Ertuğrul Özkök dün Hürriyet gazetesinde manşetten yayınlanan, küçük bir kız çocuğuna tecavüz haberi için; ''Bu haberi midenizi tutarak okuyun, mideniz bulansa bile okuyun. Bizi mazur görün'' yazmıştı...
Hürriyet'in bu yaklaşıma ilk ve büyük tepki Tuncay Özkan'dan geldi...
Özkan; ''Ben sizi mazur görmüyorum... Ben kusmuğuyla beslenen basının bir parçası olmayı da kabullenmiyorum. Sizi reddediyorum. Ben küçük bir kız çocuğunun başına gelen tecavüzü, bir seks öyküsü edasıyla yazıp, 'mazur görün' diyen anlayışı, mazur görmüyorum, görmeyeceğim.'' dedi Ertuğrulm Özkök'ün dediklerini uygulamaya çalışıtığıını şu sözlerle aktardı;
''Bir gazete, dün açınca, tıpkı birinci sayfalarında söyledikleri gibi yaptım, okudukça midemi tuttum, bir süre sonra dayanamadım, kustum gazetenin üzerine. Aynı gazete lolita tanımını Türkiye'ye oturtandır. İtirazlarına karşın 14 yaşındaki kız çocuklarını, birer seks objesi olarak kullanmaktan kaçınmayan bir ahlakı vardır bu gazetenin. Ve bilinçaltları onları, tıpkı Yılmaz Erdoğan'a evlenmek için bakire kız arayışı manşetinde olduğu gibi, yine yanlışa götürmüş.''
İşte zehir zemberek yazının tamamı
Tuncay Özkan
Bir tecavüzün ayrıntıları
Ben sizi mazur görmüyorum... Ben kusmuğuyla beslenen basının bir parçası olmayı da kabullenmiyorum. Sizi reddediyorum. Ben küçük bir kız çocuğunun başına gelen tecavüzü, bir seks öyküsü edasıyla yazıp, 'mazur görün' diyen anlayışı, mazur görmüyorum, görmeyeceğim. Bunun neresi gazetecilik? Kaçıncı satırdan sonra seks hikayeciliği? Bilinçaltlarınızın kurbanı oluyorsunuz beyler. Ayıptır, yazıktır ve o küçük çocuk için bir travma da budur.
Sorun, istediğiniz psikoloğa, kız çocuklarınız var, torunlarınız var; onları götürdüğünüz psikologlara sorun ne yanıt alacaksınız yaptığınızla ilgili. Kız çocuklarınız var, empati yapın; kızınızın başına böyle bir olay gelse, onun anlatımlarını bu ayrıntılarla gazetede okusanız ne hissedersiniz? Ben sizi mazur görmüyorum ve görmeyeceğim beyler.
Lolitacıların kafası
Bir gazete, dün açınca, tıpkı birinci sayfalarında söyledikleri gibi yaptım, okudukça midemi tuttum, bir süre sonra dayanamadım, kustum gazetenin üzerine. Aynı gazete lolita tanımını Türkiye'ye oturtandır. İtirazlarına karşın 14 yaşındaki kız çocuklarını, birer seks objesi olarak kullanmaktan kaçınmayan bir ahlakı vardır bu gazetenin. Ve bilinçaltları onları, tıpkı Yılmaz Erdoğan'a evlenmek için bakire kız arayışı manşetinde olduğu gibi, yine yanlışa götürmüş.
Olaya konu mağdur küçük kız 13 yaşında. 28 kişi, ki aralarında kamu görevlileri de var, tecavüz etmişler. Sanki bu nedenle Türkiye'de kimse rahatsız değilmiş, olayın geçtiği kasaba sessizmiş, herkes suskunmuş gibi yaparak, tiraj avcılığının en iğrencine başvurmuşlar. Oturup çocuğun anlatımlarını ayrıntılarıyla yayınlıyorlar. Gerekçe de var, kimse ses çıkarmıyormuş.Yalan. Gidin Mardin'e, gidin o kasabaya, ya da araştırın insanların bu olay karşısında duydukları utancı, kızgınlığı göreceksiniz. Zaten töre indirimi uygulaması nedeniyle her yerde bu olay haber.
Çukurdan sesleniyorlar
Ama kimse onların indiği yere inemiyor ya, onlar daha da aşağılara gidip, çukurdan öyküyü çıkarıyorlar. Birinci sayfadan kullandıkları çizim dahil, yazılarını götürün uzmanlara, incelettirin, bakın hangi psikolojik rahatsızlıkların dışavurumu çıkar ortaya. Şu Adli Tıp Enstitüsü alsa bu vakayı, baştan sona irdelese, sokağa çıkacak halleri kalmaz bunların.
Olay sadece kızın Adalet Bakanı'na yazdığı mektupla kalsa, bunun üzerine bu gazete kampanya açsa diyecek bir şeyi olabilir mi kimsenin? Hayır. Ama öyle bırakırlar mı?
Hemen tecavüzün ayrıntıları giriyor devreye.
Maraz habercileri
Televizyondan söküp attığımız o hastalıklı habercilik, yazılı basında çıkıyor karşımıza. Hani TV'de soruyordu ya o çok övdükleri şovmen; 'Kan var mı, acı var mı? Nereni elledi, nasıl elledi' diye, aynı teşhir, aynı maraz karşımızda. Soruyorlar 13 yaşındaki çocuğa; nasıl olmuş, ne olmuş, ne yapmışlar, nasıl yapmışlar, ayrıntılar ayrıntılar. Midenizin kaldırmayacağını da görmüşler, ama kızgınlığı baskılamak için kendileri hemen baştan söyleyivermişler:
'Bizi mazur görün'...
Bu kaçınca mazeret arayışı. Aynı olayı kaç kez yaptınız. Bununla seslendiğiniz o hastalıklı kafalar veya marazi duyguların bir gün sizi de çarpacağını, unutmayın.Ya sizin de kızınızın başına gelse aynı olay, torununuzun başına gelse, Allah göstermesin, onun da yaşadıklarını bu ayrıntıyla koyacak mısınız gazetenize? O gazeteyi torunlarınıza okutun, çocuklarınıza okutun- okutabilirseniz tabii-sonra sorun bakalım o ayrıntılarla anlatılır mıymış bir çocuğun uğradığı tecavüz olayı. Size neler söyleyecekler. Utanın, özür dileyin, o konseyinize gidin karar çıkarın ve bir daha da bunu yapmayın.
Belki o zaman adam olursunuz. Belki o zaman milletin ve çocukların gözünde affolursunuz.
ERTUĞRUL ÖZKÖK NE YAZMIŞTI
Ertuğrul ÖZKÖK
Bu sözleri midenizi tutarak okuyun
BUGÜN Hürriyet yazı işleri olarak sizden bir şey rica ediyoruz. Bizi bir günlüğüne affedin, mazur görün.
Bir gün için bize ‘‘Bu haberi niye yayınladınız’’ diye sormayın.
Siz de bizim gibi yapın.
Midenizi tutun da okuyun.
Mideniz bulansa bile okuyun.
Çünkü ‘‘N.Ç'nin’’ anlattıklarına kulak vermek zorundayız.
* * *
Önümüzde 13 yaşında bir kız var.
Bir kasabanın neredeyse devleti temsil eden, eşrafını temsil eden 100'e yakın insanın tecavüzüne uğramış.
Bu tecavüzün izlerini, gövdesinin en mahrem yerlerinde hálá taşıyor.
O izleri gövdesinden kazımak için gerekli ameliyat parasını bulamıyor. Hoş, o izleri gövdesinden silmeye muvaffak olsa bile, ruhundakileri ne yapacak?
Ruhundaki izleri silecek bir ameliyat tekniği, yöntemi icat edildi mi?
Son üç gündür Hürriyet'in sabah ve öğle toplantılarının bir numaralı ve tek maddesi ‘‘N.Ç'nin’’ dramı.
Siyasi işkenceleri günlerce gündeminden indirmeyen insanlar, böyle şahsi bir dramı neden görmezden gelirler diye hayıflanıyoruz.
İnsanın gövdesindeki, ruhundaki izlerin işkence sayılması için ille de Kalaşnikof alıp dağa çıkması, bir siyasi partinin etiketini boynuna asması mı gerekir?
Bu dünyada işkenceyi tek başına yaşayan 13 yaşındaki çocukları da savunacak bir insan hakları derneği yok mudur?
N.Ç. bugün İstanbul'un, adı bizde saklı bir tedavi merkezinde çırpınıp duruyor.
Kendisi gibi tecavüze uğramış çocuk veya genç kızlarla birlikte ‘‘unutmaya çalışıyor’’.
Unutmak mümkün mü?
* * *
O kasabaya dönüyorum.
Amerika'da olsa filmi yapılacak bir olay.
Bir kasaba düşünün, askeri yetkilisinden kaymakam özel kalemine kadar çok sayıda insan bu kızla ilişkiye girmiş.
Kendilerini savunmak için ‘‘tecavüz değildi’’ diyorlar.
Güya iki kadın bu genç kızı ‘‘pazarlıyormuş’’.
Söyleyin, böyle bir hafifletici neden olabilir mi?
Hadi, 13 yaşında bir çocuğu size ‘‘sunan’’ veya ‘‘pazarlayan’’ pespaye insanlar var.
Peki bunu kabul etmek ondan daha hafif bir şey mi?
13 yaşındaki çocuk ‘‘‘tecavüz’’ diyor.
Kasaba susuyor.
Çünkü bu vicdansız olayın suç ortakları, kasabanın dört bir tarafını tutmuş.
Bir tarafta 13 yaşındaki kızın dramına ilgisiz kalan aile, öteki tarafta devletin temsilcileri, beriki tarafta eşraftan şu, bu.
Liste uzuyor.
Kuyruğun bir ucu kapının önünde, öteki ucu kasabanın çeşitli mahallelerine kadar uzamış.
Her bir yerden tanıdık simalar çıkıyor.
* * *
Eminim kasabanın vicdan sahibi insanları ezici bir çoğunlukta, ama ne yapsınlar?
Baktıkları her köşeden tanıdık bir sima çıkıyor.
Tanıdık ve ‘‘kuvvetli’’...
Biz işte bu tabloya baktık ve ‘‘N.Ç.’’ olayının peşini bırakmamaya karar verdik.
İnsanın midesini bulandıran bu kayıtları işte bu yüzden yayınlıyoruz.
Kasabanın vicdan sahibi insanları sesini çıkaramıyorsa, ülkenin geri kalan kısımları sesini çıkarsın diye.
Bu kız 13 yaşında.
‘‘Bana tecavüz edildi’’ diyor.
Ötekiler ‘‘Kendini satıyordu’’ diye savunuyorlar.
Ne fark eder? Kız 13 yaşında.
Kasabasından kaçmış. Ama tecavüz takımı hálá peşini bırakmıyor. Çünkü kasabanın susması yetmiyor. Kızın da susmasını istiyorlar.
Biz bırakırsak, ‘‘yarım kalmış işi tamamlayacaklar’’.
* * *
N.Ç., Adalet Bakanı’na yazdığı mektupta, ‘‘Ya sizin kızınız olsaydı’’ diye soruyor.
İnsanın tüylerini diken diken eden bir ihtimal.
Gelin bu işin vicdan muhasebesini sadece bakanın üzerine yıkmayalım.
Bu işin takibini sadece devlete bırakmayalım.
Gelin o insanın aklına bile getirmek istemediği soruyu, gözlerimizi kapayarak bir kere de kendi kendimize soralım.
‘‘Ya bizim kızımız olsaydı...’’
İŞTE HÜRRİYET'TE YAYINLANAN 'TECAVÜZ' HABERİ
Anasayfa Son Güncelleme 05:06
28.06.2003
Ağlaya ağlaya anlattı
Emel ARMUTÇU yazdı
''Emine Akyol adlı kadın, bana 'Kızım, iki üç kişi var, seni tanıştıracağım, sana terlik ve cep telefonu alırım' dedi. Ertesi gün evine gittim. Orada Türkan adlı başka kadın daha vardı.''
28 kişinin tecavüzüne uğrayan 13 yaşındaki N.Ç., başından geçen korkunç olayları Mardin'deki davada açık açık anlattı. İşte küçük kızın mahkemede ağlayarak anlattığı korkunç olaylar:
Konfeksiyoncudan sonra iş aradım
İlkokul 5. sınıftan geçen haziranda ayrıldım. Artukoğlu İlköğretim Okulu'nda okuyordum. Tatilde Vok Man isimli konfeksiyoncuda iş buldum. İki hafta kadar çalıştım ancak adam İstanbul'a gitti. Dükkanı kapattı. Kendime iş aradım. Otobüs durağında Emine Akyol'un kızı Ayşe ile tanıştım. Zaten kendisini uzaktan tanıyordum. Mardin HADEP gazetesini dağıtıyordum, otobüs şoförü beni tanıyordu.
Tersten ilişkide kızlığı bozulmaz
Ayşe ile konuşuyorduk, Emine Akyol beni otobüse çağırdı ve ‘‘Kızım, iki üç kişi var, seni onlarla tanıştıracağım, sana terlik ve cep telefonu alırım’’ dedi. Ertesi gün Emine Akyol'un evine gittim, orada Türkan Temel de vardı. Kahvaltı ediyorlardı. Türkan, Emine'ye, ‘‘Bu kızı ne yapacağız, kızlığı bozulursa başımız belaya girer’’ dedi. Emine de ‘‘Tersten ilişkiye girer o zaman polis de anlamaz, bir şey olmaz’’ diye cevap verdi.
Domalacaksın dediler öyle durdum çok acıdı
Emine, Türkan ve ben evden çıktık, Türkan cep telefonu ile konuştu, sarı renkli araba geldi, bizi aldı (Bu ilk gidişi) ... Rıdvan Abdussametoğlu kullanıyordu. Hamit Abdussametoğlu da yanında oturuyordu. Saymar'dan piknik malzemeleri aldı, altı tane bardak, bir şişe kola, tavuk filan. Kırkçeşme adında bir yere gittik. Yolda Emine bu şahıslara benim tersten ilişki de yaptığımı ve kız olduğumu söyledi. Bu şekilde piknik yerine geldik. Hamit önce kabul etmedi ancak 20 milyona pazarlık ettiler ve Emine benim ne yapacağımı söyledi. ‘‘Domalacaksın, ah uh etmeyeceksin, tersten ilişkiye gireceksin’’ dedi... Biraz ileriye gittik, Hamit topallar gibiydi, takma gibi bir ayağı vardı, oyuncak bebeklerin elleri ve bacakları gibi... Çok acı hissettim, Yarım saat sonra bir taksi geldi, Selahattin Kuray indi (mahkemede gösteriyor) Emine bu kız yeni dedi. Birazcık ileriye gittik, Burhan'la. onların domal dediği şekilde dört ayak üzeri şekilde durdum.... İkinci sırada Selahattinle ağaçlık yere gittik, ben yine...
Muhtarlık bürosunda bir pantolon, tişörte
Nizam isimli şahıs onun dostu olmamı, her geldiğimde 50-60 milyon vereceğini söyledi. Muhtar olduğunu bildiğim Harun Uras bizi arabayla aldı, inşaat halindeki binaya ikimiz girdik, beni duvar gibi bir yere dayadı. Muhtarlık bürosunda ilişkiye girdim, pantolon ve tişört aldı diğer ikisinde para verdi. Emine ile Türkan diğer odaya geçiyorlardı.
Benden önce bir oğlan çocuğu vardı
Tekrar Recep Sakız'ın işyerine gittim, bu sefer yalnız. Bana Harun Uras, Recep Sakız'ın çağırdığını söyledi. Orada 11-12 yaşlarında oğlan çocuğu vardı, baba ben çıktım dedi. Oradaki diğer şahıslar da gitti, biraz oturduktan sonra...
Evin hanımı yeni doğum yapmıştı
Şeyhdavud Anuk benimle cinsel ilişkiye girmek istedi, kabul etmedim. Bize müşteri bulacağını, adam başı 5 milyon vermemizi istedi, Türkan kabul etmedi. Oraya götüren şahıs benim küçük olduğumu görüp ilişkiye girmedi, oradaki ilişkiden sonra Hamit Aydın'dan 15 milyon aldım. Evin hanımı yeni doğum yapmış, babasının evine gitmiş.
Ramazanda gel sana para vereyim
Sonra bir gün Şemsettin Aslan konuştuğumuzda çok pişman olduğunu kendisini affetmemi ve başımın sıkışmasında yardımcı olacağını söyledi, hatta parasal yardımlarda bulundu. Ramazan ayında yardım için gel para vereyim dedi ama ben gitmedim.
Kızım yaşındasın kusura bakma artık
Şeyhmus Cansun'un Bayındırlık Müdürlüğü’nde çalıştığını ve çok zengin olduğunu Emine söyledi. Randevulaştık. Evde TV vardı, hatta o televizyonda CD seyrettik çıplak kadınlar bir şeyler yapıyordu. Şeyhmus yere büyükçe bir sünger serdi... Sonra ismini bilmediğim dolgun orta boylu Derikli olduğunu söyleyen kravatlı bir şahıs gelip... Şeyhmus bana paraları topladı. 50 milyon verdi, hatta benimle ilişkiye giren ismini bilmediği şahıs, ‘Kızım kusura bakma, şeytan kalbimize girdi, sen bizim kızımız yaşındasın, gerekirse senin için şu an ölüme bile gideriz’ dedi.
Ziraat Odası Başkanı yazıhanesinde
Bir şahıs bizi aldı. Hatta arabadan ineceğimiz sırada üçümüzün eline de üç mavi dosya getirip bu şekilde şüphe çekmeyeceğimizi düşündü, bizi pasaj gibi bir yere götürdü... Mahmut Temel geldi, o tarihte bıyıkları yoktu. Bildiğim kadarıyla ziraat odası başkanlığını yaptığını öğrendim, yazıhanesinde adı yazılı bir masa üstü isimliği vardı...
Eşeğin parası 20 deyip 25 milyon aldı
Tayyar ile üç defa daha birlikte olduk, Türkan otel parası beş milyon, beni kastederek eşeğin parası 20 milyon deyip 25 milyon para alıyordu. Bu paralardan bana üçte biri oranında hisse veriyorlardı.
Emine dövüp saçlarımı çekti
Ben Hülya Hanım'ın çalıştırdığı ajansta telefonlara bakıyordum. Ben Hülya Hanım’ın yanında çalışırken de Emine oraya gelip beni başka erkeklerle ilişki kurdurtmaya çalıştı. Hatta iki defa gittim, yaşadıklarımı daha sonra Hülya Hanım’a anlattım, bir keresinde yine geldiğinde ben gitmek istemediğimde Hülya Hanım'ın bürosunda beni dövdü, saçlarımdan çekti...
Yüzbaşı 3 ay sonra ilişkiye girdi
Sanıklardan Ersun Erdemir ile Dervişe Karaaslan vasıtasıyla tanıştım. Dervişe beni aldı, Ersun yüzbaşı olarak bilinen şahsın evine götürdü. Dervişe beni götürünce Ersun yüzbaşı bu kız el kadar çocuktur temizlik işinden ne anlar, pencereleri nasıl silecek dedi. Bu kız gitsin dedi. Gittim. Üç ay sonra dolaşırken bu adam seni istiyor dedi, çok parası var gider misin? Onunla birlikte oldum, işyerinin 591’le başlayan numarasını verdi. İşyerinden aradım ‘‘Bu akşam gel çok parası olan bir arkadaşım var’’ dedi, ancak ben gitmedim. Sonra yine onunla birlikte oldum.
Parayı sadece aileme verdim
Teyyar isimli şahısla... 25 milyon verdi, hatta köy yolundan ana yola çıkarken arabasını biraz bana kullandırdı... Bu paradan Emine ve Türkan'a hiç vermedim, aileme verdim.
‘Anal ilişkiden oluşan yaraları ameliyat edilir dendi’ ama para yok
N.Ç., şu anda İstanbul'da bir merkezde devletin koruması altında. Aynı zamanda, davasını üstlenen çoğu kadın 25 avukatın da korumasında. Kendisiyle İstanbul'da birkaç kez görüşen avukat Reyhan Yalçındağ, N.Ç'nin ‘travma sonrası stres bozukluğu’ yaşadığını söylüyor. Özellikle tüm sanıkların tahliye edildiği 14 Mayıs'taki duruşmadan sonra, N.Ç.'de intihar eğilimi ortaya çıkmış. Kendisi, birkaç kez pencere kenarına gittiğine, sık sık ‘‘Yaşamak istemiyorum, hayatım karardı’’ dediğine tanık olmuş. Avukatlar ona süreki ‘‘Bu tahliye, beraat değil’’ diyor, temyizi anlatmaya çalışıyor. N.Ç. ise yüreğindeki fırtınalarla hukukun bu yönünü anlamaktan çok uzakta...
İLAÇLA TEDAVİ
N.Ç.'nin tek rahatsızlığı psikolojik değil. Anüsündeki yaralar henüz geçmemiş. Avukatları, ameliyat olması gerektiğini, ancak ödenek yokluğu nedeniyle ameliyatının sürekli ertelendiğini söylüyor. Ancak bu durumu sorduğumuz Sosyal Hizmetler İstanbul İl Müdürü Kahraman Eroğlu, ilk başta ameliyat dendiğini, ancak doktorların sonra ilaçla geçebileceğine karar verdiklerini anlattı. Şu anda ilaçla tedavisi sürüyormuş. Eroğlu, ayrıca N.Ç.'nin intihar eğilimi olduğuna dair bir bulguya rastlanmadığını söylüyor: ‘‘Ben birkaç gün önce gördüm, şen şakrak bir kız. Bana bağlama çalmak, kampa gitmek istediğini söyledi. Bizim de böyle bir programımız var. Bir psikiyatrist sürekli kendisiyle görüşüyor. Yakından takip ediyoruz.’’
CİNSEL İSTİSMAR
N.Ç.'nin bulunduğu merkezde çoğu onun gibi cinsel istismara uğramış, hepsi de 18 yaşın altında kızlar var. Kimisi sabah çıkıp akşam geliyor. N.Ç.'nin avukatları, ‘‘Burada bir kontrol mekanizması yok, sabah çıkıp akşam geliyorlar, nereye gidiyorsunuz diye sorduklarımız, üstümüze başımıza almamız lazım, kuaförde filan çalışıyoruz, diyorlar. Bu sağlıklı bir durum değil. N.Ç. de çıkıyor ama biz yalnız çıkmasına izin vermiyoruz, kapıdan alıp, gezdiriyor, geri getiriyoruz’’ diyorlar. Eroğlu ise, N.Ç.'nin durumunun özel , diğerlerinin sokakta korunmasız kalan çocuklar olduğunu söylüyor. Kimilerinin okula gittiğini, kimilerini de işe soktuklarını anlatıyor.
Tahliyelere muhalefet şerhi
Mahkemenin verdiği tüm tahliye kararlarına üye hakim Fatih Kapan muhalefet şerhi koydu. Sanıkların üzerine atılan suçun vasıf ve mahiyetine, delillerin henüz toplanmamış olmasına ve delillerin karartılması ihtimaline karşı, sanıkların tutuklu kalmaları gerektiğini düşündüğünü belirtti. Başkanı Niyazi Erdoğan olan mahkemenin 14 Mayıs günü verdiği tahliye kararının gerekçesi şöyle: ‘‘Delillerin büyük ölçüde toplanmış olması, tutuklamalardan beklenen amacın gerçekleşmesi ve sanıkların tutuklu kaldıkları süre dikkate alınarak tahliyelerine...’’
Sanıkların birinden iktidarsız raporu
Mardin'in Kızıltepe İlçesi'nde 12 yaşındaki N.Ç., doğum günü olan 2 Ocak 2003 günü Emniyet müdürlüğü'ne başvurdu ve Emine Akyol ile Türkan Temel tarafından 6 aydır erkeklere pazarlandığını söyledi
28 sanık 14 Ocak’ta tutuklandı ve ‘Utanç davası’ başladı.
Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın ilk duruşması 25 Şubat'ta yapıldı. Gizli celse kararı alındı. Duruşmaya müdahil olarak N.Ç. tarafından katılan ve çoğu kadın olan avukatlara saldırılar olunca, İHD'li ve Diyarbakır Barosu Kadın Komisyonu'ndan olan avukatların sayısı 25'e çıktı.
Sanıkların tümü suçlamaları reddetti. N.Ç., Selman Aydın ile Şeyhdavut Anuk hariç tümümü teşhis ederek kendisiyle olduklarını söyledi. 19.5 saat süren duruşmanın ardından N.Ç. salonda bitkin düştü. Recep Sakız, Yüzbaşı Ersun Erdemir, Ümit Ergin, Cuma Uras, Hamit Aydın, Mehmet Seyitoğlu tahliye edildi.
24 Mart’taki 2. duruşma 20 saat sürdü. Sanıkların tümü komplo kurulduğunu ileri sürdü. Biri iktidarsız olduğuna dair raporlar verdi. N.Ç., Malatya Kız Yetiştirme Yurdu'na gönderildi.
21 Nisan'daki 3. duruşmada, çeşitli çevrelerin baskısı altında bulunduğu belli olan baba Süleyman Ç. ‘‘Siz mahkemesiniz. Kimin suçlu olduğunu tespit edin ’’ dedi.
14 Mayıs'taki 4. duruşmada tüm sanıklar tahliye edildi.
Tahliye olan sanıklar kamudaki görevlerine iade edildi. Bir sonraki duruşma 2 Ekim'de.
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 20:14