TÜRK SOLU İLE SAĞININ BİRLEŞMESİNE GÜLAY GÖKTÜRK'TEN İLGİNÇ BİR YORUM: SOSYALİZMLE FAŞİZM KARDEŞTİR...
GÜLAY GÖKTÜRK/ TERCÜMAN
Kızıl Elma
Milliyetçi Sağ ile Milliyetçi Sol'un çoktandır sürüp giden flörtlerinin artık somut cepheleşme aşamasına geçmesiyle ortaya çıkan tablo bazılarına hala ''ilginç'' ''şaşırtıcı'' ve hatta ''akıl almaz'' gelse de aslında bunun hiçbir şaşırtıcı yanı yok.
Olay ne yeni, ne de sadece globalleşmeyle ilgili...
Bu cephe aslında doğal bir cephe. Sosyalizmin çeşitli versiyonları ile faşizmin çeşitli versiyonları arasındaki ideolojik birliğin, aralarındaki siyasi rekabeti bastırarak ön plana çıkışı....
Geçmişte aynı ideolojik amaçlar uğruna sağda ve solda vuruşanlar, şimdi dünya çapında güçlenen liberalizmin ölümcül tehdidi altında, ortak ideolojik çıkarlarını savunmak için güçbirliği yapıyor.
Bir konuyu bizim belli bir zamanda kavramamız, o konunun biz kavradığımız tarihten itibaren geçerli olduğu anlamıne gelmez.
Biz ancak şimdi farkediyor olabiliriz ama Hayek, sosyalizmle faşizmin ikiz kardeş olduklarını bundan 60 yıl önce yazmıştı.
1944 yılında İngiltere'de yayımlanan Kölelik Yolu adlı eserinin baş temalarından biri buydu. Büyük düşünür İkinci Dünya Savaşı'nın devam ettiği o yıllarda, Avrupa'da yükselen devletçi-planlamacı akımı eleştiriyordu. İngiliz entelektüelleri başta olmak üzere Avrupalı entelektüelleri, etkisi altına girdikleri sosyalizmin, lanetledikleri Nazizmin bir versiyonundan başka birşey olmadığı konusunda uyarıyordu. Benzerlik yalnızca ekonomi politikalarında değil, hayata bakışın her alanındaydı, Her ikisi de toplumcuydu, bireyi topluma feda ediyordu.
Her ikisi de devleti kutsuyor, yüceltiyor, ''herşey devlet için'' diyordu. Bu iki düşünce akımının aynı mayadan yapıldığını anlatmak için, Almanya'da Nazilere katılmayan gençlerin komünist partiye kaydoluşunu, komünist partiden ayrılan bazılarının da faşist oluşunu örnek veriyor ve şöyle söylüyordu: ''Genç bir sosyalisti faşist olmaya, genç bir faşisti sosyalist olmaya ikna etmek kolaydır, ama onları liberal olmaya ikna etmek hiç de kolay değildir''
Ne büyük bir gafletti ki, Avrupalı entelektüeller bir yandan faşizme karşı dünya savaşı verirken, bir yandan da savaştıkları ideolojiden etkileniyor ve aynı ideolojiden Batı Avrupa'ya taşıyarak, bütün Avrupa'yı kölelik yoluna sokuyorlardı.
Hayek'in 1944'te yazdıklarını o zamanın İngiliz entelektüelleri anladı mı anlamadı mı bilmiyorum. Ben kendi payıma, ancak yirmi yıl kadar önce anladım. Ama bizim entelektüellerimizin büyük çoğunluğu hâlâ anlamadılar. Türkiye'de yazan, çizen, siyaset üreten insanların çok büyük bir çoğunluğu hala, siyaseti hala ''sağ-sol'' saflaşması temelinde açıklamaya çalışıyor, hâlâ sosyalizmle faşizmin mayalarının aynı olduğunu, aynı kumaştan dokunduklarını kavramıyor. Asıl karşıtlığın faşizmle sosyalizm arasında değil, sosyalizm ve faşizm gibi totaliter akımlarla liberal akımlar arasında olduğunu anlamıyor.
O kadar anlamıyor ki, hala İlhan Selçuk Devlet Bahçeli'yle görüşünce şok yaşıyor, Mehmet Gül Doğu Perinçek'e övgüler düzünce şaşırıyor. Olayları iyice açıklayamaz olup sıkıştığı noktada da ''Onlar zaten solcu değil, sahte solcu'' deyip solculuğu kurtarmaya çalışıyor.
Anlama gayreti içinde olanların kafalarına takılan ilk soru ise şu oluyor:
Peki bütün o cinayetler, oluk oluk akan kanlar sahte miydi? Madem ki ideolojik olarak ikiz kardeştiler, neden onyıllar boyu birbirlerini can düşmanı bellediler ve birbirlerinin kanlarını döktüler?
İşte bu noktada, globalleşme süreci ve dünyanın değişen siyasi dengeleri geliyor gündeme.
Evet, bu iki akım ideolojik olarak ikiz kardeştiler ama bir yandan da kıyasıya bir siyasi rekabet içindeydiler. Her ikisi de benzer toplum projelerine sahiptiler ama o projeyi kendileri hayata geçirmek peşindeydiler. Aynı ipte oynayan iki cambazdılar. Her ikisi de toplumu dönüştürmek, bunun için de devleti ele geçirmek, kısacası kayıtsız şartsız iktidar olmak istiyorlardı.
Ama ne zaman ki soğuk savaş yılları geride kaldı; globalleşmeyle birlikte liberal değerler bütün dünyada gerek siyasette gerekse ekonomide etkili olmaya başladı; sağ ve sol yaftalı kollektivist akımlar da liberalizmi karşılarında ölümcül bir tehlike olarak görünce, politik mücadeleyi bir kenara bırakıp ittifaka gitmek zorunda kaldılar.
İşte ''Kızıl Elma Koalisyonu'' böyle doğdu.
Ve böylece siyasi saflaşmayla ideolojik saflaşma ilk defa üst üste oturdu. Çok da hayırlı oldu...
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 20:27