
VAKİT ŞAŞIRIRSA!...
METİN ÖZER/HABERVİTRİNİ
10 gün önce bir yakınımı hastaneye kaldırdık. Günlerdir onun rahatsızlığı ile ilgileniyorum.
Önceki gün bir operasyon yapıldı ve akciğerden parça alındı.
Ameliyat sırasında Habervitrini’nden editör arkadaş aradı:
-Abi, Vakit Gazetesi 28 Şubat döneminde kullanılan gazetecilerin isimlerini yayınladı. Ne yapalım, haberi verelim mi ?
Ben de, “Eğer bir belge varsa verin” dedim ve telefonu kapattım.
Bir-iki dakika geçmedi, editör arkadaş tekrar aradı:
-Abi listede senin de ismin var.
Ağzım açık kaldı.
“Yok canım” dedim. Editör arkadaş yemin billah edince içime bir kurt düştü.
Ameliyatı bırakıp hastane çevresinde araya araya bir Vakit Gazetesi buldum.Gözlerime inanamadım.Hakikaten listede benim ismim de var.
La havle çekerek hastaneye döndüm.
Telefonum çalmaya başladı.
Arayan arayana.
Her dakika birine cevap yetiştirmeye çalışıyorum.
Allah’tan arayanlar beni tanıyan insanlar.
Olayı bilmeyenler için kısaca bir özetleyeyim.
Birkaç gün önce Vakit Gazetesi, 28 Şubat sürecinde Genelkurmay’dan 40 gazeteciye gönderilen kuru bir teşekkür mektubundan yola çıkarak bir haber yaptı.
Vakit’in haberi aynen şöyle:
28 Şubat'ı post modern bir darbe olarak yaptıklarını itiraf eden Erol Özkasnak, Genelkurmay Başkanlığı Basın Yayın Halkla İlişkiler ve Tanıtım Daire Başkanlığı'na gönderdiği yazıda, Türk Silahlı Kuvvetlerini kamuoyunda en iyi şekilde tanıttıklarını iddia ettiği isimleri tek tek yazdığını ve yazarlara işbirliği ve hizmetlerinden ötürü takdir mektubunun gönderilmesini istiyor.
İşte 28 Şubat darbesine alkış tuttukları için ödüllendirilmesi istenen gazeteciler:
Yücel Yener (TRT Gn. Md.), Güntaç Aktan (TRT), Ertürk Yöndem (TRT), Ertuğrul Özkök ve Sedat Ergin (Hürriyet), Derya Sazak ve Fikret Bila (Milliyet), Mehmet Yılmaz, İsmet Berkan (Posta), Zafer Mutlu, Fatih Çekirge (Sabah), Bilal Çetin ve Okay Gönensin (Yeni Yüzyıl), Orhan Erinç ve Mustafa Balbay (Cumhuriyet), Sebahattin Önkibar ve Kenan Akın (Türkiye), Ali Kırca ve Baki Şehiroğlu (ATV), Uğur Dündar ve Mehmet Akarca (Kanal D), Murat Saygı ve Mithat Sirmen (SHOW TV), Ufuk Güldemir ve Ümit Aslanbey (STAR TV), Murat Yetkin ve Nuri Çolakoğlu (NTV), Hulki Cevizoğlu ve Ardan Zentürk (Kanal 6), Bülent Öztürkmen ve Zafer Ali Aytaç (HBB), Ceyhan Batur (C TV), Ferhan Şaylıman (FLAŞ TV), Ali Baransel ve Metin Özer (TGRT), İlnur Çevik (TDN) , Metin Yılmaz (AKŞAM), Mehmet Güler (AA), Elvan Baransel (AA) ve Mehmet Karaman (İHA)
28 Şubat darbesinde TSK'dan gelen emirler doğrultusunda yazan ve darbeyi destekleyen gazeteciler, 2003 yılında hazırlanan Balyoz Darbe Planında da kullanılacak yazarlar arasında bulunuyor.
Vay canına!..
Güler misin, ağlar mısın?
Olayı kısaca açıkladıktan sonra esas meseleye geleceğim.
28 Şubat sürecinde ben TGRT’nin Ankara Temsilcisi olarak görev yapıyordum.
Genel Müdür olarak da Ali Baransel var.
Ali Bey bir gün telefon etti.
“Genelkurmay’da brifing vereceklermiş. Ben kendimle senin adını verdim. Ankara’ya geleceğim.Birlikte gideriz” dedi.
O günlerdeki malum 28 Şubat brifinglerinden birisiydi.
Bu brifinge katılan davetli gazetecilere birer teşekkür mektubu yollanmış.
“Yollanmış” diyorum, çünkü bana mektup gelmedi. Mektup İstanbul’a kurumun merkezine gitmiş.Dolayısıyla o mektubu hiç görmedim.
Gelelim konuya.
Beni tanıyanlar bilir ama tanımayanlar için kısa bir özet yapayım.
Ben, Rahmetli Gazeteci Yalçın Özer’in kardeşiyim.
Yalçın Özer, Türkiye Gazetesi’nin efsane olmuş başyazarıydı.
Kendisi REFAHYOL hükümetinin mimarı sayılırdı.
28 Şubat sürecinde REFAHYOL hükümetini yıkan Paşalar, kin ve öfkelerini ağabeyimden çıkardılar.
Çevik Bir ve Erol Özkasnak’ın baskıları sonucu abim başyazarlıktan uzaklaştırıldı.
Bırakın uzaklaştırılmayı, resmen yazı yazması yasaklandı.
Yıllarca eline kalem alamadı.
O sürecin sonunda da üzüntüsünden kalbine yenik düştü.
Yani ben; canımdan çok sevdiğim ağabeyimi 28 Şubat’a kurban verdim.
O yıldan bu yana ağabeyimin vefatından sorumlu tuttuğum Çevik Bir ve Erol Özkasnak’ın yargılanmasını istiyorum. Darbe girişimi veya planı değil, resmen darbe olduğuna inandığım 28 Şubat’ın bu paşalarının hakim karşısına çıkacağı günü iple çekiyorum.
Ben her zaman şunu savundum. Ordu, bizim ordumuz. Asker, bizim askerimiz.Benim tavrım askerin içinde yanlışa bulaşanlara.
Siyasete karışan, darbeye niyetlenen ve demokrasiye müdahele eden çürük yumurtalarla meselem.
Kışın şu ayazında; tir tir titreyerek nöbet bekleyen eri, astsubayı ve subayı ile vatan evlatlarına da toz kondurmam.
Bugün başımızı yastığa rahatlıkla koyuyorsak, bu nöbetteki askerlerimiz sayesindedir.
Bunu da bilir, bunun için askerimize dua ederim.
Ben 28 Şubat paşalarının yargılanmasını beklerken, Vakit Gazetesi bir kalemde beni yargılayıp infaz etti.
Yazıklar olsun size.
Olaydan haberdar olduktan sonra Vakit’in en tepesindeki arkadaşı aradım.
Beni de çok yakından tanır.
“Bu rezalet nedir? İnsan hiç olmazsa bana bir telefon eder.İşin aslını sorar.” dedim.
"Haberi genç bir muhabir yapmış. Gözden kaçmış, falan –filan"
İki gündür en azından bir özür bekliyorum.
Tık yok.
Vakit’e tek bir sorum var.
28 Şubat’a ben ağabeyimi kurban verdim.Siz neyinizi verdiniz?
Koca Vakit yönetimi, yeni yetme bir muhabir çocuğun oyuncağı olmuş da, bizim haberimiz olmamış.
Bir de işin başka bir yanı var.
Haberin altına yorum yazan Vakit okuyucuları resmen dümdüz gidiyor.
Ne cehennemde yanmamız kaldı.Ne de son nefeste kıvrana kıvrana ölmemiz.Ağzına geleni sayıyorlar.
Allah’tan korkun!
Bizi tanımayan okuyucularınıza bela okuturken, bunun da bir kul hakkı olduğunu, hem de çok ağır bir kul hakkı olduğunu bilmez misiniz?Bu ağır hakkın hesabını nasıl vereceksiniz?
Tezata bakın!
Hem 28 Şubatzede hem Vakitzede oldum.
Paşazade olamadığım şu dünyadan, kazazede olarak gideceğim anlaşılan.
Demek, Vakit şaşarsa böyle oluyormuş.
Ama şaşmaz olan şey, Allah’ın vaktidir.
O vakit, herkes her hesabı verecektir!.