Gündem
  • 7.5.2013 21:40

Türk katili Nazi gelin şovu!..

Almanya’da 21’inci yüzyılın neo-Nazi davası başladı. 2000 ile 2007 yılları arasında 8 Türk, 1 Yunan ve 1 Alman’ı öldürmekle suçlanan aşırı sağcı çetenin sağ kalan tek üyesi Zschaepe (38), dün Münih’te yargıç önüne çıkarıldı. Özel korumalı bir ciple mahkemeye getirilen Beate Zschaepe, salona elleri göğsünde kenetlenmiş ve yüzünde alaycı bir tebessümle girdi. Sırtını basına ve kurban yakınlarına dönen sanık, acılı kurban yakınlarının önünde şov yaptı.

VE Almanya’da 1.5 yıldır gündemi meşgul eden Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) hücresinin sağ kalan tek üyesi olan Beate Zschaepe (38) dün Münih’teki Yüksek Eyalet Mahkemesi Binası’nın A101 numaralı salonunda yargılanmaya başlandı.

Akşamdan kuyruğa girdiler

Salonda sade vatandaşlar için 50 kişilik bir yer ayrılmıştı. Pazar öğle saatlerinden sonra mahkeme salonuna girmek isteyenler, bina önünde toplanmaya başlamıştı. 50 kişilik akredite basın için ayrı bir kuyruk oluşturulmuştu. Kurban yakınları ve aşırı sağ sempatizanları aynı kalabalığın içindeydi. Bekleyenler arasında Türkiye’den gelmiş milletvekilleri de vardı. İki Türk kadın, ellerindeki pankartlarla mahkeme binasına girmek isteyince kısa süreli bir arbede yaşandı. Başka bir grup “Hitler’in çocuğu Zschaepe, hesap vereceksin” diye afiş açtı.

Yetmişli yılların kötü betonarme binalarından birinde toplam 100 kişi, eski sinema salonlarındaki balkonları andıran bir basın tribününde oturuyoruz. 50’miz gazeteci, öteki 50’miz bu davaya izlemeye yeminli sade vatandaştan olma seyirci.

Saatlerdir içerdeyiz. Öğle yemeği molasına kadar, yerimizi kaybetme korkusu yüzünden çoğumuz tuvalete gitmeye bile cesaret edemedik.

İçeride ne bir pencere var ne de klima.

Aşağıda da 150 kişi var. İçerisi çok sıcak ve dahası insan sıcağı.

Oturduğumuz yerden saatlerdir NSU davasının ana sanığı Beate Zschäpe’yi izliyoruz.

Garip bir atmosfer.

Orada aşağıda avukatlarının arasında. Zayıflamış, pantolon ceket siyah bir takım, içine de beyaz gömlek giymiş, saçları bakımlı.

Kim olduğunu bilmesek stajyer avukat olduğunu zannedebilirdik.

Sabah içeriye getirildiğindeki rahatlığı, orada teyakkuz halinde bekleyen kameramanlara ve fotoğrafçılara saniyenin onda biri kadar bir süre içinde yandan bir bakış atıp sonra sırtını dönmesi, kameraman ve fotoğrafçıların yarım saat boyunca sırtının resmini almalarını hiç takmayışı, o rahatlığı hepimizi irkiltti.


Ama çok daha kötüsü sanık Beate Zschaepe’nin hiç de beklediğimiz gibi antipatik, hatta şeytan-vari bir hal sergilememesi.

‘Hiç olmazsa utançtan, yerin dibine girermiş gibi bir edası olsaydı’ diyenlerimiz var.

Ama hayır bu genç kadın normal ötesi normal. Rahat.

Rahatlığı da batmıyor!

Sanki ömür boyu hapis yatıp, akabinde de ihtiyati tevkifle ömrünü cezaevine benzer dört duvar arasında geçirecekmiş gibi durmuyor.

Maktul aileleri için bu durum daha da acı olmalı.

Nasıl olur böyle biri başkalarının kocası, babası, ağabeyi, kardeşi esi dostu olan 10 kişinin katledilmesi eylemlerine dahil olur, bunları önlemez, hatta cinayetlerin kusursuz işlenebilmesi için gerekli altyapıyı sağlar?

Bu davadan bu soruların cevabı çıkacak mı kuşku götürür.

Çünkü davanın özü başka

Savcılık sanık Beate Zschäpe’ nin 8’i Türk biri Yunanlı sonuncusu da bir Alman polisi olan 10 kişinin öldürülmesinde doğrudan parmağı olduğunu ispat etmeye çalışacak.

Savunma ise tam aksini.

Nitekim savunmanın stratejisi mahkemeyi dilekçelere boğup, mahkemeye usul yönünden hata yaptırmak, hatta mümkünse Türk medya mensuplarının akreditasyonu ile ilgili olarak şimşekleri üzerine çeken, mahkeme heyeti başkanı hakim Manfred Götzl’i çileden çıkarıp temyize gitmenin yolunu şimdiden açmak.

O yüzden davanın bugünkü ilk duruşmasında savunma,

derhal reddi hakim istedi.

Mahkeme beklendiği gibi reddetti ama ret kararının kendisi, karara yönelik eleştiriler hepsi saatler sürdü.

Önümüzdeki duruşmalar da farklı geçmeyecek.

Mahkemeyi izleyen ve müdahil avukatlar aracılığıyla davaya müdahale edebilen maktul yakınları için bu oyunlar çok onur kırıcı olsa gerek ama adalet denen şey bu işte.

Şimdi bunu da öğreniyoruz. Adalet demek. Ahlaken en korkunç suçları işlemiş birinin dahi en alengirli savunma hakkına sahip olması.

Biz gazeteciler bu hukuki ayrıntıları anlayıp, 2 buçuk sene bunları takip etmeyi ve haklıyla haksızı herkesin anlayacağı şekilde ayırt edip, bu mahkeme sürecinde ne niye ve nasıl oldu, kamuoyuna anlatmayı gerçekten becerebilecek miyiz? Daha mahkemenin ilk gününde kuşkuya düştüm.

 

Ayça Tolun/Münih / bbc türkçe

Güncellenme Tarihi : 19.3.2016 15:33

İLGİLİ HABERLER