisinde devlet adına bu süreci yürüten kurumların neredeyse tamamı FETÖ’cülerin yönetimindeydi, onların etkisi altındaydı. Habur’daki provokasyonun nasıl ve kimler tarafından yapıldığını gayet iyi biliyorsunuz. Oslo’daki müzakerenin daha mürekkebi kurumadan yine Milli İstihbaratın içerisindeki elemanlar tarafından servis edildiğini biliyorsunuz. İşte o anlaşmanın yapılmasından iki üç gün sonra Fransa’da üç PKK’lının infaz edildiğini, bunu infaz eden adamın da sonradan yakalanarak cezaevine konulduğunu ve cezaevinde öldürüldüğünü biliyorsunuz. Yani bir siyasi irade bunun olmasını istiyordu ama devletin içinde de yuvalanmış başkalarına ait bir siyasi irade bu işin olmamasını istiyordu.
Bu sürecin en önemli hususu, Sayın Devlet Bahçeli’nin yolu açması, arkasından Sayın Cumhurbaşkanımızın bunu elini taşın altına koyarak bir devlet politikası haline getirmesi ve bütün partilerin sahiplenmesiyle birlikte şu anda süreci başından beri yürüten devlet kurumlarının tamamı siyasi iradenin emri altındadır. Yani hiçbirisi siyasi iradenin bilgisi altında herhangi bir adım atmıyor. Bu, Türkiye için önemli bir kazançtır. Siyaset ilk sefer bir konu etrafında, çözüme ilişkin kanatları farklı olabilir, ama bu sorun çözülsün diye siyaset ilk sefer ortak noktada duruyor bu fevkalade değerlidir. O geçmiş &
Kaynak: Türkiye Gazetesi