Gündem
  • 30.1.2006 11:32

TURGUT ÖZAL'IN ÖLÜMÜYLE İLGİLİ ŞOK AÇIKLAMALAR!..

BALÇİÇEK PAMİR / SABAH - Suskunluğunu bozan Semra Özal'dan ilginç yorum: "Özal ve Erdoğan tamamen iki farklı karakter. Ortak yönleri yok".

Semra Özal "Erdoğan'ı Özal'a benzetenler var, ne diyorsunuz" sorusuna şu yanıtı verdi: "Bence hiç benzemiyor... Ben ortak hiçbir yan göremiyorum. Şimdi Turgut yaşasaydı, kaç tane bilgisayarda, kaç ayrı proje üzerinde çalışırdı..."

ÖZAL ÇOK YENİLİKÇİYDİ 20 YIL SONRAYA BAKARDI

"En yakın projesi yirmi sene sonrası içindi... Çok yenilikçi ve ileriye bakan biriydi... O zaman eleştirenler bile bugün 'büyük adammış' diyor... İyi bir lider etrafındakilere hiç istemediği şeyi bile yaptırandır..."

Ben olmasaydım Özal radikalleşirdi

Semra Özal "Turgut'a tek bir konuda etkim oldu" dedi: "Ben olmasaydım radikal İslam'a fazla kayardı... Ailesinden etkilenirdi. İşte bu yüzden eşler çok önemlidir..."

Limonatayla zehirlediler
Semra Özal "Kocamı zehirlediler" deyip kuşkularını ve yaşadıklarını şöyle sıraladı:
Turgut'a Bulgar elçiliğindeki sergide özel limonata içirilmiş. Ondan başka içen yok.
Ben evde yokken bir adam gelmiş. Turgut'un zehirlendiği formülü yazıp bırakmış.

DEMİREL NASIL BİLDİ?
Ölümünden sonra Hacettepe'den arayıp "Kanında garip bir şeye rastladık" dediler.
Gittik ama bir hemşire "Çok pardon. Arkadaş kan tüpünü düşürüp kırmış" dedi.
Demirel Cindoruk'a "Özal üç aya kalmadan vefat eder" demiş. Bunu nasıl bilebilir?


 

Ben olmasam Turgut radikal İslam'a kayardı

Semra Özal: Bana hep ülkeyi, kocasını yöneten bir kadın portresi çizildi. Yanlış Turgut'a tek konuda etkim oldu. O da radikal İslam'a kaymaması yönündeydi.

Çok zor oldu çok. Tam bir yıl sürdü.Röportaja "Evet" dedirtebilmek için en çok uğraştığım kişilerden biri Semra Özal. Ama söz verdi mi asla geri dönmüyor. Öylesine ilkeli. Gazetedeki odamda kar altındaki İstanbul'u seyrederken telefonum çalacak diye ödüm patlıyordu. Ya iptal ederse? Telefonum çaldı. Karşıdaki ses "Burası Uludağ gibi, gelebilecek misin?" diyordu. "Gerekirse yürüyerek" dedim ve karın en şiddetli yağdığı günlerden birinde Sarıyer'e doğru yola çıktım. Semra Özal son derece görkemli, üç katlı müstakil bir evde yaşıyor. Peki niye Sarıyer, Büyükdere? Semra Hanım gülüyor: "Rahatım, herkesten uzağım, keyfime bakıyorum. Havuzuma giriyorum, alışverişimi ediyorum. Öyle etrafta paparazzi ordusu da yok. Gayet mutluyum herkesten ve her şeyden uzak olmaktan." Evin içi adeta bir müze. Antikalar, heykeller, tablolar... Salonun bir bölümü renkli vitraylarla süslenmiş. Ortadaki masanın üzerine Semra Özal'ın hastalığı döneminde yaptığı takılar yayılmış. El emeği, göz nuru, teker teker anlatıyor hangi taşları seçtiğini. "Biliyorsun" diyor. "Bunların geliri vakıfa gidecek, o yüzden çok titizleniyorum satışı konusunda. Gelen giden arkadaşlar alıyorlar. Önümüzdeki günlerde tekrar satış yapacağız." Semra Özal ile konuşacak konu çok. Nereden başlayacağımı düşünürken o atılıyor. "Önce medyadan bahsedelim" diyor gülerek. "Ne patroniçeliğim kaldı, ne rüküşlüğüm, hakkımda yazmadık şey bırakmadınız. Niye şimdikilere kalem oynatmıyorsunuz?" Semra Özal ile eşi Turgut Özal'ı konuştuk. Merhum Cumhurbaşkanı Özal'ın öldürüldüğünü ve kimsenin kılını kıpırdatmadığını ilk kez bu kadar net bir şekilde ortaya koyuyor ve soruyor "Her şeye komisyon kurarsınız niye bunu araştırmak için bir tane kurmuyorsunuz?" Her ne kadar "Ben siyasetten uzağım" dese de Semra Hanım olan biten her türlü değişiklikten arayışlardan ve siyasetin manevralarından haberdar. Siyaset de konuştuk. Konuk Semra Özal olunca özel hayat sormadan olur mu? Çocukları, Emel Sayın kıskançlığı, evdeki anormal titizliği, gece elbiselerini bile evde yıkamasını da konuştuk... O farklı bir lider eşiydi. Farklı bir Cumhurbaşkanı'nın farklı eşiydi. Çok eleştirildi. Siyasete fazla karıştığı, parti yönetimine müdahale ettiği yönünde suçlamalarla karşı karşıya kaldı. O ise tüm bunları yalanlıyor ve diyor ki "Turgut'a tek bir konuda etkim oldu. Ben olmasaydım radikal İslam'a fazla kayardı. Ailesinden etkilenirdi. İşte bu yüzden kadınlar, yani eşler çok önemlidir."

Siz çok farklı bir lider eşiydiniz.

-Farklıydım çünkü biz ikimiz farklıydık. El ele gezerdik, içimizden geldiği gibi hareket ederdik. Oyun yoktu bizde. Sahte değildik.

"Koy bir kaset, neşemizi bulalım."
-Ama biz öyleydik işte. İşte bu yüzden bizimle çok uğraşıldı. Halk her dönem arkamızda oldu. Bugün bile Özal ismini yıpratmaya çalışıyorlar. Her gün hakkımda ayrı bir yalan haber yapılıyor. Geçenlerde bir tanesine çok sinirlendim. İnsanı geri zekalı olması lazım bunu yazması için. "Şaşalı günler bitti boncuk yapıyor, Evde perde bozup dikiş yapıyor." Terbiyesizce laflar.

Yaşamınızda değişiklik var mı?

-Yok, hiç yok. Çok şükür eskiden nasıl yaşıyorsam bugün de öyleyim. Bak Balçiçek, makamlar bir nöbet devridir. İnsan geçmişiyle kopmamalı ve eşiyle dostuyla muhabbetini asla bozmamalı. Çünkü o makamdan indiğin zaman sudan çıkmış balığa dönersin sonra. Bende öyle olmadı. Biz normal hayatımızı devam ettirmeye çalışırken alışılmadık görüntüler ortaya çıktı. O zaman bazı kişiler rahatsız olmuştu bugün de oluyorlar. Özal ismini yıpratmaya çalışıyorlar çünkü halk bizi çok seviyor.

Tayyip Erdoğan'ı Turgut Özal'a benzetenler var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
-Ben ortak hiçbir yön göremiyorum. Tamamen farklı iki karakter. Bence benzemiyor. Şimdi Turgut, mesela kaç bilgisayarda, kaç ayrı proje üzerinde çalışırdı. İnanın en yakın projesi yirmi sene sonrası içindi. Günlük politikanın peşinde değildi. Memleket için önemli olan bugün değil ilerisi derdi. Çok yenilikçi ve ileriye bakan biriydi. O zaman Turgut'u eleştirenler bile bugün "Büyük adammış" diyorlar. Güneş balçıkla sıvanmaz tabii. O zaman haksızlık edenler kendisi hayatta olmadığı için ve korkuları kalmadığı için, artık itiraf edebiliyorlar.

Siz "Lider Nasıl Olmalı" başlıklı bir konferans verdiniz değil mi?

-Evet Bahçeşehir Üniversitesi'nde. İlgi büyüktü. Orada anlattım. Liderlik önderliktir. İyi bir lider etrafındakilere istemediklerini ikna ederek yaptırandır.

Rahmetli Turgut Özal'ın öldürüldüğünden şüpheleniyormuşsunuz.
-Artık şüphe değil, kesinlikle inanıyorum. Delilleri göz göre göre yok ettiler. Bak, ben bir Cumhurbaşkanı eşiyim. Diyorum ki "Benim kocam, sizin Cumhurbaşkanınız zehirlendi ve öldürüldü. Bunlar da şüphelendiğim olaylardır." Kimse kılını kıpırdatmıyor. Her şeyi araştırıyorlar ama bunun için bir komisyon kurmuyorlar. Ortalığın ayağa kalkması gerekirken herkes susuyor. Ahmet ilk milletvekili olduğunda Meclis'e bir soru önergesi verdi. Önerge apar topar hasır altı edildi. "Ne oldu önergem?" diye sorunca, "Gerek yok soruşturmaya" diye bir cevap geldi.

Niye zehirlendiğini düşünüyorsunuz?
Şüphelendiğiniz olaylar nedir peki?
-Öncelikle ölümünden sonra Hacettepe'den arandık, "Gelin kanını alın biz garip bir şeylere rastladık" dediler. Fırladık gittik. Hemşirelerden biri "Ah çok pardon biraz önce düşürüp kırmış arkadaşlar" dedi. Bu kadar basit mi yani? Cumhurbaşkanı'nın kanı bu. Ayrıca niye garip diye bizi çağırdılar? Ayrıca niye "Yorgunum" demesine rağmen Turgut'u zorla o resepsiyona götürdüler?

Geçenlerde Kaya Toperi ile bir söyleşi yapmıştım. Ona
da aynısı sordum. "Söz verdiğimiz bir sergiydi mecbur kaldık" diyor.
-Niye bu kadar önemliymiş? Net cevap alman mümkün değil çünkü Kaya Bey de ısrar edenler arasındaydı. Turgut "Çıkacağım, dinleneceğim" diyor. Bunlar zorluyor. Hiç istemedim o sergiye gitmesini, içime doğmuş gibi...

Kaya Toperi "Bir tepside bardaklar geldi herkes içinden birini aldı, zehirlenme gibi bir şey olsa biz de zehirlenirdik" diyor.

-O iş öyle değil. Turgut'a özel limonata yapılmış. Onu içmiş. Ondan başka limonata içen yok. Akşam döndüğünde bana bunu söylediğinde şüphelenmedim. Zaten bir odadan bir odaya geçerken bir anda düştü kaldı. Gözümün önünden hiç gitmiyor. Düştüğü anda anladım öldüğünü. Müthiş bir şoktu benim için. Kelimeler yetmez anlatmaya.

Peki sizce kim zehirledi?

-Bilmiyorum. Araştırılsın istiyorum. Ölümünden hemen sonra ben evde yokken kapıya bir adam gelmiş. Turgut'un zehirlendiği formülü bile yazıp bırakmış, benimle görüşmek istediğini söylemiş. O zaman Azerbaycan seçimleri vardı ve Turgut, Elçibey'i destekliyordu. Kapıya gelen adam Aliyev yanlılarının bu işi yaptığını söylemiş. Döner dönmez adama ulaşmaya çalıştım. Ne bir iz ne bir nefes. Sınır kapılarına sordurdum. Yok. Adam sanki buhar olup uçmuş. Bir de camını sıkan çok daha ilginç bir ayrıntı var. Demirel, Turgut ölmeden önce, Cindoruk'a "Özal üç aya kalmadan vefat eder" diyor. Adam Houston'dan yeni gelmiş, doktorlar bile iyi raporu vermiş. Demirel böyle bir şeyi nasıl bilebilir?

Ne demek istiyorsunuz? Nasıl bilebilir böyle bir şeyi?
-
Yorumu herkese bırakıyorum.

Bugün yönetimde olanların eşlerini nasıl buluyorsunuz?
-Hükümetteki kadınların rolünü bilemem. Kadınlar eşlerine tesir ediyorlar mı onu da bilemem. Ama görüntü Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet'in Türk kadını görüntüsü değil. Ben her zaman, dünyada ve Türkiye'de Atatürk'ün gösterdiği modern laik kadını temsil etmeye çalıştım.

Cumhurbaşkanlığı tartışmaları gündemde. Köşkte türban olur mu?

-Başörtü hepimizin evinde var. İnancından dolayı başını örtenlere her zaman saygı duyarım. Ama bu örtüsembolik bir forma olmamalı. Cumhurbaşkanlığı Köşkü o andaki Cumhurbaşkanı'nın takdirine kalmıştır.

Siz bildiğim kadarıyla seçim tahminlerinde bugüne kadar hiç yanılmamışsınız. Bugün seçim olsa Anavatan barajı geçer mi?
-Zor. Anavatan'ın durumunu hiç iyi görmüyorum. Bir kere bu başkan, Erkan Mumcu geldiğinde ümitlenmiştim ama sonra amblemi değiştirdi. Partinin ambleminden Türkiye haritasını çıkarıp o yeşil zemini koyunca "Bu iş bitti" dedim. Kime mesaj veriyorsun o yeşil zeminle? Zaten o mesajı verdiğin kitlenin yeri belli. Türkiye'yi neden kaldırıyorsun? Hiç anlamadım ve çözemedim.

Erkan Mumcu hiç sizi ziyarete geldi mi?
-
Hayır. Eğer bir yerlerde rastlaşırsak konuşuyoruz.

Siz partinin başına geçmeyi hiç düşünmediniz mi?

-Geçsem ortam farklı olurdu. Turgut'u kaybettiğimiz zaman çok baskı geldi "Sen geç" diye. Ben ama zaten o anlarda yaşamıyordum ki, başımı kaldıracak halim yoktu. Tam iki yıl sürdü toparlanmam. Hiç düşünmedim siyasete girmeyi. Zaten bugün aklı başında olan adam politikaya girmez. Ortalığa bir baksanıza. Her şey bulanık.

Siz çok çalkantılı dönemler yaşadınız. Rahmetli Turgut Özal'a bir de suikast teşebbüsü olmuştu.
-Sorma. Çok kötü bir andı. Ben o gün çok rahatsızdım. İğneyle oraya gidebildim. O yüzden ısrar ettim Turgut'a. "Sen çık konuş ben arkadaki iskemlede oturacağım, araba da arkaya gelsin hemen çıkıp gidelim" dedim. Otursaydık o koltuklara hepimiz gitmiştik. Silahın sesini duyduğum anda Turgut yere oturdu. Ben sandalyeden nasıl fırladım hatırlamıyorum. Ortalık kan gölü oldu. Ben hemen Turgut'un başını aldım dizime koydum. Habire başını yokluyorum "Bir şey var mı?" diye... Sonra o beni sakinleştirdi "Elim" diye.

O olayın arkasında kimler vardı?

-Turgut araştırdı. Biliyorsunuz o bütün kaçakçılığın üzerine gitti. Uyuşturucu, içki, sigara... Bir gurubun musluğunu kapattı. Bu musluğun zinciri Türkiye dışındaydı. O zaman açıklamadı. "Uluslararası olaylar çıkar, ülkeler arası problem yaşanır" dedi.

Özal'ı vuran Kartal Demirağ cezaevinden size mektuplar yazmış galiba.

-Evet. Hepsini yırttım attım. Nesini okuyacaksınız?

Özal yaşasaydı tekrar siyasete girecekti değil mi?
-Evet. Çin'e gidiyorduk. Çin'de büyük bir Türk Cumhuriyeti'ni ilan edecekti. Gezdiğimiz bütün Türki devletlerle anlaştı. Çok büyük bir Türk Cumhuriyeti kuruluyordu. Orada ilan edecekti. Ondan sonra da inip partinin başına geçecekti. Ben çok karşıydım bütün bunlara. Sağlığını düşünüyordum.

Niye tekrar siyaset yapmayı istiyordu?

-Başbakan'ın yetkisi çok büyüktü. Yani icraat açısından başbakanlık çok daha icracı bir makam. Cumhurbaşkanı'nın icracı bir durumu yok. Gelenleri kabul ya da reddediyor. Veto etsen ne fark eder ki?

Ermeni tasarısı için demiştiniz ki "Önemli olan lobiyi
önceden yapmaktır. Sonra yaygara işe yaramaz."
-Tabii aynı şey. Turgut, Reagan ile Ermeni Tasarısı'nı direkt konuştu. Hatta Mesut Yılmaz o dönem korkup istifa etti bakanlıktan. "Tasarı geçecek" diye. Turgut böyle icraatlar da bulunmayı da özlüyordu.

Güncellenme Tarihi : 25.3.2016 10:08

İLGİLİ HABERLER