ÜNLÜ GAZETECİYİ DONUNA KADAR SOYAN GASPÇILAR, BİR DE EVİNE TELEFON EDİP İLGİNÇ BİR İSTEKTE BULUNDU...
Cumhuriyet Gazetesi yazarı Hikmet Çetinkaya, kapkaç olaylarının her geçen gün arttığı İstanbul'da ünlü bir meslektaşının başına gelen traji-komik soygunu gazetedeki köşesinde şöyle anlattı:
''Öyküyü dinleyince gülmeye başladım. Hem komik hem de ürkütücüydü öykü. Sonra durup düşündüm. Çünkü İstanbul'da yaşamak her an ölümle karşı karşıya kalmak demekti. 10 Kasım Pazartesi. Saat gece yarısını geçmiş. Hava soğuk ve yağmurlu. Hikayenin kahramanı Cumhuriyet okurlarının yalandan tanıdığı bir isim. Gazeteci arkadaşım, Taksim'den Bakırköy dolmuşuna biniyor, 30 dakikalık bir yolculuktan sonra İncirli yol ayrımında inip, alt geçitten karşıya geçiyor. İşte tam o sırada arkasından gelen bir kişi, gazeteci arkadaşıma omuz atıp, önünü kesiyor.
''Dur bakalım!'' Duruyor arkadaşım! Elinde bir bıçak bulunan 15-16 yaşlarındaki genç, ''Sakın bir hareket yapma dayı'' diyor. Arkadaşım, elinde çantasıyla gence bakarken, arkasında eli bıçaklı bir başka gencin oldugunu fark ediyor. Gazetede, soyulan arkadaşımla konuşurken soruyorum: ''Önünde ve arkanda eli bıçaklı iki kişiyi görünce ne hissettin?''
Gülümsüyor. Diyor ki: ''Oldukça sakindim!''
***
İki gençten birisi, elindeki çantayı alıyor arkadaşımın.
Bir diğeri sert biçimde dikleniyor:
''Kaç paran var?''
Arkadaşım, elini gömleğinin cebine atarken gaspçı gençler üstünü başını arıyor. Gömleğinin cebinden 4-5 milyon lira bozuk para çıkaran arkadaşımıza öfkeleniyor iki soyguncu:
''Başka paran yok mu?''
''Yok!''
''Eğer çantada para bulursak öldürürüz seni, doğru söyle!''
''Bakın, çantamda bir fotoğraf makinem var, bir de cep telefonum, hepsi bu kadar''
Soygunculardan biri arkadaşıma buyruk veriyor:
''Aç çantayı. İçinden para çıkarsa yakarım, ona göre!''
Arkadaşım diretiyor:
''Param yok. Ben gazeteciyim. Maaşımı almadım henüz!''
Oysa, çantasında bir zarfın içinde 120 milyon lira var.
Soygunculardan birisi çantayı karıştırıp fotoğraf makinesini cep telefonunu alıyor. Öteki, arkadaşıma dönüyor:
''Ayakkabıların da yepyeni, bak benimkiler eski, çıkar ver bana.''
Arkadaşım:
''41 numara, sana büyük gelir!''
''Gelmez, çıkar bakayım!''
Ayakkabılarını çıkanp veriyor soyguncuya. Soyguncu ayakkabıları giyiyor. ''Yakıştı mı?''
Arkadaşım:
''Yakıştı!''
İki soyguncu işlerini bitiriyor.
''Biz gidiyoruz, beş dakika burada kal, sakın polise haber verme!''
Arkadaşım:
''İyi ama bende hiç para yok, bari dolmuş parası verin!''
Soygunculardan birisi:
''Al şu 1.5 milyon lirayı, dolmuşa bin!''
Arkadaşım evine geliyor. Şaşkın. Tam o sırada ev telefonu çalıyor.
''Kimi aradınız?''
''Biraz önce yolda tanışmıştık dayı! Eve gelip gelmediğini merak ettik.'
Soyguncular, arkadaşımın cep telefonundan ev telefon numarasını bulup arıyorlar.
Arkadaşımın şaşkınlığı daha da artıyor.
Soyguncu:
''Dayı, sakın polise haber verme, tamam mı?''
''Dayı, senin cep telefonunun PIN kodu kaç?''
Arkadaşım sert çıkıyor:
''Bakın o telefon gazetenin, başınıza iş açarsınız''
Telefonu kapatıyorlar. Arkadaşım çantayı açıyor. Acaba para zarfı çantada mı?
Zarfı buluyor ama içi boş.
Arkadaşım şöyle diyor:
''Çantayı karıştıran gençlerden birisi, çaktırmadan zarftaki 120 milyonu almış. Sanırım bu parayı da arkadaşından gizledi. Ona kazık atmış oldu''
Öykü burada bitiyor. Bu tür öyküler büyük kentlerde her gün yaşanıyor. 15-16 yaşlarında iki genç soyguncu. Göç, işsizlik, yoksulluk! Bu bir Türkiye fotoğrafıdır. Türkiye'de 15-16 yaşlarında binlerce çocuk sokaklarda yaşamaktadır.
Güncellenme Tarihi : 16.3.2016 21:03