Gündem
  • 1.5.2007 11:42

TÜSİAD : HEM ASKER HEM HÜKÜMET HATALI

AYHAN GONCA - İLYAS GÜN
SAMSUN - TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, Genelkurmay Başkanlığı'nın açıklamasıyla oluşturulan fiili durumun demokratik teamüllere uygun olmadığını, Türkiye'nin her türlü sorununu demokrasi içinde çözme gücü bulunduğunu ve Türkiye'nin ortamı germeden biran önce erken seçim kararı alması gerektiğini belirtti.


Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Başkanlar Konseyi Toplantısı'nın yapıldığı Büyük Samsun Oteli'nde gündeme ilişkin konulara dikkat çeken Arzuhan Doğan Yalçındağ, ülkenin önemli günlerden geçtiğini söyledi.

 Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle yükselen gerginliğin, Genelkurmay Başkanlığı'nın yaptığı açıklamayla doruk noktasına ulaştığını kaydeden Yalçındağ, "Ciddi bir siyasal krizle karşı karşıyayız. Durumu doğru analiz ederek, bu krizi, tüm tarafların samimi katkısıyla, her türlü duygusal tepkiden uzak ve sağduyuyla çözmek zorundayız" dedi.

 Genelkurmay Başkanlığı'nın açıklaması ile oluşturulan fiili durumun demokratik teamüllere uygun olmadığını, Türkiye'nin her türlü sorununu demokrasi içinde çözme gücüne sahip bulunduğunu vurgulayan Yalçındağ, "Karşı karşıya olduğumuz fiili durumun kökeninde, iktidar partisinin, toplumda gitgide yükselen ve TÜSİAD'ın da paylaştığı laik rejimi koruma kaygısını yeterince dikkate almamasının yattığını da söylemeliyiz. Türkiye Cumhuriyeti'nin temelini laiklik ve demokrasinin ayrılmaz bütünlüğü oluşturmaktadır. Biri lehine diğerinden fedakarlık etmemiz düşünülemez. Türkiye, tansiyonu düşürerek ve millet iradesini yenileyerek bu süreçten sağlıklı bir biçimde çıkabilir" dedi.


Mevcut durumun demokrasiye zarar vermemesi için hemen erken genel seçime gidileceğinin ilan edilmesinin zorunluluğuna değinen Yalçındağ, genel seçimlerin, gerilimi yurt sathına yaymaması için bütün siyasi partilerin samimi bir gayret içinde olmasının şart olduğunu da açıladı. Genel seçimlerdeki sürecin sağlıklı geçmesinin, tüm gelişmiş demokrasilerde olduğu gibi ülke için bir yenilenme ve atılım vesilesi olabilmesinin belirli şartları bulunduğuna işaret eden Yalçındağ, "Bu şartlar yerine geldiği taktirde, Türkiye'nin seçim sonuçlarından bağımsız olarak çok şey kazanacağına inanıyoruz. Ülkeyi gerilime sürüklemekten kaçınan, seviyeli bir siyasi propaganda süreci, geçmişe değil Türkiye'nin geleceğine odaklanan bir tartışma zemini, liderine değil ülkesine hizmet kapasitesine göre belirlenmiş milletvekili adayları seçimin şartları olmalıdır" şeklinde konuştu.


Gelinen noktada sağduyuya ihtiyaç olduğuna dikkat çeken Yalçındağ, iktidarıyla, muhalefetiyle, sivil toplumuyla, tüm kesimlerin bu süreçte, gerilimi azaltan, kendine pay çıkarma anlayışını bir kenara bırakan, samimi bir sağduyu içinde hareket etmesinin hayati bir zorunluluk haline geldiğini dile getirdi. Aksi taktirde, birkaç yıldır sağlanmış olunan istikrarı uzun dönemli olarak kaybedileceğini ifade eden Yalçındağ, şunları söyledi:


"Önümüzdeki 6-7 yılı çok iyi değerlendirmek zorundayız. Yakın gelecekte, ekonomileri, demokrasileri ve toplumsal yapılarıyla küresel gelişmelere uyum gösteren bazı ülkelerin dünya liginde yükseldiğine, bazılarının ise potansiyellerine rağmen fırsatları değerlendiremeyerek küresel refah artışından paylarını alamadıklarına hep birlikte tanık olacağız. Bu yüzden önümüze bizi disipline sokacak somut hedefler koyarak, başladığımız reform hamlesini tamamlamalı, gelişmiş ülkeler ile aramızdaki farkın kapanması
için Türkiye'nin önündeki engelleri bu süre içinde kaldırmalıyız. Önümüze koymamız gereken birinci somut hedef, 1 Ocak 2014'te Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğini sağlamak olmalıdır. Bu bir saplantı veya ölçüsüz bir hayal değil, ülke için somut olumlu sonuçlar üretecek bir hedeftir. AB'ye uyumun Türk insanı açısından anlamı, Türkiye'de daha iyi yaşam koşullarına ulaşmaktır. AB'ye üyelik süreci; adalet, eğitim, sağlık, çevre, yatırım ortamı, dış ticaret, rekabet ve bunun gibi geniş bir yelpazede, Türkiye için gerekli reformları zorunlu kılmaktadır. Yani tümüyle Türkiye'nin ulusal çıkarları doğrultusunda gelişmeler içeren bir süreçtir. Ulusal çıkarımız, bu süreci yalnızca ekonomik olarak değil, siyasal ve sosyal olarak da bir reformlar süreci olarak tanımlamak ve buna paralel olarak başarılı bir müzakere süreci yürütmektir."
Ekonomideki belirgin hedefin yüzde 7-7.5 seviyesinde bir yıllık ortalama büyüme çizgisi yakalamak ve 6-7 yıl içinde, satın alma gücü paritesine göre AB ortalamasının yaklaşık yarısına tekabül eden 12-13 bin dolarlık kişi başına milli geliri yakalamak olması gerektiğini de kaydeden TÜSİAD Başkanı, "Türkiye'nin ekonomik performansı, son birkaç yılda, geçmiş dönemlerle kıyaslandığında sıra dışı olarak nitelendirilebilecek derecede bir iyileşme göstermesine rağmen, rekabet içerisinde bulunduğu diğer gelişmekte olan ülkelere kıyasla belirgin bir üstünlük sağlayacak boyuta gelmiş değildir. Gelinen nokta itibariyle, ekonomik yapıda bir değişim gerçekleştirmedikçe, makroekonomik istikrar yoluyla sağlanabilecek başarıların doğal sınırına ulaşılmıştır. Bu durum, ekonomik, sosyal ve çevresel boyutlarıyla yeni bir sürdürülebilir büyüme stratejisi ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır. Ekonomide, düşük teknoloji alanlarından yüksek teknoloji alanlarına dönüşümün yetersiz kalması, üretimin ithal ara malı ve sermaye malına bağımlı yapısının değiştirilememesi ve cari açığın kronik bir sorun haline gelmesi bu ihtiyacı daha da artırmaktadır. Türkiye ekonomisi, dış talepten ve doğrudan yab ee değil Türkiye'nin geleceancı sermaye yatırımlarından daha fazla pay almasına olanak sağlayacak bir yapıya kavuşturulmalıdır. Üretim süreçlerinin yeniden yapılandırılmasını gerektirecek bu değişim yoğun ve yaygın bir mikro ekonomik reform süreciyle mümkündür. Türkiye'de önemi yeterince kavranmamış bölgesel kalkınma ve KOBİ'lere önemverilmelidir" diye konuştu.


Ekonomik olarak sürdürülebilir yeni bir yapının kurulmasının, sosyal yapının gelişmeyi yavaşlatmasının veya engellemesinin önüne geçilebilmesiyle mümkün olduğunu belirten Yalçındağ, eğitimden işgücü piyasasına, sosyal güvenlikten sosyal dışlanmaya, cinsiyet eşitliğinden bilgi toplumuna, bölgesel kalkınmadan gelir dağılımı ve yoksulluğa kadar çok geniş bir alanı kapsayan sosyal yapıdaki sorunların ivedilikle ele alınmasının da zorunluluk olduğunu vurguladı.

Arzuhan Doğan Yalçındağ, "Bu alandaki sıkıntımızı belki çok daha açık bir biçimde ifade etmek gerekir. Türkiye sosyal açıdan ciddi bir gerileme tehlikesiyle karşı karşıyadır. 21. yüzyılın başında hala kız çocuklarını okutmayan, onları evine kapalı bir hayata yönlendiren, töre cinayetlerinin önüne geçemeyen, dün kültürünü, kadının toplumdaki yerini bugünkünden daha geri bir noktaya itmek üzere kullanan zihniyetin toplum üzerindeki egemenliğinin kırılmak şöyle dursun, daha da artmasından endişe eder hale geldik. Cumhuriyet ideallerinin en önemlisinin kadının toplumdaki yerini yükseltmek olduğunu unutmuş gözüküyoruz. Daha 20. yüzyılın başında kadına seçme ve seçilme hakkını tanıyan, kadının okumasını, meslek sahibi olmasını gelişmenin hem göstergesi, hem de itici gücü olarak gören birinci kuşak cumhuriyet kadrolarının bu çabalarına, aradan geçen 80 yıl içinde biz ne kattık, şapkamızı önümüze koyup düşünelim. Bu açıdan bakarsak, Tandoğan mitingini de Çağlayan mitingini de bu gidişe dur demenin bir ifadesi olarak görebiliriz. Türkiye'nin aydınlık yüzünün kendini
ortaya koyması olarak değerlendirebiliriz. Dikkatlerimizi geleceğe yönlendirmek zorunda olduğumuz, zorlu ama gerçekleştirilebilir bir sürecin içine giriyoruz" iddialarında bulundu.
Yalçındağ, bireysel sorunlardan ziyade sektörel, bölgesel ve ulusal sorunlara odaklanılması gerektiğini, laik demokratik siyasal yapının toplumsal yapıyla bütünleştirilmesinin de önemli olduğunu sözlerine ekledi.

Güncellenme Tarihi : 24.3.2016 19:37

İLGİLİ HABERLER