Medya
  • 26.2.2005 05:55

"TV STÜDYOLARI HASTANELERİN PSİKİYATRİ KLİNİKLERİNE DÖNDÜ!.."

M. NEDİM HAZAR'ın Zaman'daki yazısı:
 

Derin darbe

Daha ne yazılır, ne söylenir inanın bilmiyorum. Biliyorum bazı okurlar rahatsız oluyorlar. Sanıyorlar ki, kendileri ekranı kapatınca, bütün bu olaylar olma’mış’ gibi davranılınca her şey değişecek!


Bakın bir önceki yazımın son cümlelerini buraya alıntılıyorum: “İşin en acı, moral bozucu kısmı ise ufukta bir aydınlık, bir ışığın görünmemesi. Her geçen gün yeni Caner’lerin, Tülin’lerin, Sinem’lerin, Ata’ların ve Semra Hanım’ların türemesi... Dibe vuruş ne zaman yaşanacak, bıçak kemiğe ne zaman dayanacak bilemiyoruz.”

Ne acıdır ki, her geçen gün yarışma, tartışma, reality show adı altında yeni bir bataklık açılıyor ekranlarda ve derinliğin dibi daha da aşağılara iniyor. Benim bu satırları yazdığım sırada bir bayan yarışmacı kendisini jiletliyor, bir diğeri ev arkadaşının kafasında şişe patlatıyor, öteki -bayan- stüdyoda ‘yeter ulan’ diyerek herkese posta koyuyor. Dış görünüşlerine ve ilk bakıştaki durumlarına bakılırsa hepsi Hıncal Bey’in partneri Ece Hanım gibi...

Ekranda saatler boyu bir genç kızın pavyondan gelen geçmişi, gayr-ı meşru ilişkileri, çocuk aldırması, kendi çocuğunu öldürmesi konuşuluyor, tartışılıyor, atışılıyor. En berbat olanı da halk adına oraya üşüştürülen birtakım teyzelerin, ablaların bütün bunları normal’miş’ gibi izleyip, yorum yapmaları.

TV stüdyoları hastanelerin psikiyatri kliniklerine döndü sevgili dostlarım! Ne kadar psikopat, sorunlu, şöhret budalası, medya maymunu, bir işe yaramaz işsiz-güçsüz takımı, ana kuzusu, pısırık ve ezik oğlan anası varsa tekmili birden ekranda! Bunun üzerine reyting yapılıyor, reklam alınıyor, para kazanılıyor. Hastalıktan, psikopatlıktan, bunalımdan, aile içi rezilliklerden para kazanma artık sadece ülkemize has bir duruma dönüşmeye başladı.

Sosyal bilimci değilim; ama bütün bunlar, sokaktaki kapkaç ile hırsızlık, darp ve tecavüzlerle bir şekilde ilgili olmalı, diye düşünüyorum. Kendisi, yarı yaşındaki bir oğlanla sorunlu ve gizli evlilik yaptıktan sonra boşanan sunucu hanım, ekrandan bir yarışmacıya şöyle seslenebiliyor mesela; “Kızım gel, bütün bunları itiraf et. ‘Evet, ben yaptım’ diye konuş ve kurtul!”

Bir eğlence şarkı-türkü programı değil de günah çıkarma seansı sanki. Akıl alır gibi değil... Bütün bu insanlar, kanal sahipleri, yönetmenleri, yapımcıları, sunucular, böylesine iğdiş ettikleri, içini yarıp yarıp ortalığa saçtıkları yaşamların kendilerinki olduğunda ne hissedeceklerini düşünüyorlar mı acaba? Mesela Seda Hanım kendi özel yaşamı, geçmişi hakkında insanların, sözgelimi kamyon şoförlerinin (kendi ifadesidir), mezarcıların (yine kendi ifadesidir) telefon açıp ileri geri iddialar söylemesi durumunda neler hisseder?

Dün bahsini ettiğimiz ‘kirli illüzyon’ büyük bir iştahla sürüp gidiyor. Üstelik canlı yayınlarda yaşanan rezillikleri, ‘az sonra’ vurgusuyla, sinema kurgusuyla tekrar tekrar servis yapıyor TV kanalları: ‘Billur kendini nasıl doğradı? Öznur’un kafasına ne vurdu? Az sonra!’

Kurban Bayramı’nda hayvanlara kötü davranıldığını ispatlamak için helikopterler kiralayan, uçaklara binip resimler çeken, kendi halkını, ‘ıyyy ne vahşi, vandal, pis bir millet’ diye cümle aleme gammazlayan medya, stüdyosunun ortasındaki bu insanlık dramından rant elde ediyor. Garip ve iç burkucu, ancak böyle ne yazık ki!

Bakın kötü kehanette bulunmak istemiyorum; ama gidişat canlı yayında intihar, cinayet yönüne doğru. Bunun vebalini kim çeker, bedelini kim öder bilmiyorum; ama bu vurdumduymazlık devam ettiği sürece, hep daha diplere, daha batağa saplanacak yayıncılığımız.

Belki mizahi gelecek; ama köşede üç-beş deli doktoru, deli gömleği, birkaç hasta bakıcı ile yapılmaya başlanacak bu tür programlar. Ve çok yakında yarışma formatında, ‘uçaklardaki gibi plastik çatal, bıçak, kaşık, bardak kullanılacak’ denilirse kimse şaşırmasın, bozulmasın!


 

Güncellenme Tarihi : 17.3.2016 11:10

İLGİLİ HABERLER