Gündem
  • 21.10.2004 09:58

TÜRK ORDUSUNUN HEDEFİ ÖNCE HALEP GEREKİRSE ŞAM'DI!...

''Düşük yoğunluklu savaş'' diye nitelenen bu dönemde askeri açıdan cephedeki mücadeleyi kazandı. Ancak, bu sürecin siyasal sonuçları ve bu sonuçların yarattığı sorunlar sürüyor. Önümüzdeki yıllar boyunca da süreceği anlaşılıyor. Türkiye'nin karşılaştığı sorun esas olarak, Doğu ve Güneydoğu toprakları üzerinde bağımsız Kürt devleti kurulması ve Irak, İran, Suriye coğrafyasının belli bölümlerini de içine alacak şekilde Bağımsız Birleşik Kürdistan'ın oluşturulması projesidir. 'Dört ortak devlet' Bu amaçla, Soğuk Savaş dönemi özellikleriyle kurulan ve o dönemin dengeleri içinde önemli ölçüde dış desteğe sahip olan PKK'nın 1984 yılında başlattığı ve giderek şiddetlendirip yaygınlaştırdığı terör süreci, 20 yıl boyunca Türkiye'yi düşük yoğunlukla da olsa savaş koşullarında tuttu. Türkiye toprak bütünlüğünü korudu. PKK, Doğu ve Güneydoğu topraklarını ayırarak bağımsız bir devlet kurma amacına ulaşamadı. Bugün böyle bir amaç taşımadığını söylüyor. Abdullah Öcalan, ayrı devlet kurma veya mevcut devleti ele geçirme, bu amaçla örgütlenme, iktidara kilitlenme hedefinin yanlış olduğunu savunuyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gönderdiği savunmalarının özünü bu strateji değişikliği oluşturuyor. Bağımsız Kürt devleti yerine ''dört ortak devlet'' hedefini koyuyor. Kürtlerin yaşadıkları Türkiye, Irak, İran ve Suriye'de ortak devletten söz ediyor. Siyasal sınırlar değiştirilmeden bu devletlerin yeniden yapılandırılmasını hedefliyor. Türkiye'de, Kürtlerin Türklerle birlikte ''iki kurucu ortak ulustan biri'' olarak kabul edilmesini ve bunun yapılacak yeni Anayasa'ya geçirilmesini savunuyor. Silahlı mücadeleyi kaybeden PKK, siyasi alanda farklı bir söylemle duruyor. Bu süreçte iki farklı PKK'dan söz etmek mümkün: 'İki uluslu Türkiye' Abdullah Öcalan'ın yakalanmasından önceki dönemde bağımsız Kürt devleti kurmayı amaçlayan ayrılıkçı PKK; Öcalan'ın yakalanmasından sonra bu amacından vazgeçtiğini açıklayıp, ismini önce KADEK, sonra KONGRA-GEL olarak değiştiren ''iki uluslu ortak Türkiye'' diyen PKK... Ortadoğu satrancında yeni hamlelere tanık olduğumuz bu dönemde yeni PKK'lar da var. Yeni PKK'lar Örneğin, ABD'nin Irak'ı işgalini ''Kürtler için eşsiz bir fırsat olarak'' niteleyen Abdullah Öcalan'ın kardeşi Osman Öcalan'ın PKK/KONGRA-GEL'den ayrılarak PWD (Yurtsever Demokratik Parti) adıyla kurduğu örgüt... PKK'nın siyasallaşma aşamasından sonra bu çizgiyi savunan siyasi partiler de bir zincir olarak siyasi yaşamda yer aldılar. Aynı söylem onlar tarafından da savunuluyor. Türkiye, AB sürecinde siyasal alanda ''Kürt sorunu''nu tartışıyor. Siyasallaşma ve hukuki düzenlemelerle kısmen meşrulaşma süreci sonunda, ''demokratik Cumhuriyet'', ''kurucu ortaklık'', ''Anayasal güvence'', ''Kürtçe eğitim'', ''Türkiye'nin yeniden yapılandırılması'', ''ulus-devlet, üniter yapı'' konularında devletin tutumunu nedir? PKK'daki strateji değişikliği ve Abdullah Öcalan-Osman Öcalan çatışması nedeni ve hedefi nelerdir? Dönüm noktası Bir yanında ABD, bir yanında AB, bu süreç Türkiye'yi nasıl etkiler? Bu yazı dizisinde bu sorulara yanıt aradık. PKK'nın strateji değişikliğine yönelmesinde dönüm noktası, hiç kuşku yok ki Abdullah Öcalan'ın Suriye'den çıkarılması ve yakalanarak Türkiye'ye getirilmesidir. Öcalan'ın yargılanması sonrasında İmralı'da yazdığı savunmalar bu değişikliğin esasını oluşturmuştur. Bu nedenle, konuya ''Suriye operasyonu''yla başlamak gerekir. Suriye'yle savaş planı Şam yönetimine Eylül 1998'de verilen sert mesajın arkasında sağlam askeri planlar yatıyordu: Öcalan'ı himayenin sürmesi halinde ordu, Halep ve Şam'ı hedef alacaktı Ağustos 1998'de gazeteler, ''Ordu 2000'lere hazır'' manşetini attıklarında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin en üst kademelerine atanan komutanların, tarihi bir süreçte görev yapacaklarını kimse bilmiyordu... Ordunun komuta kademesi rutin bir biçimde değişmiş, Genelkurmay Başkanlığı'na Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu, Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na 1. Ordu Komutanı Org. Atilla Ateş, Jandarma Genel Komutanlığı'na 2. Ordu Komutanı Org. Rasim Betir atandı. 2. Ordu Komutanlığı'na da, orgeneralliğe yeni terfi eden 6. Kolordu Komutanı Aytaç Yalman getirildi. Yeni Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu, yeni komuta heyetiyle yaptığı toplantıda, Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Atilla Ateş'e bir görev verdi. Tarihi emir Org. Kıvrıkoğlu'nun yeni Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Ateş'e verdiği bilgi ve emrin özeti şuydu: ''Milli Güvenlik Kurulu'nun Temmuz 1998 toplantısında, terörle mücadele bağlamında PKK'nın en önemli desteği konumundaki Suriye'ye karşı ciddi yaptırımlar uygulanmasına karar verildi. Suriye, bu konudaki ciddiyetimizi ve kararlılığımızı anlamalı. Bunun yöntemi üzerinde çalış, zaman yitirmeden uygulamaya geçelim.'' 'Türkiye bedel ödetir' Org. Ateş'in fiilen 1 Eylül 1998'de devraldığı Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nda ilk önemli çalışması bu konuda oldu. Org. Ateş, Türkiye'nin Suriye'ye karşı uygulamaya karar verdiği yaptırımlar konusundaki kararlılığını iç ve dış kamuoyunun dikkatini çekecek bir yöntemle yansıtmaya karar verdi. Org. Ateş, yeni Kara Kuvvetleri Komutanı olarak ilk gezi ve teftişini Suriye sınırındaki birliklere yapacaktı. Bu gezi sırasında da vatandaşlara basın mensuplarının izleyeceği şekilde bir konuşma yapmayı kararlaştırdı. Bu kararını Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu'na bildirdi ve onay istedi. Org. Kıvrıkoğlu, Org. Ateş'in önerdiği yöntemi onaylarken, komutanların yaptığı değerlendirmenin özeti şuydu: ''14 yıldır Türkiye terörle mücadele ediyor. Bir komşu devlet olan Suriye, Ankara ve bütün dünyanın gözü önünde PKK'yı barındırıyor, eğitiyor, donatıyor ve Türkiye'ye yollayıp terör yaptırıp yeniden içeri alıyor. Türkiye can ve mal kaybına uğrarken, Suriye hiçbir bedel ödemiyor. Böyle bir olaya dünyada hiçbir devlet razı olamaz. Devlet olmanın anlamı kalmaz. Suriye bu faaliyetinin ve desteğinin bir bedeli olduğunu ve Türkiye'nin bunu ödeteceğini bilmelidir.'' Sınırdaki konuşma Org. Ateş, Org. Kıvrıkoğlu'nun onayını aldıktan sonra 2. Ordu Komutanı Org. Aytaç Yalman'la görüştü ve gezisi için hazırlık yapılmasını istedi. Org. Ateş, Suriye sınırına gidecek ve Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde vatandaşlara hitap edecekti. Org. Yalman ve dönemin Hatay Valisi Gökhan Aydıner gerekli hazırlıkları yaptılar. Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Atilla Ateş, Suriye sınırında denetlemeler yaptıktan sonra 16 Eylül 1998 günü Reyhanlı'da, Abdullah Öcalan'ın Suriye'den çıkışı ve yakalanışı sürecinin başlangıcı olarak kabul edilen tarihi konuşmasını yaptı. Önce Halep, sonra Şam Org. Ateş'in tarihi konuşması Türkiye'nin gerekirse Suriye ile savaşmaya karar verdiği anlamına geliyordu. Org. Ateş bu konuşmayı yaptığı sırada tesadüfen yurtdışında bulunan Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu'na da vekâlet ediyordu. O gün için Türk Silahlı Kuvvetleri'nin en üst komutanı konumundaydı. Kara Kuvvetleri Komutanı'nın bu konuşması sadece sözde kalacak bir çıkış değildi. Aynı zamanda Suriye sınırına doğru bir askeri hareketlilik de başladı. O günlerde Güneydoğu'da NATO tatbikatı vardı. Tatbikat hazırlıkları yapılıyordu. Bu faaliyet içinde Suriye sınırına askeri birlik sevkiyatı başlatıldı. İki zırhlı tugay sınıra doğru hareket ettirildi. 2. Ordu ve 6. Kolordu karargâhları personel takviyesiyle güçlendirildi. Planlar hazırdı. Savaş halinde hangi birliğin nereye konuşlanacağı, Suriye sınırının nasıl geçileceği ve nereye kadar gidileceği belirlenmişti. Suriye'ye karşı geliştirilen plan 2 aşamalıydı. İlk aşamada PKK'nın yoğun olarak bulunduğu Suriye'nin kuzey bölgesine girilecek, Halep'e kadar inilecekti. Gelişmeler tatmin edici olmazsa ikinci aşamada hedef Suriye'nin başkenti Şam'dı. Suriye, sınırındaki askeri hareketlilik ve izlediği mesajlardan hazırlıkların ciddi olduğunu anladı. Suriye, ordusunu alarma geçirdi. Askeri hesap yapıldı Savaş ilanı anlamına gelecek nitelikte, Suriye'ye yapılan bu çıkış bir hesaba, kitaba dayanmıyor muydu? Elbette dayanıyordu. Askeri hesap yapılmıştı. Alarma geçirilen Suriye ordusu hakkında istihbarat ve değerlendirme yapılmıştı. Düğmeye basan komutanların istihbarat ve değerlendirmeleri şöyleydi: ''Suriye'nin savaş gücü olan birliklerini İsrail sınırına yerleştirdikleri, Türkiye sınırındaki birliklerinin ise savaş gücü taşımadığı saptanmıştı, Suriye, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Moskova'dan aldığı askeri destek, yenileme ve yedek parça kaynağını kaybetmiş, Türkiye sınırında bulundurduğu askeri birlik ve donanımın onarımını bile yapacak olanaklardan mahrum kalmıştı. Elindeki savaş yeteneği yüksek donanımını birinci tehdit saydığı İsrail sınırına yığmış, Soğuk Savaş döneminin dengesinden yararlanarak Türkiye'ye sürdürdüğü PKK desteğini, Türkiye'den ciddi bir askeri tehdit beklemediği için kesmemişti. Ancak Türk Silahlı Kuvvetleri, Sovyet Bloku'nun dağıldığı 1989 yılından 1998 yılına gelindiğinde yaptığı askeri, siyasi, diplomatik değerlendirmelerde; Soğuk Savaş dengesini ve desteğini kaybeden Suriye'nin, askeri varlığı ve karşılık verme yeteneğinin bulunmadığını saptamıştı. Suriye'nin PKK'yı barındırdığı Türkiye'ye yakın Kuzey bölgesinde Türk Silahlı Kuvvetleri'ne karşılık verecek gücü yoktu. İsrail sınırında yoğunlaştırdığı göreceli olarak güçlü donanımı Türkiye sınırına kaydırma gücü de bulunmuyordu. Türkiye, uluslararası hukuk açısından haklı sebeplere de dayanarak Suriye'ye savaşı göze alan bir askeri güç gösterisiyle Şam'ı ve Devlet Başkanı Hafız Esad'ı sıkıştırmıştı. Ankara, Şam'a ''ya savaş, ya Öcalan ve PKK'' diyordu. Öcalan'ı Suriye'den çıkaran sürecin askeri arka planı böyleydi. Şam, savaş gücü ve kararlılığı karşısında Öcalan'ı çıkarma kararı aldı. Bu PKK için de yeni bir sürecin başlangıcıydı... İşte tarihi uyarı... Org. Ateş, 16 Eylül 1998'de ziyaret ettiği Hatay Reyhanlı'daki Hudut Bölük Komutanlığı'nda Suriye'ye o tarihi sert uyarıyı yapmıştı... Suriye'ye ateş püsküren Ateş, şunları söylemişti: ''Suriye gibi komşular iyi niyetimizi yanlış tefsir ediyorlar. Apo denen eşkıyayı destekleyerek, Türkiye'yi terör belasına bulaştırdılar. Türkiye, iyi ilişkiler konusunda gerekli çabayı gösterdi. PKK destekçisi Suriye, sabrımızı taşırmaya başladı. Suriye iyi niyetimizi suiistimal ediyor ve PKK'yı topraklarında besliyor. Gerektiğinde bu halk sorumlulara dersini verecektir.'' Fikret Bila Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 23:07

İLGİLİ HABERLER