Medya
  • 12.9.2004 11:15

'TÜRK BASINI' 12 EYLÜL'Ü NASIL KARŞILAMIŞTI?

KÜRŞET BUMİN/ KRONİK MEDYA

YENİ ŞAFAK

Hepten yok sayılmaz; cumhuriyet tarihinin önemli dönemeçlerinde "Türk basını"nın neler düşünüp neler yazdığını bize aktaran birkaç çalışma yok değil. Ancak, bu yolda yapılması gereken işlerin büyük bölümünün henüz tamamlanmamış olduğu da bir hakikat. "Türk basını", mesela Serbest Fırka girişimini nasıl karşıladı; çokpartili hayata geçilirken nasıl bir ruh hali içindeydi; 6-7 Eylül'ü nasıl değerlendirdi; 27 Mayıs'ta basındaki "hava" kısa sürede nasıl döndü; 12 Mart ve nihayet 12 Eylül'de neler yazdı çizdi... Bu siyasi "dönemeçler" tabii ki çok daha zenginleştirilebilir. Hiç değilse "Türk basını ve 28 Şubat" benzeri bir başlık altında toplanabilecek araştırmalar yazılmayı bekliyor...

Biz bugün bu çerçevede "Türk basını ve 12 Eylül" bahsini kısaca gözden geçirmek istedik.

Hemen söyleyelim ki, bu kısa derlemeyi kendimizi fazla yormadan, sadece "klasik" bir eserden yola çıkarak hazırladık. Bu eserin ilginç yanı, yazarının 12 Eylül'ün birinci dereçeden patronu olması. Evet, doğru tahmin ettiniz, Kenan Evren imzalı "12 Eylül'den önce ve sonra / Ne Demişlerdi? Ne Dediler? Ne Diyorlar?" başlıklı eserden söz ediyoruz. (Netekim) Evren bu eserin kaleme alınış nedenini şöyle açıklıyordu:

"12 Eylül'den önceki zamanlarda basında neler yazıldı, çizildi? 12 Eylül Harekâtı gerçekleştirilince basında çıkan övgüler nelerdir, kimler ne yazdı, normal seçimler yapılıp demokratik düzene geçildikten sonra neler yazdılar? Ben Cumhurbaşkanlığından ayrıldıktan sonra neler yazıldı, çizildi? Bütün bunları bu kitap içerisinde özetle toparlamak istedim."

Görüyorsunuz, bu sözlerden de anlaşıldığı gibi, aslında bu "eser" yazarının "Türk basını"na yönelik bir sitemini dile getiriyor. Görüyorsunuz, belirtilen zaman dilimi içinde yazılıp çizilenler, sonunda yazarın bile sabrını taşırmış görünüyor!

Elimizdeki kitaptaki malzeme tabii ki epeyce sınırlı nitelikte. Ama olsun; olduğu gibi aktarılmış bu sınırlı sayıda "12 Eylül yazısı" bile "Türk basını"nın ana gövdesine hakim olan ilkeler hakkında epeyce bilgi veriyor.

Elimizdeki yazılar (deliller) sınırlı olsa da yine de 300 sayfayı aşan bir derleme ile karşı karşıyayız. Dolayısıyla, bizim burada lafı çok daha kısa tutmamız gerektiğinden, önümüzdeki bu derlemeden nasıl bir derleme yapacağımıza bir türlü karar veremedik doğrusu... Sonunda şu formülü uygun bulduk: Bazı yazılardan bazı bölümleri "tadımlık" kabilinden aktaralım; ama 12 Eylül'ün birinci yıldönümünde yayımlanan iki yazıyı (basının genelinde 12 Eylül'e nasıl baktığını iyi özetlediği için) hatırlamayı da unutmayalım. Bu durumda önce kısa alıntılar; tarih 12 Eylül 1980'i takip eden günler:

"Yeni bir dönem başladı. (...) Bugün günlerden Pazartesi. Yeni bir hafta, yeni bir dünya başlıyor. Atatürk'ün demokrasiye inanan evlatları haykırıyor: Ne mutlu Türküm diyene... Haydi işbaşına..." (Hürriyet, imza "Hürriyet")

"12 Eylül harekatından sonra demokrasiye geçiş süresi ile ilgili olarak her ahkamın başında yeralan 'en kısa zamanda' sözcüğü bu açıdan 'teşrih masası'na yatırılmalıdır. Neden en kısa zamanda? En kası zaman nedir? Yani yarın mı? Yani, üstünkörü bir düzenlemeden sonra çekilmek mi? (...) Çözümlenmeleri, gerçekten bir yeterli zamanı gerektiren meseleler sözkonusudur. O halde ordunun yüzakıyla asli görevine dönmesi, Türkiye'nin bir daha yeniden 12 Eylül harekatına zorunlu kılacak ortama sürüklenmemesi için 'hizmet üretiminin' dört dörtlük lması gerekir. ..." (Güneri Cıvaoğlu, Tercüman).

"Arada bir eleştiriyoruz ama, inanarak yaptığımız bu eleştirilerin yanında, yine inanarak belitmemiz gereken bir gerçek var: Devlet giderek toparlanıyor!" (Oktay Ekşi, Hürriyet).

"Ülkemizde bir yeni dönem başlıyor... Devlet yapısı, yönetim biçimi, yasalar, kuruluşlar, iş düzeni, ekonomik yapı değişiyor. Bu yeni dönemi başlatan kadronun başında Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren var... Belki de tarih kitapları içinde bulunduğumuz bu dönemden söz ederken 'Evren ile başlayan dönemde...' diyerek giriş yapacaklar.... (...) Evren Paşa üç günlük gezi sırasında yaptığı konuşmada halkın daha çok çalışmasını daha çok üretmesini ve ulus olarak tasarruf yapmamız gerektiğini belirtti. (...) Gezimiz sırasında bir ilçede Milli Güvenlik Konseyi onuruna son derece güzel hazırlanmış bir resepsiyon verildi. Bazı subaylar salonun bir köşesinde bana Evren Paşa'nın viski ikramını yasakladığını anlatıyorlardı..." (Bekir Çoşkun, Hürriyet).

"12 Eylül öncesinde sabahın erken saatlerinde yollarda arabalı seyyar satıcı kervanları vardı. 10 araba, 15 araba paşpaşa giderlerdi. Özellikle yaşı küçük olan çocukların ellerine kaçak sigaralar verilir ve bunlar köşebaşlarında sigara satarlardı. Şimdi hepsi maziye karıştı. Neden? Çünkü bir devlet var artık Türkiye'de... Yasalara aykırı her hangi bir iş yapılmasına kesinlikle müsaade edilmiyor." (Necati Zincirkıran, Günaydın).

"Ankara'da oturan generallerin işkenceye ruhsat tanıdığını söylemek! Bu, adinin adisi iftira! Bunu söyleyen varsa, tuuu senin gebeş suratına!..." (Cüneyt Arcayürek, Hürriyet).

"Ve nihayet Silahlı Kuvvetler'in, devletin asker kanadının, ülke yönetimine emir ve kumanda zinciri içinde, anayasanın, kendisine verdiği, ana sütü gibi helal yetkiyle el koyduğu görüldü... " (Yılmaz Çetiner, Milliyet)

"Yıllardır ilk defa Atatürk'ü doyasıya anabildik... İlk defa Atatürk'ün önünde başımız dik... İlk defa onun izinde olduğumuzu, onun emanetine, ilkelerine sahip olabildiğimizi haykırabiliyoruz." (Güneri Cıvaoğlu, Tercüman).

"Gözaltında bulundurma süresinin 90 güne çıkarılması, zanlıları çezalandırma hevesinden, olağanüstü yönetimin kendini duyurma iddiasından kaynaklanmamıştır. Bir ihtiyaçtan doğmuştur. (...) Teröre karşı savaşta son şansını kullanan devlet imkan tanımak yanında gözetem altına alınanların güvenlikleri de düşünülmüştür aslında. Kimse inkar edemez ki kısa süreye sığdırılmaya çalışılan kitlesel soruşturmalar, işkence ihtimallerine daha açıktır...." (Güngör Mengi, Yeni Asır).

Evet, şimdi de sıra geldi 12 Eylül'ün birinci yıldönümünde kaleme alınan ve "Türk basını"nın büyük bölümünün duygu ve düşüncelerine tercüman olan iki yazıya. Tesadüf bu ya, bu yazıların ikisi de Tercüman'da yayımlanmış. İlkinin yazarı Rauf Tamer, ikincisin ise Güneri Cıvaoğlu. Sözü önce Rauf Tamer'e bırakalım:

"Dünkü gazetelerin büyük başlıklarına bakıyorum;

- 'Dünü unutmayın'
- 'Huzur 1 yaşında'
- 'Sağol Mehmetçik'

Ayrıca Devlet başkanı ve annesinin beraberce çekilmiş bir fotoğrafı... Ve bu fotoğraftan duygulanan nice annelerin, nice evlatların, ülkeyi saran heyecan dalgaları...

Bir başka gazetede, terör ve huzurla ilgili mukayese tabloları, 12 ayın başarı bilançoları... Bir başka gazetede ise, 12 Eylül'ün haklılık gerekçelerini sıralayan takvim yaprakları...

(...)

Doğrusunu isterseniz, Türk basını olarak, biz geçen sene bugün, 12 Eylül olayını, böylesine gümbür gümbür vermemiş, manşetlerimizde, başlıklarımızda, yorumlarımızda böylesine net kelimeler kullanmamış, velhasıl, olayın sadece önemini 'rutin' bir şekilde duyurmuş, sonra da kulaklarımızı dikip bekleme devresine girmiştik.

(...)

Hayret!... Aradan oniki ay geçti... Şimdiki havamıza bakınız:

- 'Dünü unutma'
- 'Huzur bir yaşında'
- Sağol Mehmetçik'

Nedir, ne oldu?

Adına ister inkılap deyin, ister ıslahat, ister ihtilal, Türk basını, Türk aydını, 12 Eylül'ü, 12 ay sonra mı intikal etti?

Yeni mi fark etti?

Henüz mü kabul etti? Hayır, hayır... Hiçbir değil.

Türk basını ve Türk aydını, 12 aydır yapılan işlere baktı, içi rahat etti ve 12 Eylül'e sarıldı...

(...)

Kendi bağrımızdan çıkmış Türk Silahlı Kuvvetlerine, böyle bir yıldönümünde verebileceğimiz en yüce armağandır bu başlıklar...

Birlik ve beraberlik içerisindeki Türk basını da, en büyük teminatıdır 12 Eylül ilkelerinin..."

Güneri Cıvaoğlu'nun birinci yldönümü için kaleme aldığı yazı da şöyle bir şey:

"Değerli okuyucularımız, geride kalan haftanın sonunda cumartesi günü, 12 Eylül'ün birinci yıldönümüydü. O gün yayınlanan gazeteler bu yıldönümünü 'önemine yaraşır bir biçimde' işlediler.

(...)

Eğer o sayfalar içtenlikle hazırlanmasaydı, çok farklı düzenlenirdi. Yorumlar, yazılar şöyle bir geçiştirilirdi. Ruhsuz, heyecansız görüntüler, satırlar sergilenirdi.

(...)

Unutmamak gerekir ki, Türk basını da çok imtihandan geçti, çok tecrübe kazandı. (...) Olayları, gelişmelerin içinde sorumluluk duygusu derinlikler, boyutlar aldı.

(...)

Türk basınının 12 Eylül'deki tutumu bir gerçekçi, bir olgun, bir yurtsever tutum olarak değerlendirilmelidir. Saygılarımızla."

Geldik yazının sonuna.... Bir şey eklemeye gerek yok sanırız, "malzeme"nin büyük bölümü ortada...

Ne diyordu Rauf Tamer, isterseniz bir kez daha aktaralım:

"Birlik ve beraberlik içerisindeki Türk basını da, en büyük teminatıdır 12 Eylül ilkelerinin..."

Başkaları re düşünür ne hisseder tabii ki bilemeyiz; ama "Türk basını"na biçilen bu görevleri hatırladıkça bizim yüzümüz kızarıyor doğrusu...

Bundan sonrası iyi olur inşallah... (K.B.)

Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 22:54

İLGİLİ HABERLER